24 Aralık 2024 Salı English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

POPÜLER KÜLTÜR ve TÜRKİYE Sosyal medyam olmadan asla... “Kültür” kavramı başlı başına birçok bileşenden oluşan tanımı zor olan bir kavramdır; günümüzde bir yanıyla herkesin dilinde olan, bazılarımızın olumsuz bir şekilde eleştirdiği, eleştirirken ister istemez içinde boğulduğu ve kendini bir anda bir parçası olarak bulduğu, kimimizin ise hiç farkında bile olmadan yaşam stili haline getirdiği “popüler kültür”ün tanımını yapmak ise daha da zordur. Öğr. Gör. Derya Altınmakas (İstanbul Kültür Üniversitesi) “P opüler” sözcüğü sözlük anlamında “halka ait ve bir toplumun geneli tarafından beğenilen” olarak tanımlanırken sanayileşmiş toplumlarda “herkes tarafından beğenilen ve tüketilen” olarak tanımlanır. Bu nedenle “popüler kültür” kavramı ve seyircisi/tüketicisini daha iyi anlayabilmek için şu soruları sormamız gerekir: Popüler kültürü kim ya da ne belirler? Popüler kültür halktan doğarak onun ilgilerini mi yansıtır yoksa sosyal kontrolü sağlayan bazı güçler tarafından mı halka dayatılır? Popüler kültür küreselleşen dünyada insanlara aslında gerçekten onların ihtiyacı olanı mı vermektir? ri düşünmeye zorlamaz, gerçek dünyayı basitleştirir ve var olan problemlerin üstünü örter. Piyasa ve kâr amacı güderek ticareti ve tüketimi destekler. Böylece kitle kültürü seyircisini pasif, savunmasız, kolay idare edilebilen, sömürülebilir, duygusal ve sattıkları fantezilere ve hayallere kolay kapılacak birer yem olarak görür. Frankfurt Okulu’na göre ise kapitalist toplumlarda birey mal fetişizminin kurbanıdır, çünkü sosyal ilişkiler ve kültürel beğeniler para ile ifade edilir/nesnelleştirilir ve mal fetişizmi insanların bilinçlerine hükmeder. Adorno, kültür endüstrisini kitlelere dayatılan ve bireylerin farkında olmadıkları bir kültür biçimi olarak algılar. Tüketiciye yönelik üretilmiş mallar belirli bir plana ve amaca göre hazırlanmıştır. Tüketici her ne kadar belirleyici öğe ya da söz sahibi olarak görünse de aslında aldatılandır. dan takip etme ve hatta kendinde “ünlü”nün hayatı/ düşünceleri hakkında söz söyleme hakkını görür; “ünlü” yü destekler, yerden yere vurur, sınır tanımaz fakat bir yandan da “ünlü”sü ve kendisi arasında o gizli antlaşmaya sadık kalır; söylenenler ve paylaşılanlar sadece Twitter dünyasında kalır. Ne de olsa dijital hayatında artık o da kendi kendisinin ünlüsüdür, arada bir mesafe kalmamıştır. Bir “tweet” yazar hayatı değişir, bir blogdan kitap yazarı olur ve bir zaman sonra para kazanır, bir şirket kurar Twitter’dan reklamını yapar, bir olay olur hemen Facebook’ta eylem grubunu kurar ve bir milyon kişiye ulaşır. Sınır tanımaz, özgürdür. Bu iki kimliği dışında bir de bireyin normal olarak toplumiçi işlevsel kimliği vardır; biraz gerçek olan biraz da var olabilmek için oluşturduğu kimliği. Ama bu kimliği ile yaşarken bile, Facebook ve Twitter beyniyle düşünür. Arkadaş ortamında sohbet ederken etki yaratacağını düşündüğü söylemleri anında “tweet”ler, tatiline gitmeden önce Facebook’ta yeni oluşturacağı albümünün konseptini belirler, resim çektirirken iyi bir profil resmi vermeye çalışır. Sosyal medya araçları sayesinde artık popüler kültür seyircisi/tüketicisi olanlar bitenler hakkında anında haberdar olur, eskisi gibi ona dayatılan bilgiyle yetinmez; yeni aldığı haber hakkında hemen araştırmasını yapar, farklı medya araçlarından da konu ile ilgili bilgi edinir ve hemen ardından kendi fikrini söyler, eylemini yapar, rahatlar. Hemen tüketmiştir ve daha haber sıcaklığını korurken homo dijitalis çoktan yeni ufuklara yelken açmıştır. Ayrıca, artık homo dijitalis televizyonda izlediği programlarda da etkin bir katılımcıdır; dilediği televizyon programına katılabilir, istediği soruyu sorar ve düşündüğünü söyler. Popüler kültür kavramı kitle kültürü teorisyenleri ve Frankfurt Okulu tarafından sert bir dille eleştirilirken, sosyolog Walter Benjamin popüler kültürün otoriter ve baskıcı özelliğinden çok, demokratik ve katılımcı yönünü vurgulamıştır ve bu görüş popüler kültürün bizleri ‘birey’ olmaktan çıkarmadığı sürece desteklenebileceği niteliğini taşır. Bu bağlamda, sosyal medyanın, bir zamanlar sorgulamadan tüketen popüler kültür seyircisinin zaman içindeki sorgulamaya yönelik değişiminde nasıl büyük bir rol oynadığını görebiliyoruz; demokratik ve katılımcı ortam sağlanmış, Benjamin rahat bir nefes almıştır. Tabii bütün bu özgürlüğün ve sınır tanımamanın bir de bedeli vardır… Alışkanlık yapar, zaman içinde stres yaratır, kaygıya sebep olur, internetsiz ve sosyal medya araçlarımız olmadan bir hayat düşünemez hale geliriz. Kimi zaman yalnızlaştırır. Eskiden sadece bizi pasivize eden popüler kültür araçları yeni görünümleriyle bize sorumluluk yükler, çerçevemiz boynumuzda bizi ordan oraya sürükler, özgürleştiğimizi sanırız. Kaynaklar: Dikmen, Ö. (5 Ağustos 2011). “Madalyonun diğer yüzü: İnternete ‘gönülden’ bağlıyız”. http://sosyalmedya.co/internetegonuldenbagliyiz/ Erdoğan, İ., (1999), “Popüler Kültür: Kültür Alanında Egemenlik ve Mücadele”, N. Güngör(der.), Popüler Kültür ve İktidar içinde, Ankara:Vadi Strinati, D. (2004), An Introduction to Theories of Popular Culture, NY: Routledge www.sosyalmedya.co http://gsuhaber.gsu.edu.tr/?p=135 CBT 1290/ 13 9 Aralık 2011 Kültür incelemeleri kapsamında, kitle kültürü teorisi, sanayileşmenin ve şehirleşmenin yıkıcı sonuçlarıyla ilgilenir. Kitle kültürü; bireylerin kitle iletişim araçları (medya) ve popüler kültürün hilelerine ve istismarına açık olduklarını vurgular. Bu teoriye göre bir arabanın yapımı veya bir filmin yapımı arasında hiçbir fark yoktur çünkü her ikisi de (sanayileşmiş toplumlarda) standartlaştırılmış, formüle edilmiş bir kültürün ürünleridir, “tek tip üretim biçimleri”dir. Tıpkı sanayi ürünleri gibi, kültürel ürünler de hemen tüketilmeli, tüketilenlerin yerine yenileri üretilmelidir. Kitle kültürünün bu standartlaştırılmış formülleri, tüketici toplumuna mal satmayı hedeflediğinden dolayı, ürünleri herkese hitap edecek biçimdedir, hilekârdır ve yüzeyseldir. Kitle kültürü teorisine göre, bu ürünler bireyle HEMEN TÜKETİLECEK KÜLTÜR Yaklaşık son yedi yıldır popüler kültür kavramıyla el ele dolaşan sosyal medya kavramını bu teorilere göre incelediğimizde, eskiden birçok eleştirmen tarafından pasif, kolayca aldatılan ve sömürülen olarak görülen seyircinin/tüketicinin artık farklı bir kimlik kazandığını görebiliyoruz. Kitle kültürü ve Frankfurt Okulu’nun terorileri hayatımızın birçok alanı düşünüldüğünde hâlâ geçerliliğini korusa da, sosyal medyada artık popüler kültür seyircisi/tüketicisi pasif değildir. Artık seyirci/tüketici gerçekten söz sahibidir, var olan veya yeni üretilen sosyal medya ürünlerinin geçerliliği, popüleritesi ve kalıcı olup olmaması seyircinin/tüketicinin beğenisine ve kullanımına bağlıdır. Şubat ayında Galatasaray ve Bilgi üniversitelerinin ev sahipliği yaptığı Sosyal Medya Haftası’nda bir oturuma ismini veren “Homo Digitalis” günümüzün popüler kültürünün seyiricisi/tüketicisidir diyebiliriz. Homo dijitalis, 3 boyutlu kimliği ile yaşar. Evet, belli bir amaca göre planlanmış ve eninde sonunda kâr amacı güden bir ürünü kullanır, ama artık pasif değildir. Facebook kimliği ile benliğini bir bakıma portreleştirir, nasıl görünmek istiyorsa öyle gözükür, bir şeylerin ardına gizlenerek ya da tüm doğallığıyla kendi seçimine göre hayatını sergiler, mesajlarını verir; hatta artık birey bir dijital küratördür. Birey Twitter kimliğinde ise daha özgürdür, kendini filtreler, istediğini söylemekte özgürdür, eskiden hayranlıkla ve belli bir mesafeden izlediği “ünlü”nün hayatını yakın SOSYAL MEDYA: TÜKETİCİ AKTİF DEMOKRATİK VE KATILIMCI YÖNÜ “BAY TWİTTER”
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle