Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
Australopithecus sediba (A.sediba) İnsanın Evriminde Yeni Bir Halka Olabilir mi? Ekibiyle birlikte fosili bulan Güney Afrika’daki Witwatersrand Üniversitesi uzmanlarından Lee Berger A.sediba’nın H.erectus’a evrilmiş olabileceğini öne sürse de, başka araştırmacılar bu görüşe kuşkuyla yaklaşıyorlar. A ustralopithecus sediba fosilleriyle ilgili yeni açıklamalar bu türün insan soyundaki yeri konusundaki tartışmaları iyice kızıştırdı. Science dergisinde yayımlanan beş yazıda üç yıl önce Güney Afrika’da bulunan eski insansı fosilinin kafatası, leğen kemiği, el ve ayakları betimleniyor. Bu yazılarda kimilerine maymunlarda ve daha eskilere uzanan Australopithecus fosillerinde tanık olunan, kimilerinin de yalnızca Homo erectus’a yaklaşık 2 milyon yıl önce modern insan dahil onun soyundan gelenler özgü olduğuna inanılan ilginç birtakım özelliklerin birlikteliğine dikkat çekiliyor. Bu karma özellikler yüzünden eskivarlıkbilimi uzmanları, A.sediba ile insanın öteki ataları arasında nasıl bir bağlantı kurmak gerektiğinden pek emin olamadılar. Ekibiyle birlikte fosili bulan Güney Afrika’daki Witwatersrand Üniversitesi uzmanlarından Lee Berger A.sediba’nın H.erectus’a evrilmiş olabileceğini öne sürse de, başka araştırmacılar bu görüşe kuşkuyla yaklaşıyorlar. İlk A.sediba fosili 2008 Ağustos’unda Berger’in 9 yaşındaki oğlu tarafından bulundu. Baba oğul o sırada Malapa adlı göçük mağaralar sistemini inceliyorlardı. Eskiçağ kalıntıları açısından son derece zengin olan Sterkfontein ve Swartkrans bölgelerinin yakınında yer alan bu mağarada bulunan fosilin köprücük kemiği olduğu anlaşıldı. Daha sonraki kazılarda, aralarında bebek, daha büyük yaşta çocuk ve erişkinlerin de olduğu, en az beş bireye ait 220’yi aşkın kemik gün yüzüne çıkarıldı. Araştırmacılar fosillerin, Sotho dilinde kaynak ya da pınar anlamına gelen sözcükten esinlenerek, sediba adını verdikleri yeni bir insansı türünü temsil ettiği sonucuna vardılar. Çünkü bu türün küçük beyni ve bacak orantıları en ünlü örneği Lucy adıyla bilinen 3 milyon yıllık Australopethicus afarensis olan türle çok yakın benzerlikler taşıyordu. Ancak kimi uzmanlar A.sediba’nın, elleri ve leğen kemiği de dahil, sahip olduğu çağdaş özellikler nedeniyle Homo türü kapsamına alınması gerektiğine inanıyorlar. Berger böylesine geçişken Australopithecus Sediba’nın “akıl taklası bakış Au. Sediba’ya bugüne dek genel kabul görmüş bakış açılarıyla bakıldığında ya bakış açısının değiştirilmesi gerekiyor ya da birlikte bulunması gerektiği düşünülen organların yorumlanması değişiyor. Oktay Kaynak Au. Sediba, Semiarboreal, semiaquatictir (yarı ağaççılyarı sucul). Arboreal oluşunu uzun kolları ve el bileği söylemektedir. Aquatic oluşunu da ayak topuğu söylemektedir. Ayak topuğu primata benzemektedir. Ama bipedaldir (iki ayaklı). Yaşamını su ürünleriyle sürdürmektedir. Uyku için çıktığı ağaçtan sabah inip, sığ sularda iki ayak üstünde yürüyerek, su ürünleri toplayarak ve avlayarak yaşamını sürdürmüştür. Bu nedenle o topuk kemiği terrestrial bir bipedal topuğu gibi insan topuğuna benzemeye başlamamıştır. Suyu terk ettikten sonra ayak topuğu insansı olmaya başlayacaktır. (Kaynak O. 2007) Ayrıca insan ayağının son şeklini 200.000 yıl önce aldığı öne sürülmektedir. (Meldrum D. J. 2004) Primatımsı topuğu açıklamak için modern insanınki gibi aşil tendonu vardır denilmektedir. Topuk tam bir primat topuğu olduğu için (yani dört ayaklı bir canlının topuğu), iki ayakla yürürken vücut ağırlığının direk topuğa bineceği ve bu topuk yapısının bu ağırlığı taşıyamayacağı gerekçesiyle bu ayak yapısında modern insandakine yakın bir aşil tendonu (tendo calcaneus) bulunması gerektiği sonucuna varmışlardır. (1), (Zipfel B. et al 2011) Modern insanınki gibi gelişkin bir tendon varsa ve bu tendon bir primat topuğuyla bipedalliğin sürdürülmesini sağlayabiliyorsa, neden daha sonraki Homo cinslerinde topuk evrimleşerek modern insan topuğuna doğru değişmeye başlamış ve değişmiştir? Çünkü modern insanın hem aşil tendonu vardır, hem de topuğu primat topuğundan çok farklıdır. 56 milyon yıl önce başlayan ayağa kalkma gerçeği pelvisi bu derece değiştirmiş de, topuk kemiğini neden değiştirmemiştir? Çünkü sanıldığı gibi terrestrial olsa topuğun da 34 milyon yıl içinde modern insan topuğu gibi olması gerekirdi. Pelvis bu süre içersinde insan pelvisine ne kadar benzediyse, o topuk kemiğinin de o kadar modern insan topuğuna benzemesi gerekirdi. Çünkü Au. Sediba’dan günümüze doğru bulunan Homo fosillerinin topuk kemikleri insanımsıdır. Topuk kemiğinin modern insanınki gibi olmasının ana AYAK VE AYAK BİLEĞİ CBT 1290/14 9 Aralık 2011 nedeni karada iki ayak üstünde yürümektir. Halbuki Au. Sediba’nın sığ sularda elleriyle su ürünleri avlayarak ve toplayarak yaşamını sürdürdüğü düşünülseydi, suyun kaldırma gücünden dolayı iki ayaklı yürüme sırasında adım atılırken tek ayak topuğuna gelen yükün hafifletildiği, ağırlığın belki bir tendondan daha iyi absorbe edildiği düşünülebilirdi. (Kaynak, O.; 2007 ve 2010) Ayrıca göl, nehir ve denizlerin su tabanları genelde yumuşaktır ve tek ayağa gelen yükü gelişkin bir aşil tendonundan daha iyi absorbe edebilir. Yumuşak zeminler topuğa gelen yükü ayak tabanına yayar ve topuğa gelen ağırlığı hafifletir. 34 milyon yıldır iki ayaklı olan bu canlı hâlâ bir primat topuğu taşıyorsa bu canlı terresterial değildir. Bu canlı semiaquatic, semiarboreal’dir. (Kaynak, O.; 2010) Yani geceleri üstünde yiyecek hiçbir şey bulunmayan ağaçlara tırmanarak güvenli uyuyor, gündüzleriyse sığ sularda su ürünleri toplayarak ve avlayarak yaşamını sürdürüyordu. Pelvis Pelvisin leğen biçimine dönüşmesinin ve ona paralel olarak da kaburga kafesinin silindirikleşmesi ve daralmasının nedeni iki ayaklılık ve dik gövdeliliktir. Bugüne dek bilinen obstetric hipotezine göre; büyük kafataslı (beyinli) yavrular doğurabilmesi için pelvisin bu şekli aldığı söylenmekteydi. (2), (3) Au. Sediba’nın kafatası küçük çıkınca son derece somut ve reel bir durum olduğundan dolayı bu hipotezden vazgeçilmiştir.(Kibii J. M. et al. 2011) Çünkü pelvisi leğen biçimindedir, insan pelvisine çok yakındır, buna rağmen kafatası hacmi 420 cc’dir. Aslında pelvisin modern insan pelvisine doğru değişmesinin sebebi büyük kafataslı yavrular doğurmak değil, iki ayaklılıktır. Gövdeyi iki ayak üstünde düşey olarak taşıtan ana parça pelvistir. Şempanze pelvisine benzer bir pelvis düşey bir gövdeyi iki ayak üstünde taşıtamaz. (Kaynak O. 2010), (Kaynak O. 2011) Prof. Lee Berger ve ekibi Au. Sediba’nın hem arboreal hem de terrestrial olduğunu söylüyorlar. (2) Dayanakları ise ağaççı primatlar gibi uzun kollar, primat benzeri incik kemiği, oynaklık açısından primatlara yakın ayak ve el bileği gibi özellikleridir. Eğer Au.Sediba arboreal ve terrestrial bir yaşama adapte olabilseydi, topuk kemiği insansı olmaya başlardı. Yeni yere indiği iddia edilebilir, o zaman pelvis ne zaman insansı hale geldi diye sorulmalıdır. Çünkü pelvisin leğen şeklini alabilmesi için canlının çok uzun süre iki ayak üzerinde yürümüş olması ve gövdenin büyük oranda dikleşmiş olması gerekir. Zaten bu değişim süreci 56 milyon yıl önce Rift vadisinde başlamış bir süreçtir. Pelvisin bu şekli, uzun süreli iki ayaklılığın kesin sonucudur. İnsanda beyin büyümesinin sebebi tam da Au. Sediba’nın dönemine rastlayan bir zamanlarda, gövdenin yeterli dikliğe ulaştığı bir anda rahimdeki embriyonun pozisyonunun bozulmasıdır. Bu andan sonra embriyo kendini düşey gövdeliliğe uyarlamaya başlamıştır. Gövde dikleşmesinin belirli bir aşamasında, rahimdeki yavrunun pozisyonu bozulmuştur. Bütün memelilerdeki gibi kafası doğum kanalına dönük olması gerekirken, Australopithecus embriyosu 180o’lik bir takla atarak kafasını diyaframa doğru çevirmiş, gövdesi rahmin doğum kanalına yakın kalmıştır. Ben bu taklaya AKIL TAKLASI (SALTO İNTELLİGENTE) diyorum (Kaynak O.; 1983), (Kaynak O. 1998), (Kaynak O. 2007), (Kaynak O. 2008), (Kaynak O. 2010), (Kaynak O. 2011) Ne oldu birdenbire? Çevresel olağanüstü değişiklikler mi oldu? (Carlson K. J. et al. 2011) Sorularının yanıtı işte bu akıl taklasıdır. Akıl taklası kafatası büyümesini, yüz ve çenedeki değişiklikleri tetiklemiş ve başlatmıştır. Bu akıl taklasından sonra her Australopithecus anası kafatası hacmi kendi kafatası hacminden büyük yavrular doğurmaya başlamıştır. Bu nedenledir ki Australopithecus fosillerinden gövde dikleşmesi, kaburga silindirikleşmesi ve daralması anlaşılamadığı için sadece kafatası büyümesi gözlemlenmektedir. (Kaynak,2007), (Kaynak,2008) Tarihlendirmedeki titizliğin nedeni 7080 bin yıl arayla Au. Sediba’nın (1,977 milyon yıl) 420 cc kafatasına, Homo Habilis’in (1,9 milyon yıl) ise 680750 cc kafatası hacmine sahip olmalarıdır. (Pickering R. et al. 2011) 34 milyon yıl içinde 350 cc’den ancak 420 cc’ ye ulaşan kafatası hacmi, 7080 bin yıl içinde nasıl oldu da 420 cc’den 680750 cc’ye ulaşmıştır diye sorulmalıdır. Bu olağanüstü ve hızlı değişimin de nedeni akıl taklasıdır. BEYİN TARİHLENDİRME