18 Haziran 2024 Salı English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

• KÜLTÜR • DOĞAN KUBAN Bahar Demokrasileri ya da İslam Trajedileri Afganistan Müslüman bir ülke. Orada bir savaş var. Bu savaş ElKaide diye Amerika ile savaşan bir Müslüman örgüt, Taliban adı altında Afgan dinci milliyetçileri ile Amerika ve NATO arasında oluyor. NATO’da Türkiye de var. Bir de vesayet altında bir Afgan hükümeti var. Onun da bir ordusu ve polisi var. Afganlıların bir bölümü de Pakistan’da. A fganlılar önce Rus emperyalistleriyle savaştı; Amerika ve özellikle Suudiler tarafından desteklenmişlerdi. Sonra ElKaide oraya konuşlandı. Amerikalılar Afganistan’a savaş açtı. Fakat Afganlılar Amerikalılarla savaşırken Suudi yardımı gelmedi. Burada bir anlaşılmaz nokta var: Rus Ortodokslara karşı bir Sünni yardımı var. Protestan ve Katoliklere karşı yok. Batılılarla Müslüman ilişkilerin sırrı hepsi sömürge olan İslam ülkelerinin eski sömürgeciler ile organik ilişkilerinin (özellikle ticaret ve kültür) sürmesidir. Mısır’ın Hindistan’ın İngiltere ile, Endonezya’nın Hollanda ile, Kuzey Afrika’nın Fransa ile, Libya’nın İtalya ile ilişkileri sürüyor. Avrupalılar şimdiye kadar yakın dostları olan Arap despotlarına karşı ayaklanmalara değişik biçimlerde müdahale etti. Tunus ve Cezayir, Kuzey Afrika’nın en çok Batılı düşünür yetiştiren ülkeleri. Akdeniz’in doğu ve güney kıyısı ile Fransız sömürgeciliğinin özel bir tutumu ve ilişkisi vardır. Pek çok Batılı Arap düşünürü Suriye, Lübnan, Tunus, Cezayir ve Fas kökenlidir. Ve Fransız oryantalizmi ve İslamolojinin Fransız dilli büyük ustalarıdır. Paris’te yaşar ya da Fransız gazetelerini okursanız bunu görürsünüz. Amerikan üniversitelerinin pek çok İslam tarihçisi ve İslamoloğu da Akdeniz kıyısının Hıristiyan Arap kökenlerinden çıkar. Oryantalizm üzerinde en etkili çağdaş tartışmayı başlatan Edward Said de Filistin kökenlidir. Mısır ve Filistin gibi İngiliz sömürgelerinin Avrupa ve Amerika’da yetişen, hocalık eden çokluk Hıristiyan Arapları o toplumların en gelişmiş aydınlarıdır. Ayaklanma önce Tunus’ta başladı. Çok derine gitmese de en başarılısı o olacak. Tunuslu diktatör olasılıkla en akıllı olanıydı. Kan dökülmeden kaçtı. Kendi ülkesinde binlerce kişiyi öldürme hatasına düşmedi. Kendi düşünürleri ve Fransa ile entelektüel ilişkileri çok olan Bourgiba’nın Tunusluları dışında, Cezayirliler ve Faslılar Türkiye’ye bir örnek olarak hiç bakmadı. Libya geri kalmışlığını en zavallı Bedevi aşiretlerin Kadafi’yi desteklemesiyle kanıtladı. Libya; Fransa, İtalya ve İngiltere için sadece bir petrol sorunuydu. Burada Amerika’nın politik desteğiyle Fransa büyük kıyı kentlerindeki en uyanık Libyalılara, NATO adı altında, yardım ederek Kaddafi’yi düşürdü. Kaddafi de cahil ve gaddar bir liderin, halkının en aydınına kıymak için en cahillerle işbirliği yapıp binlerce vatandaşını öldürebileceğini kanıtladı. Sonu acıklı bitti. Batılılar kırk yıl destekledikleri bir Müslüman lideri, kendileri için ekonomik sömürü koşulları değişmedikçe gözlerini kırpmadan nasıl harcayacaklarını kanıtladı. Türkiye de NATO üyeliğini yerine getirdi. Mısır, Müslüman’ından önce, Hıristiyan halkı olan görece en okumuş İslam ülkesidir. Orada Mübarek’ten başka bir şey değişmedi. Batılılar için temel sorun İsrail’in menfaatlerinin korunmasıydı. Mübarek değişti Amerika fazla bir tepki göstermedi. Mısır ve Ürdün olasılıkla İsrail bağlamında yüklendikleri görevi yerine getirmeye devam ediyor. Ahmet yerine Mehmet Amerika’yı endişelendirmiyor. Fakat Müslüman Kardeşler’in statüsü Amerika için başka. Kaldı ki Müslüman Kardeşler, Türk Başbakanının öğütlerini de hemen yanıtladı. Yemen’de halk ile otokrat arasındaki kanlı mücadele sürüyor. NATO Yemen’e neden gitmiyor acaba? Türkiye’yi idare edenlerin bilmeleri ya da anımsamaları gereken bir şey var: Sünni Mısır kendini Akdeniz İslamının merkezi olarak görür, Şii İran da kendini Asya İslamının merkezi olarak görür. Birinin dili Arapçadır, diğerinin Farsçadır. Uzak Asya Müslümanları ise İngiltere, Hollanda ve Amerika ile bağlantılıdır. Suriye Türkiye’nin isteklerini içişlerine müdahale sayıyor. Bu çok doğal bir tepki. Esad ‘Siz hükümetten ay ÜÇ MERKEZ EN AKILLILARI TUNUSLU rılın’ dese Erdoğan’a, biz ‘içişlerimize karışmayın’ demekle yetinir miyiz? Kaldı ki biz de bir süre önce Batılılara, Kaddafi’nin içişlerine karışmayın, dememiş miydik? Müslüman Kardeşler de bize ‘Bizim işlerimize karışmayın!’ dedi. Suriye’nin daha önemli bir sorunu var: Suriye’nin yüzde 70’i Sünni, hükümet ise AleviŞii. Suriye hükümeti bir azınlık diktatörlüğünün sürüp gitmesi sorunudur. Biz yakın günlere kadar Suriye ile canciğer kuzu sarması değil miydik? Şii İran’la Alevi hükümetli Suriye arasında kader birliği var. İkisi de Şii olmaktan öte Yahudi devleti düşmanıdır. Biz Suriye’ye ültimatom verince İran da bize nazikçe bu ilişkileri anımsatıyor. Bunlar hiçbir politikanın sağlıklı olamayacağı bir kargaşa gösterisidir. Çünkü Müslümanlardan çok Batılının dedikleri oluyor. Bütün bu olaylarda Batı’nın İslam’a karşı olağanüstü bir ikiyüzlülük içinde olduğunu görmemeye olanak yok. NATO ve Amerika Libya, Tunus, Mısır’daki demokratik gelişme ile çok ilgili. Yemen’de biraz daha az. Suriye’nin Rus ve Çinli amcaları var. Batılıların Arap baharına İslam dünyası için bir demokrasi çiçeklenmesi olarak baktıklarını sandık, yanlıştı. Bahreyn halkı, Batı demokrasilerinin ilgisini çekmedi. Suudi tankları içeri girip muhaliflere gözdağı verdi. Eğer petrol kuyusunun üzerinde oturup paracıklarını da Batılı bankalara yatırırsan burada idarenin demokrasi ya da otokrasi olması Batı için hiç fark etmiyor. Demokratik bir Libya istiyorlar. Fakat despotik bir Suudi Arabistan’a hayır demiyorlar. Biraz kafası çalışan Müslümanlar için Batı açıkça utanmaz ve ikiyüzlüdür. Bunu görmeyecek kadar kimsenin aptal olduğunu sanmıyorum. Uluslararası bu kargaşada Pakistan’dan Tunus’a bir İslam davulu çalıyor ama zavallı Müslüman toplumlar bayram etmiyor, sokaklardan ölülerini topluyorlar. Bir milyardan fazla Müslüman çıkışı olmayan bir labirentte demokrasi mücadelesini mi yapıyorlar, yoksa Batı’dan ithal edilen sakızları mi çiğniyorlar belli değil. Müslüman devlet adamları da toplumlarının ortaçağdan çıkmasını, Batılı demokratlar yardımı ile engelleyip, petrol kuyularının kuruyacağı döneme kadar, Allah’ın yardımıyla, iktidarda kalma hesapları yapıyor. Ölüm ucuz, demokrasi ise nadir olduğu için pahalı. Dünya Felsefe Günü Etkinliği Her yıl Kasım ayının üçüncü Perşembe günü Dünya Felsefe Günü olarak kutlanmakta. Gün kutlamasının Türkiye Felsefe Kurumu tarafından önerildiğini ve UNESCO tarafından kabul edildiğini hatırlatmak yerinde olacaktır. 2002 yılından bu yana kutlanmaya başlanan Dünya Felsefe Günü etkinliklerinin olaylara felsefeyle bakmanın yaygınlaştırılmasında önemli bir rol oynadığı söylenebilir. Milli Eğitim Bakanlığı’nın belirli gün ve haftalar listesinde Felsefe Günü yer almaktadır. Ankara Üniversitesi Rektörlüğü ve Türkiye Felsefe Kurumu işbirliğiyle düzenlenen etkinlik 18 Kasım 2011 tarihinde saat 14:00’ de Ankara Üniversitesi Rektörlüğü 100. Yıl Konferans Salonu’nda (Tandoğan) gerçekleştirilecek. Etkinliğin açılış konuşmalarını Ankara Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Cemal Taluğ ve Türkiye Felsefe Kurumu Başkanı Prof. Dr. İoanna Kuçuradi yapacaktır. ‘‘Günümüzün Sorunları Karşısında Felsefe’’ konulu etkinliğin açıkoturumunu Kuçuradi yönetecek. Oturumun konuşmacıları ise şöyle: Doç. Dr. H.Haluk Erdem, Prof. Dr. Halil Turan ve Doç. Dr. Gülriz Uygur. Felsefi bakışın günümüz sorunlarını çözmede katkılarının konuşulacağı toplantıya herkesin katılıkımın bekleriz. Tayfun Akgül CBT 1285/2 4 Kasım 2011 D oç. D r . H . H al uk Er dem UNESCO Türkiye Milli Komisyonu Felsefe İhtisas Komitesi Üyesi, Ankara Üniversitesi Öğretim Üyesi
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle