18 Haziran 2024 Salı English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

yapılmaktadır. Türkçe Sözlük’te de aynı yanlış bulunmakta, ayrıca “ısı ölçeği” denmektedir. Isı için artık terk edilmiş olan cal, kcal birimlerinin kullanılmasına izin verilmediğinden, ısı gücü de artık kcal/h=1,163 W birimiyle ölçülemez. Ne yazıkki, LYS 2011’de bile cal kullanılması sürdürülmekte ve J/kg.K yerine 1 cal/g °C alınmaktadır. f. Kilovatsaat için kilovat/saat yazılması: Hız birimi kilometre/saat yani km/h yazılışının etkisiyle olacak, enerji için bazen kilovatsaat yerine kilovat/saat veya kWh yerine kW/h yazıldığına tanık olabiliyoruz. Burada yapılan büyük yanlış, kW ile h arasındaki çarpma yerine bölme işleminin uygulanmasıdır. Diğer bir yanlış, hızın zaman belirtilmeden, örneğin “19 km hızla vurup, 174 km hızla kaçtılar” biçiminde verilmesidir. Nasıl bir üniversite: Merak tehlikeli midir? Gillian R. Evans* (2007), “Akademisyenler ve Gerçek Dünya” adlı yapıtında “Merak ediyorum ”: Merak “tehlikeli midir” diye sorar (s.14). Hayır tehlikeli değildir. Üniversitede çalışıyorsanız hiçmi hiç değildir. Gıyasettin Demirhan, Hacettepe Üniversitesi Öğretim Üyesi, [email protected] Başka bir yazımızda [5] daha ayrıntılı olarak incelediğimiz bu yanlışlara, o yazımızdan bir paragrafla değinelim. “Birimler konusunda TDK’nin sözlüğü çok yetersiz kalmaktadır. Newton kuvvet birimi olduğu halde, “güç birimi” olduğu yazılmıştır. Oysa güç birimi vattır. Kilogram, metre, saniye birimleri, yabancı dillerdeki temel sözlüklerde yapıldığı gibi, bilimsel bir biçimde tanımlanmamıştır. Kilogram, Uluslararası Ağırlıklar ve Ölçüler Bürosu’nda saklanan kilogram standardının kütlesidir. Bu basit ve günümüzde de geçerli tanım sözlükte verilmemiştir. Bu bilgilere uymayan ton tanımı da yanlıştır. Metre için “Yer meridyen dairesinin kırk milyonda biri olarak kabul edilen, temel uzunluk ölçüsü birimi” deniyor. Oysa bu tanım 1795’te kabul edilmiş, fakat 1889 yılında yani 19. Yüzyılda terk edilmiştir. 1983 yılından beri geçerli olan şimdiki tanıma göre metre ışık hızına göre belirlenmekte ve ışığın 1/299 792 458 saniyede gittiği yolun uzunluğuna eşit alınmaktadır. Larousse gibi yabancı sözlüklerde bu sonuncu tanım verilmektedir. TDK’nin Türkçe Sözlüğü ise tüm bu gelişmelerden habersizdir ve 19. yüzyılda terk edilmiş bir tanımı 21. yüzyılda tekrarlamaktadır.” Sonuç: Belki öğretim sistemimizin ve bilim kültürümüzün yetersizliği, belki SI’nin ülkemizde çok geç kabul edilmesi nedeniyle birimler konusunda, bazılarına yukarıda değindiğimiz birim yanlışlarını yapmaktayız. Yabancı medyada pek karşılaşılmayan bu tür yanlışların önlenebilmesi için hepimizin seferber olması gerekmektedir. İlköğretimden üniversiteye kadar birimler konusuna önem verilmeli ve bir birim özbilinci geliştirilmelidir. Yazılı ve sözlü basın birim yanlışlarını yaymanın değil, birimleri doğru kullanmanın aracı olmalıdır. Bunu gerçekleştirmek için yazımızdaki uyarıları, örneğin düzeltme görevlileri aracılığıyla uygulamak yeterlidir. Değerli gazetelerimizin bu yoldan büyük bir hizmet yapabileceklerine inanıyorum. Hepimiz bilmeliyiz ki, herkesin öğretimde, resmi işlerde ve ticarette birimleri dilediğince kullanma lüksü yoktur. Hangi birimlerin kullanılabileceği, adları ve simgeleriyle beraber, her ülkede yasayla saptanmıştır. Ülkemizde de hangi birimlerin kullanılacağı bizim yasamıza, yönetmeliğimize ve standartlarımıza göre belirlenmiştir. Yasanın yürütücüsü Bakanlar Kurulu, Yönetmeliğin yürütücüsü Sanayi ve Ticaret Bakanıdır. Acaba denetim görevi yerine getiriliyor mu? Konuyla ilgili yayınlar: İ.Çetin: Birim Karışıklığı İçindeki Türkiye, Milliyet 13.09.1972 İ.Çetin: Büyüklükler öğretisi bakımından birim sistemleri ve SI. İTÜ Dergisi 1979 No.6 S.37…42. İ.Çetin: Uluslararası Birim Sistemi ve Türkiye. Milliyet 08.08.1980. İ.Çetin: Uluslararası Birim Sistemi ve öğretim. İTÜ den Haberler 1980 S.32…33. İ.Çetin: TDK’nin Türkçe Sözlüğü’nde Bilimsel ve Teknik Yanlışlar. Y.A.R. Müdafaai Hukuk, Nisan 2008 S.55…56. İ.Çetin: Transformatör. İTÜ Yayınları No.1114, İstanbul 1978 (kitap). W.Schuisky, İ.Çetin: Elektrik Motörleri, İstanbul 1987 (kitap). İ.Çetin: Temel Elektrik Kullanım Elkitabı, İstanbul 2001 (kitap). İ.Çetin:Sanayide Elektrik Enerjisi Nasıl Tasarruf edilir? İstanbul 2004 (kitap). 4. TDK’NİN TÜRKÇE SÖZLÜĞÜ’NDEKİ YANLIŞLAR B CBT 1285/ 19 4 Kasım 2011 iz akademisyenler, merak ederiz. Yoksa üniversitede işimiz ne? Gerçek yaşam sokakta. Üstelik ömür çok kısa. Yerleşkelere ve laboratuvarlara sıkışarak ömür mü tüketilir! Bütün bunlar meraktan yapılıyor işte. Bir de öğrenme sevdasından. Peki istediğimiz gibi sürekli merak edip sorgulayabiliyor muyuz ya da sorgulamak istediğimiz, merak ettiğimiz her şeye olanak tanınıyor mu? Öyle bir üniversite ortamı olmalı ki, hiç düşünmeden bu sorulara “evet” diyelim. Öyleyse, merakı ve sorgulamayı teşvik eden, soru sormayı destekleyen, yönetsel ve eğitimsel dinamizme sahip sürekli bilgi üreten bir üniversite nasıl olmalıdır? Üniversite; öncelikle araştırma, eğitimöğretim ve topluma hizmetin yapıldığı, herhangi bir düşünce ve devlet baskısı olmadan çalışan akademisyenlerin varolduğu, özgürce bilgi üretilen özerk kurum ve kuruluştur. Üniversite; ülkeye özgü bağımsız bilim politikası oluşturulmasına katkıda bulunmanın yanında evrensel bilimin kalesi ve uluslararası bağımsız akreditasyon kuruluşlarının önem verdiği bir yerdir. Sürekli felsefi, özelde bilim felsefesi tartışma ortamında yaratıcı aklı öne çıkaran bir ortamdır. Bu ortamda öğrenciye bilgi aktarmayıp öğrenciyle birlikte bilgi arayışına girilerek “eğitim değişime hazırlıktır” ilkesi ile hareket edilir. Ortam böyle olunca da, sürekli merak eden, heyecan sahibi, soru soran, beyin fırtınalarına katılan, analitik ve eleştirel düşünen, sürekli gözden geçiren bilimciler üniversitede çalışarak; nesnel, doğru, gerçek ve somut bilgi üretiminin gerçekleşmesini sağlarlar. Bilgi üretimine kolaylık sağlandığında da nitelik öne çıkar, gelecek yordanır, toplum bilgilendirilir ve üniversitesanayi işbirliği gerçekleşerek üretim artar. Böylece, yerleşke, bulunulan kent ve evrenselde yaşam kalitesinin yükseltilmesine katkıda bulunulur. Üniversite; yönetime katılma, demokratikleşme ve şeffaflık konularında topluma öncülük ederek aykırı görüşlere tolerans gösteren bir kurumdur. Henri Ford’un mezar taşında yazdığı gibi, “Burada, hayatı boyunca etrafında kendisinden daha akıllı insanlar toplamasını bilen birisi yatıyor” ilkesini benimseyen akademisyenler ve yöneticileri çalıştırır. Bu akademisyenler topluluğu; “profesör olunca bilimsel üretim biter” anlayışını reddederek gençlik heyecanlarındaki gibi bilimsel üretim yaparlar. Bunun sonucunda başarı ödüllendirilir ve tek tip ücret ortadan kalkar. Peki bu nerede sağlanır? Elbette ki, gelecek hedeflerinin saptandığı ve bu hedeflerin sürekli kontrol edildiği; inbreeding (Kendi içinden beslenme) yerine, doktora yaptığı diğer üniversiteden gelen öğretim elemanlarının çoğunlukta olduğu; yanlış ve eksiğini bulan kişiye teşekkür eden bilimcilerin çalıştığı; öğrencisi ile sıcak ilişkiler kuran, onları yönlendiren, iletişim yeteneği güçlü, yeniliklere açık, kendisini geliştirme gayretinde olan öğretim elemanları ile dolu; akademisyenlerin, araştırma ve ders verme şeklinde gruplara ayrıldığı; doçentlik ve profesörlük kadrola rının sadece üniversitede kullanıldığı ve bu tercihin üniversiteler tarafından yapıldığı; öğretim üyesi piramidinin tersine dönüp akademik kadronun profesörlerle dolu olduğu değil, gerçek bir piramider yapının sistem olarak yerleştiği; her düzeydeki öğretim üyeliğinin belli aralıklarla nesnel akademik ölçütlerle değerlendirildiği; öğretim programı ve sınav sistemini öğrencisinin yaratıcı düşünmesine olanak verecek nitelikte geliştiren; fenmühendisliksağlık ve sosyal alanlarda olmak üzere ilk iki yılın temel derslerden oluştuğu ve modüler sistemin yer aldığı; çoklu disiplin yapısında ülkenin ve dünyanın gereksinim duyduğu iş alanlarına yönelik yeni programların açıldığı; öğrencilerin Üniversite; ülkeye özgü sadece derse bobağımsız bilim politikası oluşğulmadıkları; bilimciyi anlayan turulmasına katkıda bulunmasiyaset üstü pronın yanında evrensel bilimin fesyonellerin yökalesi ve uluslararası bağımnetici olarak çalıştığı; yetki ve sız akreditasyon kuruluşlarısorumlulukların nın önem verdiği bir yerdir. tabana yayıldığı, Sürekli felsefi, özelde bilim yönetsel standartların varlıfelsefesi tartışma ortamında ğından dolayı, yaratıcı aklı öne çıkaran bir yönetici eksikliği ortamdır. durumunda bile işlerin yolunda gittiği; her paydaşın “benim üniversitem” diyebildiği; üniversite hastanesi ve teknokentin, üniversitenin önünde değil içinde olduğu; çoktan seçmeli sınav ile seçilip değirmende öğütülmeyen öğrencilerin olduğu; direnen geleneğin değil, değişimi ve gelişimi destekleyen geleneğin olduğu; gerek uzaktan eğitim gerekse örgün etkinlikler yoluyla halkla iç içe olunan; ezunu ile sıcak ilişkiler olan bir yerde. Bunlar nasıl gerçekleşecek? Sorumluluk kimin? Sorumluluk, TBMM, YÖK, üniversite yöneticileri, öğretim elemanları, çalışanları ve öğrencilerinindir. Dolaylı olarakta toplumundur. Ama öncelik yasalardadır. Çünkü hukuk devletinde her adım yasa ile atılır. Nitelik, yasayı destekler. Yasa ise, nitelikten güç alarak çıkarılır. Bu nedenle, YÖK ve TBMM’nin birlikte çalışarak bir an önce “merak edenlerin” önünü istenilen düzeyde açması gerekir. İçe dönük ve derin düşünen, sorgulayan ve sürekli soru soran insanların meraklarını giderilebilecekleri bir ortam yasal düzenlemelerin bir an önce yapılması dileğiyle... * Evans, GR. (2007). Akademisyenler ve Gerçek Dünya, (Çev. E. Kılıç). İstanbul: İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle