Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
ZÜMRÜTTEN AKİSLER A. M. Celal Şengör Kanada, Norveç, Rusya ve ABD, bu anlaşmazlığın Birleşmiş Milletlerce çözülmesini talep etmişlerdi. Ne var ki bugüne kadar birbirinden farklı hakların nedeni açıklanamadı. Mesela Rusya yaklaşık olarak 1.2 milyon kilometrekarelik bir alana sahipleniyor. Oysa Buz Denizi’nin altındaki kara parçasının Avrasya kıtasıyla bağlantılı olduğu hâlâ tartışmalı. Rus kutup araştırmacıları geçen yıl da titandan üretilen ulusal bayrağı Buz Denizi’nin 4000 m derinliğindeki zeminine dikerek, Kuzey Kutup Denizi’ndeki haklarını vurgulamaya çalışmışlardı. leer manyetik rezonans ile incelendiğinde hastalık ve evrim arasında bağlantı ortaya çıkmış ve ilişki yine beyin metabolizmasıyla kendini gösteriyor. Sonuçlara göre şizofrenlerdeki metabolizma motifi biraz daha ilkel. Nitekim şizofrenlerin metabolizma motifleri şempanze ve makakların motifleriyle benzeşmekte. O halde şizofreni, beyin metabolizmasının ilkel zamanlara geri dönüşü olarak açıklanabilir mi? Böyle bir sonuca varmak verilerimizle çok spekülatif olur diyor Khaitovich. Ve şizofreniyi asla bilişsel açıdan şempanze durumu olarak tanımlayamayız. Ayrıca metabolizmayı tüm sistem içindeki değişimleriyle ele almak gerekir. Bu yeni dönemde sanayi ARGE alanında elde edilen başarılar, onbeş yıl öncesine kadar hayal bile edilemeyecek niteliktedir. Bu kazanımları değerlendiriken geliştirilen ARGE projesi kavramı ile ARGE faaliyetlerinin ölçülebilir hale getirilerek süreçin şeffaflaştırılmasının bu başarıya çok önemli bir altyapı oluşturduğu göz ardı edilmemelidir. İspanya’da Genç Yapısal Jeologlar Toplandı Geçtiğimiz akademik yılın başlarında Oviedo Üniversitesi’nden Miguel GutiérrezMedina imzalı bir davet mektubu aldım. Adını hiç duymadığım birinden gelen bu davet YORSGET toplantısı içindi. Daha önce hiç görmediğim bu kısaltamanın anlamına bakınca ortaya çıktı ki bu YOung Researchers in Structural GEology and Tectonics (Yapısal Jeoloji ve Tektonikte Genç Araştırıcılar) adlı bir toplantıdır. Böyle bir toplantıyı organize etmeyi kendisi de genç bir araştırıcı olan Miguel düşünmüş ve hocalarının yardımıyla bunu başarmış. Ben bu toplantıya davet edilen sekiz anahtar konuşmacıdan biriydim ve biz «ihtiyarların» görevi gençlere kendi araştırma alanlarımızda neler yaptığımızı anlatmak ve onların araştırma raporlarını dinleyerek fikir beyan etmekti. Toplantı çok güzel düzenlenmişti. Davetli «anahtar» konuşmacılar arasında kendi hocam Prof. John Dewey’nin ve onun hocası Prof. John Ramsay’in de olması benim için çok büyük bir keyif öğesi kattı bu buluşmaya. Dewey’nin eşi üçümüzün birbirine sarılmış bir resmini çekti. Denir ya «Geçmiş zaman olur ki hayâli cihan değer». Son zamanlarda yapısal jeoloji ve tektoniğin popülaritesini kaybettiği korkusu belirdi jeologlar arasında. Bu kısmen doğru kısmen değil. Doğruluğu şuradan kaynaklanıyor: 1970’ten sonra hemen hemen doksanların başına kadar levha tektoniği devriminin etkisiyle tektonik ve yapısal jeoloji konularıda ne yazsanız ilgi görür ve yayımlanırdı. Doksanlı yıllardan sonra özellikle küresel ısınma korkularıyla birlikte atmosfer bilimleri ve jeolojinin iklim tarihi ile ilgili gözlemlerin yapılabileceği branşları olan stratigrafi, düşük sıcaklık jeokimyası, jeolojik oseanografi gibi dalları popülarite kazandılar. Eskiden tektoniğe gösterilen rağbet şimdi bunlara gösterilir oldu. Ancak, tektonik yalnızca büyük ölçekli yapısal jeoloji değildir: Tektonik yerkürenin yapılarıyla ilgilenir ama bu yapıların tespiti yalnız yapısal jeolojinin yöntemleriyle yapılamaz. Bu nedenle tektonik jeolojnin tüm branşlarından malzeme alır. Pek çok yapısal jeolog bunu anlayamamış, kendi dar ihtisas alanlarına hapsolup kalmışlar, jeolojinin bu çok ilginç branşında adeta bir «tasvir aşkına tasvir» başlamıştır. Halbuki genel olarak gezegenimizin yapısının ve davranışının anlaşılmasına yönelik çalışmalar dün olduğu gibi bugün de popülerdir. Bu sütunda pek çok kereler yazdım: Bilimde bir insan kendi konusunu ilgilendirebilecek yan konuları anlayamayacak kadar uzmanlaşmışsa (daha açık söyleyeyim: kendi dar alanından başka bir şey bilmeyecek kadar cahil kalmayı becermişse) devre dışı kalmaya mahkumdur. Uzman olmak meziyet sanılır: Asla! Marifet genelci olup, başarılı araştırma yapabilmektir. Bunu çok az insan becerebildiği için ihtisaslaşır ve bunu bir marifetmiş gibi anlatır. Prof. Ramsay ve Prof. Dewey yaptıkları konuşmaların sonunda biraz bu konuya girerek gençlere uğraştıkları bilim alanında olabildiğince geniş bir taban edinmeleri konusunda tavsiyede bulundular. Ancak gençlerin çalışmaları zaten bu yönde bir gelişmenin ister istemez meydana geldiğini gösteriyor. Artık, meselâ jeokimya temelli yaş tayini yapmadan, manyetizma temelli kayaç manyetizmasına bulaşmadan yapısal jeoloji yapmak çok zor hale gelmiştir. Türkiye’den de ODTÜ’den Aydın Çiçek bir tebliğ sundu. Ancak yaş tayinleri sorulunca yapılması çok pahalı bu ölçümlerin olmadığını söylemek zorunda kaldı. Zira üniversitelerimiz modernleşmenin çok gerektiği bir zamanda politik bir hücum altındadırlar, araştırma imkânlarını genişletmek yerine kırsal kültürün hoyrat iktidarınca abesle iştigale zorlanmaktadırlar. Araştırma kaynakları politik atamalarla bazıları için ulaşılmaz hale gelmiştir. Hiçbir bilimsel kıstas artık saygı görmemektedir. Toplantıdan bulduğum iki kısa aranın birinde İspanyol bir meslektaşımla 400 yıllık Oviedo Üniversitesi’nin kurulduğu binayı ve oradaki eski kütüphaneyi ziyaret ettim. Gördüğüm güzellik ve zenginlik beni hayran bıraktı. Kültür bir gecede gelişmiyor. Bizim sıkıntımız da zaten bundan ibarettir. Ama genç Türk jeologlar ikinci YORSGET için talip oldular. Belki de bu güzel toplantının ikincisi ülkemizde yapılacak ve kültürel gelişmemize bir damla daha katacaktır. ŞİZOFRENİ BÜYÜK BEYNİN BEDELİ Mİ? Diğer hayvan türlerinden daha büyük bir beyne sahip olan insanın bu özelliği her konuda avantajlı olmayabilir. Son bir araştırma büyük beyin kütlesi yüzünden şizofreniye yatkınlık kazanmış olabileceğimizi gösterdi. Büyük organlar her zaman yararlı olmayabiliyor. Mesela testere dişli kaplanın köpek dişleri, cennet kuşunun renkli ve gösterişle kuyruk tüyleri ya da geyiklerin boynuzları gibi. Belli amaçlara hizmet eden organlar bazı durumlarda sahipleri için uzun vadede zarar verebiliyor. Mesela kaçma ve gizlenme sırasında uzun ve renkli kuyruk tüyleri saklamak ne kadar zordur. Ama evrim buna rağmen cinsel ayıklanma için bu tür organlar yaratmış. İnsan beyni genelde olumlu olarak değerlendirilir. Olağanüstü sinir sistemimiz örneğin karmaşık sosyal yapıları, konuşmayı ve kültürün gelişimini mümkün kılmakta. Peki beynimizin olumsuz yanı ne olabilir? Bu konuyu Leipzig MaxPlanck Evrimsel Antropoloji Enstitüsü’nden Philipp Khaitovich araştırıyor. Bilim adamı “Genome Biology” dergisinde yayımladığı araştırma yazısında büyük beynin belli başlı hastalıklara daha yatkın olduğunu söylüyor. Mesela şizofreni gibi psişik bozukluklar, büyük beynimizin bedeli olabilir. Araştırmacı bu hipoteziyle ilgili kanıtları, ayıklanma nedeniyle son 200.000 ila milyonlarca yıl içinde etkinlikleri değişen 22 gen grubunda inceledikten sonra şizofreni hastalarının beynindeki genetik farklılıklarla karşılaştırmış. Bu şekilde 22 gen grubundan altısının birbiriyle ilişkili olduğu ve aynı işlevi, yani enerji metabolizmasını yerine getirdiği görülmüş. Bu da beynimizdeki büyümenin ve şizofreninin enerji metabolizmasındaki değişime bağlı olduğunu göstermekte. Birinci sonuç sürpriz sayılmaz. Sonuçta beynimizin gerçekten de çok fazla enerjiye ihtiyacı var. Beynimiz beden kütlesinin sadece ellide birini oluşturmasına karşın, solunan oksijenin beşte birini değerlendirmekte. Fakat şizofreninin enerji sarfiyatıyla bağlantısı sürpriz olmuş. Ancak sağlıklı insanların, şempanzelerin ve makakların beyni nük KATIR ATTAN DAHA AKILLI! Atın, katırın ve eşeğin öğrenme yetisini karşılaştıran İngiliz bilim kadını Leanne Proops (Sussex Üniversitesi) katırın daha kolay öğrendiğini saptadı. Araştırma için Devon’daki bir çiftlikten altı midilli atı, altı eşek ve altı katır se CBT 1119/ 5 29 Ağustos 2008 çilmiş. Tüm hayvanlar kendilerine gösterilen sembolleri hatırlamak zorundaydı. Önlerine iki yem torbası konan hayvanların görevi doğru sembolü taşıyan torbayı seçmekti. Bu konuda en yeteneklileri olan katırlar on altı, atlar ise on bir sembolü hatırlamışlar. Yetenekleri en zayıf olan eşekler ise ancak altı sembolü ayırt edebildiler, diyor araştırmacılar. Katırların akıllı olmasının sebebi, at ve eşeğin melezleştirilmesi sırasında en iyi genlerin hayvana geçiyor olması, deniyor New Scientist dergisindeki yazıda. Katırların daha dayanıklı olduğu önceki araştırmalarla saptanmıştı. Son araştırmayla genetik karışımın bilişsel yetiler üzerinde etkili olduğu anlaşılmış oldu. Ne var ki katırlar fiziksel olarak daha dayanıklı ve akıllı olmalarına rağmen, kendi aralarında üreyemedikleri için bu özelliklerini yeni kuşaklara aktaramıyor. Hazırlayan: Nilgün Özbaşaran Dede