Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
Sanatçılara göre akıl, yaratıcılık ve sezgiyi dışlıyor İngiltere’nin en prestijli ödüllerinden Turner Modern Sanat Ödülü sahibi sanatçı Keith Tyson, akıl ve akılcılık konusundaki görüşlerini şöyle özetliyor: B en bir bilim aşığıyım. Bilim benim için bir iletişim aracı; başka bir deyişle sıklıkla kullandığım bir dil. Bilim, matematiksel sistemlere dayalı yapıtlarımda bana esin kaynağı oluşturuyor. Bu sistemleri daha yüksek boyutları resmetmekte kullanıyorum. Bu yapıtlar resmedilemeyen, ancak matematiksel olanak tanımlanabilen şeylerdir. Bu gibi durumlarda karşılaştığım en büyük sorun, iki, üç veya dört boyutta resmedilemeyen kavramların kullanıldığı yöntemleri bulmaktır. Gölgesi bir şekilde dünyaya düşen bu kavramlar, hem akılcıdır hem de sezgisellikten uzaktır. Bu noktada sanatın bilimden daha avantajlı olduğunu söyleyebiliriz. Sanatın metodolojisi çelişkili ve tutarsızdır. Oysa katı matematiksel dil, varsayımlar, çıkarımlar, kuramlar üzerine inşa edilir ve tutarlı olmak zorundadır. Fakat sanat ile inanç kaynaklı yapıtlar üretip, açıklamasını daha sonraya erteleyebilirsiniz. Bilimi bir süreç olarak ilginç bulmuyorum. Benim ilgimi çeken doğadır ve bilim doğayı keşfetmek için mükemmel bir dildir. Bazı yapıtlarımı “Doğa Resimleri” olarak isimlendiriyorum. Bunun nedeni bunların doğayı resmetmesi değil; gerçek nedeni resimlerin doğa tarafından yapılmış olması Bu resimleri sizi, beni ve Yeryüzünü yapan aynı güç, yanı doğa yaptı. Bu resimler farklı akışkanlıkta ve hidrofobik özellik lerde kimyasalları araştırırken ortaya çıktı. Bu kimyasalları kimyasal reaksiyon oluşturmaları için bir araya getirdim ve üzerine zoom yaptığım zaman, ortaya sanki uzaktan bakılıyormuş gibi karmaşık ve fraktal bir görünüm çıktı. Bazı resimler hücre yapısını veya nehir yataklarını anımsatıyordu. Benim çıkarttığım sonuca göre akılcı veya değil hücre duvarında veya nehir yatağında geçerli olan aynı matematiksel yasalar, benim resimlerimde de geçerlidir. Dolayısıyla bunları ben yapmış sayılmam; bunları doğa yaptı. Ben yalnızca bir parçasını kesip çıkartmış oldum. Bunlar beni nostaljik yapıyor; doğa tarihçisi veya artist/din bilimci arasında herhangi bir farkın olmadığı dönemleri arıyorum. Newton ya da Da Vinci’nin yaşamı bence daha zengindi. Bilginin uzmanlaştırılması, küçük parçalara bölünmesi teknolojik ilerlemenin yolunu açmış olmakla birlikte, bütünleşik bir sentezin yolunu tıkamıştır. Bu beyinsel değil, duygusal bir sorundur. Eğer aklı tek başına kullanıyorsanız, fenomene ve paradigmanıza bakıyorsunuz demektir. Nihai olarak, meydana gelen paradokslardan anlam çıkartmak için paradigmanızı değiştirebilirsiniz. Dolayısıyla akıl çok yavaş bir süreç olarak kalır. Daha sezgisel bir yaklaşımı benimsemek bu süreci hızlandırır, ancak sonucu akıl yolu ile ispat etmek veya yalanlamak çok uzun bir süreçtir ve bir sanatçı olarak o kadar sabırlı olmayabilirsiniz. İnsanlar bir şey dediği zaman, akılcı olmayan sonuçlar çıkartabilirsiniz, fakat o insanlar duygusal veya sezgisel olabilirler; bunlar çoğunlukla da yaratıcılık açısından başarılı da olabilirler. Sicim kuramı gibi aklın yan ürünlerine bir göz attığımız zaman, aklın orijinal olarak çok zarif fikirlerle ortaya çıktığı ancak bu fikirlerin zamanla sapkınlaştığı düşünülür. Bana kalırsa bu sorunu çözmek için daha basit bir paradigma gerekli. Çözüm için sorunu yaratan düşünceyi kullanırsanız çok karmaşık ve tuhaf fikirlerle karşılaşırsınız. Eğer gerçeğin büyük ve birleştirilmiş fikrine sahip olmak isterseniz, bunu adım adım, aşamalı biçimde yapmak zordur, çünkü her şeyi silip süpüren bir yargıya varamazsınız: Sanatsal olarak sürece takılıp kalırsınız. Türkçeleştiren: Reyhan Oksay Kaynak: New Scientist, 26 Temmuz 2008 Akıl kavramına akılcı yaklaşımlar İngiltere’de, Oxford Üniversitesi’nden matematiksel fizikçi Roger Penrose da akıl ve akılcılık üzerine görüşlerini şöyle dile getiriyor: İki artı ikinin dört ettiğinden emin miyiz? Kuşkusuz değiliz. B CBT 1119/ 14 29 Ağustos 2008 elki de dünyadaki herkes bu işlemi her yapışında hatalı bir mantık yürütüyordur ve sonuçta dört buluyordur. Belki de sonuç dört değil, aslında beştir. Bu çok, ama çok küçük bir olasılıktır ama yine de bir olasılıktır. Bu örnekten yola çıkarak şimdi olasılıklardan söz etmek istiyorum. Bunun için ilk başta anlamlı olduğu için matematikten yararlanıyorum. Dolayısıyla benim bu düşünce şeklim dolaylıdır. Bu durumda bir adım geriye çekilip akılcı olan nedir diye kendi kendinize sorarsınız. Bu soruyu saf Akıl’dan (büyük harf A ile) ayırt etmemiz gerekir. Felsefeci David Hume, resmi Akıl’ın kurallarını uygulayarak tümevarımın olanaksız olduğunu ileri sürüyordu. İki ile ikiyi topladığımızda çoğunlukla dört elde etmekle birlikte, mantıksal olarak bu çıkarım bir dahaki sefer elde edeceğimiz sonuç hakkında kesin bir şey söylemez. Ve kuşku aklımızın tümünü ele geçirmiştir veya etmelidir. Ancak bir noktada da bir adım geriye gidip neyin akılcı ol duğunu sorgulamalıyız. Ancak bu seferki akıl küçük a harfi ile yazılmalıdır. Doğrudan deneyimlerimizi göz önünde bulundurarak neyin akılcı olduğunu sorgularsak, tutarlı davranışlar hakkında genel kurallar buluruz ve uygularız. Matematikte tam, resmi tutarlılık isteriz. Fakat matematiksel işlemleri yaparken sıklıkla bir noktada takılır kalırsınız ve belki de doğru yapmamışımdır diyerek saf Akıl’ı uyguladıktan sonra, daha ileri aşamada daha başka bir akılcı yol arayabilirsiniz. Matematikçi Kurt Gödel, resmi Akıl’ın evrensel olma umudunu yok ederken böyle bir süreçten geçti. 1900’de David Hilbert matematiğin tümünün resmi ve mantıklı kurallar üzerine inşa edilmesini önerdi. Fakat 1931’de Gödel, işlemsel olarak denetlenebilir güvenilir kurallara sahip olduğunuz zaman, kabul etmeniz gereken ifadelerin de (statements) var olduğunu gösteriyordu. Gödel bu ifadelere nasıl vardığınızı tanımlamak için “sezgi” sözcüğünden yararlanıyordu. Bu sözcük çağrıştırdığı diğer anlamlar yüzünden bence uygun değil. Ben olsaydım anlama ve kavrama sözcüklerini tercih ederdim. Gödel’in sonucu bazı insanların Akıl’da gedikler açmak için yararlandığı şeylerden biridir. Bir diğeri ise kuantum mekanik’in mantıksız davranışıdır. Örneğin kuantum mekanikte parçacıklar aynı anda iki yerde de olabilir. Bu bizim normal deneyimlerimize uymadığı için mantıksız olduğunu söyleriz. Kişisel olarak kuantum mekanik ile ilgili bazı şeylerin tam olarak doğru olmadığını düşünüyorum. Ayrıca kuantum mekaniği Akıl’dan muaf tutulmak isteyen bazı insanlar için bir gerekçe gibi sunulmak istendiğini düşünüyorum. Bu insanlar “Bilim zaten çelişkilerle ve mantıksızlıklarla doludur. O zaman ben de istediğimi söyleyebilirim” diye düşünebilir. Bazı insanların Büyük Hadron Çarpıştırıcısı’nı çalıştırmamamız gerektiğini söylediklerini biliyorum. Çünkü küçük bile olsa çarpıştırıcının kara delik yaratma riski bulunuyor. Bildiğiniz gibi kara delikler Yeryüzünü yok edebilir. Mantıklı bilim insanları bunun komik ve anlamsız olduğunu söyler. Onlara göre böyle bir olasılık yoktur. Oysa diğer taraftan kabul gören kuramın yanlış olma olasılığı vardır. Dolayısıyla ortada bir olasılık vardır. Bu, insanların emin olmak için getirdiği mantıksız standartlara bir örnektir. Bir diğeri de iklim değişikliğidir. Çok sayıda bilim insanına göre iklim değişiyor ve bu değişim somut nedenlere dayanıyor. Nedenlerden biri havaya karbon dioksit salmamız. Bunun şaşırtıcı bir yönü yoktur ve bu değişikliğin de gözlerimizin önünde gerçekleştiğini görüyoruz ve niçin olduğunu da anlıyoruz. Ancak az sayıda da olsa bazı bilim insanları bunu kabul etmiyor. Bazen küçük bir azınlık haklı çıkabilir. Ancak bu, küçük azınlığın dediğini yapmak zorunda olduğumuz anlamına gelmez. Çoğunluk haklı nedenlerle çoğunluktadır. Bana göre Akıl, insanlara özgü soruşturma –ister yasal, ister matematiksel olsun için gereklidir. Kesin olarak yaşamın tam merkezine oturtulmalıdır. Bu konuda akılcı olmak zorundayız. Türkçesi: Reyhan Oksay Kaynak: New Scientist, 26 Temmuz 2008