Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
Yargıda iş yükü yoğunluğunun nedenleri ve çözüm yolları Toplumda uyuşmazlıkları ve çatışmaları yaratıp çözümler arama yerine; sağlık alanındaki koruyucu hekimlik gibi hukukun koruyucu yönünü egemen kılarak yargının iş yükünün azaltılması üzerinde durulması da gündeme gelmelidir. Çetin Aşçıoğlu Yargıtay Onursal Üyesi – cetinascioglu@gmail.com Y argıda ne zaman sorunlar tartışılsa ve sızlanmalar gündeme gelse, iş yükünün ağırlığı başat bir neden olarak gösterilir. Sayımlı (istatistiki) bilgiler ve gözlemler iş yükü yoğunluğunu tartışmasız biçimde ortaya koymaktadır. Bu olgunun, yargıçların okuma, araştırma yapma, mesleki ve kültürel etkinliklere katılma gibi yargıç kimliğini geliştirici çalışmalar yapmalarını engellediği ve “doğru ve güvenli yargılamayı” olumsuz etkilediği de göz ardı edilemez. Ne var ki, nedenleri araştırılmadan ve bunlara çözümler üretmeden; yargının sağlıklı çalışamamasının öncelikli nedeni olarak “iş yükünü göstermenin” sorunları çözmeyeceğini düşünüyorum. Bu nedenle, öncelikle, sayısal olarak davalarının artış nedenleri üzerinde durulmalıdır. a Toplumsal ve ekonomik yapıdaki gelişmeler ve bozulmalar ilişkileri ve davranışları olumsuz etkilemekte; bu nedenle doğan uyuşmazlıklar ve işlenen suçlar yargı önünde yığılmaktadır. b Adalet istatistikleri; kamu kurum/tüzelkişilerinin yönetsel (idari) işlem ve eylemlerinin, iş yükünün önemli bir kaynağı olduğunu ortaya koymaktadır (1). Devlet yönetiminin, yüksek düzeyde uyuşmazlık yaratıcı dava öznesi olması, ülkemizde hukuk devleti ilkesinin bir ayağının sakat olduğunun da kanıtıdır. c Yargının sağlıklı çalışmaması da, yapay bir iş yoğunluğu ortaya çıkarmaktadır. Yürürlükteki usul yasaları ve hukuk, yargılamanın en kısa sürede bitirilmesini sağlayacak kural ve kurumlar içermektedir. Ancak; uygulamada yasa, hukuk ve bilimsel kuramlar dışlanarak, çoğun, usta çırak ilişkisi içinde öğrenilen “yanlış saçak bilgilerle” ve yanlar dışlanarak yargılama yapılmaktadır. Çağdaş ve sağlıklı çalışan bir yargı düzeni kurabilmiş ülkelerde, yargılamada ortaya çıkan olgu ve hukuk sorunları: Savcı ve avukatların etkin katılımıyla gerektiğinde bir tek bilirkişi incelemesiyle ve yargıcın egemenliğinde çözülmektedir. Oysa bizde, yargılamanın olmazsa olmaz öğelerinden olan avukat ve savcılar dışlandığı için (onlar da bu dışlanmaya onay vermekte!); yargıç, tüm sorunları tek başına çözme riski ile karşı karşıya kalmakta ve bilirkişi kurumunu devreye sokmaktadır. Sonuçta bilirkişi, tüm sorunları yargıcın yetkilerini kullanarak çözme durumunda kalmaktadır. Bundan sonra; birbirini izleyen bilirkişi yazanaklarıyla (rapor) sorunlar karmaşıklaşarak “yargılama çığırından çıkmakta”dır. Sonuçta; yargılamanın öğeleri yargıç, avukat ve savcıda oluşan kararsızlık ve kuşku, yargılamaları ve karar süresini uzatmakta ve yapay bir iş yükü ortaya çıkmaktadır. Bu koşullarda verilen kararın bozulma ve yeniden yargılama olasılığı da yapay iş yükü daha da yoğunlaştırmaktadır. Yargıçların onlarca dosya ile duruşmaya çıkmalarının ağırlıklı nedeni , bu nitelikteki yapay iş yükünün doğal bir sonucudur. Yargı önüne gelen uyuşmazlıkların, davaların artması yalnız bize özgü değildir. Bu bağlamda birçok ülkede, köklü çalışmalar yapılmış ve yapılmaktadır. Bizde de bilinçli ve kararlı olarak bu yönde çalışmalara öncelik ve ağırlık verilmelidir: aa Yargıç ve savcı sayısını arttırma, pratik usun yeğlediği kolay bir çözümdür; bizde de bu önlem öncelik kazanmaktadır. Ancak tek başına sayısal arttırımın çözüm Aristo Akademisi Assos Yaz Okulu Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi’nin düzenlediği Aristo Akademisi Assos Yaz Okulu, Arkeoloji, Astronomi, Felsefe ve Halıcılık konularını kapsıyor. Teorik seminerlerin yanı sıra doğada uygulama, sohbetler ve geziler yapılacak. Konular ilgi çekici yönleri öne çıkarılarak işlenecek. Katılımcıların önceden bu konularda bir bilgi birikimi olmasına gerek yok, ilgili olmaları yeterlidir. Aristo Akademisi Assos Yaz Okulu 18 yaşı ve üzeri yetişkinlere yönelik. Okul 3 gün 3 gece şeklinde ve dört dönem halinde gerçekleştirilecek. Yaz Okulu Dönemleri: I. Dönem: 0306 Ağustos 2008; II. Dönem: 0609 Ağustos 2008; III. Dönem: 0912 Ağustos 2008; IV Dönem: 1215 Ağustos 2008 Her dönem için katılımcı sayısı 20 kişi ile sınırlı. Kursu başarıyla tamamlayan katılımcılara katılım sertifikası verilecek. Katılımcıların gelirken yanlarında fotoğraf makinelerini, deniz malzemelerini ve güneş gözlüğü ve şapka getirmelerini tavsiye ederiz. Arkeoloji Semineri: Doç. Dr. Nurettin Arslan, Doç. Dr. Turan Takaoğlu: Antik kentleri daha iyi anlamak ancak o çağın insanlarının gündelik hayatlarını öğrenmekle mümkün olacaktır. Antik Çağda evlilik, aile yapısı, eğitim, giyim, beslenme alışkanlıkları, meslekler, dini törenler, askerlik, mahkemeler, sınıflar, gelir kaynakları ve ölü gömme gelenekleri gibi birçok konu görsel malzeme ışığında ayrıntılı olarak kursiyerler teorik olarak sunulacak. Arkeoloji uygulaması: Doç Dr. Nurettin Arslan, Doç. Dr. Turan Takaoğlu: Seminerde edinilen bilgiler ışığında Antik Çağın en ünlü kentlerinden biri olan ve Aristoteles’in dersler verdiği Assos ören yeri ziyaret edilerek şehrin yaşam anları olan agora stoa, tiyatro, tapınak kilise, Bouleuterion (meclis binası), nekropolis, (mezarlık), hamam ve benzeri yapılar ziyaret edilerek teorik bilgilerin antik bir kente uygulamalı olarak pekiştirilmesi mümkün olacak. Astronomi uygulaması ve Astronomi semineri: Prof. Dr. Osman Demircan , Prof. Dr.M. E. Özel: Teleskopa gözyüzü, takımyıldızlar, güneşin görünür hareketi, zodyak, burçlar, supernovalar, gama ışın patlamaları, Eski Yunan ve İslam astronomisi, evrende yaşam. Geleneksel Halıcılık Tarihi ve Uygulaması: Öğr. Gör. Alim Gadanaz: Pazırık Halısı, Selçuklu Halıları, Hayvan Figürlü Halılar, Erken Dönem Osmanlı Halıları, Batı Ressamlarının Tablolarında Görülen Halılar, Klasik Dönem Osmanlı Halıları, Yöresel halıcılık, Halıcılıkta Kullanılan Araç ve Gereçler, Halıcılıkta Kullanılan Aletler, halı düğümleri ve halı dokuması uygulamaları... Doğal Boyamacılık: Öğr. Gör. Meral Orhan: Renk, boya, boyarmadde kavramları, organik ve inorganik renklendiriciler, boyarmaddelerin tarihçeleri, türleri, Doğal boyarmaddelerin renk gruplarına (kimyalarına), boyama tekniklerine göre sınıflandırılması, yün boyamacılığında kullanılan mordanlar ve halk arasında mordan sanılarak kullanılan yardımcı maddeler, Türkiye’de yaygın olarak kullanılmış olan bitkisel boyarmaddeler.. Yaz Okulu süresince Ayvacık Öğretmen Evi'nde kalınacak. Sorularınız ve önerileriniz için : Tel: 0286.218 00 18/1077, Email : assosyazokulu@yahoo.com ; www.comu.edu.tr/fp7/assosyazokulu CBT 1111/16 4 Temmuz 2008 olmadığı bilinmelidir. Çünkü; iş yükü yoğunluğu altında olmayan ya da birden çok yargıcın görev aldığı mahkemelerde de aynı sorunlar yaşanmaktadır. Örneğin; üç yargıçlı asliye ticaret mahkemelerinde, çoğun, 45 yargıç görev almaktadır. Senelik gelen iş ortalama 1000 olduğuna göre: Yargıç başına düşen iş 250 civarındadır. Bunların en az yarısının da sıradan (rutin) işler olduğu ve bir bölümünün de yanların anlaşmasıyla sonuçlandığı gözetilirse: Bu yargı yerlerinde, iş yoğunluğunun yarattığı sorunların olmaması gerekirdi. Ancak; tüm sorunlar oralarda da geçerlidir. Üç yargıçla çalışan ağır ceza ve idare yargı mahkemelerinde de benzer durum söz konusudur. Sayısal olarak ve gerçek anlamda dava ve işlerde artış söz konusunu olduğuna göre; yargıç, savcı sayının da arttırılması doğaldır. Yineleyerek söylemeliyim ki: Asıl sorun bilgili, bilgiyi işleyebilen ve etik değerleri özümsemiş yargıç kimliğine sahip yargıçları kürsüye çıkarmaktır. Ancak yargıç eğitimi, nesnelerin üretimindeki otomasyon yöntemini anımsatan düzende yapılmakta ve niteliğe değil niceliğe önem verilmektedir. bb Hukuk ve yasalar; yargılama işlevi ve sonuçta verilen kararın; yargıç, savcı ve avukatların ortak ürünü olması gerektiğini önerir. Ancak uygulamada savcı ve avukatlar büyük ölçüde edilgen kalmakta ya da bırakılmaktadır. Yargılamanın bu iki öğesinin, yasaların izin verdiği ölçüde, yargılamaya etkin olarak katılımı yargıç üzerindeki iş yükünü çok önemli ölçüde azaltacaktır. İş yoğunluğuna çözüm aranırken bu da gözetilmelidir. cc Hukuk öğrenimi ve yargıç eğitiminin bilgeli ve bilgiyi kullanma yeteneğini özümsemiş yargıçlar yetiştirmediği tartışmasız bir olgudur. Bu sorunun çözümlenmesi birkaç senede çözümlenecek bir sorun değildir. Bu nedenle; son senelerde yargı düzeninde yer alan uzmanlık mahkemeleri dışında iki önlemin de yararlı olacağını düşünüyorum: Yargıçları, işin başında; hukuk ve ceza yargıcı olarak uzmanlaştırma ilke olarak benimsenmelidir. Ayrıca birden çok hukuk ve ceza mahkemelerinin bulunduğu yargı yerleri arasında iş bölümüne gidilmelidir. Örneğin: Asliye hukuk mahkemelerinde “kişiler/miras/ eşya hukuku”, “borçlar hukuku” iş bölümü gibi. Bu açıklamalardan sonra yargımı açıklayabilirim. Yargıç sayısı, bugün olduğu gibi nicelik olarak değil “araştıran, sorgulayan, yargıç etiğini (töresini) benimsemiş nitelikli yargıç yetiştirilerek arttırılmalıdır. Niteliksiz sayısal arttırımın yararı yoktur ve günümüzde olduğu gibi yeni sorunlar yaratır. Kuşkusuz bu uzun soluklu bir çalışmayı gerektirir. Ancak beklemeye dayanma gücümüzün kalmadığı bir dönemdeyiz. Bu nedenle; yargıç, savcı ve avukatlar, gerçek anlamda uzmanlardan oluşan kurullarla “teori ve pratiğin birleştiği” ve zorlayıcı yaptırımlarla yoğun bir meslek içi eğitimden geçirilmelidir. Yukarıda açıkladığımız gibi bir iş bölümü de gerçekleştirilirse: Bugünkü yargıç ve savcı sayısıyla bu iş yükünün olumsuzlukları büyük ölçüde giderilebilir. Kuşkusuz zaman içinde, nitelikli bir öğretim ve eğitimle sayısal arttırımın yararının gerekliliği de göz ardı edilmeden... Son olarak: Toplumda uyuşmazlıkları ve çatışmaları yaratıp çözümler arama yerine; sağlık alanındaki koruyucu hekimlik gibi hukukun koruyucu yönünü egemen kılarak yargının iş yükünün azaltılması üzerinde durulması da gündeme gelmelidir (2). (1) 1994 yılında kamu kurumlarının davacı ya da davalı olduğu hukuk davalarının oranı iş yükünün %16’sını oluşturmaktadır ( Doç Dr. M. Turan YÜCEL Türkiye’ de yargının etkinliği) (2) gelecek aylarda koruyucu hukuk ve seçenekli uyuşmazlıkları çözüm yollarını inceleyeceğim.