26 Haziran 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

KÜLTÜR ne indiğimiz söylenemez. Yaratılışçılar yine aynı yolda ilerliyorlar bir mahkeme kararıyle bu yoldan dönecek değiller ya,” diyor. Scott, Katoliklerle ılımlı Protestanların dinsel öğretilerinde evrim kuramına yer verildiğini dile getirmelerini sağlamanın yararlı bir çözüm olabileceğine inanıyor. “Daha ılımlı bu dinsel bakış açılarının yaratılış konusuna daha sık odaklanmaları gerekir. Tanıdığım din adamları bizim dinsel görüşümüz sizinkinden daha üstün türünden tartışmalara girmekten kaçınıyorlar. Oysa bu tür tartışmalar önemli, çünkü Amerika’nın bilimsel okuryazarlığını olumsuz yönde etkiliyor,” diyor. Yaratılışın son ambalajı, doğal dünyamızın kimi özelliklerinin ancak Yüce bir Varlığın eseri olabilecek denli karmaşık olduğunu öne süren, “akıllı tasarım” varsayımı. Bu görüşü savunanlar evrim gerçekliğini yadsımadıklarını, ancak bilim insanlarının doğaüstü müdahale olasılığını da göz ardı etmemeleri gerektiğini dile getiriyorlar. Ne var ki, bilim insanları evrim konusunda herhangi bir kuşku duymuyorlar ve bu kuramın farklı bilim dallarındaki deneylerle en çok sınanmış kuramlardan biri olduğuna dikkat çekiyorlar. Scott evrim konusunda kuşku uyandırmanın en az bu kurama karşı çıkmak kadar kötü olduğunu ve gerek akıllı tasarım, gerekse geleneksel yaratılış kuramının aynı iletiyi yaymaya çalıştığını belirterek,”Her iki görüş de evrimin kötü, güçsüz ve yetersiz bilim olduğunu ve bu işi beceremediğini, bu yüzden de Tanrı’nın işi olması gerektiğini savunuyor,”diye ekliyor. 21. Yüzyıl Cehaleti 21. yüzyıl cehaleti, kısaca bilim ve teknolojide bilgi kıtlığı, gelişmemişliğidir. 1995’te UNESCO başkanı jeolog Federico Mayor ve geofizikçi Augusto Forty ve birkaç bilim adamı ‘Science and Power’ adlı bir kitap yazmışlardı. Kitabın Federico Mayor tarafından yazılan son bölümünde bu cehaletin öğelerini açıklayan tanımlar vardır. Bu yüzyıl ortalarında oluşabilecek ve, İslam ülkelerine yönelecek yeni ekonomik sömürge çağının altyapısı bu ülkelerin bilimsel ve teknolojik geriliklerinin sonucu olacaktır. Bu acıklı geleceğe ilişkin bazı gözlemleri bu kitaptan esinlenerek özetlemek istiyorum. Doğan Kuban B FARKLI BİR BAKIŞ AÇISI Akıllı tasarımın öncü savunucularından Discovery Enstitüsü’nün başkanı Bruce Chapman araştırmayı farklı bir bakış açısından değerlendirerek,“ABD’de Darwinci görüşe kuşkuyla yaklaşan kesimin bir hayli yüksek olmasının daha iyi bir açıklaması bu ülke insanlarının son derece bağımsız olmaları ve herhangi bir alanda seçkinci ideolojilerle güdülememeleridir. Darwinci görüşle ilgili kuşkuların giderek artması, özellikle de bilim insanlarının Darwin kuramına giderek kuşkuyla baktıklarını açıkça gözler önüne seriyor. Karşıt görüş belgesini imzalayan bilim insanlarının sayısı şimdiden 640’ı buldu ve bu sayı her geçen gün daha da artıyor,”diyor. Bilim Eğitimi Ulusal Merkezi’nden Nick Matzke, Chapman’ın sözünü ettiği bilim insanlarının büyük bir çoğunluğunun evrim alanında araştırma yapmadıklarına dikkat çekerek,”Listedeki isimlere bir göz atacak olursanız, evrim konusunda kayda değer bir çalışması olan tek bir kişiye rastlayamazsınız,” diyor. Scott haberlerin tümden kötü olmadığını belirtiyor. Evrimin geçerliliğinden pek emin olmayan Amerikalı erişkinlerin oranı son yıllarda yüzde 7’den yüzde 21’e yükseldi. Ancak bu gruptaki artış, öteki iki gruptaki azalmaya bağlı olarak meydana geldi. Evrimi kabul eden Amerikalıların yüzdesi düşerken, kurama açıkça karşı çıkanların sayısında da bir düşüş meydana geldi. Scott,”Bu durum bana son derece şaşırtıcı geldi. Bence tüm bunlar bardağın yarısının dolu olduğu anlamına geliyor. yüzde 21’lik kesimi de eğitmek bizim elimizde,” diyor. Türkçe: Rita Urgan, Kaynak: http://wanusmaximus.livejournal.com/1202094.html u gözlemlerde yeni bilimsel aydınlanma ve teknolojik yenilenme döneminde özgürlüğün rolü, bilginin paylaşılması, bir kütle fenomeni olarak bilgi, medya ve bilim, bilgi transferi ve bilim adamlarının sorumluluğu bağlamında vurgulanan olguları, cahil ve vurdumduymaz bir idareci sınıfına sürekli anlatmak zorundayız. 1. Soğuk savaş döneminde hükümetler bilimsel ve teknolojik araştırmalara, özellikle askeri alanda ve ekonomide, çok geniş parasal olanaklar sağlamıştır. Bütün ülkelerin aydınları da geleceklerinin bilim ve teknolojide olduğuna inandılar. Bugün de sözde olmasa bile pratikte aynı tutum geçerlidir. Ne var ki o dönemdeki yatırımlar zengin ve fakir uluslar arasındaki bilimsel kapasite farkını daha da arttırmıştır. 2. Bilimle hükümetler arasındaki yakın işbirliği ancak özgür toplumlarda gerçekleşiyor. Gerçi totaliter devletler de halkları için bilimin sağlayacağı gelecekleri vurgulamışlardı. Fakat bu gelecek için halkın özgürlüklerinden vazgeçmelerini de istemişlerdi. Bizim bugün yaptığımız gibi YÖK Başkanları seçtiler, araştırma paralarını, faşist ya da sosyalist (ya da kendilerince makbul) bilim kuramları üreten sözde bilim adamlarına dağıttılar. Federico Mayor o dönemde demir ve kömüre ve insan gücüne dayalı sanayileşmenin politik boyutu gözden sakladığını, zorba ekonominin yürüdüğünü, fakat elektronik tarım, biyoloji ve bioteknoloji üzerine dayalı yeni sanayide, özgür olmamanın ve eğitimsizliğin cezasının çekileceğini vurgular. OKUYAN CAHİLLER Türkiye’de bugün okul ve öğrenci sayısına dayalı bir öğretim komedisi var. Geçen gün ticaret lisesini bitiren ve işletme (bu işletme fakülteleri Türkiye’yi ‘işleten’ fakülteler olarak da anılabilir) okuyan, düzenli konuşan ve dışarıdan bakınca zeki bir genç kıza sordum: ‘Suriye, Yunanistan ve Azerbaycan nerede?’ Bilmiyordu. Sonra muhasebe okuyan bu yükseköğretim öğrencisinin 13x7 çarpımını akıldan yapmasını istedim, onu da yapamadı. Hiç kitap okumuyormuş. Bu insanı donduracak deney ve gözlemleri her gençle yapabilirsiniz. Kimi istatistiklere göre Türkiye insanı ortalama 10 yılda bir kitap okuyor, günde 5 saat televizyon seyrediyormuş. Japonya’da ise kişi başına yılda 25 kitap okunuyormuş. Belki milletvekillerimiz de aynı ortalamayı tutturabiliyordur. Yazının devamı arka sayfada CBT 1103/ 9 9 Mayıs 2008 Türkiye bir mucizeyi gerçekleştiriyor ve okuyup öğrenmeden müthiş gelişiyor! Borcu kabarıyor, dolar milyarderi yetiştiriyor, gökdelen yapıyor ve neredeyse her şeyi ithal ediyor. Böyle bir ekonominin işleyişini, ve sanayileşmenin doğasını ancak iyi saatte olsunlar bilebilir. Bu cehalet sorununu serbest ticaretin (liberal ekonominin) çözmeyeceği de açık. Cahil bir ülkenin sadece ucuz işçiliğe, sıcak paraya, faize, kötü eğitime, palavraya ve televizyon seyirciliğine dayalı bir örgütlenme şansı, hele ‘özgürlük kültürü’ yoksa, olanaksızdır. 3. Bilim paylaşılan bilgi üzerine kuruluyor. Fakat 7x13’ü çarpamayan üniversite öğrencisi bu paylaşanlar arasında olamaz. Federico Mayor, ‘bilim ve teknoloji her gün yeni buluşlarla giderek karmaşıklaşan bir bilgi (information) ortamında yaşıyor. Oysa toplum ve politik liderler bu gelişmenin dışında kalıyorlar’, diyor. Türkiye’de bu tanım tam yerine oturmaktadır. 4. Çağımızın en önemli sorunu ‘bilimsel okumamışlık’ (scientific illiteracy)’dır. (Bizim Milli Eğitim Bakanlığımız milli ve eğitim sözcüklerinin içeriğini doğru tanımladığı zaman eğitimimiz amali erbaa öğretebilen bir düzeye çıkar inşallah!). ‘Halk en temel bilimsel bilgilere uzak kaldığı için gerektiğinde rasyonel bir seçim yapmakta zorlanıyor’, diyor UNESCO Başkanı. (Bizim hükümet enerji kıtlığı ve susuzluk, ulaşım gibi sorunları Türkiye henüz kaç bioteknolog, kaç enerji uzmanı, kaç jeolog, kaç elektronik uzmanı, kaç doğa bilimci, kaç matematikçi ve kaç ‘imam’ yetiştireceğini anlamamış bir ülke. İşletmeciimam yakın geleceğin okumuş prototipi olarak hazırlanıyor. Türk toplumu cyberspace ve nanoteknoloji dünyasında çağdaş Cromagnon kuşağı olarak arzı endam etmemeli!
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle