24 Aralık 2024 Salı English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

OSMANLININ EN BÜYÜK BİLGİNİ Kâtip Çelebi’yi düşünmek Osmanlı bilim ve düşünce tarihinin en parlak simalarından biri olan Katip Çelebi’yi tanımak, onun yaşamı ve eserleri üzerinde düşünmek, gerçekte Osmanlı bilim ve düşünce tarihinin ana özelliklerini kavramanın verimli bir aracı olabilir. Osman Bahadır 6091657 yılları arasında yaşayan Kâtip Çelebi, kısa yaşam süresi içine, yüzyıllar boyunca hatırlanacak ve etkileri olacak çalışmaları sığdırdı. İstanbul’da doğan, 14 yaşına kadar özel eğitim gören ve henüz çok genç bir yaştayken devlet yönetiminde kâtiplik yapmaya başlayan Kâtip Çelebi, resmi görevinin yanı sıra bugünkü deyimlerimizle, bilimci, tarihçi, sosyolog, bilim tarihçisi, bilim felsefecisi, eğitimci ve siyasi eleştirmen olarak her zaman yoğun bir çalışma ve araştırma çabası içinde oldu. Ordu ile uzak seferlere gittiğinde de, gittiği yörenin coğrafAdnan Adıvar, yasını, kültürünü, bilimsel çalışmalarıKâtip Çelebi için nı araştırdı, kütüphanelerini inceledi ve önemli bilimsel ve edebi eserlerini sap“Türkiye’de ilim tamaya çalıştı. rönesansının müjOtuzlu yaşlarından itibaren, kendidecisi gibi sayabisine kalmış olan bir mirastan da yararlanarak tamamen bilimsel çalışmalarıyliriz” demektedir. la ilgilenmeye başlayan Kâtip Çelebi, Niyazi Berkes ise yaşamının sonuna kadar çok çeşitli koKatip Çelebi’yi, nularda telif ve çeviri olmak üzere 25 “Osmanlı tarihinin kadar eser hazırladı. Bunların en önemlilerinden Mizanül Hak (Gerçeğin ölen büyük bilgini” çüsü, basımı 1863) adlı eserinde müspet olarak niteler. bilimler ile felsefe savunması yapıyor ve kendi dönemindeki bağnazlıklardan yakınıyordu. Daha sonra Almancaya da çevrilen KeşfüzZunun (Şüpheli Şeylerin Keşfi) adlı 20 yılda tamamladığı bibliyoğrafyasında ise, 14.500 kitap ve risale hakkında bilgi veriyordu. 1 CİHANNÜMA: ULUSLARARASI ETKİ Cihannüma (Dünyayı gösteren, yazımı 1654, Müteferrika basımı 1732) ise onun ünlü coğrafya ve kozmoloji kitabıdır. Kâtip Çelebi, Cihannüma’da kozmografya üzerine uzun bir teorik girişten sonra, en doğudaki ülke olan Japonya ile dünya yüzeyini tanımlamaya başlar. Doğu ve Batı kaynaklarına dayanan kitabın üç batılı kaynağı, Gerard Mercator’un Atlas Lorenzo Minor’u, Universale d’Anania’nın Fabrica del Mondo’su ve Giovanni Pietro Maftei’nin Histoire des Indes’idir. Latince bilen Kâtip Çelebi, eserin hazırlanmasında yararlandığı Atlas Minor’un çevirisini kendisinin yapmış olduğunu söylemektedir. Yaklaşık yarısına yakını latince kaynaklara dayanan Cihannüma’nın etkisinin en ilginç sonuçlarından biri de, eserin türkçe olarak İbrahim Müteferrika tarafından basımından sonra Fransızcada bir çeviriye, Latincede bir başka esere ve bilinmeyen bir dilde bir başka esere yol açmış olmasıdır. Yani Cihannüma sadece Osmanlı okurlarına hitap etmekle kalmamış, 17. yüzyılda ve 18. yüzyılın başlarında belirli bir uluslararası etki de yaratmıştır. Bütün bunların 17. yüzyılda İstanbul’da yayınlanmış bir bilimsel eserden kaynaklanmış olması elbette daha da ilginçtir. Çünkü 17. yüzyıl, Osmanlı İmparatorluğu’nun Batı’ya karşı en kapalı ve Batı’daki bilimsel gelişmelere karşı en ilgisiz olduğu yüzyıldır. Kâtip Çelebi, Kepler’in (15711630), Galileo’nun (15641642), Descartes’in (15961650) ve Harvey’in (15781650) çağdaşıdır. Çelebi’nin, Batı’da büyük bilimsel devrimi başlatan bu büyük bilimcilerin çalışmalarından haberdar olup olmadığını henüz bilmiyoruz. Yaşamının son yıllarında hiç olmazsa Galileo’nun Cihannüma çalışmalarını öğrenmiş olması umulabilir. Ama imparatorlukta bilimsel devrimin onun devrinde hiçbir etki yaratmamış olduğu kesindir. (Osmanlı Devleti’nde güneş merkezli gezegen sisteminden ilk kez söz edildiğinde Kopernik’in bu konudaki ünlü eseri yayınlanalı 117 yıl oluyordu. Daha sonra İbrahim Müteferrika, 1733’te Cihannüma’nın baskısına yaptığı eklerde Kopernik sisteminden bahsetti. Harvey, büyük kan dolaşımını 1628’de keşfetmişti. Türkçede keşiften ilk kez ancak 143 yıl sonra söz edildi. Logaritma metodunu Napier, 1614’te geliştirmişti. Osmanlılar’da ise logaritmadan ilk kez bu tarihten 158 yıl sonra söz edildi.) Kâtip Çelebi’nin yaşadığı dönemde Osmanlı Devleti’nde hiçbir bilimsel araştırma ve eğitim kurumu bulunmuyordu. Kâtip Çelebi doğduğunda, Osmanlı bilim tarihinin en parlak ve en erken girişimlerinden olan Takiyüddin’in İstanbul Rasathanesi’nin yıktırılmasının (1578) üzerinden 31 yıl geçmişti. Mühendishane’nin kurulması (1773) ise Çelebi’nin ölümünden 116 yıl sonradır. Medreselerde doğa bilimleriyle ilgili verilen bilgiler ise 500 yıl önceki İslam bilginlerinin eserleriyle, Aristoteles’in neredeyse 2000 yıllık düşüncelerine dayanıyordu ve bilgilerde hiçbir yenilenme görülmüyordu. İşte böyle bir tarihsel evrede ve ortamda Kâtip Çelebi, karanlık gökyüzündeki parlak bir yıldız gibi, ülkede bilimsel bir zihniyetle araştırma yapmaya ve bilimin uluslararası nitelikte bir uğraş olduğunu ortaya koyarak modern bilgileri Osmanlı ülkesinde yaymaya çalışmıştır. (Kâtip Çelebi, bilimi toplumların ayakta kalmasının ve devamının bir aracı olarak görüyor ve insanlardaki kalbin önemi ne ise, bilim adamlarının da toplumlarda o derece önemli olduğunu düşünüyordu, Dustur alAmal). GERÇEK, OLGULARDA Bilimsel devrimin ve bilim yapmanın başlangıç ve temel şartı, gerçeği ve olguların nedenlerini, doğaüstü güçlerde değil, olgularda aramaktır. 17. yüzyıl Osmanlı dünyasında böyle bir zihniyet oluşmamıştı. (Bu zihniyetin ülkemizde bugün bile belirli bilim çevrelerinin dışında oluşmuş olduğunu söylemek güçtür). Kâtip Çelebi’yi yüceleştiren şey, onun en elverişsiz koşullarda, bir Batı dilini öğrenmenin bile cesaret gerektirdiği bir ortamda, modern anlamda bilim yapma aydınlık zekâsına ve kararlılığına sahip olmasından ileri gelmektedir. Yaptığı çalışmalar her şeyi kapsamayabilir ve fikirleri çok yayılmamış olabilir. Ama onun çalışmalarının değeri, daha sonraki çalışmaları en kötü koşullarda başlatmış ve hızlandırmış olmasıyla ölçülebilir ancak. Bu bakımdan Kâtip Çelebi’nin ülkemiz bilim ve düşünce tarihinde müstesna bir yeri vardır. Adnan Adıvar, Kâtip Çelebi için “ilk defa olarak Batı ilmiyle sıkı temasa girmeye başlayan ve özellikle o ilmin değerini ve önemini takdir eden ve Batı ilmiyle Doğu ilmi arasındaki seddi yıkmaya kalkışan zat olması dolayısıyla, kendisini ‘Türkiye’nin ilim devrimcisi’ diye anmasak bile, Türkiye’de ilim rönesansının müjdecisi gibi sayabiliriz” demektedir. Niyazi Berkes ise Kâtip Çelebi’yi, “Osmanlı tarihinin en büyük bilgini” olarak nitelemektedir. Kâtip Çelebi, Osmanlılarda aydınlanmanın en büyük öncüsüdür. ÖĞRENCİ DAHİ BULAMADI Osmanlı 17. asrı, ‘Kâtip Çelebi’nin hikmet ve hendese (fizik ve geometri) okutmak için bir öğrenci dahi bulamadığı’ yılların asrıdır. Kâtip Çelebi’ye göre Osmanlılar’ın ilk dönemlerinde, Kanuni’ye kadar, medreselerde doğa bilimleri ile şeriatı birleştiren kimseler bulunuyordu. Fakat daha sonra gelenler doğa bilimleriyle ilgili dersleri “bunlar felsefedir” diyerek kaldırmışlardı. Çelebi’ye göre bu nedenle bilime duyulan ilgi son derece azalmıştı. CBT 1103/16 9 Mayıs 2008
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle