24 Aralık 2024 Salı English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Türkiye bilimsel sıralamada aslında kaçıncı sırada? Türkiye uluslararası bilimsel dergilerdeki yayın sayısı göz önüne alındığında, 1982 yılında 500 yayın ile 41. sıradayken, 2007’de yıllık 18.000 yayın ile 19. sıraya kadar yükseldi. 2007 Bologna Değerlendirme Raporu'na göre başarı sıralamasındaki yeri ise, 43 ülke arasında, 2005 yılında 33. iken, 2007 yılında 9. dereceye yükseldi. Bu göstergeler elbette kıvanç verici. Ancak bu durum 2007 yılında patlak veren zincirleme intihal olaylarının hâlâ sonuçlandırılmamasını ve kamuoyunun bilgilendirilmemesini haklı göstermez. Prof.Dr. Orhan Gölbaşı (o.golbasi@iku.edu.tr) ve kişi hakkında disiplin soruşturması açılması gerekir” şeklindeki raporlarına karşın etik kurullar olayın intihal olmadığına karar verebilmektedir. Eseri çalınan kişilerin, Bilgi Edinme Yasası çerçevesinde, raportörlerin görüşlerinin ne yönde olduğunun açıklanmasını istemeleri de bir işe yaramamaktadır. Yani, bu kadar hassas bir konu nedense gizlikapaklı yapılmaktadır. K ısaca anımsayalım. Applied Mathematics and Computation dergisi, 15 Ağustos 2007 tarihinde yayımlanan sayısında, Türk Matematikçilerin yaptığı intihal nedeniyle okurlarından özür diledi (1). Ardından 6 Eylül 2007 tarihinde Nature dergisinde “Türk Fizikçiler İntihal suçlamasıyla karşı karşıya” başlığıyla toplu intihal olayı duyuruldu (2). Uluslararası elektronik kütüphane ArXiv, bu olaya adı karışan 14 fizikçinin 67 makalesini arşivinden çıkardı. İntihalle suçlananlar ise bir bildiri yayımlayarak olayı ortaya çıkaran kişilerin de aynı yöntemle bilimsel üretim yaptıklarını iddia etti. Aradan 7 ay kadar bir zaman geçmesine rağmen, hâlâ bu konuda herhangi bir sonuç kamuoyuna açıklanmış değil. YÖK’ten yapılan ilk açıklamalarda, konunun 21 Eylül 2007 tarihinde YÖK Genel Kurulu’nda ele alınacağı duyurulmuştu (3). Ancak bu açıklamayı yapan YÖK Başkan Vekili, yeni YÖK yönetimiyle çalışamayacağını belirterek, görevinden istifa etti. Bu konunun, yeni yönetimin gündeminde olup olmadığı ise bilinmiyor. kopyalandığı belirtmektedir. Maalesef bu “özrü kabahatinden büyük” açıklama, bilimsel literatürde alay konusu edilmeye başlandı bile (6). YÖK HİÇ Mİ BİR ŞEY YAPMIYOR? YÖK’ün hiçbir şey yapmadığını söylemek çok haksız bir iddia gibi görünebilir. Bilimsel etik konusunda toplantılar düzenleyen TÜBA, 2007 yılında düzenlediği Bilim Etiği Sempozyumu’nda ÜAK Etik Kurul Komisyonu Başkanı Prof.Dr. Necmi Yüzbaşıoğlu da bir sunum yapmıştı (10) ve etik ihlaller konusundaki açıklamaları özetle şöyleydi: “YÖK’te, Sağlık, Fen Bilimleri ve Sosyal Bilimler alanında etik ihlalleri soruşturan 3 komisyon vardı fakat ödenek yokluğundan!!! bir türlü sekreterya kurulamamıştı. Bu nedenle, çok sayıda etik ihlali başvurusu karşısında çaresiz kalınmış ve elle tutulur bir şey yapılamamıştı. ÜAK bünyesinde kurulan Etik Komisyonu’na da, ancak doçentliğe başvuran kişilerin etik ihlalleri konusundaki başvurular kabul ediliyordu”. Yani, bu açıklamadan çıkan sonuç şuydu: Doçentliğe başvurulmadığı sürece aşırmak serbestti. İNTİHALLER NEDEN ARTIYOR? Toplumda ahlaki erozyon bunca artmışken, üniversitelerimizin bundan nasibini almaması beklenemezdi. Örneğin, sporda dopinglerin artış nedeni de akademik yükseltme için getirilen kriterlere ulaşmak için yapılan intihallerle benzer nedenleri paylaşmaktadır. Burada da sportif başarılara verilen maddi ödüllere erişmek için haksız rekabetin yapıldığını görmekteyiz. Peki bütün ülkelerde sportif başarılara ve bilimsel üretime verilen destekler, neden bizim ülkemizde doping ve intihallerin sayısında artışa yol açmaktadır? Bilimsel üretimde ulaşılan seviyenin korunması ve daha ileriye gitmesi için verilen teşvik ve ödüller bilim hırsızlığını artırıyorsa, oturup yeniden düşünmek gerekiyor: Nerede hata yapıyoruz? Kurduğumuz sistemde, kontrol mekanizmalarımızda ve bu mekanizmaların başına getirdiğimiz yöneticilerde hiç mi suç yok? Applied Mathematics and Computation dergisinde intihal yaptığı duyurulan bir Türk matematikçi, basında yaptığı açıklamasında “Makalem uluslararası dergide yayımlanmasaydı, kimse görmezdi. Bu kadar da fırtına çıkmazdı” (7) demiş. Kesinlikle doğru, ama o zaman da maddi destek alamazdı ve bilimsel prestij sağlayamazdı. Yani bilim insanımız uluslararası platforma çıkmadığı sürece, yaptığı bilimsel hırsızlığın yanına kâr kalacağından adı kadar emin! PEKİ NE YAPILMALI? • Üniversitelerin etik kurulları, üniversite üst yönetiminden bağımsız hale getirilmeli. Kurul üyelerin ilgili üniversite dışından atanması da düşünülebilir. • Etik kurulların çalışmaları şeffaf olmalı ve sonuçlanan olaylarda görüşüne başvurulan raportörlerin raporları açıklanmalı. • Sekreterya yokluğu, eleman eksikliği gibi komik gerekçeler arkasına sığınılmadan, 34 ay gibi kısa sürede sonuç alınacak şekilde düzenlemeler yapılıp hızla hayata geçirilmeli. • Dünyada birçok üniversite, hem elemanlarını olası intihalden korumak hem de intihal olaylarını saptayabilmek için, “intihal belirleme programları”nı öğretim üyelerinin kullanımına sunuyor. Bizim üniversitelerimizin de bu programları satın alarak kullanıma sunmaları çok yararlı olur. • Bütün bunlardan sonra, kesinleşmiş intihal olayları ve bu yayınların Türkiye’nin bilimsel üretiminden çıkarıldığı dünya bilim kamuoyuna duyurulmalı. Bunun için YÖK’ün web sayfasında bir bölüm açılabilir. • Bu çalışmalar sonunda Türkiye, bilimsel sıralamada belki birkaç basamak geriye gidebilir. Fakat ülkemizi, “bilimsel çalışmalarına tümüne kuşkuyla bakılan bir ülke” olma konumundan çıkarmanın başka bir yolu da yok. Kaynaklar: 1) Casti, J., Note from the Editor, Applied Mathematics and Computation, Vol. 191, Issue:2, pp. 299301, August 15, 2007; 2) Brumfiel, G., Turkish physicists face accusations of plagiarism, Nature, 449, 6 September 2007; 3) Hürriyet, 16 Eylül 2007, s.22; 4) http://plagiarismmain.blogspot.com/; 5) Yılmaz, İ., Physical Review D. 77, 029901 (E) (2008); 6) Bouville, M., Plagiarism: Words and ideas, Science and Engineering Ethics, ArXiv:0803.1526v1 [physics.soc.ph], 11 Mar 2008; 7) Hürriyet, 16 Eylül 2007, s. 22; 8) Akşam, 16 Ekim 2007, İntihalde Akdeniz Üniversitesi Uzantısı, s.5; 9) Akşam, Ünal kitabını etik kurulda aklayacak, 20 Ekim 2007; 10) Yüzbaşıoğlu, N., Hukuk ve Etik, TÜBA Bilim Etiği Sempozyumu, 1415 Aralık 2007, İTÜ, Maçka, İstanbul. AŞIRANIN YANINA KÂR MI? Ülkemizde, “aşırma aşıranın yanına kâr kalıyor” düşüncesi hâkimdir. Aşırma olayları konusunda bir “temiz eller” operasyonunun yapılmaması, kazanılan bilimsel statüye yapılan en büyük kötülüktür. Üniversitelerin bu konuya yaklaşımının ve böyle bir temizlik hareketine girişmemesinin altında yatan nedenlerden biri “Üniversitenin itibarını koruma ve kollama” refleksidir. Üniversitelerin, kendilerine intikal eden intihal iddialarını, hemen soruşturup sonuçlandırmak yerine, bir nevi sorunu uyutup unutturmayı seçmesinin geldiği nokta hiç de iç açıcı değildir. Vaktiyle halının altına süpürülmesi tercih edilenler, gereği gibi soruşturulsaydı Nature dergisinde de böyle onur kırıcı bir yazı çıkmazdı. Bugün bilim insanlarımızın çalışmalarına yurtdışında kuşkuyla yaklaşılmasında, acaba YÖK ve üniversitelerimiz kendi paylarına düşeni sorgulamayı düşünmezler mi? Bugün gelinen noktada, meydan internete kalmış görünmekte. İnternette açılan birçok sitede, ülkemiz adına maalesef çok utanç verici mesajlar dolaşıyor. Bunlardan birinde yer alan blog sitesinde (4) ve bizzat Türk bilim insanlarınca verilen bilgiler dudak uçuklatıyor. Bu blog sitesinde adını ve web sitesinin adresini de veren bir bilim insanımız, isimler ve belgeler de vererek, bazı kişilerin kurdukları uydurma dergilerde, uydurma makaleler yazdıklarını, aslında olmayan konferansları düzenlenmiş gibi gösterdiklerini ve bunlar için hem TÜBİTAK’dan hem de bağlı oldukları üniversitelerinden önemli miktarlarda maddi destek aldıklarını yazıyor. Aynı blog sitesinde, intihale adı karışan bir dekanın itirafı da yer alıyor (5). Dekan bu açıklamasında; birçok makaleden cümleleri aynen kopyalarken bilimsel bilgiyi aşırmanın amaçlanmadığını, sorunun iyi İngilizce bilmemekten kaynaklandığını ifade ediyor. Bu nedenle, makale yazılırken, aynı alanda çalışan kişilerin bilimsel çalışmalarındaki daha iyi ifade edilmiş İngilizce cümlelerin ETİK KURULLAR NE KADAR ETİK? Bir başka üniversitede bir öğretim üyesi de, bir İngiliz matematikçinin kitabını bölüm sonundaki örnekler dahil olmak üzere aynen kopyaladığı basına yansıdığında (8) gazetecilere şöyle bir demeç veriyor: “Ben kitabımı etik kurulda aklayacağım” (9). Bire bir kopyalanan kitap ortadayken, aşıran kişinin etik kurula olan bu güvenini nasıl yorumlamak gerekir? Etik kurullar “kuru temizlemeci” gibi gösteren bu anlayış neden sorgulanmaz? Kuruluş amacı, etik olmayan her türlü davranışı açığa çıkarmak olan etik kurulların, bu tür iddiaları örtbas etmek için çalıştıklarını ima eden bu ifadelerin hesabı sorulmadığı sürece, kurulların varoluş nedeninin de şaibeli hale gelmesi önlenemeyecektir. Üniversitelerin etik kurul yönetmeliğinde her türlü etik ihlali, aşırma, duplikasyon gibi konularda önerilen cezalar açıkça belirtilmiştir. Öğretim Üyeleri Disiplin Yönetmeliği’nin ilgili maddeleri çok açıktır ve bu tür ihlaller için meslekten çıkarmaya kadar varan cezalar öngörülmektedir. Etik kurullar, Senato tarafından belirlenen üyeler arasından Üniversite Rektörlerince oluşturuluyor. Kimi durumlarda, görüşü alınan öğretim üyelerinin “İntihal vardır CBT 1103/ 17 9 Mayıs 2008
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle