Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
GÖNÜLDEN BİLİME Ahmet İnam (273.15 Kelvin) sıcaklığı dolaylarında soğutulan bir kriyojenik dedektör ile çalışılıyor. Bir WIMP bu dedektördeki bir çekirdeğe çarparsa, birkaç elektronun serbest hale geçmesi ve küçük bir ısı sinyali üretmesi bekleniyor. * Orta İtalya’da Alp Dağları’nın güneyinde Apennin’lerin en yüksek dağı olan Gran Sasso’da 10 km uzunluğundaki bir tünelde 1989 yılında yapılan “tanecik fiziği laboratuvarı” 1400 metre yüksekliğindeki bir kaya kütlesinin altındadır. 1997 ve 2000 yıllarında bu laboratuvarda, Roma Üniversitesi fizikçilerinden Dr. Rita Bernabei tarafından yürütülen DAMA grubunun deneysel çalışmaları ile, 100kg sodyum iyodür kristal düzeni ile çalışan bir dedektörde WIMP’nin gerçekleştiği rapor edildi. Kristaldeki parıltının mevsimlere göre çoğalıp azaldığı bulunmuştu. DANA sinyallerinin yenilendiğini kanıtlayan başka deneyler bulunamadığı için birçok fizikçi tarafından yeterli görülmüyor. DANA gurubu 250kg’lık bir yeni dedektörle araştırmalarını sürdürüyor. * New York Kolumbiya Üniversitesi öğretim üyelerinden İtalyan asıllı Profesör Elena Aprile’in yönetimindeki XENON10 Projesi de Gran Sasso laboratuvarında yürütülmüştür. Bu deneylerde 10kg’lık bir sıvı ksenon tankı dedektör olarak kullanıldı (sıcaklık 93 º C). Bu dedektör, zemin nötronların ve gamma ışınlarının etkisini azaltmak için 20 cm kalınlığında polietilen ve 20 cm kalınlığında kurşun blokları ile çevrilmiştir. Ksenon çekirdeğine bir WIMP çarptığında, sıvı içinde bir kıvılcım çakması ve bir sürü serbest elektronun açığa çıkması bekleniyor. 2007 yılı Nisan ayında yapılan Kara Madde Deneyi’nin ilk sonuçları yeni yayımlandı (E. Aprile ve 36 Araştırıcı, Physical Review Letters, 100, 021308, 2008). XENON10 Projesinde dedektörde gözlenen yaklaşık 1800 bulguda, WIMP–penceresinde (10) bulgunun gözlendiği rapor ediliyor. Ancak, ayrıntılı incelemeler bu deneylerde WIMP – çekirdek etkileşmesinin saptanmadığını gösteriyor. Bu çalışmaların 100 kg ve 1 ton ksenon içeren dedektörlerle sürdürüleceği bildiriliyor. * Güney Kore’de bir enerji santralındaki tünelde KIM adlı üç fizikçinin yürüttüğü KIMS Projesinde dedektör olarak eser miktardaki radyoizotoplardan arıtılmış bir sezyum iyodür kristali kullanılıyor. Bu Proje duyarlık bakımından CDMS ve XENON10 Projeleri düzeyinde değil. Ancak önemli bir avantajı var: WIMP –çekirdek etkileşmesi taneciklerin spinlerine bağlı ise olayı gözlemek için KIMS’in daha iyi bir şansı olduğu söyleniyor. Kara Madde deneyleri üzerinde çekişmeler giderek kızışıyor. Kuzey Amerika, Avrupa ve Asya’daki guruplar rekabet halinde. Japonya’da 800 kg.’lık bir küresel sıvı ksenon dedektörü çalışmalarının başladığı bildirildi. Astronomların da gamma ışınları teleskopları kullanarak yarışa katıldıkları görülüyor. Araştırıcıların Kara Madde taneciklerini bulmadan önce, bunları üretebilecekleri anlaşılıyor. Cenevre’deki tünelde, Büyük Hadron Çarpıştırıcısında (LHC) protonların, daha önceki çarpışma deneylerinin yedi katı dolaylarındaki bir enerjisi ile çarpıştırılacağı söyleniyor. Büyük patlamadan (big bang) sonra ilk kez oluşturulan bir ortam. Protonların süpereşleri bulunuyorsa, bu deneylerden sonra, binlerce üretilecekleri ileri sürülüyor. Sonuç olarak, Kara Madde taneciklerinin bulunup bulunmadığı bir iki yıl içinde ortaya çıkacak. Bu nedenle herkes bu denli heyecanlı! Özetle, dedektörler, teleskoplar ve çarpıştırıcılarla yürütülen bu üçlü yöntemin Kara Madde üzerindeki gizemli varsayımları aydınlatacağı anlaşılıyor. KAYNAKLAR: Science 317, 3236 (2007), Nature 448, 240312 (2007), Bilim bir kültür ürünüdür. Nasıl bir dünyada yaşadığımızı onu anlamadan kavramayız. Bilimi Anlatmak Bilim denilince, onun teknolojik uygulamalarını, ürünlerini anlarız çoğu zaman. Elektronik aygıtları, gelişen ev eşyalarını, taşıtları... Bilim denilince nasılsa sorunlarını çabucak çözüveren, görünüşleri Einstein’a benzeyen, toplumun üstünde, olağan ötesi insanları düşünürüz. Hele bir bilimsel düşünme yolu/ yolları vardır ki, izlendiğinde bize doğru düşünmeyi öğretir. Bilim bir mucizedir. Nasıl doğmuştur, nasıl gelişmiştir, kimler, nerede, nasıl bir çabayla onu yaratmışlardır, pek aklımıza gelmez. Oysa, bilime böylesine saptırılmış, çarpıtılmış, abartılmış bakış; çağımızı, içinde bulunduğumuz kültürü, tümüyle insan etkinliklerini anlamamaya yol açar. Bilim bir kültür ürünüdür çünkü. Nasıl bir dünyada yaşadığımızı onu anlamadan kavramayız. İçimizde bilime gönül vermiş az da olsa insanlar vardır. Gençler bu saygın insan etkinliğine katkıda bulunmayı düşlemektedirler. Bilim dostları, bilimsel buluş ateşiyle yanan, düşünce yaratma sevdasında tutkulu bilim erleri de vardır. İşte, sorun, bilim etkinliğinin yaratısının yapısını bu insanlara anlatabilmektir. Yazık ki, ülkemizde yukarıda andığım abartılı bilim görüntüsünün yanında, bunun bir anlamda tümüyle zıttı, bilim düşmanlığı düşüncesi yaygınlaştırılmaya çalışılmaktadır. Bu sonuncusuna göre; bilim, herhangi bir insan etkinliğidir. İnsanın ruhunu öldürmekte, onu köleleştirmektedir. Teknoloji ve bilimsel araştırmalar, büyük sömürü aracı olmaktadır. Bilim denilen canavardan, geleneksel düşünme biçimlerine dayanarak, büyüye, sanata, yozlaştırılmış inanç düzenlerine başvurarak kurtulabiliriz denmektedir. Yolun başındaki bilim adamlarına, bilimi tanımak isteyen genç kafalara bilimi tanıtmak, bilimsel etkinliğin nasıl olup bittiğini anlatmak gerekir. Bunu başaramazsak, iki sapkın yoldan büyük bir tuzağa düşeriz. Hem kendimizi, dünyayı, kültürümüzü anlayamayız; hem de bilime katkıda bulunamayız. Başkalarının yarattığı, ortaya koyduğu bilim imajlarının yoğun bombardımanı altında, düşünce ve kültür alanında; buna bağlı olarak siyasal toplumsal ve ekonomik alanda yok olur gideriz. Nasıl elde edebiliriz sağlıklı bilim anlayışını? Tarihe dönerek, “Tarihte bilim adamları nasıl çalışmışlar? Buluşlarını nasıl oluşturmuşlar? Ne gibi zorluklarla karşılaşmışlar? Niçin?” Değişik dalların gerçekçi tarihlerini, tek tek somut örneklerle ortaya koymak gerekiyor. Bir bilimsel sorunun çözümü için kaç bilim adamı nasıl önerilerle ortaya çıkmış, bu önerilerin kaçı, niçin kabul edilmiş, kaçı hangi gerekçe ve nedenlerle yadsınmış? Bilim hep başarıların tarihi midir? Bilimde başarısız bilim adamları neden dolayı çıkmaza girmişler? Bir dönem başarısız bulunan görüş, sonra ne olmuş da başarılı bulunmuş? Somut, aydınlatıcı, tartışıcı bilim tarihlerine gereksinmemiz vardır. Belli kalıplar içinde, bilimsel etkinliğin yalnızca bir yönünü abartıp diğerlerini görmezlikten gelen görüşlerle bilimin geçmişini anlayamayız. Peki, bilim adamları topluluğu nasıl bir topluluktur? Bu topluluk kimlerden, neden ekonomik destek alır, gündemini nasıl belirler, liderlerini nasıl seçer? Bilim adamları arasında nasıl bir toplumsal ilişki vardır? Bu topluluk kendi kendini yönetebiliyor mu? Yoksa, dışarıdan mı yönlendiriliyor? Bilime hizmet ettiğini söyleyen bilim adamı gerçekten bilime mi hizmet ediyor? Çünkü, bilimsel arayış, düşünme, her türlü sorgulamaya açık eleştirel bir etkinliktir. Neden bilimin kendisi, böyle bir arayışla sorgulanmasın? Niçin kutsal, dokunulmaz tabuları olsun bilimin? Bilime saygı, bilimin her türlü işleyişine göz yummak mıdır? Bilim ahlakı diye bir kavram yok mudur? Genç bilim adamlarının yetişmesinde, neden onlara yanlızca kendi konusuyla ilgili sorular, bilgiler aktarılmakta; bu soruların, bilgilerin, tarihsel, toplumsal, kültürel kaynakları verilmemektedir! Niçin tarihe ve topluma duyarlı bilim adamları yetiştirecek bir bilim politikası yeterince geliştirilemiyor, yürütülemiyor? Bilimdeki sorunlarla başbaşa olan, bireyin kendisidir. Bu birey, ruhsal, toplumsal, kültürel, daha da önemlisi ahlaksal açıdan bu sorumlulukları üstlenebilecek kişilerden olmalıdır. Cesur olmalıdır bilim adamı. Çağında ve içinde bulunduğu çevre ve ortamda bilim adına yapılıp edilenlere körükörüne boyun eğen, kendisine “doğru” diye öğretilenleri, bunu kim öğretirse öğretsin, sorgulamayan, irdelemeyen biri olmamalıdır. Tayfun Akgül CBT 1103/11 9 Mayıs 2008