17 Haziran 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Bilim dallarımızın performansını doğru değerlendirmek Uluslararası atıf verileriyle çeşitli bilim alanlarımızın gelişmişlik düzeylerini objektif biçimde değerlendirmede, atıf etki değeri yanıltıcı yargılara sürükleyebildiğinden, atıflardan dünya payı yönteminin kullanılması daha uygundur. Buna göre klinik tıp ve kimya, matematik, fizik ve moleküler biyoloji ile genetik alanlarından daha iyi performans sergilemektedir. Atıflarda Türkiye’nin dünya payı her 6 yılda ikiye katlanma gibi hızlı bir gelişme içinde olup halen (2005 yılında) binde 6 düzeyine ulaşmıştır. Altan Onat, Prof.Dr., İ.Ü. Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Emekli Öğretim Üyesi, [email protected] mayı tercih etmişler. Bu göstergenin, ülkemizle ilgili yayın başına ortalama atıf etkisinin, o alan ve dönemde dünyada saptanan yayın başına ortalama atıf etkisine oranından türetildiği anlaşılmaktadır. Yazarlar, fizik ile matematikte Türkiye ortalamasının üstünde, moleküler biyolojide ortalama düzeyde, “çok yayın yapılan” klinik tıp ve kimya gibi alanlarda ortalamanın altında başarım elde edildiği sonucuna vardıklarını yine bir grafikle açıkladılar. Anılan iki yöntemle bazı alanlarda önemli ölçüde farklı sonuçlar ortaya çıkmaktadır ki, biri hatalı olsa gerektir. Etki değeri (veya atıf etkisi) yayın ve atıflara izafe edilen rakamlar olduğundan, bir yandan atıfların 38 yıl gibi gecikmeli olarak ortaya çıkması, öte yandan bu göstergeler açısından ülkemizin genelde dünya ortalamasından çok daha hızlı gelişmesi, bazı bilim dallarının da diğer bazılarına kıyasla daha hızlı gelişmesi sonucu yanılgıya yol açabilmektedir. Şöyle ki, yayınların artışındaki hızlanmaya benzer bir artış atıflarda aynı dönemde paralel Şekil 1: Türkiye’nin toplam bilimsel atıflarda dünyadaki payı (binde olarak) yıllara gö gitmediğinden, o alandaki etki değeri diğer alanlara göre düşük kalmaya mahkumdur ve çok re sütunlarda, 5yıllık pencere halinde ilerleyen payı da eğri olarak görülmektedir. az artan dünya geneline göre de düşük kalır. W. Glaenzel’in 18 Nisan tarihli CBT’te yana bölme suretiyle hesaplanan “alanda dünya payı” yön yımlanan ilgi çekici değerlendirme özetinde de göreceli temine dayandırmıştım. Bazı bilim dalları örnek verilirse, atıf etkisiyle ilgili bir grafiğin yer alması, öne sürdüğüm klinik tıp ve kimya alanlarının ülkemizdeki ortalama ba eleştirinin geçerliliğini değiştirmez. Makale başına ortaşarımın üstünde, matematik ile fizik’in ortalamanın al lama atıf etki değerinin yanıltıcı yargılara sürükleyebilditında, moleküler biyoloji ile genetik ve mikrobiyolojinin ğine daha önce de değinmiştim (1). Oysa, atıflarda dünaltlarda yer aldığı sonucuna vardığımı açıklamıştım. Daha sonra ODTÜ’den değerli bir grup, Karasözen ve ark. (2), yine yukarıda anılan verileri esas alarak, hem makale yayınlarımızla, hem de sağlanan atıflarla ilgili alan performanslarına ilişkin değerlendirmelerini yayımladı. Seçtikleri yöntem farklıydı: “Göreceli uzmanlaşma indeksi”ni kullanarak, yayınlar bakımından alanların performansını mantıki bir biçimde ve açıklayıcı bir grafikle sıraladılar. Atıflar bakımından değerlendirmede “göreceli Şekil 2: Yıllık bilimsel atıflarda ülkemizin Yunanistan (sütun) ve Polonya (eğri) ile karşılaştırılması atıf etkisi”ni kullanya payı, atıfla atıf rakamlarının kıyaslanmasına dayandığından böyle bir yanılgıya sürüklemez. Sonuçta klinik tıp ve kimyadaki bilime katkı performanslarımızın matematik, fizik ve moleküler biyoloji alanlarındaki başarımdan daha iyi olduğu açıktır. Türkiye’nin bilim alanlarındaki başarımının doğru olarak belirlenmesi ne önemsizdir ne de sadece akademik öneme sahiptir. Devletin ve yetkili kurumlarımızın yapacağı kritik planlama faaliyeti ve her türlü destek, bu tür değerlendirmelere de dayandırılmalıdır. B u derginin 11 Ocak 2008 tarihli sayısında yayımlanan makalemde (1), çeşitli bilim alanlarında ülkemizin son performansı karşılaştırılmıştı. Doğal olarak ISI Thomson’un (Essential Science Indicators) verilerini temel alan bu değerlendirmeyi, ülkemizin atıf sayısının ilgili alanda tüm ülkelerin aldığı toplam atıf sayısı ATIFLARDA TÜRKİYE’NİN DÜNYA PAYI HER 6 YILDA İKİYE KATLANIYOR Bu vesile ile ülkemizin son çeyrek yüzyılda yalnızca bilimsel yayınlarda değil, bilimsel atıflarda da performansının çok hızlı yükseldiğini öne sürmekte isabet vardır. ULAKBİM’in ISI Thomson verilerini yansıttığı cazip kitabında (3), 1981’i izleyen 25 yılın her birine ve dünya, Türkiye ve belirli OECD ülkelerine ilişkin mevcut rakamlar, hem dünyadaki payımızın gelişmesinin iyi izlenmesine, hem de bu gelişmenin bazı diğer ülkelerinkiyle karşılaştırılmasına izin vermektedir. Şekil 1 bilimsel atıflardaki dünya payımızı yıllara göre ve 5 yıllık ortalamalara göre grafik biçimde yansıtmaktadır. 1981’de binde 0.41 bulunan payımız, 1994’te 1.47’ye, 2000 yılında binde 3.66’ya, 2003’te binde 6.2’ye, 2004‘06’da ise binde 6.1’e ulaşmıştır. Beş yıllık ortalamalar da benzer bir eğri çizmektedir. Bu grafik, etkileyici bir başarımı göstermektedir. Ülkemizde üretilen uluslararası yayınların layık olduğu bilimsel yankıya da ulaşmakta olduğunu gözler önüne sermektedir. 2004 yılından sonra bir platoya rastlanıp rastlanmayacağı ileride izlenmelidir. Bilimsel yayınlarda 20042007 arasında ciddi bir duraklamaya girdiğimize ilişkin gözlemim (4), W. Glaenzel’in bir grafiğinde de doğrulanmaktadır. Ele alınan performansa daha iyi ışık tutmak amacıyla, iki ülkeyle, komşumuz Yunanistan ve AB’de nüfus ve sosyoekonomik düzeyi bize en yakın olan Polonya ile karşılaştırmak yararlı olacaktır. Şekil 2, bilimsel atıflarda anılan 3 ülkenin dünya payını grafik biçimde aksettirmektedir. Dönemin başında Türkiye’nin atıf rakamları Yunanistan’ın üçte biri, Polonya’nın tam 12’de biri seviyesinde iken, ülkemizin 2003 yılında Yunanistan’ı geçtiği, hele çok öndeki Polonya atıf sayılarının %60 düzeyine bu yıldan itibaren ulaştığı görülmektedir. Bu değerlendirmeler, Türk bilim insanlarını küçümseyen sanayi çevreleri ile siyasi kesimlerin görüşlerini kesin bir şekilde nehyetmektedir. Bilim insanlarımızın görevini layıkıyla yapmadığını bahane ederek siyasi avantaja yönelmek isteyen iktidarların, ‘bundan sonra nihayet bilime yönelmesi gerektiğini’ ifade eden yeni YÖK başkanının hakkaniyetten uzak davrandığını ortaya koymaktadır. Ancak, gerek 2001 yılındaki terfi yönetmeliğinin atıflardaki bu güçlü gelişmeyi yavaşlatmayacağı, gerekse 2004 yılından bu yana yayınlarda kaydedilen ciddi yavaşlamanın atıflara yansımayacağı hususlarında yargıya varmak için, en az birkaç yıl daha izlemek gerektiği yönündeki kanımı korumaktayım. 1. Onat A: Türkiye’de çeşitli bilim alanları ne durumda, nasıl gelişiyor? Cumhuriyet BT, sayı 1086, 11 Ocak 2008, s. 20 2. Karasözen B, Bayram ÖG, Zan BU: 19972006 Türkiye bilim göstergeleri analizi. Cumhuriyet BT, sayı 1099, 11 Nisan 2008, s. 20 3. ULAKBİM Türkiye Bilimsel Yayın Göstergeleri (I) 19812006. Demirel İH, Saraç C, Gürses EA (Ed.) TÜBİTAK, Ankara, 2007 4. Onat A: Türkiye’nin bilimsel yayın 2007 verileri, dünya ve İslam ülkeleri. Cumhuriyet BT, sayı 1088, 25 Ocak 2008, s. 21 CBT 1103/ 20 9 Mayıs 2008
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle