Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
taya çıkmasında, genelde arkadaş çevresi ve takım arkadaşlarının yanı sıra kişisel gelişim sonucu ortaya çıkan yeni arayışlara girme ve kendisiyle ilgili yeni şeyler keşfetme isteği rol oynar. Bununla birlikte, çocuklar bir spor dalını bırakıp başka bir dala geçebilmekte, ya da başka bir eğlence yolu bulup bir süre spora ara verebilmekteler. Bu ise normal bir olay olup kişisel gelişim sonucu öncelik değerlerindeki değişimle açıklanabilir. Ama gene de, çocukların organize sporlardan ayrılmalarının temel nedenlerden birinin, olumsuz deneyimler, rekabete dayalı bir ortamda yeteneklerin sergilenmesinin istenmesi ve rekabet içerisinde alınan sonuçların, kişisel ve de bedensel gelişimden öncelikli tutulmasına dayalı olduğu yadsınmamalıdır. ARGE politikaları: Nasıl bir yol izlenmeli, çözüm ne? 1099.sayımızda “Bilim ve ulusal teknoloji: niçin ve nasıl” başlıklı yazının yazarı, bu yazıda ta çözüm önerilerini tartışıyor: Dünyadaki gelişmeleri göz önüne almalıyız. 3035 yıl önce Japonya’nın, 10–15 yıl önce Güney Kore’nin ve şimdilerde Çin ve kısmen de Hindistan’ın uyguladığı yolu izlememizde yarar var. Nedir bu yol? İleri ülkelere göre düşük olan ulusal teknolojik düzeyimizi hızla yükseltmek ve böylece gelişmiş ülkelerde olduğu gibi bilim ve teknoloji kulvarlarımızı aynı üst düzeyde buluşturmak. Bunu nasıl yapacağız? Prof. Dr. Serdar S. Çelebi, Hacettepe Üniversitesi, Kimya Müh. Bölümü Emekli Öğretim Üyesi celebi@hacettepe.edu.tr Ebeveynlerin çocuklar üzerinde kurduğu baskı, bununla birlikte çocuk psikolojisi ve pedagoji bilmeyen çalıştırıcıların neden olduğu sonuçlar ürkütücüdür. En iyi niyetli aileler bile çocukları söz konusu olduğunda hata yapabilmektedirler. ÇOCUKLARIN BEKLENTİLERİ FARKLI Ana babalar çocuklarını hangi istek ve beklentilerle spor okullarına yönlendirirlerse yönlendirsinler, çocukların düzenli spordan beklentileri farklıdır. Çocuklar spor okullarına kendi yeteneklerini keşfetmek, göstermek, içinde bulunduğu grubun başarı ve etkinliklerine katkıda bulunabildikleri ölçüde devam etme isteği gösterirler. Bunu başaramadıklarını anladıklarında ve ebeveynlerin beklentilerinin farklı yönde olduğunu duyumsadıklarında, sporu ya tamamen ya da başarılı olamayacaklarını anla D dıklarında bırakabilirler. Eğer genç bir insanın sporla ilişkilendirilmesi ailesi, arkadaşları ve antrenörü gibi dış çevrelerce sağlanmışsa, onun için bağımsızlığını kazanmanın bir yolu sporu bırakmak ve başka arayışlar içine girmek olabilir. Birçok genç sporcu, sporun artık kendi yaşamına egemen olduğunu gördüğünde, kendi hayatını kendisinin kontrol edebileceği duygusuna kapılarak düzenli spor organizasyonlarından ayrılması gerektiğini düşünebilir. Çünkü ona göre, tüm kararları, topu nereye ne zaman atabileceğinin kararını bile, onlar için antrenörü ve ailesi vermektedir. Bu durum küçük çocuklar tarafından hoş görülebilse de, buluğ çağında bağımsızlık duygusu ön plana çıkmakta ve yüksek başarım isteyen spor dallarının kısıtlayıcılığı gençler için önemli bir sorun olmaktadır. DEHŞET SONUÇLAR Sadece Türkiye’de değil dünyanın birçok ülkesinde düzenli çocuk sporlarına ilişkin dehşet verici sonuçlar duyabilirsiniz. Benim için en dehşet verici sonuçlar da, minik takım liglerinde bir takımın diğerine 30’dan fazla gol atması ve bu organizasyonların başındaki görevlilerin bu sonuçları normal bir olaymış gibi kabul etmeleridir. Beşiktaş’ın 100. yılında SiyahBeyazlıların rakibine dördüncü golü attıktan sonra, Rumen teknik direktör Mircea Lucescu’nun yedek kulübesinden çıkarak “yeter artık” demesinin altındaki insansı durumu anlayabilmek, çocuk sporlarını organize edenlerin en önemli sorunu olsa gerek. Ebeveynlerin çocuklar üzerinde kurduğu baskı, bununla birlikte çocuk psikolojisi ve pedagoji bilmeyen çalıştırıcıların neden olduğu sonuçlar ürkütücüdür. En iyi niyetli aileler bile çocukları söz konusu olduğunda hata yapabilmektedirler. Sık sık yapılan yanlışlardan biri, çocuklarından yetişkinlerin yapabileceği hareketleri yapmalarını istemek ve beklemektir. En çok da, 1011 yaşlarında bir çocuğun takım oyunlarındaki taktik ve stratejilerin anlamını küçük bir çocuğun kavrayamayacağının anlaşılamadığı ve yadsındığıdır. 12 yaşının altındaki çocukların oynadığı futbol “Arı kovanı” adı verilen bir durumu andırır. Bütün çocukların topun peşinde koşması, arıların ana kraliçe arının peşinde uçmalarına benzer. Başka bir değişle her çocuk olması gereken pozisyonda değil. Arı kovanı gerçeğinden haberdar olmayan veliler çocuklarının yerini alması için kenardan bağırır dururla ve daha ilginci çocuklarının bundan etkilenmediğini düşünürler. Oysa çocuk görevini yapamadığı duygusuna kapılır bu bağrışmalardan. Ailelerin bilmesi gereken şudur: Çocukların arı kovanı sendromunu yaşamaları, yaşamlarında karşılaşmak zorunda oldukları normal bir süreçtir, pozisyonunu kaybetmek çocuk için utanılacak bir durum değil, yaşayarak öğrenme deneyimleri edinme çabasıdır. BİLİMSEL KRİTERLERE EKLENMELİ • Şu ana kadar fen ve mühendislik dallarında akademik yükseltmelerde bilimsel de CBT 1101 / 21 25 Nisan 2008 evletin araştırmayı desteklemeye yönelik şimdiye kadar geliştirdiği yukarıda belirttiğimiz mekanizmalar yeterlidir. Ancak bu mekanizmalar içinde yer alan DPT, TÜBİTAK’ın ve kısmen de üniversitelerimizin araştırma fonlarının, araştırma destekleme politikalarında önceliği Türk Sanayii’nin ihtiyaçlarına cevap verecek şekilde bir değişiklik yapmaları gerekmektedir. Ancak böyle bir değişikliğin başarıya ulaşması da aşağıdaki koşulların sağlanmasına bağlıdır. • Devlet Üniversite Sanayi işbirliği üçgeninde etkin bir koordinasyon gereklidir. Bu koordinasyon; kurulması yararlı olacak “ Bilim ve Teknoloji Bakanlığı ” veya bu olmazsa şu anki bilim ve teknolojiden sorumlu Devlet Bakanlığı tarafından yapılmalı. Bu oluşumda Türk Sanayii’ni Sanayi Odaları ve TOBB gibi kuruluşlar, üniversiteleri ise Üniversitelerarası Kurul YÖK temsil etmeli. Devlet tarafında ise; Bilim ve Teknoloji Bakanlığı ya da ilgili Devlet Bakanlığı, DPT, TÜBİTAK ve Savunma Sanayi Müsteşarlığı ile sıkı bir işbirliği içinde bulunmalı. Böyle bir koordinasyon, şu an farklı organizasyonlarca tamamen koordinasyonsuz yapılan desteklemelerden kaynaklanan maalesef araştırma çalışmalarında gördüğümüz tekrarlamaları ve kaynak israfını önleyecektir. Bu koordinasyon ile Türk Devleti’nin ve Sanayii’nin –ulusal teknolojimizin– stratejileri, öncelikli teknolojik ihtiyaçları belirlenmeli ve bunların karşılanmasına yönelik devlet ve özel sektör kaynaklı teknolojik proje destekleri sağlanmalı. Bu projelerin münferit bireysel çalışmalar değil konunun da özelliğine bağlı olarak disiplinlerarası hatta farklı üniversitelerden ve araştırma kurumlarından araştırıcıların oluşturduğu takım çalışmaları olmaları özendirilmeli. Böylece oluşturulacak sinerjik etki ile toplumun ihtiyaç duyduğu teknolojik gelişmelerin kısa sürede sağlanması mümkün olacak. ğeri olmadığı gerekçesiyle dikkate alınmayan; “ürün / proses geliştirmeye yönelik teknolojik proje yürütücülüğü ve endüstri danışmanlığı hatta belirli süre (birkaç yıl) sanayide konusunda izinli olarak çalışma gibi aktiviteler” mevcut zorunlu bilimsel kriterlere ilave edilmeli ve pozitif kriterler olarak değerlendirilmeli. Bu kapsamda YÖK/Üniversitelerarası Kurul ve üniversitelerin atama/yükseltme ile ilgili yönetmelik ve yönergelerinde gerekli değişiklikler yapılmalıdır. Böyle bir değişiklik, akademik yükselmelere aday daha dinamik genç bilim adamlarımızın sadece bazı profesörlerin değil istekle ulusal teknolojimizin gereksinim duyduğu teknolojik projelere katılımlarını sağlayacaktır. Ayrıca bu tür projeler, fen ve mühendislik dallarında yüksek lisans, hatta çok önemli konular için doktora tez çalışması olarak kabul edilmelidir. Bu kapsamda teknolojik çalışmaları teşvik etmek amacıyla; bazı üniversitelerimiz ve TÜBİTAK tarafından halen verilmekte olan yılın “Bilim Ödülü” nden ayrı olarak yılın “Teknoloji Ödülü” de verilmelidir. Böyle bir uygulama TÜBİTAK’ un adına ve misyonuna uygun olacaktır. • Halen mevcut olan küçük ve orta ölçekli sanayinin problemlerini çözmeye yönelik TEYDEB; KOSGEB– TEKMER ve Teknokent mekanizmaları bazen problemin münferit ve küçük olmasından, bazen de sanayicinin – zaman kaybettirici / heves kırıcı – bürokratik işlemlerle fazla uğraşmak istememesi durumlarında çözüm olmamaktadır. Böyle durumlarda sanayici doğrudan üniversite vakıflarında veya döner sermaye kapsamında konunun uzmanı bilim adamı ile proje yürütmeyi arzuluyor. Son dönemdeki vakıflarla ilgili genel yasal düzenleme ile öğretim üyelerinin üniversite vakıflarında akçeli işlerde görev almaları mümkün olmadığından bu konuda tek alternatif döner sermaye kaldı. Ancak bu durumda da öğretim üyesi payının –yönetmelikler çerçevesinde üniversiteden üniversiteye değişse de– genellikle düşük olması ve söz konusu gelirin maaşla birlikte toplam gelir olarak vergilendirilmesi nedeniyle bilim adamı emeğinin ve bilgisinin karşılığını alamamakta, ya da tersten hesap