24 Aralık 2024 Salı English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Çernobil: Gerçekte sağlığımızı ne kadar etkiledi? Çernobil'in Türkiye'deki etkileri dendi mi herkesin aklına ilk gelen radyasyonlu çaylardır. Bu çayları içenlerin belli bir düzeyde radyoaktivite aldığı gerçektir. 19861992 yıllarını kapsayan dönemde, Türk çayındaki radyoaktivite araştırmamız, sağlık fiziği konusunda yayın yapan ve dünyanın ciddi bilimsel dergilerinden olan Health Physics'de 1995 yılında basıldı (1). Dr. Sayhan Topcuoğlu, Radyoekolog sayhantopcuoglu@yahoo.com 1 986 yılı birinci sürgün kuru çayların kilogramında bulunan ortalama 25.000 Bekerel (Bq) ve daha yüksek radyoaktivite 1992 yılında 200 Bq/kg'a kadar düşmüştür. 1986 yılında tüketilen çaylardan alınan doz, kazayı takip eden ilk yılda 0.66 milisivert (mSv) olarak saptanırken, 1992 için bu değer 0.06 mSv/yıl olarak bulundu. Bu yayınımızın içeriği Science News tarafından da basıldı (2). Bu alıntıda, 1986 yılında en yüksek değerde radyoaktivite içeren çaylardan alınan 0.66 mSv yıllık dozun, Amerika'da Denver yüksekliğinde (1600 m) 2.5 yıl yaşayan kişilerin sadece kozmik ışınlardan aldığı radyasyona eşit olduğu vurgulandı. Yaptığımız bir başka saptamasında, 2002 yılında karalahana tüketimi ile alınan sezyum137 (Çernobil kaynaklı) dozu Doğu Karadeniz'in belli bir yöresi için en yüksek değer olarak 0.00077 mSv olarak bulundu (3). 1986 yılı Doğu Karadeniz'de karalahana tüketimi ile alınan sezyum137 dozu bu değerin çok üstünde olmadı. Karadeniz balıklarının tüketimi ile ilgili yaptığımız sezyum137 ile ilgili doz alımı araştırmalarında, 1987 yılından sonra bir değer elde edemedik. Bunun da nedeni hamsi dahil tüm Karadeniz balıklarında Çernobil kaynaklı yapay radyoaktif maddenin sa DOĞAL RADYASYON KONUSU Doğal radyoaktif maddelerin durumu ise farklıdır. Çünkü, çevremizde doğal radyoaktivite düzeyi konvansiyonal kirleticiler nedeniyle hızlı bir artış trendi izlemektedir. Radyasyonun etkilerini inceleyen Birleşmiş Milletler Bilim Komitesi UNSCEAR, 1962 yılında alınan doğal radyasyon dozunun 0.050 mSv iken 1977'de 1.040 ve 1992'de 1.400 mSv çıktığını belirlemiştir. Günümüzde ise bu değer 2.400 mSv'dir. Örneğin bir giga vat elektrik üretiminde kullanılan kömürden çevreye (doğal radyoaktif maddelerden) yılda 1091011 Bq hem radon220 ve hem de radon222 verildiği gibi, 1081010 Bq de kurşun210, polonyum210, radyum226, toryum232 ve uranyum238 verilmektedir. Fosil yakıtların yanında fosfat içeren yapay gübreler, pestisitler (böcek öldürücüler) ve deterjanlar de çevremizde doğal radyoaktivite konsantrasyonunu artırmaktadır. Genelde yer kabuğunun içeriğinde olan, doğal radyoaktif maddelerin denizel ve karasal ortamlarımıza taşınmasının bir yolu da, özellikle fosfat gibi besleyici içeren Sahra kaynaklı çöl tozunun rüzgarlarla taşınmasıdır. İstanbul'da yaptığımız bir ölçümde, çöl tozu taşıyan yağmur suyunun litresinde sadece polonyum210'u 30 Bq olarak bulmuştuk. Yapay radyoaktif maddelerden alınan yıllık ortalamada doz dünya ortalaması için 0.4072 mSv olarak verildi (6). Buna karşılık, doğallar için bu ortalama 2.4 mSv olup yaklaşık altı kere daha fazladır. Bu doğal doz ortalamasında 1.2 mSv'lik kısmı evlerdeki radonun dikey ürünlerinden kaynaklanmakta olup bu miktarda bölgelere ve ortamlara göre de büyük farklılıklar göstermekte. Halk için yıllık doz ortalaması 1 mSv olup, özel durumlarda (Çernobil kazası gibi) ardışık 5 yıllık süreç içinde, tek bir kez 5 mSv doz düzeyi sınır olarak verildi. Türkiye için doz değerlendirilmeleri konusunda TAEK'in “20. Yılında Çernobil” kitapçığında (7), Çernobil kazası nedeniyle halkımızın yaşam boyu aldığı dozdan en fazla etkilenen bölgelerde halk için verilen değerin (tek yıllık değer olan 5 mSv'in) altında olduğu belirtildi. sı ve ardışık beş yıllık periyot içinde bir defaya mahsus 50 mSv düzeyinde doza müsaade edilmesidir. Çernobil kazası nedeniyle 20 mSv düzeyindeki (yapaylar da dahil) yıllık doza maruz kalınmadığını rahatlıkla söyleyebilirim. Bunun da en büyük kanıtı, çoğu SCI'de basılmış 60 adet ulusal ve uluslararası; insandan, çaya, fındığa, kekikten toprağa, likenden deniz organizmalarına kadar, radyoaktivite ve radyasyon konularındaki yayınlarımızdır (8). Burada önemli olan nokta, halkımızın 1 Bq aktiviteyi bile fazladan almasını önlemek ve toplumu bilinçlendirmektir. Karadeniz bilgesindeki kanser oranlarındaki artışı, sadece Çernobil kazasına bağlamak ise yanılgıdır. Başta kimyasal kirleticiler olmak üzere tüm kirleticilerin her tür çevre örneğinde analizlerini yapmadan, biyokinetik, ekotoksikoloji ve risk analizlerine girmeden yani ekolojik çalışmaları bir bütün olarak tamamlamadan, insan ve çevre sağlığı bugün olduğu gibi belirsizliğini sürdürür. KAPATILAN BÖLÜM Nükleer Güç Santralarının kuÇernobil'in etkisi sınırlı karulum aşaması önlırken, çevremizde doğal cesi başlatılması radyoaktivite düzeyi hızla söz konusu olan artıyor. 1962 yılında alınan radyoekolojik çalışmalar büyük andoğal radyasyon dozu 0.050 lamlılık içermektemSv iken, günümüzde 2.400 dir. Ülkemizde, mSv. Fosil yakıtlar, fosfat Radyoekolojik içeren yapay gübreler, böaraştırmalar cek öldürücüler ve deter1970'li yıllardan janlar de çevremizde doğal itibaren Çekmece radyoaktivite yoğunluğunu Nükleer Araştırma artırmakta. Yapay radyoakMerkezi'nde radyoekoloji laboratuarıtif maddelerden alınan yılnın kurulması ile lık ortalamada doz dünya başlatıldı. Nükleer ortalaması için 0.4072 Güç Santralımızın mSv'dir, doğallar için bu olmamasına karortalama yaklaşık altı kere şın, bu çalışmalara daha fazla. girilmesinin nedeni, yakın çevremizde çok sayıda bu tür tesislerin çalışmakta olmasıdır. Çernobil kazasında da radyoekoloji laboratuvarı büyük etkinlik gösterdi. 2006 yılına geldiğimizde ise, radyoekoloji laboratuvarı ve bu laboratuvarın bağlı olduğu Radyobiyoloji Bölümü kapatıldı. Radyoekolojiyi sadece monitoring yada izleme olarak görmek yanılgıdır. Günümüzde Radyoekoloji bilimi, biyokinetik, ekotoksikolojik, sedimentolojik araştırmalar ile termal ve kimyasal kirlenme çalışmalarını ve risk analizlerini de kapsamaktadır. Nükleer Güç Santralarının, çevre kirliliğinde yarattığı en önemli sorun termal kirlenmedir. Nükleer Güç Santralı kuran firma termal kirlenmeyi önemsemeyebilir. Eğer siz bu konuda biyokinetik, ekotoksikolojik ve sedimentolojik çalışmalar yapmadan ve gerekli önlemleri aldırmadan, Nükleer Santralı kurdurursanız denizel ortamlarımızda ekolojik dengeyi geri dönüşümü olmayan şekilde bozdurursunuz. Kaynaklar: 1. Health Physics, 48, 9499, 1995; 2. Science News, 1472, 1993; 3. IAEA Final Report, No:10572/RO; 4. IAEA Bulletin, 424, 2000; 5. Tüdav, Yayını No:21, 313354, 2005; 6. IAEA/PI/A.75/0400391,2004; 7. 20.Yılında Çernobil,TAEK 7. kitap, 2006; 8. 20. Yılında Çernobil, TAEK 6. kitap, 2006; CBT 1055/7 8 Haziran 2007 yım limitimizin altıda çıkmasıdır. Mayıs 1986 tarihinde, Çernobil kaynaklı olan iyot131, rutenyum106, sezyum134 ve sezyum137'den oluşan radyoaktif maddelerin toplam aktivite miktarı, Karadeniz balıklarında en fazla 65 Bq/kg olarak bulunmuştur (4). Balıklardaki bu radyoaktivite miktarı da ilk üç ay içinde giderek kayboldu. Doğal radyoaktif maddelerden olan polonyum210 için yaptığımız doz hesabında, hamsi tüketimi ile alınan yıllık doz miktarı Karadeniz halkı için 1997 yılında 0.072 mSv olarak saptandı (5). Balıklarda en azından polonyum210 düzeyine eşit miktarlarda uranyum238 ve potasyum40 doğal radyoaktif maddelerin bulunduğunu da göz ardı etmemek gerekir. Denizel ve karasal ortamlarımıza giren yapay radyoaktif maddeler Çernobil kazasında olduğu gibi, fiziksel bozunmaları ve hem de canlılardan biyolojik atılımları sonucu belli bir zaman sonra kayboldular. Veya toprakta bağlandıkları için besin maddelerine geçmedi ya da kökten bitkiye geçiş düzeyi anlamsız kaldı. GIDA İLE ALINAN DOZ Bu değerlendirmede, burada sadece gıda yolu ile alınan doz üzerinde durulacaktır. Yetişkinlerin 1986 yılında, yeşil sebze, diğer sebze, meyve, süt, fındık, et, ekmek ve unlu gıdalar, bakliyat, içme suyu ve çay ile aldığı toplam doz 0.601 mSv olarak verildi ve çay içimi ile alınan dozunda bu miktar içinde 0.213 mSv olduğu gösterildi. Bu son bulgu, bizim çay için bulduğumuz doz değerinden üş defa daha azdır. Çernobil sürecinde, havadan dış ve iç ışınlanma, yerden dış ışınlanma ve Çernobil kazası ile kontamine olmuş malzemeden yapılan binalarda dış ışınlanma ve alınan gıdalardan iç ışınlanmanın toplamını müsaade edilen doz limitlerin altında olduğunu yazmak düşündürücüdür. Beni tek teselli eden husus, radyasyon işçileri için doz limitinin 20 mSv/yıl olma
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle