Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
PALEONTOLOJİ İçimizdeki neandertal: İnsan karışık Atalarımız farklı insan türlerinin karışımı sonucunda üremiş olabilir mi? Dan Jones, sanıldığından daha melez bir tür olabileceğimize inanıyor. bir tür üçük bir erkek çocuğu ölünce, halkının gelenekleri gereğince, delinmiş deniz kabukları ve kırmızı aşıboyası eşliğinde pek de derin olmayan bir mezara gömüldü. 24.000 yıl boyunca Portekiz’in Lagar Velho bölgesindeki mezarda yatan cansız bedenin neredeyse eksiksiz kalıntıları insanbilimci Joao Zilhao tarafından gün yüzüne çıkartıldı. Neandertallerin o tarihte çoktan yeryüzünden silinmiş olduklarına inanıldığından, Zilhao çağdaş insan türünün ilk örneklerinden biriyle karşılaşmayı umuyordu. Ne var ki, çocuğun iskeleti umduğundan çok daha farklıydı. Sıra dışı ve görünürde son derece önemli bir bulguyla karşı karşıya olduğunu fark eden araştırmacı, Washington Üniversitesi’nden Taş Devri insanları uzmanı Erik Trinkaus’u yardıma çağırdı. Bristol Üniversitesi’nde görevli olan Zilhao ve Trinkaus, 1999 yılında, Lagar Neandertal ile inVelholu çocukla ilgili bir rapor san türünün karıştıyayımladılar. Raporda, çocuğının bir delili olan ğun kemiklerinin insanoğlunun evrimiyle ilgili ezelden befosil bulundu. Böyri gizini koruyan son derece inlece insanın kökeni celikli bir soruya yanıt getirditartışması yeniden ğine dikkat çekilmekteydi: Atalarımız Neandertal’lerle kave bütünüyle ele rışmış olabilir miydi? alındı ve var olan Zilhao ile Trinkaus çocuteoriler gözden geğun açıkça bir insanNeanderçirilmeye başlandı. tal kırması olduğu görüşünde birleşiyorlardı. Çıkık çenesi ve Türümüzün bir ölçükromagnonlara özgü yüz hatlade melez olduğu rının yanı sıra, çocuğun tıknaz gerçeğini, beğenbedeni ve kısa bacakları da tisek de beğenmesek pik bir neandertal örneğiydi. Bunun tek bir açıklaması olabide kabul etmek zolirdi; o da çocuğun ilk Avruparunda kalabiliriz. lılar ile neandertaller arasındaGörünen şu ki, heki uzun süreli ve yoğun çiftleşmenin bir ürünü olduğuydu. pimizin içinde biraz K homo erectus gibi, o dönemde yaygın olan öteki türlerin yerini aldılar. Bu türler arasında herhangi bir karışma olsa bile, bu karışım pek de önemsenmeyecek bir boyutta gerçekleşti. Bu görüş çokyörelilik görüşünün yerini aldı. Çokyörelilikle ilgili kuramlar insanların çağdaşlığa giden evriminin çok daha yayılmalı bir süreç izlediğini, çağdaş insan genlerinin Afrika ve Avrasya’daki altgruplarda ortaya çıkıp, bu gruplar arasındaki düzenli çiftleşmelerle tüm dünyaya yayıldığını savundu. Derken, genetik kanıtlar gündeme geldi. 1987 yılında Kaliforniya Üniversitesi’nden Allan Wilson önderliğindeki bir ekip beş farklı coğrafik nüfustan 147 kişinin mitokondrik DNA (mtDNA) çözümlemelerini içeren bir araştırma yayımladı. Evrimsel tarihin izlenmesinde mitokondriyum son derece önemli bir yere sahip. Bunların DNA’ları anne tarafından doğrudan çocuğa geçer ve bir değişime uğramadıkları sürece aynen kalır. Binlerce yıllık zaman dilimleri içinde bu değişimler düzenli aralıklarla meydana gelir. Her değişim yeni bir mtDNA dizisinin ortaya çıkma kenli” görüş egemen oldu. Mitokondrik DNA ve Y kromozomu verileri tek köken örneğini destekleseler de bunlar insanın evrim süreciyle ilgili genetik bilgilerin tek kaynağı değil. Boyut söz konusu olduğunda, nükleer genom insan tarihinin yeniden oluşurulması açısından çok daha zengin bir kaynak. Ne var ki, nükleer DNA üzerinde çalışılması da ötekilere kıyasla çok daha güç olan bir kaynak. Hiç bozulmadan anneden çocuğa geçen mtDNA ve Y kromozomunun tersine, nükleer genom her kuşakta parçalanıp yeniden birleştirilerek yeni bileşimlere dönüşür. Genlerdeki bu karılma gen ağaçlarının oluşturulmasını güçleştirdiğinden, nükleer DNA’dan insanın evrimi konusunda bilgi edinmek de yıllar boyunca hemen hemen olanaksız oldu. Ancak son yıllarda haplotip adı verilen, yeniden bileşim sürecinde bozulmayan ve mtDNA gibi, hiç bozulmadan kuşaktan kuşağa geçtiği için gen ağaçlarının oluşturulmasına olanak tanıyan küçük nükleer DNA parçaları bulundu. Gen dizgeleriyle ilgili teknolojiler ve bu teknolojilerle elde edilen verilerin değerlendirilmesine yarayan araçlar sayesinde haplotipler artık bizlere insanın geçmişiyle ilgili somut kanıtlar sunuyor ve bu kanıtların büyük bir çoğunluğunun tek kökenli örneğe ters düştüğü görülüyor. • Neandertal dağılımı: 130,000 30,000 yıl önce • Asya’da Homo erectus dağılımı: 1,9 milyon 30,000 yıl önce Neandertal’lik var. ATEŞLİ TARTIŞMALAR Son Neandertal bölgesi: 24,000 yıl önce Çağdaş insanın kökeni: 160,000 yıl önce Son Homo erectus fosili: 27,000 yıl önce Homo floresiensis: 18,000 yıl önce Bu yorum o gün bugündür ateşli tartışmalara konu oluyor. Doğrudan atalarımızla öteki insan türlerinin karışmış olabileceği görüşü uzun süredir benimsenmekle birlikte, bugüne dek bunu destekleyen somut bir kanıt elde edilemedi. Ancak, Lagar Velho çocuğunun bulunmasından sonra elde edilen genetik bulgular ve yeni fosillerin yardımıyla, bu konuda birtakım ipuçları da ortaya çıkmaya başladı. Bulgular çoğaldıkça farklı türlerin karıştığı, dahası bu karışımın insanoğlunun evriminde son derece önemli bir payı olduğu görüşü de giderek ağır basmaya başladı. Türümüzün bir ölçüde melez olduğu gerçeğini, beğensek de beğenmesek de, kabul etmek zorunda kalabiliriz. Görünen şu ki, hepimizin içinde biraz neandertallik var. İnsanın kökenleri konusunda son yirmi yıldır egemen olan görüşe göre, çağdaş insanı tanımlayan anatomik özellikler yaklaşık 160.000 yıl önce, büyük olasılıkla doğu Afrika’da tek başına yaşayan küçük bir insan topluluğu tarafından evrildi.“Tek kökenli” ya da “Afrika kaynaklı” bu görüşe göre, bu insanların soyundan gelenler tüm dünyaya yayılıp, neandertal ve Çağdaş insanlar Afrika’dan göç edince başka insan türleriyle dolu bir dünyayla karşılaştılar. Bu insanlar onların yerini mi aldılar, yoksa onlarla karıştılar mı? sına neden olur. Çok sayıda insanın mtDNA dizilerini çözümlemek suretiyle, genbilimciler zamanda geriye doğru işleyen ve sonunda ortak bir atada birleşen bir “gen ağacı” oluşturabilirler. TERS DÜŞEN BULGULAR Tek köken örneğine ters düşen bulgulardan ilki 1990’ların sonlarında Rutgers Üniversitesi insanbilimcilerinden Eugene Harris ve genbilimci Jody Hey tarafından elde edildi. Dünyanın farklı bölgelerinden 35 erkekten alınan PDHA1 adlı bir genin içindeki haplotip örneklerini inceleyen araştırmacılar, günümüz insanlarında bu haplotipin çok sayıda farklı türlerine tanık oldu. Bu çok da şaşırtıcı bir durum değildi. Ancak araştırmacılar bu dizgelerden yola çıkarak bir gen ağacı oluşturmaya kalkıştıklarında dizgelerin ortak ataları 1.8 milyon yıl öncesine uzanan iki temel tür ya da soyda kümelendiğine tanık oldular. Bu türlerden birinde 200.000 yıl önce yeniden bir bölünmeye gidildiği görüldü. Gel gelelim, insanoğlu 160.000 yıl önce küçük ve soyutlanmış bir gruptan türediyse, PDHA1 haplotipi MİTOKONDRİK HAVVA Wilson ve arkadaşlarının oluşturduğu gen ağacında tek kökenli model ağır basmakta ve tüm çağdaş insanların ortak atası olarak çok daha yakın bir geçmişte yaşayan tek bir kadına, yaklaşık 170.000 yıl önce Afrika’da yaşayan ünlü Mitokondrik Havva’ya işaret etmekteydi. Daha sonra, yalnızca babadan çocuğa geçen, Y kromozomu üzerinde yapılan incelemeler de benzer bir öyküyü gözler önüne seriyor ve yaklaşık 100.000 yıl önce yaşayan Ykromozomlu Adem adıyla bilinen tek bir erkeğe odaklanıyordu. 1990’ların ortalarına gelindiğinde insanın evrimi konusunda “Afrika kö CBT 1055/14 8 Haziran 2007