24 Aralık 2024 Salı English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

AYLAK BİLGİ Tahir M. Ceylan karışık bir türün ürünü 1.8 milyon yıl önce ve ardından da 200.000 yıl önce birbirlerinden nasıl ayrılmış olabilirdi? Harvard Üniversitesi evrimsel genbilim uzmanlarından Dan Garrigan bu örneğin çağdaş insanların tek bir insan topluluğundan türediği görüşüne tümden ters düştüğüne dikkat çekiyor. Nüfus genetiği bağlamında, PDHA1 “köklü bir soy” örneğini ortaya koyuyor. Bu da tek köken örneği açısından ciddi bir sorun oluşturuyor. Çünkü bu örneğin doğru olması durumunda, genlerimizin de tümden oldukça yakın bir geçmişte yaşayan ortak bir ataya uzanması gerekiyor. Genelde böyle bir durum söz konusu olmakla birlikte, PDHA1 ve kimi başka genetik unsurlarda farklı bir durum gözleniyor. Maryland Üniversitesi’nden Sarah Tishkoff işin asıl zorlu yönünün bu dizgeleri açıklamak olduğuna dikkat çekiyor. ceylan@superonline.com Başarmanın temiz olanı yoktur. “Hiçbir şey yoktan varolmaz, vardan da yok olmaz” diyerek gelmiş geçmiş en büyük düşünceyi üretmiş olan Lavoisier bile Fransa'da maliye bakanıyken mültezimlerle ortaklık kurarak, toplanan vergiden pay almış ve yılda gelen 150 bin livreyle (bugünün parasıyla 20 milyon dolar) bilimsel araştırmalarını derinleştirmişti. Başarının Kiri ve Riski Yoksulları yolduktan sonra ihtilal yıllarında, paha biçilmez laboratuvarını ve Paris'i halktan korumak için şehrin etrafına duvar çekmeyi önermiş, bunun üzerine oksijeni keşfeden Jean Paul Marat, ünlü kimyagerin en yakın lamba direğinde ipe çekilmesini istemişti. Gerçekten de çekildi, Lavoisier Concorde meydanında Robespier'den üç ay önce giyotine verildi. Herkes oksijenin mucidinin kötülüğü cezalandırmak yönündeki çabasına hayran kalmıştı, ama kimse Lavosier'in yıllar önce Kraliyet Akademisi'nde Marat'ın hipotezinin yanlışlığını kanıtladığını hatırlamamıştı. Lavoisier hırsız, Marat kinciyse, intikam da bilimden önceydi! İnsana avarelik veren, onu iyi yapan en önemli şey dikkatinin eksikliği ise, kötü yapan da pireyi sektirmeyen dikkatidir. Lavoisier, pas yaparak metalin yapısına giren oksijenin, atom ağırlığı 55 olan demirin bile ağırlığını hafifçe arttırdığını farketmişti. Dikkat kötülüğü özgürleştirirdi; Lavoisier'in Marat'a karşı doğrucu kötülüğü keskin bir dikkatin sonucuysa, Marat'ın Lavoisier'e karşı gariz kötülüğü de bir yetersizliğin özdoyurumuydu. Dikkatsiz olanı avlamak kolaydır, onu tehlikeden uzak tutacak en sağlam önlem yardımseverliktir, dikkatli olsun, dikkatsiz olsun yardımcı olana saldırmaya gerek yoktur çünkü. Başarıda hırs vardır; hırs kişilikte esnekliği kaybettirdiği, esnekliğin gitmesi kötülük yarattığı için, başarma süreci içinde kötülük taşır. Herkes başarma yolundan başarıyla çıkamaz, bunun nedeni insanın yeterince kötü olmaması değil de, başarının karışık olması ve riskli labirentlere dalmayı zorunlu kılmasıdır. Yeryüzünden çarçabuk silinen türler hep karmaşık olanlardır, çünkü evrimsel olarak bir üst aşamaya geçerek karmaşıklaşan türlerin yeni varoluş biçimini yaşam yeterince denememiştir, onları korumak konusunda o yeterince usta değildir. Mesela denizden karaya çıkan ve bitmez tükenmez bir varolma hırsı taşıyan karadaki ilk “balık”ların neredeyse tamamı yok olmuştur. Başarı ne kadar yüksekse, onun kahramanının yok olma ihtimali de o kadar fazladır; eşsiz başarısıyla tarihte “Büyük” unvanını alan tek kişi olan İskender'in gencecik yaştaki ölümünü hatırlayınız. Herkesin başarılı ve hırslı olmamasının altında şu düstur yatar: Başarılı olmak değil, hayatta kalmak önemlidir. Wagner... Ünlü bestecinin dillere destan bir kötülüğü vardı, borçlarını ödemeyeceğini ilan ederek borç alır, ailesini köle gibi kullanır, tiyatro oyucusu olan karısı Minna'ya “Sana çektirdiklerimin karşılığını şöhret olarak ödeyeceğim” derdi. Gerçekten de ödemişti, ama Minna'ya değil de beraber yaşadığı Franz Liszt'in evlilik dışı kızı Cosima'ya; çilesini çeken Minna'dan kopmuş, şöhret olduğunda Cosima'yla yaşamaya başlamıştı. “Ben yeryüzündeki insanların hiçbirine benzemiyorum, Dünya benim ihtiyaçlarımı karşılamak zorundadır” diyen bestecinin ihtiyaçlarını Bavyera kralı karşılamadan önce daima kadınlar gidermişti; demek talebinde haklıydı! Fransız ihtilalinden on yıl sonra İngiltere'de Humphry Davy, sodyum, potasyum, magnezyum ve alüminyumu parlak bir deney adamı olarak keşfettikten sonra kendini deneyde kullandığı diazot monoksit sarhoşluğuna kaptırmış ve bir bilim adamına yakışmayacak biçimde bağımlılık geliştirerek deneylerinin ürünü bir maddenin yarattığı kirlilik yüzünden ölmüştü. Wagner başarıda kötülük örneğiyse, Davy'de tehlike örneğiydi. Toprağın içinde yalnızca altının değil, insanları delerek öldüren kurşunun, patlayarak yok eden uranyumun da olması gibi, başarı asla tertemiz bir şey olamamıştır, başaranlar yaptığı işte, kirliliği bir sanat eseri yaratır gibi dengi dengine kullanırlar. Ben (ego) dediğimiz oluşum, ruh dediğimiz yapı nihayetinde moleküler bir enformasyondur. Bu enformasyon, fizikokimyasal bir yapı olarak yarattıklarında iyi ya da kötü olanı değil, işine geleni kullanır. Fikret Mualla'nın beraber yaşadığı Fransız kadın, yetenekli ressama resim yaptırıp evinde depolamak için adamın şaraba olan müptelalığını arttırmıştı, “Ne kadar resim o kadar şarap” derdi ona. Ünlü ressam Mont Martre'da yazık ki resimden çok Madam Angles'a kölelik yaptı yıllarca. Kiri ve riski olmasaydı, bugünkünden daha yüksek bir başarı düzeyi olurdu şüphesiz dünyanın! www.crsm.net TÜRLER ARASI BİRLEŞME Bir çözüm yolu, Harris ve Hey’in de önerdikleri gibi, çokyörelilik örneğini yeniden yaşama geçirmek olabilir. Ne var ki, türler arası birleşme çok daha çarpıcı bir başka açıklama olarak karşımıza çıkıyor. Bu görüşe göre, çağdaş insanlar Afrika’da yaşayan tek bir soydan türediler ve zaman zaman başka insan türleriyle çiftleşme sonucunda farklı genler edindiler. Bu görüş doğru ise, bizlerin de kendi genlerimizin, Neandertal genleri ve Homo erectus genlerinin bileşiminden oluşan melez bir tür olması gerekir. Kimileri bu görüşü abartılı bulmakla birlikte, çok sayıda uzman insanNeandertal karışımını son derece olağan bir olgu olarak değerlendiriyor. Kısa bir süre öncesine dek, eldeki bulgular türler arasında herhangi bir karışma olmadığına işaret etmekteydi. Ancak beş yıldır insanın bilişselliğiyle ilgili genleri, öncelikle de mikrosefalin adlı bir geni araştırmakta olan Chicago Üniversitesi’nden Bruce Lahn bu görüşü yerle bir edecek bir durumla karşılaştı. Daha önceki araştırmalarında mikrosefalin geninin bir değişkesinin yaklaşık 40,000 yıl önce ortaya çıktığını ve o tarihten sonra doğal ayıklama süreciyle tüm insanlara yayıldığını gösteren Lahn, geçtiğimiz yıl mikrosefalin içindeki bir haplotipe odaklandığı araştırmasında genin iki dizgesi arasında büyük farklılıklar bulunduğuna tanık oldu. Lahn’e göre, ikisi arasındaki farklılık öylesine büyüktü ki, bunların en az 1 milyon yıl önce farklılaşmış olmaları gerekirdi. Mikrosefalinin yeni türü 1 milyon yıl önce evrim sürecimizden ayrılmış, 40,000 yıl önce yeniden sürece katılmış olmalıydı. Bunun en akla yatkın açıklaması, genin daha yeni türünün bir olasılıkla Neandertal’lerde evrildiği ve türler arası çiftleşme yoluyla soyumuza karıştığıydı. TARTIŞMALI KONULAR Gelgelelim, burada bir çelişki söz konusu. Eğer Lahn görüşünde haklı ise, çağdaş insan beynine gücünü kazandıran bir genin önce Neandertal’lerde ortaya çıkmış ve çoğunluk tarafından ikincil derecede önem taşıyan zekâya ilişkin bir özelliğimiz olarak tanımlanmış olması gerekir. İki yıl içinde oluşturulması beklenen Neandertal genomu gerçekten de böylesi bir gen aktarımının söz konusu olup olmadığını ortaya koyabilir. Yine de, insanın evrimi konusunda insanların belli bir görüş birliğine vardıkları ve bu görüşte türler arası karışımın önemli bir yer tuttuğu görülüyor. Garrigan Afrikalı bir topluluğun ciddi bir genetik katkısı olduğuna, ancak öteki yerelleşmiş eski topluluklardaki mevcut genetik malzemenin de tümden yok olmadığına ve çağdaş insan genomuyla bütünleştiğine inanıyor. İnsanların öteki eski insan türlerinden genler aldıkları görüşünü uzun bir süredir savunan Trinkaus da benzer bir portre çiziyor ve tek köken ve çokyörelilik gibi aşırı uçtaki iki görüşün modasının çoktan geçtiğine, temel modelin katışıklı Afrika modeli olduğuna dikkat çekiyor. Bilimde her zaman olduğu gibi, tüm soruların yanıtı, elde edilecek daha kapsamlı verilerde yatıyor. Gelecekte çok daha fazla sayıda gen dizgesinin belirlenmesiyle birlikte, insanların geçmişiyle ilgili gizlerin giderek su yüzüne çıkacağına inanılıyor. İşte o zaman Lagar Velho çocuğunun evrimsel bir çıkmaza doğru ilerleyen melez bir topluluğun parçası mı, yoksa hepimizin içindeki Neandertal’in eski bir anımsatıcısı mı olduğu da açıklığa kavuşabilir. Kaynak: New Scientist, 3 Mart 07 Türkçe: Rita Urgan CBT 1055/15 8 Haziran 2007
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle