24 Kasım 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Bir sır daha aydınlanıyor: Aspirin bazı kanserleri nasıl önlüyor? Bilim adamları steroid özellikte olmayan antiinflamatörlerin (NSAID) kanser hücrelerinin büyümesini nasıl durdurduğunun moleküler mekanizmasını araştırırken MDA7/IL24 adı verilen genin uyarıldığını keşfetti. A raştırıcılar bulgularının kanser tedavisini hedef alan gelişmelere neden olacağını ileri sürmekteler. Deaconess Tıp Merkezi (BIDMC) ve Columbia Üniversitesi Tıp Merkezi araştırıcılarının birlikte yaptıkları araştırmalar bir uzun çözülmesi zor bir bilmecenin cevabına ilişkin bulguları ortaya koyuyor. Aspirin, ibuprofen ve sulindac’ın da içinde olduğu son derece popüler ağrı kesici ilaç sınıfı nasıl oluyor da bu ölümcül hastalıktan insanları koruyor? Daha önce antiinflamatörlerin birçok kanserin önlenmesinde etkin olduğu bilinmekle birlikte, bunun nasıl olduğu bilinmiyordu. Harvard Tıp Fakültesinden Prof. T. Liebermann ve arkadaşları kültür ortamında çeşitli kanser hücrelerine NSAID’ler uygulandıktan sonra tek genin ifadesinin artarak normal sağlıklı hücrelerin büyümesini sağladığını, kanser hücrelerini öldürdüğünü bulmuşlardır. Son yıllarda kanser ile inflamasyon arasındaki ilişki birçok araştırıcının ilgisini çekmektedir. Vücut doku hasarına karşı bağışıklık yanıtı verirken, akut inflamasyon hasara ya da enfeksiyona karşı doğal direnç işlevi yapar. Fakat kronik inflamasyonda inflamasyon olaylarını değiştiren belirli sinyal yolları kapanır, olaylar zinciri sonucunda karsinogenezi hızlandıran moleküllerin serbestlenmesi ve hasar yerinde tümör gelişimi meydana gelir. Klinik ve epidemiyolojik çalışmalar yapan araştırıcılar antiinflamatör ajanların rutin kullanımı sırasında insanlarda kolorektal, göğüs ve ovaryum kanserleri de içinde olmak üzere çeşitli kanserlerin oluşmasında bir risk oluşturup oluşturmadığını araştırdı. Ve klinik açıdan uygun konsantrasyonlarda NSAID’lerin sık rastlanan kanserlerin önlenmesinde etkin olduklarını belirlediler. NSAID’lerin bu anti kanser etkileri, önemli ölçüde hücre ölümünü uyarma potansiyelleri ile açıklandı. Bu etkinin NSAID’lerin ağrıyı kesmesindeki başlıca mekanizma olan siklooksigenaz (COX) enziminin engellenmesi ile ilgili olduğu saptandı. 20 BİN GEN ARAŞTIRILDI Bununla birlikte, Liebermann sadece COX enziminin engellenmesinin anti kanser etki ile ilgili olmadığını ileri sürmekte ve bu nedenle de NSAID’lerin bu etkilerinin moleküler mekanizması üzerinde durmaktadır. Liebermann ve ekibi hücre ölümünün uyarılmasında potansiyel mekanizmayı belirleyebilmek için genom mikroarray analizleri yaparak 20 binden fazla geni araştırdılar. NSAID’lerin ifadesini artırdığı genleri analiz ettiklerinde MDA7/IL24 geninin öne çıktığını saptadılar. Kansere özel bir sitokin olan, MDA7/IL24 araştırıcıların çok iyi bildikleri bir tümör baskılayıcı gendir. Birçok klinik çalışmada MDA7/IL24 ün bir virüsle uygulanmasının çeşitli kanserlerde terapötik ajan olarak kullanılabileceği ortaya konmuştu. Küçük hücreli olmayan akciğer hastalarında genin ifade düzeyinin artması ile sağkalım süresinin uzaması arasında bir uyumluluk olduğu da ayrıca belirlenmişti. Sitokinlerin belirlenmesinden sonra araştırıcılar kanser hücrelerinde MDA7/IL24 gen ifadesini bloke edebilmek için RNA yı kullanarak kanser hücrelerinde hasar oluşturulabilmesi için NSAIDaracılığı ile uyarılmanın gerekliliğini göstermişlerdir. Bu araştırıcılar prostat kanserli fareleri model olarak kullanarak MDA7/IL24 yi bloke ettiklerinde, NSAID lerin antikanser etkilerinin azaldığını belirleDİLER. Bu şekilde tek bir genin, MDA7/IL24, ifadesinin artmasının sadece birçok kanser tipinde hücre ölümünün uyarılması ile değil, aynı zamanda pek çok NSAID sınıfı ile de ilgili olması çok heyecan vericidir. Kanser hastalarında MDA7/IL24 geninin ifade düzeyi belirli terapilere cevapların izlenmesinde yeni bir biyomarkır olarak saptanmıştır ve NSAID’ler gibi ilaçların belirlenen hedefe ulaşıp ulaşmadığını anlamak açısından bu yöntem son derece yararlı bulunmaktadır. KANSER TEDAVİSİNDE SARMISAK S CBT 1043 / 15 16 Mart 2007 oğanların da içinde bulunduğu familyada yer alan Sarımsak (Allium sativum) geçmişte sadece tıbbi değil, aynı zamanda dini amaçlarla da kullanılmıştır. Sarımsak yüzyıllardır Mısır, Yunanistan, Çin ve Hindistan’da kalp, artirit, akciğer ve rahim ile ilgili çeşitli hastalıkların tedavisinde kullanılmıştı. 1958 yılında da antitümör özellikleri anlaşılmaya başlamıştı. Günümüzde sarımsakta 30 dan fazla kükürt içeren organik bileşiğinin bulunduğu biliniyor. Bunların birçoğu kanser hücrelerinin çoğalmasını önlemekte, bir kısmı da programlı hücre ölümünü (apoptoz) uyarmaktadır. İki Hint bilim adamı J. D. Bhubaneswar ve D. Karunagaran sarımsakta bulunan bileşiklerin tümör tedavisi üzerindeki çalışmalarında, sarımsakta bulunan ve bir kükürt içeren organik bileşik olan dialil trisülfidin (DATS) antikanser ajan olarak kullanabilirliğini araştırdı, bu maddenin kanser hücrelerini öldürdüğünü, ya da büyümelerini ve yayılmalarını önlediğini belirledi. DATS’ın özellikle yumurtalık, göğüs ve küçük hücreli akciğer kanserlerinin tedavisinde sıklıkla kullanılan taksolün etkisini artırdığını saptadılar. Bulgularının henüz laboratuvar düzeyinde olduğunu belirten araştırıcılar DATS’ın klinikte hastalara etkin bir şekilde nasıl uygulayacakları S ZEMİNLERİN DEPREMDE SIVILAŞMASI TAHMİN EDİLEBİLECEK ıvılaşma ve yanal yayılma olarak tanımlanan süreç su altında bulu1999 Marmara nan zeminlerin deprem etkisiyle sıvı hale dönüşerek kendi ve üzedepremi rindeki yapıların yükünü taşıyamaz hale gelmesi olayıdır. BoluYakamuoyunun lova ekseninde birçok arazi ve bina deprem sırasında zemine battı veya dikkatine dayattı. Bu olay sonrasında birçok bina göçmese de kullanılamaz hale geldi. ha önce bilinBina sakinleri güvenlerini yitirdi, birçok arazi çirkin bir görünüm aldı. Eğimli araziler denize veya göle doğru aktı. Sapanca’da bir sitenin yüzme meyen veya havuzu bulunduğu yerden göl içine 50 m. kadar kaydı. farkedilmemiş Sıvılaşma olayı ilk kez 1964’te Japonya’nın Niigata kenti depreminde bir doğa olayıkumlar üzerinde inşaa edilmiş binaların batması ve devrilmesi ile literatünı getirdi. re girdi. Uzun süre de sıvılaşmanın kumlara özgü bir olay olduğu düşünüldü. 1999 Marmara depremlerinde halk arasında "mil" olarak bilinen şiltlerin de kumlar gibi sıvılaştığı, ancak jeolojik yaşı genç killerin de sıvılaşmasa bile aşırı şekil değiştirmelere uğradığı saptandı. Zemin yenilmesi olarak anılan bu olaylar, İstanbul Kültür Üniversitesi ve Sakarya Üniversitesi’nin ortak projelerinde TÜBİTAK desteği ile araştırılmaktadır (TÜBİTAK 104M387 ve 106M042). İlk bulgulara gore bu tür zeminleri ayrıntılı ve zaman alıcı laboratuvar deneyleri ile tanımlama yerine arazide, bina arsasında bir saatte gerçekleştirilebilen koni penetrasyon deneyi ile tanımak mümkün olacaktır.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle