Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
ÇEVRETEKNOLOJİ POLİTİK BİLİM Aykut Göker http://www.ınovasyon.org; hagoker@ttnet.net.tr Pazar ekonomilerinde devlet üstüne vazife mi ki araştırma kurumu kurar? Hazır, söz Birleşik Devletler Enerji Bakanlğı'ndan açılmışken bu sorunun yanıtını da orada arayalım; çünkü bu bakanığın, “Ulusal Laboratuarlar” olarak anılan 17 araştırma kurumu var. Araştırma ve Geliştirmede Devletin Sorumluluğu Enerjide teknoloji meselesiyle ilgili son iki yazımda Birleşik Devletler Enerji Bakanlığı'nın finansmanını sağladığı ulusal araştırma programlarından söz etmiş; bunlardan bir bölümünün adlarını verip kapsamlarınınsa ancak can alıcı birkaç noktasına değinebilmiştim. Aktardığım kısa bilgiler ABD'de devletin araştırma ve geliştirme (ARGE) faaliyetine ne ölçüde karıştığını ortaya koymaktan elbette çok uzaktı. Oysa işin o yanı çok önemli. ARGE'de devletin üstlenmesi gereken görevlerden söz ederken, biz hep özel sektörün ARGE faaliyetinin ya da üniversitelerimizde yapılan araştırmaların devletçe desteklenmesi üzerinde dururuz. Devletin bu alandaki sorumluluğu sâdece özel sektörün ya da üniversitelerin ARGE faaliyetini desteklemekten mi ibârettir? Örneğin, özel sektörün ve hattâ üniversitelerin çaplarını aşan konularda devletin, kurduğu kamu araştırma kurumları eliyle fiilen araştırma yapmak üzere devreye girmesi de çağımız devletinin misyonu içinde değil midir? Eğer öyleyse, bir zamanlar genç Cumhuriyet'in yurtsever kadrolarının, sonraki dönemlerde de o ilk atılım ruhunu hâlâ kaybetmemiş bazı kadroların kurmuş oldukları kamunun araştırma kurumlarıyla, bunların ne yaptıkları ve nereye doğru gittikleriyle niçin hiç ilgilenmiyoruz? Aman haklarını yemeyelim. Bazen, bilişimcilerimizin TÜBİTAK'ın elektronikle ilgili enstitüleri hakkında 'bizimle haksız rekabete giriyorlar', diye şikâyette bulundukları oluyor. Ama lütfen söyleyin, bunun ötesinde bu kurumlarla, bunların arasından yok olup gidenlerle ilgilenenimiz var mı? Pazar ekonomilerinde devlet üstüne vazife mi ki araştırma kurumu kurar? Hazır, söz Birleşik Devletler Enerji Bakanlığı'ndan açılmışken bu sorunun yanıtını da orada arayalım; çünkü bu bakanlığın, “Ulusal Lâboratuarlar” olarak anılan 17 araştırma kurumu var. Bunlardan 10'unun yönetiminden ve finansmanından Bakanlığın Bilim Ofisi sorumlu. Bilim Ofisi ABD için yaşamsal önemde olan fizik bilimlerindeki temel araştırmaların en büyük destekçisi. Bu araştırmalar için gerekli finansmanın %40'ı bu ofisçe sağlanıyor. Diğer 7 lâboratuarsa, finansmanları yine bu ofisçe karşılanmakla birlikte, Bakanlığın diğer ofislerince yönetiliyor. Ulusal lâboratuarların misyonunu Bakanlık şöyle tanımlamış: “Elli yılı aşkın bir süre önce kurulmuş olan ulusal lâboratuar sistemi dünyada kendi türündeki en kapsamlı araştırma sistemidir. Bu lâboratuarlar kapsamları, gerektirdikleri altyapı ya da çok sayıda bilimsel disiplini gerektiren doğaları nedeniyle üniversite ya da özel sektörün araştırma birimleri için uygun olmayan ama kamu yararı ve ulusal amaçlar için mutlaka yapılması gereken araştırma ve geliştirme faaliyetlerini yürütürler.” Örneğin, Amerika'nın ilk ulusal lâboratuarı olan Argonne Ulusal Lâboratuarı'nın ne yaptığına bakalım: Kurumun kökeni, Enrico Fermi ve arkadaşlarının 2 Aralık 1942'de, ünlü Manhattan Proje'sinin bir parçası olarak, dünyanın ilk kontrollü nükleer zincir reaksiyonunu gerçekleştirdikleri Chicago Üniversitesi'nin Metalurji Lâboratuarı'na dayanıyor. Ama savaş sonrasında Argonne'a verilen görev barışçı amaçlarla nükleer reaktörler geliştirmek... Zaman içinde, atom çekirdeğinden küresel iklim değişikliğine kadar uzanan bir çizgide temel araştırmalar yapan bir kurum haline gelmiş. Özellikle, malzeme bilimi, fizik, kimya, biyoloji, yüksek enerji fiziği, matematik ve bilgisayar bilimi alanlarında, yarının teknolojik sıçramalarına temel teşkil edecek deneysel ve kuramsal çalışmalar yapılıyor. Çevresel sorunların üstesinden gelinmesi ve bu bağlamda, güvenilir, temiz ve verimli enerji üretimi için geleceğe dönük, ileri teknolojiler ve sistemler geliştirilmesi de bu çalışmalar kapsamında yer alıyor. Argonne Ulusal Lâboratuarı'nın bugün yaklaşık 2900 çalışanı var. Bunların 1000 kadarı (750'si doktoralı olmak üzere) bilim insanı ve mühendis... Yıllık bütçesi 475 milyon Dolar civarında... Gelecek hafta ABD'deki birkaç ulusal laboratuvardan daha söz edeceğim; sonra dönüp Türkiye'ye bakarız... Denizlerde petrol kirliliğine İTÜ'de çözüm üretildi! İstanbul Teknik Üniversitesi, “Polimerik Jeller Araştırma Laboratuvarı”nda Prof. Dr. Oğuz Okay yönetiminde yürütülen çalışmalar sonucunda, günümüzün önemli bir sorunu olan, denizleri petrol ve organik kirleticilerden kısa, hızlı ve ucuza temizleyecek VE EN ÖNEMLİSİ YENİDEN KULLANILABİLEN yeni bir sorbent (emici) malzeme geliştirildi. Deniz Ceylan, İTÜ FenEdebiyat Fakültesi, Kimya Bölümü, Polimerik Jeller Araştırma Laboratuvarı, denizceylan82@yahoo.com Y ılda 2 milyar ton'dan fazla petrol deniz yolu ile taşınıyor. Sadece 2003 yılında İstanbul Boğazı'ndan tankerlerle taşınan petrol miktarı 130 milyon ton. Türk boğazlarından geçen tanker sayısının yıllar içinde giderek artmasıyla ortaya çıkan yoğun deniz trafiği, gemilerden kaynaklanan kirlenmeyi ve kaza riskini de beraberinde getirekte. Geçen Kasım ayı içerisinde Karadeniz'in Rusya kıyılarındaki şiddetli fırtına sonucu batan bir tankerden 5 bin ton petrol denize döküldü. Kısa bir süre sonra da Güney Kore açıklarında 11 Aralık tarihinde yaşanan deniz kazası sonucunda ise 10 bin tondan fazla petrolün denize karıştığı ve sahillerin 10 yıldan önce eski haline gelemeyeceği belirtilmekte. Bunun yanı sıra, rafineri deşarjları, şehir atıkları ve akarsularla denize ve okyanuslara sürekli olarak petrol ve türevleri taşınıyor. Doğal sularda petrol döküntüleri ve bunların neden olduğu kirlilik, kıyıların kullanımında ve su ekosistemlerinde olumsuz etkiler yaratıyor. Petrolün bileşimindeki pek çok zararlı kimyasallardan en önemlilerinden biri olan polisiklik aromatik hidrokarbonların bazıları, zehirli/kanserojen olup A.B.D. Çevre Koruma Örgütü'nün (US EPA) öncelikli kirleticiler listesinde. HANGİ TEKNİKLER VAR? Deniz ortamında hızla yayılarak yüzeyde bir film tabakası oluşturan petrolün yayılmasının önlenmesi ve uzaklaştırılması amacıyla çeşitli teknikler kullanılıyor. Mekanik temizleme işlemi bu tekniklerden biri, ama çok pahalı, zahmetli ve vakit alıcı. Deniz ortamındaki zararı en aza indirgemek için seçilecek olan teknik, hızlı ve kolay uygulanabilir olmalı. Deniz yüzey sularından petrol ve petrol türevlerinin uzaklaştırılmasında sorbentler de kullanılıyor. Sorbentler, sıvıları emebilen ve çözünmeyen malzemelerdir. Sulardan sadece petrol ve türevlerini emebilecek sorbentlerin yüksek derecede hidrofobik Oğuz Okay özellik göstermesi, yani suyu değil sadece petrol ve türevlerini tutması gerekir. Ayrıca, petrol ve türevlerini çok hızlı bir şekilde tutması, istendiğinde kolaylıkla geri vermesi ve zehirli olmaması da çok önemlidir. Sorbentler suda batmamalı, uzun süre suyun yüzeyinde kalabilmeli, dayanıklı olmalı ve defalarca kullanılabilmeli.. Bunlar istenen özelliklerdir. Amaca yönelik sorbentler doğal malzemeler, polimerler ve modifiye selülozik malzemeler olmak üzere üç ana grup altında toplanabilir. Doğal malzemeler arasında perlit, cam yünü, aktif kömür gibi anorganik malzemeler sayılabilir. Genel olarak bu tip malzemelerin kapasiteleri düşüktür. Örneğin kil minerallerinin kapasiteleri ortalama 3 g/g dolaylarında (1 gram kil minerali en fazla 3 gram petrol tutar). Yün gibi hayvansal ürünler ile odun, pamuk, kapok ve kenaf gibi bitkisel ürünler de doğal malzeme olarak kullanılabiliyor. Odun ve kenafın kapasiteleri 48 g/g civarında. Pamuk ve kapok hidrofobik özellikte olmalarının yanı sıra 3040 g/g gibi yüksek emme kapasitesine sahipler. Ancak, dayanıklılıklarının düşük olu CBT 1084/6 28 Aralık 2007