25 Aralık 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

ZÜMRÜTTEN AKİSLER A.M. Celal Şengör kökünde, sırt omuriliğinin beyinciğe bağlandığı kısımdaki bir kontrol merkezi, sıcaklıkla ilgili bilgileri cilde ulaştırıyor. Sıcaklık değiştiğinde bu merkez titreme veya terleme gibi önlemler alarak beden sıcaklığının mümkün olduğunca sabit kalmasını sağlıyor. Ancak bu sistemin sıcağı veya soğu algılamayla hiçbir ilgisi yok, bilincin sıcaklık değişimlerini kaydedip etmemesinden tamamen bağımsız olarak işlemekte. İçinde bulunduğumuz ortamın sıcaklığı değiştiğinde, beden, kendi çalışma sıcaklığının bu durumdan etkilenmemesini sağlamak zorunda. Sonuçta tüm moleküler süreçleri bölge ise farelerde titremeye yol açtığı gibi kalp frekansının yükselmesine ve metabolizmanın hızlanmasına neden olmuş. Beyin kökü sinirleri bloke edildiğinde hayvanlar soğuğa tepki göstermezken, yapay olarak uyarıldığında üşümedikleri zaman bile titremeye başlamışlar. Fakat bilim insanları soğuğun algılanmasında Nukleus parabrachialis'in hiçbir etkisi olmadığını saptamışlar. Son bilgilere göre beden sıcaklığının ayarlanması ve algılanması iki farklı mekanizmaya uzanmakta. Tahminlere göre Nukleus parabrachialis sadece beden sıcaklığı için değil kan basıncı, enerji veya sıvı alışverişi için de önem taşımakta. Oregon Sağlık ve Bilim Üniversitesi'nden Kazuhiro Nakamura ve Shaun Morrison'un konuyla ilgili araştırma yazısı Nature Neuroscience dergisinde yayımlandı. Büyük piyano sanatçımız Fazıl Say, islâmcı hükümetin ülkeyi ortaçağ karanlığına sürüklediğini, bunun uygar insanların rüyalarını söndürdüğünü, kendisinin bu ortamda belki de artık daha fazla dayanamayarak ülkesini terk edebileceğini dile getirdi. Bu Bir Kâbus mu? Fazıl Say'ın her dediğine aynen katılıyorum; zaten biraz aklı olan, biraz gördüklerini yorumlayabilen, biraz uygarlıktan nasibini almış insanların başka türlü düşünmeleri olanaksızdır. İnsan bekler ki, ülkenin en önemli san'atçılarından birinin ortaya attığı bu sorun üzerinde tartışılsın. Evet tartışma hemen başladı: Ama kiminle? Kültür Bakanıyla! Say'ın parmak bastığı sorun ise Milli Eğitim Bakanlığında. Benim de görebildiğim kadarıyla şu anda Türkiye'nin başındaki en büyük soruna işaret etti Fazıl Say. Kimsenin Millî Eğitim Bakanını sorguladığı yok. Sorgulansa bile sorular bütçenin kaçta kaçını Milli Eğitimin harcadığı, öğretmen açığının var olup olmadığı, sosyal haklar, maaşlar vs.... sorun bunlar değil ki! Sorun eğitimin içeriği. Sorun Milli Eğitim Bakanının bilimin en büyük zaferlerinden biri olan Darwin kuramını 'ateistlerin' kuramı olarak damgalayarak halk içinde gözden düşürmeye çabalaması. Sorun biyoloji kitaplarına yaradılış efsanesini sokanların 'bilim adamları' olduğunu savunması. Sorun 'akıllı tasarımcı' iddiası gibi bir zırvalığı bilime tercih etmesi. Sorun, Sayın Bakan'ın Van'da üniversitesini modernleştirmeye çabalayan bir rektörün hapsedilmesi, üniversite sekreterinin intiharı konusunda pek çok iddiaya karşın ağzını açamaması; sorun evrim öğreten öğretmenlerin sindirilmeye çalışılması; sorun din ve ahlâk derslerine giren hoca sayısının artırılması. Sorun hattâ bu gibi derslerin öğretilme yöntemleri. Çocuklara okulda dua ezberletilmesi. Özetle, sorun, kâğıt üzerinde ne yazarsa yazsın, uygulamada İslâm dininin bir mezhebinin toplum hayatımıza okullar kanalıyla da enjekte edilmeye çalışılması. Mücadele edilecek sorun budur; Fazıl Say'ın açık açık haykırdığı sorun budur. Kültür Bakanlığının kaç tiyatro açtığı veya Milli Eğitim Bakanlığının kaç okul yaptırdığı veya kaç öğretmen tayin ettiği değildir. Böyle sorularla Milli Eiğitim Bakanının ulusumuzun geleceği için bir felâket olarak gördüğüm faaliyeti hakkında hiçbir fikir edinilemez. Sevgili dostum Prof. Dr. Talât Halman Can Dündar'ın programında her zamanki nezâketiyle geçmişte yapılan bazı olumlu şeyleri anlatarak kızım sana söylüyorum gelinim sen anla kabilinden Sayın Kültür Bakanına bazı mesajlar vermeğe çalıştı. Ancak zaman artık bu türlü mesajların verilmesi dönemini geçmiştir. Aynı programda Prof. Dr. İskender Pala ise siz ve biz ayırımını kabul etmediğini söyleyerek esas sorunun üstünü örtmeye teşebbüs etmiştir. İstediği kadar o kabul etmesin. Sayın Adalet Ağaoğlu, bu ayırımın olduğunu gayet açık bir dille ifade ederek ülkenin din devleti modeline sürüklenmekte olduğunu anlatmıştır. Artık uyanalım: Din devleti tepeden gelmez. Koca Roma İmparatorluğu Hristiyanlık tarafından önce köleler ve ev kadınları arasından başlayarak teslim alınmıştı, unutmayalım! Fazıl Say'a ve bana gösterilen reaksiyonları internetten okuyorum: Onun sanatçılığı, benim bilim adamlığımı sorgulayan, bizlere küfreden, bizleri buraya ait olmamakla suçlayan zır cahil bir 'öteki' kültürü çoktan yerleşmiştir. Demokrat Parti'nin 'kasketlileri' Sayın Kültür Bakanımızın bahsi geçen programda dediği gibi sosyal bir başkalaşım geçirerek uygarlığa katılmamışlardır! Onlar örnek olarak şimdi türbanlıları oluşturmuşlardır. Uygar kitle sindirilmiş, para cazibesi veya para tehdidiyle paraya aç kasketli çocukları ve torunları kazanılmış ve türbanlıların egemenliğine yol hazırlanmıştır. Türkiye alt sınıfları yukarı çekecek yerde üst sınıflarını yok ederek ilerlemektedir. Bunun sonunu görmek için Rus ihtilâline bakınız, Çin ihtilâline bakınız, İran ihtilâline bakınız. Ve Fransız ihtilâline bakınız. Başı kesilen veya işkencelerle katledilen şu isimleri hatırlayınız: Bailly, Dietrich, Lavoisier, La Rochefoucauld, Condorcet ve daha niceleri; Fransız İhtilâlinin katlettiği dâhiler, insanlığın yüz akları. Fazıl Say'ın haykırdığı bu tehlikedir, yoksa bütçeler, kadrolar falan değil. UYANINIZ EY YURTTAŞLARIM! TAŞINABİLİR DİYALİZ ALETİ İngiliz bilim insanları bir pilot araştırma çerçevesinde sekiz böbrek hastasında taşınabilir diyaliz aletini test ettiler. Londra College Tıp Okulu'ndan Andrew Davenport ile çalışan ekibin sonuçları The Lancet (Sayı 370, s.2005) dergisinde yayımlandı. Yaş ortalaması 52 olan üç kadın ve beş erkekte taşınabilir diyaliz aletinin başarılı olduğunu söylüyor araştırmacılar. Böbrek hastası katılımcılar çok sayıda hortum ve filtreyle birlikte bir yeleğin içine yerleştirilmiş diyaliz aletiyle dört ila sekiz saat dolaşmışlar. CBT 1084/5 28 Aralık 2007 en iyi şekilde işleyecek şekilde ayarlanmıştır. İşte bu nedenle hava sıcaklığı düştüğünde veya yükseldiğinde hemen titreme, hızlı kan dolaşımı veya terleme gibi önlemler almakta. Bu bedensel reaksiyonları uyaran komutlardan preoptik bölge sorumludur. Hipotalamusta yer alan bu bölge bedende “kendiliğinden” işleyen sistemlerin en önemli çalıştırma merkezi olarak bilinmekte. Bu bölgenin sıcaklık değişimiyle ilgili bilgilere nasıl ulaştığı bugüne dek kesin olarak bilinmiyordu. İlk önce cildin sıcaklığı değişir, bu değişim uzmanlaşmış sinir hücreleri tarafından kaydedilerek sırt omuriliğine iletilmekte. Son araştırmada farelerle deneyler yapan bilim insanları, sinyallerin buradan beyin köküne iletildiğini görmüşler. Fareler dört saat kadar dört derecede tutulduklarında, beyin kökünde yer alan Nukleus parabrachialis bölgesindeki sinir hücreleri sinyaller göndermeye başlamışlar. Bu sinyallerle uyarılan preoptik Bu yapay böbrek, uzun süre taşınabilecek alet için ilk küçük adım deniyor The Lancet dergisindeki ikinci bir yazıda. Açıklamalara göre dünya genelinde diyaliz makinesi ile kanları düzenli olarak temizlenmesi gereken 1.3 milyon böbrek hastası bulunmakta. Teknikçiler uzun yıllardan beri hastaların yaşam kalitesini taşınabilir aletlerle iyileştirmek için çalışıyorlar. Diyaliz sırasında kan bedenin dışında temizlenmekte. Yeni taşınabilir aletle bildik diyaliz işlemine kıyasla çok daha az kan temizlenmiş. Kan akışı saatte 300mm. yerine 59 mm. idi diyor uzmanlar. Fakat bu şekilde elde edilen kan temizliği beklentilerimize uygundu. Nilgün Özbaşaran Dede
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle