25 Aralık 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

OOOF OFF LİNE Tanol Türkoğlu TanolTurkoglu@Gmail.com PALM İLE MİCROSOFT BİRLEŞİNCE... Avuçiçi bilgisayar üreticisi Palm, yılbaşı için çok özel bir seçenek sunuyor. Palm deneyimini Microsoft Windows Mobile 5.0 işletim sistemi ile bir araya getiren Palm Treo 750 Smartphone, hem bir cep telefonu hem de avuçiçi bilgisayar olarak hizmet veriyor. Palm Treo 750 ile normal bilgisayarların yapabildiği hemen hemen herşeyi yapmanız mümkün. Office dokümanlarını açma, düzenleme, kaydetme, not alma, ses kaydetme, MP3 dinleme, video izleme bunlardan sadece birkaçı. Palm Treo 750 dünyanın her yerinde çalışan beş bant bir GSM™ telefon olmanın yanı sıra, 3G/UMTS standartlarını da destekliyor. Böylelikle kablosuz eposta almanıza, geniş bant bağlantı hızlarında internette gezinmenize olanak veriyor. Ayrıca Palm'in kullanıcı dostu tüm özelliklerini Windows Mobile işletim sistemiyle birlikte kullanabiliyorsunuz. Microsoft'un Direct Push Teknolojisi'nin yerleşik olarak bulunduğu Treo 750 ile Outlook® epostalarınızı, ajandanızdaki değişiklikleri, kişiler ve görevler listenizdeki yeni girişleri de saniyeler içinde alabiliyorsunuz. Tüm bunlara ek olarak, Palm Treo 750'yi satın alanlar geçtiğimiz günlerde piyasaya sürülen Windows Mobile 6.0 işletim sistemine de geçebiliyorlar. Palm Treo 750'nin satış fiyatı 931$ + KDV. Bilgi için www.palm.com Ama bütün bu “bir değer ifade etmeyen sebepler için yapılacak yatırımların” dijital dünya kültürünün gelecek on yılını nasıl şekillendireceğini düşündüğümde benzer endişeleri taşımadan edemiyorum. At Gözlüğü Üniversitede bize donanım dersleri veren bir hocamız vardı. Kendisini; öğrencileri derste anlattığı olgulara “at gözlüğü ile bakmak” metaforu ile eleştirmesiyle anımsarız. Olaylara at gözlüğü ile bakmak ya da bir başka ifade ile kısa vadeli yaklaşmak geçtiğimiz günlerde web teknolojisinin mucidi Sir Tim Berners Lee tarafından da dile getirildi. Financial Times'a demeç veren Lee, internete yatırım yapanların çoğunlukla kısavadeli düşündüğünü ve bunun da dijital dünya için tehlikeler oluşturduğunu belirtmiş. 90'lı yıllarda internetin halka “inmesiyle” birlikte bu kısa vadeli bakışın ilk dalgasını yaşamıştık. Medya buna “dotcom” çılgınlığı demişti. Gartner gibi ciddi araştırma firmaları da her devirde bu tür bir paradigmatik sıçrama olduğunda ortaya çıkan durumu güzel bir grafik ile özetlemişti. Ani bir yükseliş, kısa süreli bir zirve ve inişe geçiş, daha sonra da zirvenin çok altında bir yerde stabil hale gelip orada yatay seyreden bir grafik. Ani yükseliş ve zirve sürecinde “doğru” yatırım yapanlar bu süreçten iyi para kazandılar. Bir gecede kağıt üzerinde de olsa dolar milyonerleri olan genç insanları tanıdık. Tabii medya bu konularda sadece başarı öykülerinden bahsetme güdümünde olduğundan, her başarılı olan öykünün gölgesinde kalan diğer doksan dokuz başarısızlık öyküsünden haberdar bile olamadık. Tıpkı bir anda yıldızı parlayan futbol ya da eğlence dünyasındaki bireylerin başarı öyküsünde olduğu gibi. Evinde oturan ve potansiyel gücü olan öteki milyonlarca kişi her gün bu figürlerin haberleri ile haşır neşir olduğundan “yoldan çıkmaya” çok daha kolay karar veriyor. Oysa yüzde doksan dokuzunun sonunun başarısızlıkla bittiğini kendi başına geldiğinde, iş işten geçtiğinde idrak ediyor. (Bu formülün sağlamasını, yüzde bire giren o başarılı bireylerin kendi çocuklarını kendi gitmiş olduğu yoldan gitmemeye yönlendirmesine bakarak da yapabilirsiniz) Dotcom çılgınlığından sonra gelen 11 Eylül felaketinin tetiklediği “tutuculuk” bir süre sonra yerini yeni bir modele devretti. Buna da Web 2.0 dedik. En göze çarpan Web 2.0 başarı hikâyeleri myspace.com, youtube.com ve facebook.com siteleri. İlki yarım milyar dolara ikincisi milyar doları aşan bir bedele alıcı bulurken, Microsoft'un küçük bir kısmına ödediği para ile facebook toplam değeri on milyar dolar olan ve Web 2.0 macerasının şimdilik zirvesini oluşturan bir öykü haline geldi. Bireylerin sosyal yönüne hitap eden bu örneklere yatırılan paralar ne yazık ki, Tim Berners Lee'nin de altını çizdiği üzere, araştırmaya yönelik olarak kanalize edilmiyor. Daha ziyade anlık, kısa süreli arztalep dengesinin yarattığı astronomik kârlar bunlar. Yirmi koyup beşyüz kazanıyorsunuz ve yeni yirmibeşyüz maceralarının peşine düşüyorsunuz. Öte yanda internetin kapasite sorunu giderek ciddi boyutlara doğru yaklaşıyor. Hızlı internet bağlantı gereksinimi sadece bizim ülkemizde değil dünyanın pek çok ülke ve bölgesinde temel bir olgu. Aynı zamanda da sorun. Böylece internet giderek, örneğin temsili demokrasinin kabuk değiştirmesine neden olacak imkânlara altyapı teşkil etme potansiyeli gibi ciddi özelliklerini yitirmeye başladı. Bunun yerini okullarda cep telefonlarıyla öğretmenlere yapılmış şakaların youtube'dan izlendiği, cep telefonlarından facebook'a girilip “kim bana hangi sanal hediyeyi göndermiş”e bakıldığı bir eğlence medyası halini alır oldu. Belli ki bu duruma getirilen internetin hızının yavaşlaması gibi sorunlar, yeterince yakına geldiğinde çözülecektir. Çünkü kitlelerin eğlenceden yoksun bırakılması düşünülemez bile. Bu açıdan bakıldığında Lee ile yollarımız ayrılıyor. Ama bütün bu “bir değer ifade etmeyen sebepler için yapılacak yatırımların” dijital dünya kültürünün gelecek on yılını nasıl şekillendireceğini düşündüğümde benzer endişeleri taşımadan edemiyorum. Dışarıdaki yaşam bireyin nefes alıp verebilmesini, onurlu bir şekilde yaşamasını sekteye uğratmak için elinden geleni global anlamda yerine getirirken, internet neyi kurtarır? Gel de at gözlüğü ile bakmamayı başarabil. TERADATA’NIN İLK TÜRK MASTER’İ Teradata, dünyada ve ülkemizde veri ambarı* ve iş zekâsı konusunda hizmet veriyor. Teradata, veri ambarını kurabilen ve yönetiminden sorumlu olan kişileri sektöre kazandırmak için bir dizi zorlu sınav düzenliyor. Bu zorlu sınavları başarıyla tamamlayanlar Teradata Master'ı olma hakkını kazanıyor. Cem Kubilay, altı aşamadan oluşan ve tamamlanması yılları bulabilen bu zorlu sınavı 2 aydan kısa bir süre içinde başarıyla geçti. Bu başarısıyla Kubilay, dünya çapında 5500'den fazla Teradata personeli içindeki 1000 Master arasına girme şansını yakaladı ve ayrıca Türkiye'nin ilk Teradata Master'ı oldu. Master sertifikasına sahip olan kişiler, büyük firmalarda çalışma ve danışmanlık yapma konusunda yetkin olarak tanınan kişiler arasına giriyor. Ayrıca bu kişiler dünya çapında telekomünikasyon, perakende ve finans sektörünün önde gelen firmalarının bilişim bölümlerinde en kritik rolü oynuyor. *Veri Ambarı ve İş Zekâsı Veri ambarları, bir kurum içinde üretilen tüm verinin entegre bir şekilde tutulduğu sistemler olarak tanımlanabilir. Veri ambarları şirketlere, verilerini müşteri ilişkileri, sahtecilik, var olan durum analizi, gelecek tahmini gibi farklı açılardan değerlendirebilmek için detaydan özete doğru saklayabilecekleri ve analiz edebilecekleri sistemler sunmaktadır. Yalnız Türkiye'de değil dünya çapında da kimi şahıslar, sosyal sigortalar kurumu gibi bazı kurumları dolandırmak için farklı farklı yöntemler denemektedir: doğum yapan erkekler, prostat ameliyatı geçiren kadınlar, bir ameliyat için binlerce eldiven kullananlar gibi… Bunun gibi yolsuzlukların önüne geçmek, hem de bir kurumu ayakta tutan tüm bilgi ve verileri en doğru biçimde kullanabilmek için veri ambarlarına ihtiyaç duyulmaktadır. Verilerin yalnızca depolanmadığı, taşıdıkları bilgiye göre değerlendirildikleri veri ambarlarının kullanımını sağlayan yapı iş zekâsıyla çözümlenmektedir. Derleyen: Reyhan Oksay CBT 1084/19 28 Aralık 2007
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle