22 Kasım 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

ZÜMRÜTTEN AKİSLER A.M. Celal Şengör ön optik kısmının kaplanmasıydı diyor araştırmacılar. Bu bölge, sadece yedi nanometre kalınlığında olan ve yerinden ayrılmayan diğer bir polimerle kaplanmış. Suyu seven polimer, sürekli gözyaşı sıvısıyla örtülürken, yapay korneanın iç kısmının steril kalması gerekiyor. Şimdilik tavşanlarda başarıyla test edilen yapay kornea önümüzdeki yıl insanlara da aktarılacak. KORKU GENLERİ VE HASTALIKLARI 300 hastanın kalıtımını inceleyen MaxPlanck Psikiyatr Enstitüsü araştırmacıları, ağır panik atak ve agorafobi yaşayanların 12. kromozomları üzerinde belli başlı bir gen varyantının tekrarlandığını buldular. Susanne Lucae'nin açıklamasına göre bu gen, her şeyden önce bellek süreçlerinde ve ağrıların algılanmasında etkili olan bir enzime bilgi taşıyor. Söz konusu varyantlar manik depresif bozukluklarda da görüldüğü için, araştırmacılar bazı genlerin hem korkuya bağlı hastalıklarda hem de affek Sevgili okuyucularım, bugün 22 Ekim 2007 Pazartesi, 12 şehit verdiğimiz kara bir günün ertesi günü. Bugün size hitap etmem lâzım, zira ABD'de Amerika Jeoloji Derneğinin yıllık toplantısına katılmak için yurtdışına çıkıyorum. Şehitleri Düşünürken Böyle günlerde bilim insanı iki ayrı dünyada yaşadığını hisseder. Bir yanda hiçbir sınır tanımayan bilim dünyası. Orada yalnızca çevresinde olup biteni anlamaya çalışan bilimciler vardır. Onların çevresi tüm kâinattır. Bu bilimciler arasında doğa bilimciler özel bir yer işgal eder. Onlar en mutlu insanlardır, zira uğraştıkları şeylerin «niyetleri», «art niyetleri» gibi düşünceleri yoktur. Doğada olanlar eşyanın tabiatı gereğidir ve bilimcilerin görevi o tabiatı anlamaya çalışmaktır. Bu mutlu ve hoş bir dünyadır. İçindekiler arasında da dostluk ve düşmanlık değil, amaç ortaklığı vardır. Her doğa bilimci, doğayı anlamaya çalışan bir bireydir. Dolayısıyla onların dünyasında herkesin faaliteyi diğerlerinin lehinedir. Ama bir de bir ayda elliye yakın delikanlımızın öldüğü bir dünya var. Bilim insanı bu dünyada çaresizdir. Çünkü bu dünyada olan akıl ve mantık dışı işlerin durdurulmasının, bunların zararlı etkilerinden kurtulmanın basit çareleri varken, bunların yapılmaması onun kabul edebileceği bir iş değildir. Ortada duran sorunların çözümleri de âşikârken, çözülmemeleri onu rahatsız eder. Bu garip davranışın da sebebi açıktır: Kişisel menfaatler, bir kişinin menfaati bazen pek çokların zarar görmesine, hattâ yaşamlarını kaybetmesine yol açabilir. Bu kişilik menfaatler en basit, en bayağı şeylerdir genellikle. O zaman bilimcinin aklı isyan eder. Ancak doğanın sırlarını çözen bilimcinin elinde bu zırvalığa müdahale edebilecek bir araç yoktur. Burada birden kendini herkesinkiyle eşit, tek bir oyun sahibi olarak görür. Problemi ve çözümünü bildiği halde, kelimenin tam anlamıyla eli kolu bağlıdır. Hiçbir şey, yaşamını problem çözmeye adamış bir kişi için daha acı ve ağır olamaz. Hele ki bu problem her gün suçsuz, günahsız genç insanların yaşamına mal oluyorsa. İşte bu gözlem bilimcinin isyanına neden olur. Kendini içinde yaşadığı toplumdan soyutlanmış olarak görmeye başlar. Bilir ki kendisi, toplumda çok daha akılcı bir yerde durmaktadır. Çoğunluğun bu akılcı platformda olmaması onu derinden yaralar. «Çoğunluk haklıdır» tezinin doğru olmadığını bilir. Ama bilir ki çoğunluk güçlüdür. Çoğunluğun arzuları hilâfına uzun zaman toplum yönetilemez. Çoğunluğun arzularını yönlendirmenin ise çeşitli yöntemleri vardır. Bunların en basiti ve tarihte en çok kullanılmış olanı, toplumun düşüncesini sınırlayarak istenilen yöne çevirmekten ibarettir. Bu yöntemin en etkili aracı dindir. Bu aracı kullananlar tarihte genellikle toplumları uzun zaman dilimleri içinde yönetmekte ve sömürmekte fevkalâde başarılı olmuşlardır. Bu amaçla kullanılan dinin türü mühim değildir. Bu Musevîlik, İsevîlik, Muhammedîlik veya Marksistlik olabilir. Dinler toplumların karşısında en savunmasız oldukları silâhtır. Bu silaha karşı en etkili savunma da bilimdir. Bu yüzden din silâhını kullanmak isteyenler en çok bilimden ve bilimciden korkar. Onu toplumdan mutlaka uzak tutmak en önemli işleri arasındadır. Bunun için okullar kullanılır. Okulda bilim yerine dinin gerekleri öğretilir. Bu şekilde halk bilimciye karşı daha çocuk yaşta hazırlanır. Günümüzün haberleşme çağında tüm haberleşme araçları bu amaca hizmet ettirilir. Gazete ve televizyonun, sahnenin ve sinemanın bilimcinin anlattıklarının halka ulaşmayacak bir şekilde kurgulanmsı ve disipline edilmesi şarttır. Toplumda bilime yakın kesimlerin etkisizleştirilmesi, toplumu din masalıyla yönetmek isteyenlerin en önemli zorunlulukları arasındadır. O kesim, karalamalar, iftiralar, hatta hafife alma ve alayla saygınlık kaybına uğratılır, mümkünse elindeki ekonomik imkânları kısıtlanır. O kesimin içinde de akıl dışı propagandanın yapılmasına gayret edilir. Yalanın rahat kucağı toplumu çevreler, uyuşturur ,uyutur ve nihayet boğar. Bu manzara tanıdık geldi mi sizlere sevgili okurlarım? Şehitlerimizin niçin öldüklerini tahmin edebiliyor musunuz? Açık değil mi? Ben Amerika'ya bilim yapmaya giderken düşüncemi onlardan alamıyorum. Onlar arasında da belki benim yapmak istediğimi yapmak isteyenler vardı. Belki de çocuklarını bu yönde yetiştirmek isteyenler vardı. Bu hayalleri onların elinden alanlara büyük bir öfke duyuyorum. «Ülkem akıllıca yönetilemez mi?» diye kendime soruyorum. Büyük Gauss'un bir matematik problemi hakkında bir kez dediği gibi, cevap belli de, o cevaba nasıl ulaşılabileceği bence bir muamma. Gelin şunu hep birlikte halledelim. ÜRKÜTÜCÜ ÇENE YAPISINA RAĞMEN İYİ ISIRAMIYOR Yaklaşık olarak 10 bin yıl önce soyu tükenen testere dişli kaplan (Smilidon californicus) ürkütücü ve güçlü görünen çene yapısına rağmen günümüzde yaşayan aslanlar kadar kuvvetli ısıramıyordu. Sonuç, bilgisayar simülasyonlarıyla testere dişli kaplanın ve günümüzde yaşayan akrabalarının ısırma kuvvetini karşılaştıran Avustralyalı bilim insanlarına ait. Newcastle Üniversitesi'nden Coin McHenry ile çalışan araştırmacılar fosil kafataslarının tomografisini çektikten sonra elde edilen verileri bir simülasyon programında değerlendirmişler. Referans değerlerine göre günümüzde tif bozukluklarda etkili olduğunu düşünüyorlar. Bunların dışında üç “korku geni” daha bulunmuş. Hastalık genlerini bildiğimizde uzun vadede yeni ilaçlar geliştirip hastalanmaya yatkın olan insanları daha iyi tedavi edebiliriz diyor Lucae. Anlaşıldığı üzere korku hastalığına yakalanma olasılığı ve hastalığın ağırlık derecesi çeşitli genlerin karşılıklı etkisine bağlı. YÜZDE YÜZ YAPAY KORNEA ÜRETİLDİ Fraunhofer Uygulamalı Polimer Araştırmaları Enstitüsü bilim insanları tamamen yapay bir kornea üretmeyi başardılar. Yapay saydam tabakanın klinik deneyleri 2008 yılında başlayacak. Yapay korneanın temeli, piyasada bulunabilen, suyu çekmeyen ve üzerinde hücrelerin büyümediği bir polimerden oluşmakta. Yapay kornea üretimindeki en zor nokta, istenilen bölgelerde hücrelerin büyümesini sağlamak. Diğer yandan da bunları engelleyebilmek. Bu nedenle implantların üzerleri özel olarak kaplandıktan sonra korneanın kenarına özel bir protein aşılanmakta. Doğal saydam tabakanın hücreleri bu proteinin üzerine yerleşebilecek. Araştırmacılar, böylece kornea implantının doğal saydam tabakanın parçasıyla neredeyse tamamen bütünleşeceğini, buna karşın ortasında hiçbir hücrenin barınamayacağını söylüyorlar. Ayrıca proteinin, yapay korneanın kimyasal termik sterilizasyonundan da zarar görmemesi gerekiyor. Üretimdeki diğer bir zorluk da yapay korneanın CBT 1075/5 26 Ekim 2007 ki aslanların ve ilkel hayvanın ısırma kuvvetleri elde edilmiş. Üçboyutlu simülasyonlara ayrıca testere dişli kaplanın kas kütlesiyle ilgili tahminler de eklenmiş. Günümüzde yaşayan aslanlar avlarını keskin dişleriyle yakalayıp etkisiz hale getirebilirlerken, ilkel hayvanın avını ısırarak öldürebilmesi için güçlü pençeleriyle tutması gerekiyordu diye tahmin ediyor araştırmacılar. Yirmi santim uzunluğundaki köpek dişlerine sahip testere dişli kaplan buz devrindeki en ilginç hayvanlardan biriydi. Bir zamanlar Avustralya dışındaki tüm kıtalarda yaşayan bu yırtıcı hayvanın kaplanlarla hiçbir akrabalığı bulunmamasına rağmen kaplan olarak anılmakta. Avrupa'da soyu 40 bin yıl kadar önce tükenen testere dişli kaplanların bir alt familyasını temsil edenler Kuzey Amerika'da 10 bin yıl öncesine kadar yaşamış. Nilgün Özbaşaran Dede
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle