Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
GÖNÜLDEN BİLİME Ahmet İnam del, basında yeterince yer aldığından burada tekrar edil“İyi işleyen ve meyecek .Geçtiğimiz günlerde yazılı basında; “Milli Eğiolumlu yönleri, tim Bakanlığı'nın üniversite kapısını tek sınava endeksolumsuz yönlerinleyen sisteme alternatif geliştirdiği, 10, 11 ve 12'nci sınıf öğrencilerinin yıl sonunda “Performans Değerlendirmeden daha fazla si” adlı merkezi sınavlara gireceği, sınav notunun, ÖSS'yi olan bir sistemin, de etkileyeceği, zaman içerisinde ÖSS'nin kaldırılabiledaha iyisi bulunceği” şeklinde haberler yer aldı . madan değiştirilBilindiği gibi, geçen yıl, Milli Eğitim Bakanlığı, “Ortaöğretim Kurumları Öğrenci Seçme ve Yerleştirme Sımesinin, eğitimde navını (OKS)” kaldırarak bunun yerine, yıl sonu yapılayeni bir kargaşacak merkezi sınavların ortalamalarının esas alınacağı bir ya yol açabileceği uygulama getirdi. Henüz elde somut bir çalışma olmamakla birlikte, basına yapılan açıklamalardan, aynı mounutulmamalıdır”. delin üniversiteye girişte de uygulanabileceği gündeme getiriliyor. Bugünkü Anayasa, yükseköğretime öğrenci seçimini Yükseköğretim Kuruluna vermektedir. Bir an bu yetki konusunu bir yana bırakıp önerilen sistemin, ÖSS'nin yukarıda sıralanan olumsuz üç yan etkisini azaltıp azaltamayacağı üzerinde duralım. 1. ÖSS'nin eğitimi sınava odaklı hale getirme etkisi: Halen sadece liseyi bitiren öğrencilere uygulanan çoktan seçmeli merkezi sınav, tüm lise yıllarına yayıldığında, eğitim büsbütün sınava odaklı hale gelecektir. Dolaysıyla bu durumda, sınava odaklı eğitimin yol açtığı olumsuzluklar daha da artacaktır. 2. Sınav kaygısı:Yalnız lise son sınıfta yaşanan sınav kaygısı ve bunun yol açtığı olumsuzluklar, çocuğun gelişme çağı olan daha erken yaşlarda da yaşanacak, sınav stresi ve yol açtığı etki, katlanarak artacaktır. 3. Dershanenin okulun önüne geçmesi: 10. 11. ve 12. sınıflarda yapılacağı tasarlanan çoktan seçmeli test sınavlarının tüm lise yıllarına yayılması ve buradan alınacak başarı notunun üniversite giriş puanına etkisi nedeniyle öğrenciler, kendilerini bu sınavlara iyi hazırlayan dershaneye daha erken yaşlarda devam edeceklerdir. Dershane sayısında büyük bir patlamaya yol açacak böyle bir gelişme, dershane bağımlılığını arttıracak ve okuldershane tercihinde okulu daha da geri plana itecektir. Felsefede “duruş” dersin Hoca, mânâsı ne demektir? Einstellung. Şimdi anladım, neden “duruş” diyorsun? Ben de onu hep yerinde sayma olarak anlıyorum! Elbette, şaka! Birbirimizle yabancı sözcüklerle mi anlaşacağız? Açar mısın biraz? Felsefede Duruş, Duyuş, Deyiş Felsefe sorunlarına bakış tarzın, onlara yönelme biçimin, tavrın, tutumun. Peki, bu duruş, savunduğun felsefî görüşten bağımsız mıdır? Tümüyle değil! Örneğin, çözümleyici felsefeyi benimsemişsen duruşunun “anlamı” belirleniyor; elbette bu hareket alanı içinde farklı duruşlar olabiliyor. Örneğin Quine'in tutumu ile Carnap'ın tutumu, duruşu farklı olabiliyor. Hele Wittgenstein, çok farklı! Galiba duruş, sanattaki üsluba benziyor. Felsefede de üsluplar var. Bu konuda yazılmış kitaplara bakabilirsin. Kant'ın üslubu ile Spinoza'nınki farklı. Derrida ile Rorty de farklı duruşların insanı. Chomsky'nin Derrida'ya yönelttiği ağır eleştirilerin ardında duruş farkı var. Bunu anlayamazsanız, takım tutar gibi filozof tutarsınız. Yıllar önce Rorty bu duruş körlüğünü giderecek dönüşümler önermişti. Duruş, söylemek istediğinizin içeriğiyle ilgili midir? Benim görebildiğim, bütün “büyük” filozoflarda bu “ilgi” var. Anlatmak istediğinle, anlatma biçimin kolay kolay ayrılmıyor. Bu, ancak böyle anlatılabilirdi diye düşünüyorsun, okuyunca. Peki, “duyuş” dediğin nedir? Bak ne zaman Nietzsche'ye dokunsam, ondan gelen ses düşündürür beni. Benzer durum Wittgenstein için de öyledir. Bu “büyük” filozoflar, kapalı, yer yer edebî, aforizmalarla dolu bir anlatımla yazmışlardır. Neden? Nietzsche neden, analitik felsefenin en uçtaki savunucularının yazdığı felsefe tarihi kitaplarında vardır? Neden Nietzsche'yi unutarak, tutturduğu yolda yürüyüp gitmiyor felsefe? AngloAmerikan felsefeye giriş kitapları yazarlarının bir bölümünün kolayca aforoz edebileceği üslupta yazan, Wittgenstein ve Nietzsche'nin felsefedeki ağırlığı (kimilerine göre hafifliği) nereden geliyor? Felsefe yapmayı belli sınırlar içine tutsak ettiğinizde, şu an yüzlerce felsefe dergisinde yazan, ufuksuz, dar kafalı felsefe yoksunu felsefeciler yetiştirirsiniz. Elbette bunun tersi doğru değildir; her alanda, bilimde, sanatta disiplin önemlidir. Benim savunduğum, birçok papağan felsefecinin sanabileceği gibi disiplinsizlik, gerekçesiz yazma, “kafa yumuşaklığı” değildir. Felsefe yapmanın farklı yolları var, bir zenginliği var. Disiplin adına bu zenginliği, zenginlik adına bu disiplini yok etmemek gerek. Sana bunları sormadım ki Hoca, bakıyorum pek dolusun bu konuda, yoksa yarana mı dokundum? Sana felsefede “duyuş”un ne olduğunu sordum. Gerçekten, tutamıyorum kendimi. Elbette derdini anlatamayanların sıkıntısı var bende. Kırk yıldan fazladır yazıyorum hâlâ sesim gökkubbede yitip gidiyor. Bırak bu duygusallığı. Nietzsche'de ne gördüğünü anlatıyordun. Duyuş. Duyuruş. Böylesi filozoflar, Wittgenstein'ı da katabiliriz, felsefedeki yürüyüş ufukları geniş olan, bu ufukta, kendilerinden önce ve kendileriyle birlikte yürüyen nicelerinin göremediklerini gören filozoflardır. Gören ve gösteren filozoflardır. Ufuk açarlar, yeni yollar görür, önerirler. Felsefeyi sürekli çözümlemeci kafayla okuyanlara malzeme sağlarlar. Öncüdürler. Gözümüzün önünde durduğu hâlde göremediklerimizi bize gösterirler. Duyamadığımızı, duyururlar. Yalnız edebî görünen felsefede değil, örneğin mantık alanında, Kurt Gödel, von Neumann, Frege, Russell böyle göz açıcı filozoflardır. Öyleyse, söylediklerinden yola çıkarak, duruş, duyuş, deyiş arasında bir bağ kurabiliriz. Bu da sizin duruşunuza bağlı! Nasıl yâni? Duruş, duyuş, deyiş (söyleyiş, anlatış biçimi, üslup!) arasında bağı görmek, bu bağı önemsemek, dert edinmek, yine felsefeye duruşumuzla ilgili. Birçok felsefecinin bu konulardan haberi bile yok. Senin gibi durmayanlara kızma Hoca. Uslu dur. Ona buna sataşma. Benim duruşum, öncelikle kendime sataşmamı gerektirir. Hah,işte, tam orada dur! SONUÇ Görüldüğü gibi, lisenin ara sınıflarında yapılması tasarlanan “performans değerlendirme sınavları” ve bunların üniversiteye girişte değerlendirmeye alınması, ÖSS'nin yol açtığı yan etkileri azaltmak şöyle dursun, bunların katlanarak artmasına neden olacak. Dahası, böyle bir gelişme, zaten sorunlu olan eğitim sisteminde büyük bir çöküşe yol açacak. Amaç liseyi öne çıkarmak ve ortaöğretimde dibe vuran eğitimi iyileştirmekse, yapılacak en doğru iş, iyi tasarlanmış ve sadece çoktan seçmeli test yerine başka soru türlerini de kapsayan, “ortaöğretimi bitirme sınavı” üzerinde çalışmaktır. Genel ortaöğretimde 12, mesleki ortaöğretimde 61 olmak üzere, 73 lise türü olduğu düşünülürse bu sınavın yapılması ve amaca uygun veriler elde edilmesi o kadar kolay değildir. Milli Eğitim Bakanlığı yetkilileri, ÖSS'ye alternatif bir sistem aramak yerine, ÖSYM ile de işbirliği yaparak, Yükseköğretim Kurulu'nun Strateji Raporunda önerilen bu sınavı bir an önce hayata geçirmek için çalışmalara başlamalıdır. Bugün ortaöğretimde bir çıktı kontrolü yer almıyor. Eğitimde yaşanan sorunlar büyük ölçüde bu eksiklikten kaynaklanıyor. Bu nedenle “ortaöğretimi bitirme sınavı”, ÖSS'ye alternatif bir sınav olarak değil, bu eksikliği giderecek şekilde tasarlanmalıdır. ÖSS, “ortaöğretimde, temel bilgileri ve bu bilgilerle akıl yürütme becerilerini daha iyi kazanmış adayları” yükseköğretim programlarına yerleştirmeyi esas alıyor. Bu nedenle ortaöğretimi bitirme sınavının ya da performans sınavlarının, ÖSS'nin yerini alması mümkün değildir. ÖSS ile ilgili yukarıda yapılan değerlendirmeler bizi, bir çok uzmanın dile getirdiği şu sonuca götürüyor: “İyi işleyen ve olumlu yönleri, olumsuz yönlerinden daha fazla olan bir sistemin, daha iyisi bulunmadan değiştirilmesinin, eğitimde yeni bir kargaşaya yol açabileceği unutulmamalıdır”. 1 Veriler 2002 yılına aittir. Türkiye'de,2006'da öğrenci başına bütçeden ayrılan kaynak, örgün eğitimde 2.193 $, tüm öğrenciler dikkate alındığında 1.380$'dır.(1$=1.54 YTL alınmıştır) 2 Rakamlar YÖK Bütçe Dairesinden alınmıştır ve öğrenci katkı payları ile döner sermaye gelirleri dahil edilmemiştir. 3 Adı geçen rapora, www.yok.gov.tr adresinden ulaşılabilir 4 Radikal, 6 Ağustos 2007 CBT 1075/11 26 Ekim 2007