24 Aralık 2024 Salı English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

SANAT VE TASARIM AYLAK BİLGİ Tahir M. Ceylan tmceylan@superonline.com Sözlük mahal'i, yer, yöre, mevzi, mahalleyi de şehir, kasaba ya da köyün bölündüğü parça olarak tanımlıyor. 1908 ihtilaline kadar Osmanlı'da mahalle baskınları yapılırdı. Bir eve yabancı bir erkeğin girdiği görülürse o eve polis, muhtar, aza, imam ve meraklı mahalleli baskın yapar, kadın ve erkek evden çıkarılıp tekme tokat dövülerek karakola götürülürdü. Mahalle Sonra sıbyan okulu, taşmektep, muallimhane denilen mahalle mektepleri vardı; çocuklar, boynuna cüz kesesi takılıp, öd ağaçları yakılarak amin alayları eşliğinde mektebe gönderilir ve “Eti senin kemiği benim” denerek, bir rahlenin ardında hocaya teslim edilir, ezbercilik esasına göre çocuklara kuran öğretilirdi. Hocaların her tarafa uzanan sopaları vardı, sopanın kalktığı yükseklik, talebenin yaptığı edepsizlikle oranlı olurdu. Her mahallenin kahvesi, çeşmesi, bekçisi, sakası, bakkalı, kabadayısı vardı. Kahveci, eli yüzü düzgün, güvenilir birisi olur, ona da eli iş görür bir berber çıraklık yapardı. İçeride havlu konacak tokmak tutamaklı ufak bir cam dolap, çene altına girecek şekilde yiv verilmiş çinko leğenler bulunurdu. Ahaliden hizmet ve memuriyette olanlar yatsıdan evvel kahveye gelir, namaza kadar oturur, sohbet eder giderlerdi. Gençlerin istenmeyen halleri olursa, pederine haber verilmeden münasip bir dilde uyarılır, uslanmazsa tehdit ve kötekle yola getirilirdi. Eğer hali vakti olmayan birinin müşkülatı çıkarsa, arada para toplanır, mahalleli sıkıntıdan kurtarılırdı. Sakinlerin arasında ihtilaf çıkarsa araya girilir, kavga dövüş olmadan ara bulunurdu. Mahalleden izdivaç için bir delikanlı sorup soruşturulursa ağız bir edilip, “Elimizde büyüdü, bizde deveyle dede, avareyle pervane karışmaz, iyi adamdır” denir, herkesin yer yurt edinmesine destek verilirdi. Bodur minareli bir cami, mektebi sıbyan, birkaç dükkan, ırak bir bostan ve kabristandan ibaret Osmanlı dönemi Türk mahallelerinin yarattığı insanlar gösterişsiz, boyun eğmeyi ulvileştiren, bulaşan ve bulaşmaya açık şahsiyetleriyle cemiyet davranışını hem tetikleyen, hem ona zemin veren yapılardı. Herkes mahallenin akidesine uygun harekete kendini mecbur hissederdi, dükkan olsun ev olsun, ister satış, ister kira yabancıya mülk verilmezdi. Sanki mahalle denen bir kırkayak, kendine bir ayak eklemeden, kendinden de bir bacak eksiltmeden zamanın içinde uygun adım ilerlerdi. Kırkayak, herhangi bir bacağı ötekilerden farklı olarak ters adım, topal adım, kısa ya da uzun adım atacak olduğunda ilerleyemez durur ve bacağı makul bir sürede düzeltemezse, çam dalları gibi kökünden bildiğimiz kadarıyla boğardı. Azıcık aklı olan bacaklar da, uyumsuzluk halinde kadük kalacakları için olabildiğince uygun adım atar, aralarında (yarı)gönüllü bir bağ kurarlardı. Prof. Mardin'in geleneksel Türk toplumu için sözünü ettiği mahalle baskısı bu olmalı. Bir kırkayak tabi ki yaşayabileceği yolda yürür, yürürken de makul nedenler yoksa yol değiştirmez. O nedenle Türk siyasi hayatında yakın yıllarda “hop” diye gelen değişime mahalle evvel direnmiş, düzeni değil, düzensizliği olan varoşlarsa destek vermiştir. Varoşlar her zaman satın alınabilir, kendine yetemeyenlerin, uzatılan ekmeği kimin uzattığına bakacak hali yoktur çünkü. Mahallenin desteği her zaman ancak yeni düzen sağlamlaştıktan sonra olmuş ve bu defa da onu yıkmak kolay olmamıştır. Ama günümüzde internet ve televizyon dayanaksız bir bencillik ve doymaz bir faydacılık yaratarak mahalle kültürünün özündeki vericiliği yok etti. O yüzden sokak sokak mikro yerel kültürler tükendiği gibi, ayrı ayrı mahalleler de bitti; 780 bin kilometrekarelik Türkiye mahallesiz tek bir köye döndüğü yetmezmiş gibi, dayanışmacılıkla dengelenmeyen bir baskıcılık geldi oturdu üzerine. Keşke mahalleler yaşasa ve bir baskıları olsaydı da esen her global rüzgâr içimize bu kadar kolay girmeseydi. Mahallelerin farklılığı olduğu için eskiden ihtilal adım adım ilerlerdi, Rusya'da önce Menşevikler sonra Bolşevikler, Osmanlı da önce Tanzimat, sonra cumhuriyet ve Çin'de Sun Yat Sen'in milli uyanış hareketi, Çan Kay Şek'in milli demokratik, sonra da Mao'nun komünist ihtilali... Bu yüzyılda bir ülkede gerçekleşecek yalnızca ihtilaller değil, aynı zamanda karşı ihtilaller de, köy büyük olsa da, mahallesiz ve tek olduğu için muhtarlık seçimi gibi bir günde olup biter! www.tahirceylan.com Yılmaz Zenger: Bir özgün tasarımcı, mimar ve heykeltraş Çok yönlü bir sanatçı ve üretici Yılmaz Zenger. Tasarım dünyamızda çok özgün bir yeri var. Onun için tasarım, aynı zamanda heykel demek. Taş yontucusu değil, ama kendine özgü malzemelerle bir “heykel dökücü”. Resim de hayatında önemli bir yere sahip. Ama o bir kent tarihi tutkunu... Felsefi ve kültürel, ama bilimi ve özellikle ışığı çok iyi bilen ve kullanan bir tasarımcı. New York'ta Broadway Gallery'de altıncı sergisini çok özgün bir yapıtla açtı: Süreklilik temasını işlediği, tek parça gibi görünen ama çok parçalı heykeli büyük ilgi çekti... Söyleşi: Orhan Bursalı Y ılmaz Zenger, zor işlerin tasarımcısı, sorun çözücü. Böyle tanınıyor. Geçen yıl eski Galata Köprüsü'nde gerçekleştirilen tasarım haftasının küratörü. Üretici bir insan. Öyle ki ABD'den bile sanata ilişkin üretim siparişleri alıyor. Kendi tasarımları ABD'de bir çok tasarım müzesine girdi; tasarım ve sanat dergilerinde yer aldı... Zenger aynı zamanda öğretim üyesi, öğrencilerin projelerinin üretilmesine büyük bir istekle yardımcı oluyor. Zenger, New York'ta Broadway Gallery'de 21 Eylül'de 6. Sergisini açtı. Sergi Ekim başına kadar açık kaldı. Zenger'in sergisi alışılmışın dışında CBT 1073/8 12 Ekim 2007 New York Broadway Gallery’de Zenger sergisi: “Continuuuuity
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle