20 Mayıs 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

KENT VE KÜLTÜR Halkın İstanbulu: Kentlileşememe ve “çöp kafalılar” üzerine... Atatürk söylemi gerçekleşmiştir; “Köylü milletin efendisidir.” Köyde maraba olan halk kentin egemeni olmuştur. Türkiye bir Cumhuriyet idealini gerçekleştirmiştir. Politik partiler farkına varmadan ve belki de istemeden, halkın yarattığı kentlerde yaşıyoruz. Meclis onlardadır. Hükümet onlardadır. Belediyeler onlardır. Yakında öğretimde de olanlar olacaktır. Ordu ise Cumhuriyetten bu yana halkın ordusudur. Doğan Kuban İstanbul halkı sade sayısal gücünün verdiği politik ağırlığı ile değil, kentleşememenin verdiği davranışsal, ve ahlaksal ölçütlerle de kentin yaşamsal dengesini, estetik kalitesini de kendi kültür düzeyinde saptıyor. Bazı aydınların, kentlileşememiş halk sözüne soğuk bakıyorlar. Oysa bu Avrupalı kentlilere benzemedikleri anlamına gelmiyor. Roma mirası üzerine Ortaçağ komününden gelen bir geleneği yarattığı, Avrupalı ile, Anadolu Kırı'ndan gelen insanın aynı kalıba gireceklerini düşünmek mantıksız ve olanaksızdır. Biz kendi kentimizdeki uyumsuzlukları saptıyoruz. İstanbul'a kırdan geldiklerini söylediklerimizle kendilerini İstanbullu sananlar arasında da büyük bir davranış farkı yoktur. Temelde hepsi değişik kademelerde aynı kültür ortamında yaşamak zorundayız. İçimizde Avrupalı aristokratlara uygarlık dersi verecek olanlar çıksa da bunlar hiçbir zaman ve hiçbir yerde bir çoğunluk oluşturmazlar. Neden 'halk kentlileşemedi' diyoruz. Kent, bü angi istatistiğe dayandığı belli olmayan, 'Merdi Kıpti sirkatin söyler' deyimine uygun ve sorumluların yıllardır yineledikleri bir söz var: “Kentlerin %60'ı kaçak yapıdır.” Bu dehşet verici, ve düzenli bir sivil toplum kurgusunun yokluğunu anlatan bu söze tepki veren ne hükümet adamı gördüm, ne belediye, ne de profesör. İstanbul %60'ı kaçak bir kent olması ile neredeyse övünen bir toplumu barındırıyor. Bu her sınavda %60'ı sınıfta kalan öğrencilerden daha beter. Ne var ki toplum tam manasıyla vurdumduymazdır. Bu açıdan da Türkiye Amerika'ya benzemiş. Belki de onun için övünüyorlar. 11 Eylül olayını irdeleyen senato komisyonu başkanı, Amerikan hükümeti ve topKentsel çöp hem lumunun bu olayda vurdumgerçek bir pislik duymaz olduğunun kanıtlanve hastalık dığını ve resmi sorumluların yuvasıdır, hem de hiçbir suçlamayı kabul etmediklerini söylemişti. açık bir estetik İstanbul hemşehrileri bu duyarsızlıktır. kaçak oranlarla bir belediye Çöpçüler ve çöp ve hükümetin varlığının nasıl bağdaştığını hiçbir zaman kafalılar çevrenin sorgulamadılar. Kimse “Böyle estetik boyutuna şey olur mu?” demediğine gökarşı duyarlı re İstanbul, devlet kurumlarıdeğillerdir. nın değil, halkın şehridir. Atatürk söylemi gerçekleşmiştir; “Köylü milletin efendisidir.” Köyde maraba olan halk kentin egemeni olmuştur. Türkiye bir Cumhuriyet idealini gerçekleştirmiştir. Politik partiler, farkına varmadan ve belki de istemeden, halkın yarattığı kentlerde yaşıyoruz. Meclis onlardadır. Hükümet onlardadır. Belediyeler onlardır. Yakında öğretimde de olanlar olacaktır. Ordu ise Cumhuriyetten bu yana halkın ordusudur. H eğitimdir. İthale dayalı sanayi Anadolu halkının yarattığı sanayidir. Atatürk devrimi en demokratik, en çok halkçı ve egemenliği kayıtsız şartsız halkın olduğu toplumu yaratmıştır. Bunun için 15 Atatürk yılı yetmiştir. Okuma yazması olmayan halk iktidara geçip her şeyi tanımlarsa nasıl bir toplum ortaya çıkacağı bizim temel sorunumuzdu. Türkiye bunun yanıtını 'bilfiil' vermiştir. Cumhuriyet'in bir halk devrimi ve halk egemenliğine dönüşen gerçek ve tek 20. Yüzyıl devrimi olduğunu savunabiliriz. Kent ve İstanbul bağlamında bunun en önemli özelliği %60 kaçak kent yapılaşmasıdır. Bu bir devrim olgusudur. Topraksız halk kentte zorla (buna yağma deniyor) toprak sahibi olmuştur. Eğer bu bir elit dağıtımı olsaydı %60'ı kaçak olamazdı. Demek ki biz 7 yıllık bir savaştan sonra 15 yıllık bir halka özgürlük dağıtımı ile halk devrimini rayına oturtmuş bir toplumuz. Burada Atatürk'ün Osmanlı sistemini ortadan kaldıran devrimi, tarihi rolünü, bütün devrimlerden daha iyi yerine getirmiştir. Kuşkusuz buna I. Dünya Savaşı sonrası ortamı, Rus Devrimi ve kente göç gibi global konjonktürler de yardımcı olmuştur. Osmanlı İmparatorluğu küllerinden bir feniks doğmuştur. Bunu başkaları tartışa dursun, halk egemenliğinin İstanbul'da ne anlama geldiği bu yazının ikinci bölümünü oluşturmaktadır ve sonsuz benzer bölüm yazılabilir. PARA OLİGARŞİSİ Devrim 1980'den sonra halkın içinde dünya kapitalizmi ile ortak bir para oligarşisi eline geçmeye başlamıştır. Bu oligarşinin sözcüleri yine halktan gelmekle birlikte, artık halkı, sultanlar devrindeki gibi, din'le afyonlayıp parasını çarçur eden bir guruba dönüşmek üzeredir. Böylece bir 'cycle' tamamlanmış oluyor. Devrim elit halk global para oligarşisi süreçlerinden geçerek bugüne geldik. Bütün Avrupalılar ve onların medyası Türkiye'deki ortaklarıyla birlikte din partisinin kazanmasının demokrasi olduğunu yazmadılar mı? Fakat hiç kimse bunun halkın kendisi için değil, para oligarşisi için olduğunu söylemedi. Onun için de şimdiye kadar kimse %60 kaçak inşaat mekanizmasını çalıştıran yağın ne olduğunu bilse de üzerinde durmuyor. Ülkenin mirasından ve halkın geleceğinin sırtından yapılan oligarşik bir tefecilik olan %18 faiz dağıtımı gibi. ELİT EGEMENLİĞİ VE HALK DEVRİMİ Türkiye'de bir elit egemenliği sadece II. Dünya Savaşı'ndan önce, devrimden sonra 15 yıl sürdü. Cumhuriyet'in Kurtuluş Savaşı ve Osmanlı gerçeklerini düşünmeden 15 yıllık bir 'Jacobin'izm döneminden söz edenler, her şeyi Batı’dan ithal eden ve kendi kendilerine düşünemeyenlerdir. Türkiye kendi koşullarında, kendi köylüsünün tanımıyla, 1923'te %90'ı köylü olan bir toplumda kent, öğretim ve sanayileşme devrimlerini gerçekleştirmiştir. 1950'den sonra kırdan gelmeye başlayanlar 60 yıldır yeni Türkiye'yi yaratıyorlar. İstanbul halkın İstanbul'udur. Sıfır çeken öğretim halkın yarattığı CBT 1073/14 12 Ekim 2007 yüklüğü ve nüfusu nedeniyle bazı disiplin eşiklerine gereksinme doğurur. 'İstanbul efendisi' davranışlarıyla belirlenir. İnsanlara saygılıdır. Haklarını yemez. Ölçülü, dikkatli ve bilgilidir. Hoşgörülüdür. İtinalı giyinmiştir. Temizdir. Sokaktaki vatandaşın davranışları ile bu tanımı karşılaştırırsanız, neden birincinin bir kentli portresi olduğunu artık sadece müzelik olsa bile anlayabilirsiniz. Fakat kentte yaşamak bazı uygarlık paradigmaları gerektirir. Bu kişisel disiplin ve hak gözetmektir. Hak gözetmek başkalarının hakkına tecavüz etmemektir. Bu parametre kentlileşemediğini söylediğimiz kırsal kültürlünün iyi hal notunda yer alır. Bu temel bir kentlilik ölçütüdür. Burada birkaç örnekle halkın başkalarının dolayısıyla kendinin hangi haklarına tecavüz ettiğini hatırlatmakla yetineceğim. Bunları bilmeyen yok. Aşağıda sıraladığım kentlileşememe gösterileri İstanbul halkının ortak davranışlarıdır. KENTLEŞEMEME GÖSTERGELERİ Kent bilmezlik: Burada kent bilmezlik kendini bilmezlikle eşanlamlıdır. Çöp kafalılık; Bu karakteristik Türk hastalığı çevreyi ve kenti çöple kirletmektir. Çöp kafalı çöpü uygun bir şekilde ortadan kaldırmayı düşünmeyen,
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle