20 Mayıs 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

TEKNOLOJİPATENT POLİTİK BİLİM Aykut Göker http://www.ınovasyon.org ARGE'nin uluslararasılaşmasında net alıcı konumundaki ülkelerin hükumetleri bile, yabancıların sahipliğindeki firmaların 'Truva atı' işlevi göreceğinden korkmaktadırlar. Hindistan’ın 10 yıllık patent taarruzu Batı, Hint kökenli buluşları lisanslamaya başladı. Türkiye’de bir narenciyeci bile nar soyucu bir makinenin patentini Hintlilerden aldı (*) ARGE’nin Uluslararasılaşması (3) Firmaların yabancı bir ülkede ARGE yatırımı yapmayı seçerken ön plânda dikkate aldıkları faktörlerin gidilen ülkenin gelişmişlik düzeyine göre pek fazla değişmediğini gördük. 'Kaliteli ARGE personelinin varlığı' ve 'fikrî mülkiyetin korunması' yabancı ARGE yatırımlarının, hem gelişmiş hem de gelişmekte olan ülkeler için, olmazsa olmaz iki koşulu. 'Ülkenin büyüme potansiyeli' ve 'yapılacak ARGE'nin firmanın satışlarına destek olması' da yine her iki ülke kategorisi için başta gelen faktörler. Aslına bakarsanız, bu faktörlerin önem sıralamasında başta gelmeleri çok doğal; çünkü, firmaların, başka bir ülkede ARGE yatırımı yapmalarının ana dinamiği, önce kendilerinin sağlayacakları ekonomik faydadır ve bu faktörler de bu faydayı sağlayabilmenin ön koşullarıdır. Peki, yabancı ARGE yatırımlarından gidilen ülke ve o ülkenin firmaları hiç kazanç sağlamaz mı? Yâni, şu "küreselleşme" sürecinin pek moda olan "kazankazan" söylemi burada hiç mi geçerli değildir? Yine OECD'nin aynı yayınına dönüp orada söylenenlere göz atalım: "Yabancı ARGE yatırımlarında üretilen bilginin yan etkileri ('knowledge spillovers') gidilen ülkenin ekonomisi ve firmaları için çok olumlu olabilir. Yerli inovasyon kapasitesinin yükselmesinin yanında, ARGE'de istihdamın artması, daha iyi bir eğitim ve öğretim görme ve formasyon kazanma fırsat ve desteğinin ortaya çıkması ve beyin göçünün tersine dönmesi ile, ülke, insan sermayesi açısından önemli yararlar sağlayabilir. Bununla birlikte, uygulamada görülmüştür ki, bu yan etkiler otomatik olarak ortaya çıkmaz. Bu olumlu etkilerin maksimizasyonu için, doğrudan yabancı yatırım alan ülkeler, yerel bilgi ağlarının oluşmasına ('networking') ve yerel ekonominin bilgiyi massetme (emme) kapasitesi ile bilgiden yararlanabilme etkisini artıracak yerel kümeleşmelerin güçlendirilmesine yatırım yapmak zorundadırlar." Ardından da ekleniyor: "Diğer yandan, yabancı ARGE'nin ülkeye çekilmesini sâdece pozitif terimlerle sunmak yanlış olacaktır. Şiddetlenen rekabet ortamının yerli firmaların teknolojik rekabet imkânlarını aşındırma potansiyeli nedeniyle, yerli inovasyon kapasitesi üzerindeki kontrolün kaybedilmesi tehlikesi vardır. Pek çok ampirik çalışma, bir sektördeki yabancı varlığının, o sektörde, üretkenliğin (prodüktivitenin) ortalama yayılma hızının düşmesine; üretkenliği daha düşük yerli firmaların da pazardan çekilmesine neden olduğunu ortaya koymuştur. Ayrıca, bazı ülkeler doğrudan yabancı yatırımlara ve yabancı ortaklıklarca yapılan ARGE'ye büyük ölçüde bağımlı hâle gelebilirler ve bu durumda, yabancıların o ülkeleri seçme kararlarındaki küçük değişiklikler yerli ARGE tabanı üzerinde büyük etkiler yaratabilir." En çarpıcı tespit ise, şu: "ARGE'nin uluslararasılaşmasında net alıcı konumundaki ülkelerin hükumetleri bile, yabancıların sahipliğindeki firmaların 'Truva atı' işlevi göreceğinden; ve bu firmaların hem ulusal teknoloji ve üretim yeteneğinin azalmasına neden olup hem de esas inovasyon faaliyetlerini kendi ülkelerinde tutmalarından korkmaktadırlar." Yapılan araştırmaların ortaya koyduğu bu gerçeklerden sonra, Türkiye için iç açıcı bir çözümleme yapmak oldukça zor. İki nedenle; birincisi, Türkiye'nin, her şeyden önce yabancı ARGE yatırımlarını çekme konusunda sıkıntısı var; bu açıdan yeterince câzip bir ülke değil. Niçin câzip değil; saydığımız faktörler açısından bir durum değerlendirmesini gelecek hafta yaparız. İkincisi, diyelim, yabancı ARGE yatırımı geldi; ama, bundan bir fayda sağlayabilmemiz, yukarıda söylenenleri hemen hatırlayınız, gelene değil bizim ulusal bazda uygulayacağımız bilinçli politikalara bağlı. Ne var ki, ulusal politika uygulama konusunda zaaflarımız var. Bu zaafları da, yine gelecek hafta, Türkiye'deki bazı firmalarca, yabancı ARGE yatırımlarını çekme konusunda yapılan iyi niyetli zorlamaları göz ardı etmeden ve onların deneyimlerinin ışığında ele alırız. H indistan’ın "yenilik yap ve patentle" kampanyasını yürürlüğe koymasından on yıl sonra Hint teknoloji taarruzunun öncü sinyalleri alınmaya başlandı. Yalnızca iki örnek: bir A.B.D. firması karmaşık sayısal verilerde kirliliği gideren bir Hint tasarımı yazılımının patentini satın aldı; kolejden terk bir Hintli mucidin icadı olan nar soyucusu Kaliforniya ve Türkiye’de narenciye yetiştiriciliği yapan iki kişi tarafından satın alındı. Kamu tarafından finanse edilen 38 Hint laboratuvarının 1995 yılında 30’dan az olan A.B.D. patenti Temmuz 2006‘da 720’ye yükseldi ve Hindistan dışına lisanslanmaya başlandı. Bu gelişme Hindistan’ın araştırma kültüründeki dramatik değişimi göstermektedir. On yıllar boyunca kapalı Hint ekonomisinde yapılan araştırmaların çoğu "tersine mühendislik (reverse engineering) amaçlıydı. Ancak, 38 kamu laboratuvarını ağyapı içinde birleştiren Council of Scientific and Industrial Research – CSIR (Bilimsel ve Endüstriyel Araştırma Konseyi) Başkanı Raghunant Mashelkar’ın dediği gibi "gerçek inovasyon olmadan her zaman en iyinin gerisinde kalacaktık." 1990’larda Hint ekonomisinin dışa açılması sonrası yabancı ürünler – arabadan mısır gevreğine kadar – ortalığı sardı. Değişen bu çevrede Mashelkar patentten hareketle bilim adamlarına "patentle, yayınla ve büyü" hedefini koydu. Şimdi pek çok bilim adamı ve laboratuvar fikri mülkiyet doğurabilecek veya patent sağlama olasılığı olan projeleri seçmektedirler. HİNDİSTAN’DA ARAŞTIRMA MERKEZLERİ Hindistan’ın patent girişimi aynı zamanda global firmaları yerel Hint araştırma yeteneğini keşfetmeye ve CSIR laboratuvarları ile ortaklıklar araştırmaya ikna etti. Gerçekte ham patent sayısı IBM (geçen yıl 2.900’den fazla) veya Samsung (1.600’den fazla) gibi global firmaların kayıtlı patent sayılarının yanında oldukça düşüktü. Ancak, CSIR laboratuvarlarının yaklaşık 330 milyon $’lık oldukça alçak gönüllü bütçesi Almanya, Fransa va Japonya’nın kamu tarafından finanse edilen laboratuvarlardan daha fazla A.B.D. patenti toplamaktadır. Elbette bu durumda Cisko, Intel, General Electric, IBM, Sun Microsystems ve düzinelerce başka firma Hindistan’da araştırma merkezi kurmaktadırlar. Hindistan’ın fikri mülkiyet birikiminin giderek artan oranda bu çok uluslu firmalara akacağı korkusuna karşı Mashelkar "onlar Hint IQ’sunu kullanarak kendileri için fikri mülkiyet yaratmaktadırlar. Biz kendi yerel IQ’muzu keşfederek kendimiz için fikri mülkiyet yaratmalıyız" diyor. CSIR’ın desteklediği 1.915 patentten yalnızca 135’inin lisanslanması yeterli değildir. Bangalore’deki Indian Institute of Science’da görevli fizikçi Ajay Sood’ın dediği gibi "Hindistan’daki risk sermayesi ortamı A.B.D’deki kadar iyi değil. Fikirlerin laboratuvardan pazara taşınma sürecinin gelişmesi gerekmektedir." Fakat hiç birşey otomatik nar soyucusunu durduramamaktadır. Öncellerinden farklı olarak mühendislik eğitiminden terk Uddhab Bharali’nin geliştirdiği alet çalışırken suya gerek duymamakta ve inovasyonu desteklemeye çalışan National Innovation Foundation’un (Ulusal İnovasyon Vakfı) bir çalışanı "sonuç olarak meyvede sulanmaya neden olmamaktadır" diyerek övünmektedir bu sonuçla. (*) Technology Rewiev, Sep/Oct 2006, Türkçesi Müfit Akyoz CBT1036/6 26 Ocak 2007
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle