Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
TARTIŞMAEDİTÖRE MEKTUP Stanford Shaw Süleyman Çelik (scelik@omu.edu.tr) Güvenli kimyasal yok, güvenli üretim ve kullanım var Toksikolojinin 3 köşe taşı: İnsanlar birbirinden farklıdır; Doz önemlidir; Kimyasallar vücutta değişime uğrar. Sema Burgaz, Benay Can Eke, Hilmi Orhan, Türk Toksikoloji Derneği Almanya Mesleki Güvenlik ve Sağlık Enstitüsü’nden B. Froneberg, küreselleşmenin toplumlara ve çalışma yaşamına olan olumsuz etkilerinden bahsetti. Konuşmanın en çarpıcı yanı; Türkiye’nin 2001 yılı resmi istatistiklerine göre çalışma yaşamına bağlı olarak gelişen hastalıkların sayısının 440 ve ölümlerin ise bin 448 olarak kaydedilmesine karşın, Uluslararası Çalışma Örgütü’nün (ILO) bu konudaki bilimsel tahminlerinin hastalıklarda 70 kat (28 bin) ve ölümlerde ise 20 kat (63 bin) fazla olduğunun vurgulanmasıydı. Bu çelişki, ülkemizde mesleki sağlık alanında gerek işçi örgütlerinin, işverenlerin ve yasa uygulayıcıların ve gerekse üniversitelerin daha çok iş üretmek gerektiğini anımsatıyordu. Çevre toksikolojisinde yeni gelişmelerin sunulduğu oturumda; Almanya’dan H. Foth, sinir sistemine toksik olduğu bilinen cıvanın insan faaliyetleri sonucu doğaya çok daha fazla karışmaya başladığını ve önemli ölçüde çevreyi kirlettiğini belirtti. CBT1036/20 26 Ocak 2007 ayın Yalçın Murgul 1033 sayılı CBT’de yayımlanan yazısında Stanford Shaw’ın niteliklerini sayarken, aslında bir bilim insanı ve aydında bulunması gereken niteliklere işaret etmektedir. O, Türk dostu olduğu için veya eşi Türk olduğu için, Ermeni tezlerine karşı çıkmamıştır. Bildiğim kadarıyla, saygıdeğer eşiyle evlenmeden önce bu konuda çalışmaya ve yayın yapmaya başlamıştır. Sadece bilim insanı tarafsızlığına, ön yargısızlığına ve en önemlisi, namusuna ve ahlakına sahip olduğu için, her türlü baskılara karşın, araştırmaları sonucu elde ettiği belgelerdeki gerçekleri değerlendirme ve açıklama cesaretini göstermiştir. İşte, Galileo Galilei ile kıyaslanabilmek için böyle, gerçek bir bilim insanı olmak gerekir! Sayın Murgul haklı olarak, "…yurtsever tepkilerin bu kadar sık dile getirildiği bir dönemde bu büyük tarihçinin öldüğü hafta layık olduğu bir biçimde yad edilmemesi(ni)" eleştirmekte; "Ulusalcı sloganların kol gezdiği bir dönemde böyle büyük bir tarihçiye sahip çıkılmaması(nın), gerçekte şu anki milli tepkinin sağlam bir zemin üzerinde olmadığının en önemli göstergesi" olduğunu öne sürmektedir. Konfüçyüs, "insanlar sözcüklere farklı anlamlar verdikleri için anlaşamazlar" demiştir. Aydınlanma Devrimini gerçekleştirememiş, dolayısıyla bilimsel düşünceyi benimsememiş toplumlarda aklın yerini duygu, fikrin yerini slogan alır. "Böl ve Yönet" politikası için çok elverişli olan böyle uluslarda, bir "Vakt erişip gay tarafın "ak" dediğine, diğer taraf hemen "kara" der. Soğuk savaş döneminde, bir tarafa "antikomünizrik yeter" min milliyetçilik", diğer tarafa da "milliyetçiliğin fadediğinde, bun şistlik" olduğu ezberletildi ve taraflar, sloganlar atarak larla birlikte vuruştular! Soğuk savaşın üzerinden 17 yıl geçmesine, bu süre içinde birçok acı deneyimler yaşamamıza lidercikleri de ve ulusal varlığımız/vatanımız için tehlike bulutları süpürecek ve üzerimizde dolaşmasına karşın hâlâ bu konuda kavyeni bir "Türk ram kargaşası ve bölünme, tartışma/kavga sürüyor. Mucizesi" gerÇünkü "Böl ve Yönet" politikası uygulayanlar, soğuk çekleştirecektir. savaş döneminden daha çok çalışıyorlar. Birçok "etki ajanı" medyada köşeleri tutmuş. Müzik yapımcısı ABD vatandaşı bir Türk, Stanford Shaw ile aynı gün defnedildi. Müzik Kralı daha ölmeden kısa bir süre önce günlerce önce medyada, sürmanşetlerden "efsane geliyor" tarzı övgü yarışması başladı. Stanford Shaw’dan ise söz eden olmadı! Ermeni savlarından en çok rahatsız olması gereken hükümet cenazeye bir temsilci bile göndermedi! Ulusal Bağımsızlık Savaşımızda, 36 yaşındaki "Genç Paşa" Mustafa Kemal halkımızın önüne geçti ve onun mucizeler yaratabileceğini dünyaya gösterdi. Dünyanın gördüğü bu olguyu, bugün kendilerine lider diyenler, ne yazık ki göremiyor. Onlar, "Halk öne geçsin, biz arkadan geliriz" diyorlar. Buna lider denmez, lidercik denir. Sayın Yalçın Murgul yazısını, "…önümüzdeki dönemin siyasi gelişmeleri…, slogana dayalı yurtseverliğin yerini bilimsel temeller üzerine oturmuş bir vatanseverlik anlayışı alacak" diye bitirmektedir. Bilimsel temeli oluşturacak bilim insanları ve aydınlardan yana ben umutsuzum. Fakat halkımdan umutluyum. Halkımız tarımsal desteğe son veren, tütününü, pancarını, fındığını, kaysısını, çayını, narenciyesini ve diğer ürünlerini yok pahasına satmaya mecbur eden, asgari ücrete, maaşlara, emekli aylıklarına göz diken, parasız sağlık ve eğitim hakkını elinden alan IMF’yi ve işbirlikçisi hükümeti tanımaya, ABD ve AB’nin sürekli onur kırıcı hakaretlerinden rahatsız olmaya; sağır sultanların bile duyduğu işbirlikçi hainleri görmeye başlamıştır. "Vakt erişip gayrik yeter" dediğinde, bunlarla birlikte lidercikleri de süpürecek ve yeni bir "Türk Mucizesi" gerçekleştirecektir. Şimdi bize düşen görev bu "vakti" hızlandırmak! S Ç ok uzak sayılamayacak bir geçmişte, hemen endüstri devriminin öncesine kadar insanoğlunun yaşamı ve çevre si sadece basit hayvansal ya da bitkisel kaynaklı zehirlerle çevriliyken günümüzde her geçen gün çeşitlenerek artan sentetik endüstriyel üretim, hastalıkların önlenmesi ve sağaltımı için geliştirilen ilaçlar, dünyanın her yerinde tarımda yaygın kullanılan tarım ilaçları ile kimyasallar yaşamımızın bir parçası oldu. Her yıl ticari pazarlara bin adet yeni kimyasal giriyor, global ölçeklerde yaklaşık 100 bin kimyasal kullanılıyor. Ancak ilaçlar dahil tüm bu kimyasalların özellikle bilinçli kullanılmadığında insan sağlığı üzerinde ve çevrede zararlara yol açabileceği bilinir. Kimyasal kullanımına bağlı her türlü riskin insan ve çevre sağlığı açısından yönetilmesi konusunda toksikologlara büyük sorumluluklar düşüyor. İşte, Türk Toksikoloji Derneği’nin dü 30 BİN KİMYASALDA ARAŞTIRMA Paris Üniversitesi, Tıbbi ve Toksikolojik Yoğun Bakım Ünitesi Başkanı F.J. Baud, klinik Zehir Danışma Merkezlerinde çalışanların her gün zehirlenmeler ve advers ilaç reaksiyonları olguları ile karşı karşıya olduklarını ve tıbbi toksikoloji alanında uzmanlığın olmaması nedeniyle hekimlere yönelik 2 yıllık kurslar düzenlediklerini belirtti. Kurslar, temel toksikoloji, ikinci toksikolojik acil olguları, ilaçların yan etkileri ya da endüstriyel toksikoloji alanlarından birisinde uzmanlaşmaya yönelik düzenlendiğini açıkladı. Türkiye’de klinik toksikoloji alanında çalışan elemanların hemen tamamına yakını ise toksikoloji alanında henüz herhangi bir temel eğitime sahip değil. Kongrenin son günündeki ‘Türkiye’de Kimyasal Güvenlik’ tartışıldı. Uluslararası Toksikoloji Birliği’nin (IUTOX) başkanlığını da yürüten Prof. Dr. A. E. Karakaya, öncelikle Avrupa’da kimyasal güvenlik konusundaki gelişmeleri özetleyerek en son uygulama olan REACH (Registration, Evaluation and Authorization of the Chemicals Kayıt, Değerlendirme, İzin, Kimyasallar) sisteminden bahsetti. Karakaya en önemli yaklaşım değişikliğinin, 30.000 kimyasaldan riskli olanların kullanımının kısıtlanabilmesi için bunların zararlı olduğunu kanıtlama zorunluluğunun üreticilere verilmesi olduğunu aktardı. Bu durumda REACH sistemi kimyasal güvenlik için daha fazla in vitro testlere gerek duyacak ve toksikolojik risk değerlendirme uygulamalarının yaygınlaşmasına yol açacak.. Kongre konuşma dökümanları ve ülkemizde toksikoloji bilimi, eğitimi ve uygulamaları ile ilgili diğer konular için: www.turktox.org.tr zenlediği 6. Uluslararası Toksikoloji Kongresi’nde, ana tema olarak, ‘Kimyasal Güvenlik ve Toksikoloji’ seçildi. 22 yabancı ve 17 yerli bilim adamının davetli konuşmacı ve Türkiye’den geniş katılımla, bu konu tartışıldı. Türkiye’de ilaç güvenliliğine ilişkin konuşmalarda Prof. Dr. S. Şardaş, farmakovijilans sistemine sahip bazı ülkelerin verilerine göre, 2000’li yıllardan itibaren insanlardaki ölüm nedenleri arasında advers ilaç reaksiyonlarının 6. sırada yer aldığını ifade etti. Bu oturumda ayrıca, ilaca bağlı bu etkilerde insanın genetik alt yapısının önemli bir rol oynadığı ve bundan sonraki yıllarda artık ‘kişiye özgü ilaç’ tedavisinin daha fazla gündeme geleceği idi. ÜÇ KÖŞE TAŞI Kongrenin açılış konuşmasını Harvard Halk Sağlığı Fakültesi Öğretim Üyesi ve toksikoloji alanında yazılmış en önemli temel kitaplardan birinin yazarı olan Prof. Dr. A.W. Hayes yaptı ve toksikolojinin 3 köşe taşını (İnsanlar birbirinden farklıdır; Doz önemlidir; Kimyasallar vücutta değişime uğrar) örneklerle anlattı. Dozun önemini anlatırken İsviçreli hekim Paracelsus’un (14931541) toksikolojinin en temel ilkesi olan ünlü özdeyişini hatırlattı: ‘Tüm maddeler zehirdir. Zehir ile ilacı birbirinden ayıran dozudur’. Bu kavramdan yola çıkarak endüstride çalışanların sağlığını korumaya yönelik olarak bazı sayısal değerlerin (Eşik Limit DeğerTLV) kullanıldığını belirtti. Doza ilişkin bir ilginç örneği vitaminler konusunda verdi.