Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
Cumhurbaşkanlığı seçimi tartışması üzerine... "Cumhurbaşkanı Seçimiyle İlgili Tartışmalar" başlıklı yazısı nedeniyle Sayın Prof. Dr. Fazıl Sağlam’a açık mektup Hasan Yazıcı, Prof. Dr.; İstanbul Üniversitesi – Cerrahpaşa Tıp Fakültesi 9 Ocak 2007 tarihli Cumhuriyet gazetesinin 2. sayfasında Cumhurbaşkanı seçimi tartışması konusundaki yazınızı ilgiyle okudum. Yazınızda TBMM’nin Cumhurbaşkanı seçerken Anayasa’nın 96. maddesinin öngördüğü üye tam sayısının en az üçte biri ile değil üye tam sayısının en az üçte ikisiyle toplanması gerektiğine dair görüşü siz de savunuyorsunuz. Esas çıkış noktanız Anayasa’nın 96. maddesinde yer alan ve "Anayasada, başkaca bir hüküm yoksa, Türkiye Büyük Millet Meclisi üye tamsayısının en az üçte biri ile toplanır ve toplantıya katılanların salt çoğunluğu ile karar verir" şeklinde geçen "başkaca bir hüküm yoksa" ifadesi nedeniyle söz konusu maddede aranan toplantı yeter sayısının Cumhurbaşkanı seçiminde geçersiz olduğu. Anayasamızın Cumhurbaşkanı seçimiyle ilgili 102. maddesinin ilgili bölümleri ise şöyle: "Cumhurbaşkanı, Türkiye Büyük Millet Meclisi üye tamsayısının üçte iki çoğunluğu ile ve gizli oyla seçilir... En az üçer gün ara ile yapılacak oylamaların ilk ikisinde üye tamsayısının üçte iki çoğunluk oyu sağlanamazsa üçüncü oylamaya geçilir, üçüncü oylamada üye tamsayısının salt çoğunluğunu sağlayan aday Cumhurbaşkanı seçilmiş olur." Yorumunuza göre Anayasamız, 102. maddeyle hem oturumu açıp oylamayı başlatmak hem de oylama sonucu Cumhurbaşkanını seçebilmek için 2/3 nitelikli çoğunluk emrediyor. 102. maddede geçen üçüncü oylamaya gelindiğindeki seçim süreci de sizce önemli değil çünkü savınıza göre seçime başlandığında salonda 2/3 salt çoğunluk yoksa üçüncü oylamaya zaten gelinemiyor. Görüşlerinizi desteklemek için Anayasa değişikliğine ait 175. maddedeki bazı hükümlere de gönderme yapıyorsunuz: "Anayasının değiştirilmesine ilişkin 175. maddedeyse teklif ve karar yeter sayıları, nitelikli çoğunluk olarak belirlendikten sonra, ikinci fıkrada açıkça 96. maddeye gönderme yapılmaktadır. Oysa 102. maddede toplantı yeter sayısı olarak 96. maddedeki oranın geçerli olacağı belirtilmemiştir. Bu nedenle 102. maddedeki düzenleme 96. maddeye göre özel kural niteliğindedir...." Üzülerek belirteyim hem nesnel bir yanlış hem de mantık bazında özensiz bulduğum görüşler içeren yorumlarınıza katılamıyorum. Şöyle ki: 1) Anayasa’nın 175. maddesinin ilk cümlesi, sizin dediğinizin aksine, Anayasa değişikliği teklifi için nitelikli çoğunluk önermez. Şöyle der: "Anayasanın değiştirilmesi, Türkiye Büyük Millet Meclisi üye tamsayısının en az üçte biri tarafından yazıyla teklif edilebilir." 2) 175. maddenin 2. paragrafı Anayasa değişikliği için toplantı yeter sayısını 96. maddeye göre – yani üye tam sayısının 1/3’ü – olarak düzenler. Ancak bu saptamadan giderek, sizin yaptığınız gibi, "102. maddede 96. maddeye gönderme yok, o nedenle Cumhurbaşkanı seçim sürecine 1/3 sayıda üye ile açılan bir toplantıyla başlanamaz" demek yanlış olur. 175. madde Anayasa değişikliği için gerekli karar sayısını her aşamada, nitelikli çoğunluğa (aşamalara göre 3/5 veya 2/3) bağlamıştır. Buna karşın toplantı yeter sayısı, aynen dediğiniz üzere 96. maddeye dayanan 1/3 toplantı yeter sayısıdır. Cumhurbaşkanı seçiminde ise 3. oylamaya gelindiğinde karar yeter sayısı artık salt çoğunluk olur. Yasa yapıcı nasıl olur da bir aşamasından sonra karar için salt çoğunluk aradığı Cumhurbaşkanlığı seçim sürecindeki toplantı karar sayısını, her aşamasında nitelikli çoğunluk aradığı anayasa değişikliği sürecindeki toplantı yeter sayısından daha yüksek tutar? Savınızı desteklemek için kullandığınız 175. madde hükümleri kanımca görüşlerinizi değil kuvvetlendirmek, aksine zayıflatmaktadır. Anayasanın 87. maddesinde genel ve özel af ilanında ve 94. maddesinde de TBMM Başkanı seçiminde karar yeter sayısı için nitelikli çoğunluklar öngörülür. Bunlar hep, toplantı yeter sayısı için değil, karar yeter sayısı için konulmuş olan nitelikli çoğunluklardır ve her iki maddede de 96. maddeye, sizin aradığınız, ayrı bir gönderme yoktur. Ayrıca Anayasa’nın 96. maddesinin giriş cümlesindeki "başkaca bir hüküm yoksa" ifadesinin bu fıkrada sözü geçen toplantı yeter sayısına değil sadece karar yeter sayısına ait bir nitelik olarak yorumlanmaması için hiçbir neden yoktur. Burada altını çizmeden geçemeyeceğim trajikomik bir nokta ise bu kadar tartışmaya yol açmış bir hükmün dilbilim açısından apaçık yanlış kaleme alınmış olması. Cümledeki ilk virgüle gerek yoktur ve bu noktalama cümleyi düşürmektedir. Ancak cümlenin bu düşüklüğü sizin ona vermeye çalıştığınız yorumu da gerektirmez. Buraya kadar değindiklerime ek olarak Sayın Sağlam, size bir de soru yöneltmek istiyorum. Halen CHP’nin Cumhurbaşkanı seçiminde yapmayı planladığı gibi bir karar organının toplanmasını kasıtlı olarak engelleme bazı uygar ülkelerin hukukunda, 175. madde uzmanlığınız nedeniyle eminim siz hükümleri de biliyorsunuz, yasadışı görülüyor. kanımca Örneğin ABD’de bu eyleme "quorumbusting" deniyor ve oradaki görüşlerinizi uygulamada Temsilciler Meclisi vezayıflatıyor. ya senato disiplin sorumlusunun, toplantı sayısını kasten düşüreni "tutuklayıp" meclise getirmek yetkisi var. Örneğin 1988’de Washington polisi ABD Oregon senatörü Robert Packwood’ı böyle bir nedenle tutuklayıp toplantıya getirmiş.** Ulusça ötedenberi, ve özellikle son günlerde, imaja ne denli önem verdiğimizin bilincindeyim. Acaba diyorum planlanan "nisap düşürme" en başta aynada ve daha sonra eşte dostta nasıl bir imaj yaratacak? Bütün bunlar esas mesleği hukukçuluktan uzak ama ülkesinin en temel, en yaşamsal sorununun yansız hukuk eksikliği olduğunu her fırsatta dile getirmeye çalışan, seküler adaletin ise her türlü bağnazlığın uzun dönemde tek, ama gerçekten tek, panzehiri olduğuna şaşmaz bir şekilde bağlı bir vatandaşın görüşleri. Saygılarımla, ** Okurlar için: Kaynağa herhangi bir Internet arama motorundan, senatörün ismi yazılarak, kolayca ulaşılabilir. TARTIŞMAYA KATKI NOTU A slında bu tartışma köşesine Editör’ün –yazıyla müdahalesinin yakışık almayacağı düşünülebilir. Fakat Hasan Yazıcı ile olan uzun ve derin dostluğuma dayanarak, sadece bir noktada bir katkıda bulunmak iste CBT1036/21 26 Ocak 2007 rim: Yazıcı "bir karar organının toplanmasını kasıtlı olarak engelleme bazı uygar ülkelerin hukukunda.. yasadışı görülüyor" diyor ve bir milletvekilinin tutuklanıp Kongre’de bir toplantıya zorla katılımının sağlandığı örneğini veriyor. İki itirazım var: Birincisi, bu örnekte, ABD’nin "uygar ülke" olarak algılanma olasılığı, ve ikinci olarak da, "milletvekili tutuklamasının" demokratikmutklak bir hukuk uygulaması olarak algılanma olasılığı. Birincisi olasılık için: ABD’de bütün "demokratik parlamenter sistem" iki parti üzerine kurulu. Biri gider biri gelir ve üçüncü partiye –Kongre’ye girişini bile neredeyse sistem izin vermez. Müthiş paralarla dönen bir "demokratik dolap" söz konusu. Avrupa ile karşılaştırdığımızda, ABD’yi ne kadar "uygar" olarak niteleyebileceğimiz tartışma götürür. Kongre’de böyle bir "yetkinin kulla nılmış olması", bana, daha çok, sistemin ruhunda içselleşmiş olarak var olan "militarizmin tezahürü" olarak gözükmekte. İkincisi: "Toplantı sayısını kasten düşürme", bir milletvekili veya partinin "demokratik hakkı" olabilmelidir. Diyelim ki, bir ülkede Meclis’in toplanması halinde, ülkenin başına bela açacak bir sonuç üreyecek. Örneğin iktidarda diktatörlüğe giden bir parti veya lider var. Bir Hitlervari kişi iktidara gelecek; veya Meclis’in önemli yetkileri kısıtlanacak; veya demokratik hak ve özgürlükler budanacak, bunun için de Anayasal değişiklikler yapılacak. Bu durumlarda, Kongre veya Meclis’in "demokratik işleyişini sağlamak" mı önemli bu durumda, yoksa ülkenin genel çıkarlarını koruyacak eylemlerde bulunmak mı? Böyle bir konunun ciddiyetini değerlendirmede ideolojiler, siyasal bakışlar rol oynar; yani bir fikir özgürlüğü konusudur; dolayısıyla "toplantı açılışı" için milletvekillerinin zorla tutuklanıp getirilmesi rahatça bir diktatoryal eylem biçimi olarak görülebilir. ABD başka bir ülke, Avrupa ve biz başka ülkeleriz... Burada hukukun bile "göreceliği" karşımıza çıkıyor! Orhan Bursalı TARTIŞMAEDİTÖRE MEKTUP