27 Haziran 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

BİYOLOJİYAŞAM POLİTİK BİLİM Aykut Göker http://www.ınovasyon.org Elektronik sanayimizdeki dış ticaret açığının daha büyük olmaması, TV ihracıyla sağlanmaktadır; ama TV sanayimizin bütünüyle dışarıya bağımlı olması nedeniyle kapatabildiği açık marjinal değerdedir. Elektronik sanayiimizde durum (2) Geçen hafta, TESİD raporundan hareketle, TV üretiminin elektronik sanayimiz açısından taşıdığı önemi ortaya koymuş; ama, kullandığı ana bileşenler ve teknolojileri açısından neredeyse tümüyle dışa bağımlı olduğu için, bu sanayi dalının, ihracattaki kâr payı ve ülke içinde yarattığı net katma değerin düşük olduğuna değinerek; bu bağımlılığın azalma ihtimalinin şimdilik pek fazla olmadığına da işaret etmiştim. Elektronik sanayiinde üretimin alt sektörlere göre dağılımında, 2005’te ikinci sırayı, %15,3 pay oranı ve 1,25 milyar $’lık üretimle, telekomünikasyon cihazlarının aldığı görülür. Bu alt sektör, elektronik sanayii içindeki ihracat dağılımında da, %17,2’lik pay oranı ve yaklaşık 0,8 milyar $’lık ihracatıyla yine ikinci sıradadır. Ne var ki, telekomünikasyon cihazlarında, tüketim cihazlarının aksine, dış ticaret açığı verilmektedir. 2005’te, bu alt sektörde, 0,8 milyar $’lık ihracata karşılık, 2,3 milyar $’lık ithalat yapılmıştır. Tahmin etmişsinizdir; ithalatın ağırlıklı kalemi cep telefonudur. Türkiye, 2005’te 1,3 milyar $’lık cep telefonu ithal etmiştir. Profesyonel ve endüstriyel cihazlar (elektronik sanayii toplam üretimindeki payı %11,8), askerî amaçlı elektronik cihazlar (%5,6), bilgisayar (%5,6) ve bileşenler (%3,6) alt sektörlerinde de dış ticarette açık verilmiştir. En çok açık verense, diğer mal ve hizmet üretim sektörlerine yatırım malı mahiyetinde girdi sağladığı için stratejik önemi de büyük olan, profesyonel ve endüstriyel cihazlar alt sektörüdür. Bu alt sektörde, 2005’te ithâlat 3,2 milyar $ (elektronik sanayii toplam ithalatının %29,2’si); ihracat 0,4 milyar $ olmuştur. Bilgisayar alt sektöründeyse, ithalatımız, 2005’te 2,3 milyar $’dır (elektronik sanayii toplam ithalatının %21,2’si); ihracatımız, yok denecek kadar azdır. Her ülke elektronik sanayiinde ihtiyacı olan her şeyi kendisi üretmeli, diye bir kural elbette yok; ama, önemli olan nokta, dışarıdan satın alınan kalemler için yapılan harcamaları en azından dengeleyebilecek ölçüde, dışarıya mal da satılabilmesidir. Bu dengeyi, elektronik sanayii gibi, çağın teknolojisini temsil eden bir sanayi kolunda lehimize çevirmek yaşamsal önemdedir. Çünkü, bunun aksi, parasal bir açığın ötesinde, bütün diğer üretim ve hizmet sektörlerine de damgasını vurduğu için çağın teknolojisi olarak anılan bir teknolojide açık verdiğimiz ve gerilerde kaldığımız anlamına gelir. Bu teknoloji açığının olumsuz etkisi bütün diğer sektörlerde de kendisini gösterir. Buraya kadar yapılan açıklamalardan da anlaşılabileceği gibi, elektronik sanayimizdeki dış ticaret açığının daha büyük olmaması, TV ihracıyla sağlanmaktadır; ama, tekrar edelim, TV sanayimizin, ana girdiler ve teknoloji açısından bütünüyle dışarıya bağımlı olması nedeniyle, kapatabildiği açık marjinal değerdedir. Üstelik teknolojiye egemen olmayan ülkeler dış pazarlarını her an kaybedebilirler. Türkiye, elektronik sanayii için mutlaka başka bir çıkış yolu bulmak zorundadır. Televizyon alıcılarında Avrupa pazarlarındaki konumumuzu koruyabilmek için ülke olarak ne yapmamız gerekir? 1980’li yıllardan itibaren, TELETAŞ ve NETAŞ’la, özellikle de bunların ARGE birimleriyle parlak bir çıkış yapan; ama, bu çıkışını sürdüremeyen telekomünikasyon cihazları sanayiimizin geleceği neye bağlıdır? Son derece yaşamsal; ama, o ölçüde de zayıf olduğumuz profesyonel ve endüstriyel cihazlarda bundan böyle hiç mi şansımız yok? Silah sistemleriyle birlikte ve bu sistemlerin içinde önemli ölçüde elektronik sistem ve cihaz alımında bulunan bu ülke, bu yöndeki ihtiyaçlarını çok daha büyük oranlarda yurtiçinden karşılama stratejisini seçerek elektronik sanayiine yeniden ivme kazandıramaz mı? Bu soruları daha da çoğaltabiliriz; ama, daha doğru soruları ancak sektörün kendisi sorabilir; yanıtlarını da konuya taraf olan üniversite ve kamu kesimlerinden unsurlarla paylaşarak; onların süzgecinden geçirerek, yine kendisi bulabilir. Uzun ve keyifli yaşamın ipuçları Geçen sayımızda uzun ve keyifli bir yaşam için önerilen 9 maddenin 5’ine yer vermiştik. Bu sayımızda pozitif düşüncenin, doğru beslenmenin, rutin sağlık kontrollerinin ve eğlencenin uzun yaşama ne gibi katkıları olacağına değineceğiz. 6GÜLÜMSEYİN! "Uzun ömürlü insanlar topluluk içinde olmayı sever ve birliktelikleri çok eğlendiricidir" diye konuşan New England 100 Yaşındakiler Çalışması’ndan Tom Perls, "Burada anahtar kavram, bu insanların stresle nasıl başa çıktıklarıyla ilgilidir" diyor. Az miktarda stres gerekli veya yararlı olabilirken, süregelen ve şiddetli stres yaşam süresini azaltan bir unsurdur. Perls, hayata pembe gözlükler arkasından bakma alışkanlığına doğuştan sahip olan insanların stresle daha kolay baş edebildiklerini ileri sürerek, bu insanların uzun yaşama şanslarının daha yüksek olduğunu söylüyor. Perls’in bu öngörüsünü destekleyen kanıtlar giderek artıyor. Minnesota’daki rahibeler üzerinde yürütülen çalışma, ergenlik ve gençlik dönemlerini pozitif bir bakış açısına sahip insanların yaşlılıklarında da sağlıklı olduklarını ortaya koyuyor. Optimizm, ayrıca kalp ve enfeksiyon hastalarında iyileşme şansını arttırıyor. Kesin olan şu ki, pozitif bakış zamanın yıkıcı etkisini yavaşlatıyor. Bu yılın başlarında Hollanda’daki Delft Akıl ve Ruh Sağlığı Enstitüsü’nden bilim adamları, iyimser yaşlı erkeklerin kalpdamar hastalıklarına yakalanma riskinin, kötümser yaşlı erkeklere –başlangıçtaki sağlık durumlarından bağımsız olarak oranla yüzde 50 daha düşük olduğunu ortaya çıkardı. Bu çalışmada denekler tam 15 yıl boyunca izlenmişti. İngiltere’deki Birmingham Üniversitesi’nden Ja net Lord, pozitif düşüncenin nasıl etkili olduğunu şöyle açıklıyor: "Pozitif düşünce bir stres hormonu olan kortizolün düzeyini düşürüyor. Kortizol bağışıklık sistemini baskılar. Bu etkiyi DHEA (dehydroepiandrosterone) denilen başka bir hormon dengeler; ancak DHEA düzeyi 30 yaşından sonra azalmaya başlar ve insanlar 70 yaşlarına geldiklerinde bu hormonun düzeyi maksimum değerinin yüzde 20’lerine inmiştir. Lord, insanların yaşlandıkça hastalıklarla daha zor baş edebilmesini bu hormonun azalmasına bağlıyor. Ayrıca kortizolün, kalpdamar ve beyin üzerindeki etkisi zararlıdır. “Doğuştan kaygılı insanların bile stres düzeylerini düşürmeye yarayacak yöntemler vardır. Bunların arasında t’ai chi, egzersiz, meditasyon, yoga ve bir inanca bağlılık sayılabilir" diye konuşan Perls, "Hatta derin bir soluk bile sizi rahatlatabilir" diyor. Rahatlama teknikleri yararlı olabilir, fakat benzer sonuçlar alabileceğiniz başka keyifli yollar daha var. Kahkaha atmanın ve gülümsemenin kortizol düzeyini düşürdüğü görülüyor. Sonuçta mutlu bir ya CBT 1005/8 23 Haziran 2006
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle