Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
GÖNÜLDEN BİLİME Ahmet İnam Ruhu bedenle, bedeni ruhla nasıl tanıştıracağız? Elbette, bu ikiliyi kuşatan, bir diğer öğeyle ilişkiye sokarak... Çünkü insan salt beden ve ruhtan oluşmaz. Bir de onun tinsel yanı vardır. İnsan ‘en azından’ bu üçlü bütünlük içinde ortaya çıkar: ten, ruh, tin Tinselliği İçinde RuhBeden Bütünlüğü Nedir tin? Batı dillerinde ‘spirituality’, ‘geistigkeit’ ya da ‘spirit’, ‘geist’ gibi karşılıklarının da bulunabileceği bu kavram, bir mânâda "maneviyât"ın da karşılığı olabilir. Burada tini, örneğin, Hegel’in anladığı anlamda kullanmıyorum. İnsan bireyi de tine sahiptir. Bir insan teki, bir bedene, bir ruha ve bir tine sahiptir. Ruhu kabaca, duygu ve düşüncelerimizin, düşlerimizin alanı olarak yorumlayabiliriz. Örneğin, zihnimiz ruhumuza dahildir. Tin ise, bir insan bireyinde kültür özellikleri olarak kendini gösterir. Bireyin bedeni doğayı, ruhu, duygu ve düşüncesini; tini, tarihselliği içinde kültürü taşır. Tin, insanın anlam veren yanıdır. Descartes’ten Husserl’e uzanan gelişimi içinde Batı düşüncesi, insanın anlam veren yanını "bilinç"te gördü. Oysa bilinç, ruha aittir. Ruh, tinle ilişkisi içinde yaşamı anlamlı kılar, değerlerini oluşturur. Gerçi, daha algı düzeyinde, algıladığımız nesnelere anlam veririz, bu anlam ‘ruhsal’ bir anlamdır; tenle sıkı bir bağlantı içinde ortaya çıkar. Yaşamın anlamı, bağlı olduğumuz değerler, inançlarımız, umutlarımız tinsel yanımızın katkısıyla oluşur. Ahlak, estetik, tinin alanındadır. Bilim de din de… Örneğin, ‘bilim’ salt ruhsal bir etkinlik değildir. Bilimci, yalnızca düşünüp gözlemler yaparak, hesaplamalar, sınamalar sonucu yargılara ulaşmaz; yaptığının anlamını da yaşar! Tinsel boyut noksanlığı, anlamın salt ruhsal, düşünsel düzleme indirgenmesi, insanı körü körüne bilim yapan, sanat üreten, inanan bir varlık haline getiriyor. İşte, ruhu bedene, bedeni ruha tanıştırmada kilit kavram tindir; çünkü ruhbeden ilişkisi bunları kuşatan bir ‘anlam düzleminde’ gelişir. Anlam düzlemi, ‘anlam soluyan’, anlam yaşayan insan için bir ‘anlam kürede olmak’ demektir. Tinsel yanımız, çağlar boyunca güç açısından azalmalarçoğalmalar içerir. Birey olarak taşıdığımız tinsellik, kültür yaşayışımızda bireyler arası ortaklık boyutunda kültürde ortaya çıkar. Kültürün taşıdığı anlam kürenin gücü, tinsel gücünden gelir. Örneğin, bugünün insanının yaşadığı anlam küredeki ‘demokrasi’, ‘özgürlük’, ‘insan hakları’, ‘eşitlik’ gibi kavramların gücünün düşmesi, insanın hem birey hem de toplum olarak tinselliğinin oldukça zayıfladığı anlamında yorumlanabilir. Bedenimizi ruhumuzla ilişkiye sokmakta zorlanışımızın ardında da bir tinsel zayıflık söz konusudur. Beden almış başını gidiyor! Ruh da kendi başına bir yol seçmiş. İnsanlar güzellik salonlarını dolduruyor, spor yapıyor, giyimine kuşamına bakarak bedeniyle, yalnızca bedeniyle var olmaya çabalıyor. Ruh, bedenden kopmuş, bedeni yadsıyarak, görmezden gelerek mutluluğu, kurtuluşu arıyor. Bedenle kuramadığı diyalog yüzünden korkular, acılar yaşıyor; takınakları, ağır kaygıları var. Neden? Bir anlamıyla beden ruha, ruh tine değmiyor. İnsanlar yaptıkları işin anlamını anlamlandırmakta zorlanıyorlar. Değerli deyip, değerli bularak yaşadıkları anlamların neden değerli olduğu konusunda onlara yol gösterecek tinsel güçleri yok. Tinsel olarak uyumaktalar… Sanat, değerlidir. Müzik, resim, heykel, şiir… Neden? Onlara öyle öğretildiği için! Tinsel güç düşük olunca, yaşadığımız anlamların, yeniden anlamlandırılmasını gerçekleştiremiyoruz. Bilimin bir hakikat arayışı olduğu, insanın büyük heyecanlar yaşayarak, nice emeklerle, araştırmalarla ortaya koyduğu çalışmaların anlamı, tinsel gücün eksikliği yüzünden yaşanamıyor yeterince. Belli sorunları çözüvermek; kurallara, kalıplara bağlanmış yollarda yürüyüvermek bilimsel etkinlikten sayılıyor. İnançlarını yaşayan insan, inançlarını tinsel açıdan kavramak bir yana, ruhsal açıdan bile duyamıyor. Tinsellikle birleşmesi gereken dinsel yaşantılar, bedensel düzeyde kalıveriyor. Örneğin; her Pazar kiliseye sürüklüyor onu, ayakları, bedeni… Ruhu kiliseyi duymuyor, çünkü zihin farklı şeylerle meşgul!.. Tinsel güçlerini geliştiremediği sürece, Müslümanlar terörist damgasından kurtulamayacak, Hıristiyanlar zulümlerine kılıflar bulacak, Budistler şekilciliğin yüzeyselliği içinde yitecek; kurtuluşu bedende arayanlar, bedenin derin kuyusuna düşüp boğulacak… TAŞKIZAK TERSANESİ üretemeyen Türkiye’nin bir örneği. teknolojisi konusunda oldukça sınırlı bilgi sunmaktadır. Maalesef adı geçen müzede, gemi çıpalarının üretildiği Lengerhane ve şehir hatları vapurlarının bakımonarımının yapıldığı Şirketi Hayriye’ye ait Hasköy Tersanesi’ne dair doyurucu izler bulmak oldukça zordur. Oysa basit müdahaleler ve düzenlemelerle Haliç Tersaneleri bünyesinde, gemi yapım ve onarımının anlatılabileceği, asırlık teknolojinin öğretilebileceği açık hava müzesi ya da küçük atölyelerde işliklerin oluşturulabileceği, gemi inşaatı mühendisliği öğrencilerine uygun yerlerin verilebileceği, üniversiteler için ek bir eğitim ve staj olabilecek, bir yandan da işleyen bir endüstri merkezi oluşturulabilir. TURİZM AÇISINDAN ÖNEMİ Alandaki uygun yerler, sürekli kullanım ve işlevlerin geri dönüşebilir olmasına özen göstererek, marina, balık lokantaları, balık hali, dükkânlar, küçük atölyeler, park, çocuk oyun alanı ve rekreasyon alanları olarak değerlendirilebilir. Ayrıca deniz taşıması ve ulaşımı güçlendirilip, kullanılmayan iskeleler tekrar kullanıma açılabilir, diğerleri de düzenlenir ve çalışır hale getirilebilir. Tersanede inşa edilen gemilerden gemimüze, ayrıca tekne, gemi, kran, kızak ve diğer teknik donanımın sergileneceği müzeliman da oluşturKURU HAVUZ yaşayan tarih mak mümkündür. Tarihsel süreç içinde tersanelerle bağlantılı diğer yapıları da (Bahriye Hastanesi, Kuzey Deniz Saha Komutanlığı, eski Kalyoncu Kışlası, un ve tahıl ambarları gibi) içeren bir güzergâh ile çeşitli teknik turlar (endüstri rotası) düzenlenebilir. Bu rotalar, Haliç kıyılarındaki diğer endüstri mirası ve mimari miras ile ilişkilendirilebilir. Alanda tespit edilen tarihi yapı kalıntıları, koruma altına alınarak açığa çıkarılabilir. İYİ NİYET VE UYGUN YÖNTEMLER Rahatlıkla çeşitlendirilebilecek bu önerilerin gerçekleşmesi, ne büyük projelere, ne de yüklü yatırımlara bağlı. Eğer amaç bu alanın korunarak ve kamu yararına kullanılarak gelecek kuşaklara aktarılması/tanıtılması ise, bu konu üzerinde çalışan/düşünen uzmanların, ilgili kişi ve kurumların katkısıyla kısa sürede adım atmak mümkün. Bu arada tersanelerin işlevini sürdürmesi ve tesisin çoktan hak ettiği özel araştırma ve belgeleme çalışmalarının sürdürülmesi de olanaklı. Sonuç olarak, Osmanlı gibi devasa bir imparatorluğun denizlerdeki hâkimiyetini sağlamış, yüzyıllar boyunca deniz ulaşımına katkıda bulunmuş, özel bir tarihiteknolojik mirasa sahip Tersanei Âmire’nin geleceğinin kararı "niyet"e bağlı. CBT1005/11 23 Haziran 2006