Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
BİLİMPORTRE POLİTİK BİLİM Aykut Göker http://www.ınovasyon.org Kurulması öngörülen Avrupa biyoekonomisi, "bilgiye dayalı" diye nitelendirilirken vurgulanmak istenen konunun bilim ve teknoloji ile ilgili olan boyutudur. Tüp bebek uygulamasında başarı şansını artıranTürk bilim adamı BiyoEkonominin Bilgi Tabanı 'Bilgiye dayalı biyoekonomi'nin tanımını geçen hafta vermiştim. Peki ama, bu ekonominin 'bilgiye dayalı olması' gibi bir niteleme ile gerçekte anlatılmak istenen ne? Soruyu yanıtlamadan önce, verdiğim tanım ve buna ilişkin açıklamalarda geçen bazı terimleri de, konu üzerinde anlayış birliği sağlayabilmek için açıklamam galiba iyi olacak. Terimlerden biri, 'biyolojik kaynak(lar)' idi. Bu terim, bitkisel ve hayvansal kökenli doğal kaynakları ifade eder. "Hâlen kullanılan ya da ileride kullanılması imkân dâhilinde olan ya da insanlık için bir değer ifade eden bütün genetik kaynaklar, organizmalar, canlı popülâsyonları, ya da ekolojik sistemlerin diğer biyotik komponentleri" biyolojik kaynak tanımına girer. 'Yenilenebilir biyolojik kaynak(lar)' ise, genel olarak, kendilerini yeniden üreterek çoğaltabilen; bir anlamda, kendilerini yeniden stoklayabilen biyolojik kaynakları anlatır. Bu tür kaynaklar, kendilerini yenileyebilme hızlarından daha yüksek bir hızla kullanılmadıkları sürece, kendi kendilerini sürdürebilirler. Doğal kaynakların 'sürdürülebilir bir biçimde kullanılması' ifadesi ile tam olarak neyin kastedildiğine de değinmekte yarar var. Bu ifade, gezegenimizdeki doğal kaynakların, gelecek nesillerin kendi ihtiyaçlarını karşılama imkânlarını yok etmeden ve onların sağlıklı olarak yaşamalarını engelleyecek herhangi bir potansiyel tehlike yaratmadan bugünün ihtiyaçlarının karşılanması için kullanılmalarını anlatır. Gelelim, biyoekonominin 'bilgiye dayalı olması' meselesine. Benzer bir nitelemenin, son yıllarda, özellikle, günümüz ekonomisini anlatmak için kullanıldığını ve "bilgiyedayalı ekonomi" dendiğini biliyorsunuz. Bu niteleme, ekonominin, eskiden "bilgi" ile hiçbir alışverişinin bulunmadığı anlamına gelmiyor. Vurgulanmak istenen, bilginin, özellikle de, bir bilgi kategorisi olarak bilim ve teknolojinin, bütün ekonomik faaliyetlerde, hem sürecin kendisini hem de sonucunu belirleyen kritik faktör hâline gelmesidir. Bunun en açık biçimde görülebileceği ekonomik faaliyet üretim faaliyetidir. Bilim ve teknolojide yetkinleşmiş ülkeler, üretim sürecine kattıkları bu yetkinlikleriyle dünya pazarlarının egemenleridirler. Kurulması öngörülen Avrupa biyoekonomisi, "bilgiye dayalı" diye nitelendirilirken vurgulanmak istenen de konunun bilim ve teknoloji ile ilgili olan bu boyutudur. 7'nci Çerçeve Program'da, Avrupa tarımı için öngörülen ana hedef neydi? "Toplum, çevre ve ekonomi alanlarında bastıran sorunların üstesinden gelmeyi sağlayacak yeni araştırma fırsatlarından tam anlamıyla yararlanabilmek için bilim, sanayi ve diğer paydaşları bir araya getirerek Bilgiye Dayalı Avrupa BiyoEkonomisi'nin kurulması." Dikkat edilirse, bu ekonomiyi kuracak paydaşlar arasında başta sayılanı bilimdir. 'Üniversite ve kamunun araştırma kurumları' olarak okuyabileceğimiz bu paydaşın başta sayılması doğal; çünkü, asıl maksat, "bastıran sorunların üstesinden gelmeyi" sağlayacak türden araştırmalar yapmaya imkân tanıyan; bu araştırmalar için gerekli olan ortam ve şartları sağlayan bir ekonominin kurulmasıdır. Bütün bu söylenenler, bu ekonominin dayanacağı bilginin, temelde nasıl bir bilgi olacağına da açıklık kazandırmaktadır. Zâten, 7'nci Çerçeve Program'da da, bu bilginin sağlanmasında anahtar görevi görecek ana bilim ve teknoloji dalları ile öncelikli araştırma alanları sayılarak, kurulacak biyoekonominin temel dayanağı açıkça ortaya konmuştur: "Tarım arazilerinden, ormanlardan ve akuatik ortamdan yararlanılarak sürdürülebilir biyolojik kaynak üretimi ve yönetimi için: Genomik, proteomik, metabolomik gibi, 'omik' teknolojilerle ilgili araştırmalar; sistem biyolojisi ve biyoenformatik araştırmaları; mikroorganizmalara, bitkilere ve hayvanlara odaklanmış, ama, aynı zamanda, bunların biyoçeşitliliğinden yararlanmayı ve bu biyoçeşitliliğin sürdürülebilmesini de mümkün kılacak 'yakınsayan teknolojiler' ile ilgili araştırmalar." Y ale Üniversitesi’nden Türk bilim adamı Emre Seli ve ekibi, IVF yönteminde (in vitro fertilizationAnne adayının yumurtalıklarından toplanan yumurtalarla, baba adayından alınan spermlerin laboratuvarda birleştirilerek döllendirilmesi ve elde edilen embriyonun tekrar anne rahmine yerleştirilmesi işlemi) başarı şansını artıran bir teknik geliştirdi. Bu teknikte insan embriyosunun içinde bulunduğu besleyici sıvının içerdiği serbest radikallerin düzeyi ölçülüyor. Böylece embriyonun rahme yerleştirilmeden önce yaşam kabiliyeti sınanmış oluyor. Şu anda klinikler embriyoların gelişimini mikroskop altında inceleyerek hangisinin anneye transfer edileceğine karar verir. Bazı durumlarda işlemi gerçekleştiren, embriyodan bir hücre çıkartarak genlerini inceler. Bu tekniğe PGD (Preimplantasyon Genetik Tanı) denir. Bu teknik genel olarak spesifik bir genetik hastalığın varlığını ortaya çıkartmakta kullanılır. Emre Seli, "Bir embriyoyu dürterek çıkarttığınız bir hücrede en fazla biriki genin varolup olmadığını araştırırsınız" diyor. BESLEYİCİ SIVIDA SERBEST RADİKAL TARAMASI Emre Seli ve meslektaşları tarafından geliştirilen yeni yöntemde ise embriyoların transfer edilmeden önce içinde geliştikleri sıvı incelenir. Seli, "Biz bu yöntem ile yalnızca tek bir hastalığı araştırmıyoruz; embriyonun metabolik faaliyetlerinin tümünü ve sağlığını bütün olarak inceliyoruz" diyor. Hâlihazırda ABD’de IVF uygulamalarının yaklaşık %34’ü hamilelikle sonuçlanıyor. Seli’nin ekibi pilot araştırmada embriyoları metabolik profillerine göre seçerek hamile kalma şansını %80 oranında artırmayı başardılar. Seli çalışmalarının raporunu geçen ay Louisiana, New Orleans’ta gerçekleştirilen Amerikan Toplumu için Üreme Tıbbı yıllık toplantısında sundu. Emre Seli, ayrıca, bu yeni yöntemin yüksek risk içeren çokludoğum hamileliğine de son vereceğini söylüyor. Çokludoğum hamileliği IVF uygulamalarında yaygın olarak görülür, çünkü kadınlar, tekniğin düşük başarı oranıDoçent Dr. Emre Seli Yale Üniversitesi’nde nı telâfi etmek için birden fazla embriyonun araştırmalar yapıyor. transfer edilmesini ister. Bu uygulama pek çok Avrupa ülkesinde sınırlandırılmış olmakla birlikte, ABD’de üreme klinikleri şu anda ortalama üç embriyoyu bir seferde transfer ediyor. Seli’nin ekibi embriyonun metabolizmasını incelemek için embriyonun besleyici banyosundan az miktarda sıvı alıp, spektral analiz ile içindeki serbest radikallerin düzeyini ölçüyor. Serbest radikaller normal hücre metabolizmasının yan ürünüdür. Ekip, sağlıklı metabolik hızı olan embriyoların, sağlıksız embriyolara göre daha fazla miktarda serbest radikal ürettiğini ortaya çıkartmış bulunuyor. Döllenmeyi izleyen üç gün içinde 108 embriyoyu inceleyen bilim adamları bunların %8083’ünün başarıyla implant edilebileceği öngörüsünde bulundular. Daha geniş kapsamlı bir çalışma için hazırlıklar sürüyor. SOLUNUM HIZI ANALİZİ Bir diğer bilim ekibi başarılı bir implantasyonun belirlenmesinde yeni bir yöntem deniyor. Massachusetts, Reading’deki New England kısırlık Merkezi’nden Lynette Scott ve meslektaşları, implantasyon için sağlıklı adayları tespit edebilmek için yumurtanın ve erken evredeki embriyoların solunum hızlarını ölçtüler. Dar tüplerde insan yumurtası ve embriyolarını geliştirdiler. Böylece bunların üzerindeki besleyici sıvı, embriyoları rahatsız etmeden incelenebiliyordu. Scott, "Yumurta veya embriyo soluk alıyorsa sıvıdaki oksijen miktarında azalma tespit ediyoruz" diyor. Ekibe göre sağlıklı embriyoların solunum hızları döllenmeden 5 gün sonra artar. Scott, yaşama şansı düşük olan yumurta ve embriyolarda solunumun yavaşladığını veya tamamen durduğunu söylüyor. Scott’un tekniği hâlihazırda sığırlardaki sağlıklı yumurta ve embriyoların seçiminde kullanılıyor. Bu teknik sayesinde sığırlarda döllenme şansının yüzde 50 oranında arttığı ileri sürülüyor. Scott, geçen ay bu tekniğin insanlarda da işe yaradığını bildirdi. Scott bu konuda şunları söylüyor: "Bu teknik en fazla İtalya’da yarar sağlayacak. Çünkü bu ülkede etik nedenlere bağlı olarak implantasyon için seçim yumurta aşamasında yapılıyor." Embriyolar bu yeni testlerden geçse bile PGD genetik hastalıklar için talep edilebilir. Kaynak: 4 Kasım 2006 Reyhan Oksay CBT1029/6 8 Aralık 2006