01 Haziran 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

GÜNCEL TIP Dr. Mustafa Çetiner [email protected] len implant, korozyona karşı bedene zarar vermeyen bir polimitle kaplı olan bir silisyum çipinden oluşmakta. Çipin üzerinde 1500 piksel alanı sıralanmış. Her pikselin boyutu yaklaşık olara 70x70µm olduğu için, 12 derecelik bir görüş RETİNA implantı göze yerleştirilmeden önceki hali alanı sağlamakta. Tüm piksel alanları iki fotosel, bir amplifikatör devresi ve uyarıcı bir elektrotla bağlı. Fotoseller göze düşen ışığı yakalayıp, elektrik akımlarına dönüştürüyor. Ancak bunlar, uyarıcı elektrotlarla ağtabakasındaki hasarlı sinir hücrelerini uyarmak için yeterli olmadıkları için amplifikatör devresi tarafından yoğunlaştırılmakta. Minik amplifikatör İÇİNE çip yerleştirilmiş ağtabakasının ayrıntılı görüntüsü. devresi de tıpkı çipin Gözün için hâlâ silikon yağı ile dolu olduğu için fotoğraf kendisi gibi, ince bir pek net değil elektrik kablosuyla dışarıdan beslenmekte. Gangliyon hücreleri yeterli derecede uyarıldıklarında, sinyalleri görme siniri üzerinden beyne iletiyorlar. Işık uyarımlarının elektrik sinir uyartılarına dönüşümü, doğru çalışmadığı zaman "kurtarıcı" olarak çipin üzerinde bulunan 16 yedek elektrot giriyor devreye. Gangliyon hücreleri minik elektrik kablosuna bağlı bu yedek elektrotlarla uyarılabilmekte. Ancak 1500 elektrot henüz işlemiyor diyen bilim adamları, ilk önce on altı (asıl) uyarım elektrodunu test etmişler. Uyarımın oluşturduğu motife göre implantı taşıyan hastalar, elektrot başına bir ışık noktası ya da birkaç elektrotla parlak çizgiler görüyorlar. 1500 piksellin denendiği diğer testler başarılı sonuç verdiği taktirde, görme engelliler en azından objeleri siyahbeyaz ve biraz bulanık olarak da olsa görebilecekler. Kim bilir, belki de yakın bir gelecekte eczane raflarında anne sütü paketlerine rastlanmaya başlanacak. Anne Sütü Bankaları Londra Kızılhaç’ında sekreter olarak çalışan Percy Oliver, ilk kan nakli merkezini 1921 yılında kurmuş ve bu merkeze "İngiliz Kızıl Haçı Kan Transfüzyon Servisi" adını vermişti. O dönemde servise kaydı olan gönüllü vericilerin pek çoğunun evinde telefon yoktu ve bu vericiler gerek duyulduğunda polis tarafından evlerinden alınıp kan nakli merkezine getirilmekteydi. İlk biyolojik bankanın kurulduğu o tarihten bu yana yüzyıla yakın bir zaman geçti. Bu süreç boyunca kan bankalarına organ, doku, sperm, göbek kordonu ve kemik iliği bankaları gibi birçok başka biyolojik banka daha katıldı. Günümüzün popüler biyolojik bankalarından biri de anne sütü bankalarıdır. Bilindiği gibi Dünya Sağlık Örgütü, bebeklerin ilk 6 ay içinde sadece anne sütü ile beslenmesini, iki yaşına kadar da ek gıdalar ile beraber emzirmeye devam edilmesini önermektedir. Çünkü anne sütü tüm bebekler için ideal bir besindir. Bu süt bebeğin tüm gereksinimlerini karşılayan, sindirimi kolay ve bağışıklık sistemini güçlendirecek doğal antikorlar içerir. Anne sütü dışındaki hiçbir besin bu sayılan özellikleri taşımaz ve dolayısıyla onun yerini tutamaz. Ancak ne yazık ki, bebeklerin önemli bir bölümü bu değerli besini çeşitli nedenlerle alamıyor. Marmara Üniversitesi Tıp Fakültesi Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Ana Bilim Dalı, Yeni Doğan Bilim Dalı Öğretim Üyesi Doçent Dr. İpek Akman, pastörize edilmiş anne sütü bankalarının bu gereksinimi karşılamak üzere tüm dünyada yaygınlaşmaya başladığını söylemekte. Bu yöntem belki de "sütanneliği" kavramının da güncel bir biçimi olarak yorumlanmalı. Sütanneliği kavramı aslında çok eski bir kavramdır. MÖ 2250 yılında Hammurabi yazıtlarında bile bundan söz edilir. Bu yazıtlarda sütannenin seçiminin önemine vurgu yapılır ve bebeğe fiziksel, duygusal ve zihinsel bazı özelliklerin süt ile aktarılabileceği belirtilir. Buna günümüzde bile birçok kültürde inanılmaktadır. Bu hassasiyet nedeniyle sütanneliği tarih boyunca birçok kadın için iyi bir gelir kaynağı olagelmiştir. Doç. Dr. İpek Akman 1985 yılında Kuzey Amerika’da gerçek anlamda bir anne sütü bankasının kurulduğunu ve giderek Kuzey Amerika ve Avrupa’da sayısının arttığını belirtiyor. Ancak 80’li yıllarda tüm dünyayı sarsan AIDS epidemisi nedeniyle bu bankaların önemli bir bölümü kapanmak zorunda kaldı. Günümüzde serolojik testlerde ve pastörizasyon yöntemlerindeki ilerlemeler nedeniyle anne sütü bankaları yeniden önem kazanmaya başladı. Ülkemizde ise bu konuda bir çalışma yok. Dr. Akman, özellikle prematürelerde, çoğul gebeliklerde, diğer besinlere alerjisi olan, kilo artışı sağlanamayan bebekler ile cerrahi müdahale yapılmış bebeklerde anne sütü gereksiniminin daha fazla olduğunu ve dolayısıyla banka sütlerinin kullanılabileceğini belirtiyor. Bu noktada AIDS gibi birçok önemli virüsün anne sütü ile bulaşabilmesi nedeniyle bankanın güvenilirliği önem kazanmaktadır. Bir anne sütü bankası, uygun ve yeterli serolojik testleri yapabilen, iyi pastörizasyon uygulanan ve güvenli vericilerden anne sütü toplayan banka anlamına gelir. Güvenilir anne sütü bankalarında anne sütü 30 dakika süreyle ve 63 dereceye kadar ısıtılmakta, bu sürenin sonunda hızla soğutularak 10 derecenin altında bir ısıya erişilmektedir. Pastörizasyon işlemi tüm virüsleri etkisizleştirmekte, ancak ne yazık ki aynı zamanda anne sütündeki bazı antikorların da kaybına neden olmaktadır. Bu işlem, sütün besin değerini değiştirmez. Pastörizasyon işleminden sonra süt dondurularak saklanıyor. Saklanan bu ürün gerektiğinde donmuş biçimde nakledilmeli ve asla eritilmemelidir. Doç. Dr. İpek Akman, bebek mamalarına göre, banka sütü ile beslenen bebeklerde infenksiyon görülme oranının daha az olduğunu söylüyor. Kim bilir, belki de yakın bir gelecekte eczane raflarında anne sütü paketlerine rastlanmaya başlanacaktır. ÖZEL AMELİYAT YÖNTEMİ İmplant, bu amaçla geliştirilmiş özel bir ameliyat yöntemiyle gözün içine yerleştirilmekte. Ameliyat sırasında gözkapağının iç kısmında küçük bir kesik açılıyor ve bu kesikten gözün içini dolduran jölemsi bir madde olan camsı cisim (corpus vitreum) çıkarılmakta. Bilim adamları camsı cismin zaten genç yaşlardan itibaren azaldığını ve pek de gerekli olmadığını söylüyorlar. Bundan sonra ağtabakası içten biraz kaldırılarak yeni bir kesik açılıyor ve çip kablosuyla birlikte bu kesikten ağtabakasının altına yerleştirilmekte. Bu işlem sırasında, çipin, en fazla foto reseptöre sahip makulanın yakınına yerleştirilmesine dikkat edilmekte. Derideki kesikten dışarı sarkan elektrik kablosu dikildikten sonra göz kapağının altına ve derinin altından arkaya doğru yerleştirilmekte. Kablo, kulağın bir ila iki santimetre arkasından bir fişte son buluyor. Bu şekilde implant pille işleyen bir adaptöre bağlanabiliyor. Çipin enerji ihtiyacı ve elektrotların çalıştırılması gelecekte tıpkı koklea implantları gibi elektromanyetik indüksiyonla sağlanacak. Bu tür bir tekniğin kullanılabilirliğini ve yararlılığını kanıtladıklarını söyleyen bilim adamları, tekniği geliştirmek için çalışmalarına devam ediyorlar. Bu gelişmenin iki ila üç yıl içinde gerçekleşebileceği tahmin edilmekte. O zaman retina implantının 25.000 ila 30.000 Avro civarında olması bekleniyor. Bu fiyat kimi insanlara göre çok görünebilir ama uzmanlarca yetiştirilmiş özel köpekler de aşağı yukarı aynı paraya mal olmakta diyor bilim adamları. Derleyen: Nilgün Özbaşaran Dede CBT1029/15 8 Aralık 2006
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle