01 Kasım 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

TÜRK BİLİM TARİHİ Einstein; “Atatürk benim de Türkiye’ye gelmemi istemişti” Einstein, 1949 yılında kendisiyle görüşen Prof. Dr. Münir Ülgür’e, 1933 üniversite reformu sırasında Atatürk’ün, kendisinin de Türkiye’ye gelmesini istediğini söylemişti. Einstein, "Siz biliyor musunuz, dünyanın en büyük liderine sahipsiniz" dedi. 1933 Üniversite Reformu sırasında Atatürk’ün, kendisinin de Türkiye’ye gelmesini istediğini söyledi ve "Arkadaşlarım hep oradaydı ama burada imkânlar çok fazla olduğu için burayı tercih ettim" dedi. Osman Bahadır, [email protected] rine telefon ettim ve görüşme isteğimi bildirdim. Hiç beklemediğim bir şekilde hemen cevap geldi ve Einstein’ın beni beklediği bildirildi. "Eşim ve o zaman 2.53 yaşında olan kızımla birlikte Einstein’ın üniversitedeki ofisine gittik. Bizi çok sıcak bir şekilde karşıladı ve bizimle yakından ilgilendi. Küçük kızımı dizine oturttu ve ona piyano çaldı. Onu fevkalade mütevazı bir insan olarak gördük. "Bizi hemen kabul etmesinin nedeni, benim Atatürk’ün bir evladı olmamdı. Konuşmalarımız sırasında Atatürk’ü kastederek ‘Siz biliyor musunuz, dünyanın en büyük liderine sahipsiniz’ dedi. 1933 Üniversite Reformu sırasında Atatürk’ün, kendisinin de Türkiye’ye gelmesini istediğini söyledi ve "Arkadaşlarım hep oradaydı ama burada imkânlar çok fazla olduğu için burayı tercih ettim" dedi. İzafiyet teorisi üzerine konuşurken bize bir bilim adamının adını vererek, "Planetaryum’da şu gün şu saatte onun izafiyet teorisi üzerine konuşması olacak. O benden daha önemli bir iş yapmıştır, bu teoriyi çok anlaşılır şekle sokmuştur" dedi ve "size iki bilet veriyorum" diyerek, o toplantının giriş davetiyelerini sundu. Bizi de sorduğu ve memleketimize iyi şeyler götürmemizi tavsiye ettiği bu görüşmeden yaklaşık yarım saatin sonunda ayrıldık." Prof. Dr. Münir Ülgür ve Einstein’in 3 yaşındayken kucağına alıp sevdiği kızı Nur Altıtepe. (Fotoğraf: Kaan Sağnak) Adnan Adıvar Einstein Görüşmesi rinceton'un çok sakin bir caddesindeki beyaz boyalı, ahşap, bizim köşk dediğimiz tarzda bahçeli evler arasından gidiyorduk. Memleketimizin ve benim Dr. Adnan Adıvar çok eski dostumuz merhum Dr. Gaites'in gelini bu evlerden birini işaret etti: "İşte Einstein burada oturur, yanındaki de bizim ev" deyince sevinçle sordum: "Onunla görüşüyor musunuz? "Evet, iyi bir komşudur" dedi.... Nihayet bir gün bana telefon ettiler: Einstein, sizi bugün çay vakti bekliyecek!... ...Mrs Gaites, beni kapıya kadar götürdü ve "kapıyı açacak olan Einstein'ın hemşiresidir haberiniz olsun" dedikten sonra açık kapının önünde duran kadına "İşte Doktor Adnan" dedi ve beni bıraktı. Biraz sonra uzun beyaz saçlı bir büyük kafanın karşısında idim. Bir müddet birbirimize bakıştık; bu sırada dikkat ettim ki onun ayakları çıplaktır. Bana, kendisini hangi sıfatımla ziyaret ettiğimi sordu. "Sadece bir ilim talibi gibi" dedim. Onun, büyük fizikçi Philipp Frank'ın yazdığı ilmi biyografisini okuduğumu söyledim. Gülerek, o eserden memnun olduğunu söyledi. İlk olarak izafiyet nazariyesinin avamileştirmeye asla gelmeyen bir nazariye olduğuna inandığımı sıkılarak söyledim. Beni bu vadide konuşmağa teşvik edecek sözlerle taltif edince sıkılganlığım geçti. Yabancı aksanla ve fakat en doğru kelimeleri kullanarak ingilizce söylüyordu. Belki kendi diliyle konuşmağı tercih eder diye kendisinin de talebelik ettiği Zurich'te bir müddet çalıştığımı ve o zamanın meşhur talebe pansiyonu olan Phoenix'de kaldığımı söyledim. Gözleri parladı. Phoenix, Phoenix, dedi. Sonra Berlin'de hocam Kraus'un tıbdan felsefeye geçtiğini, benim de onun gibi tıbdan ilim tarihine geçmeğe çalıştığımı söyledim. Kraus'u çok değerli ve hür düşünen bir kafa olarak tanıyordu. Son zamanlarda kendisile çok temas ettiğini söyledi. Fakat yine İngilizce olarak: "Haklısınız, bu yeni nazariyelerin (benim nazariyem demedi) anlaşılması güç P olduğu gibi avamileştirilmesi de güçtür. Onları anlamak için evvelkileri iyice hazmettikten sonra daha yenilerine karşı bir açlık duymuş olmak lazımdır" dedi. GEVREK KAHKAHASI Bu sözleri söylerken yüzüme en tatlı bir bakışla bakan gözlere baktım. Karşısındaki insanın ta yüreğine işliyen ve baktıkça insanı alan bu gözleri, ben bir kere daha görmüşüm gibi geldi. Sonra buldum ki, o defa gördüğüm gözler bir sanatkarın gözleri idi; bunlar da bir âlimin gözleri. Acaba ilim ve sanat ruh âleminde birbirile birleşiyor ve o alemin pencerelerinden gelen aydınlığın şuaları hep aynı kudreti mi taşıyordu? Nazariyesinin felsefesiA. Adıvar, matematikçi ni yapan bir Alman filozoKerim Erim'den (1894funun kitabı 1952) sonra Albert Einshakkında, tein (18791955) ile görümüsaadesini şen ikinci Türk bilim dileyerek, fikrimi söyledim. adamıdır. 1946 yılında "Kendinizi Princeton'da gerçekleüzmeyiniz, o şen bu görüşmeden sonizafiyet nazara Adıvar izlenimlerini riyesini "Dur Düşün" kitabında Kant'a bağlamaktan başka Bir Adam Gördüm başlıbir şey yapmış ğıyla yayınladı (Ahmet değildir," diye Halit Kitabevi, İstanbul cevap verdi. 1950).. Bu metnin tamaO, benim anlatmak istedimını 980. sayımızda yağimi bir cümle yımlamıştık. Şimdi, Adıile ne güzel var’ın yazının bir özetini ifade etmişti. sunuyoruz. Musevi dini ile ilim arasındaki anlaşmazlık hakkında vaktiyle kendi söylemiş olduğu biraz karanlıkça bir cümlenin izahını rica ettim. Beni cidden büyük bir alime yakışacak vuzuhla tashih ve tenvir etti (aydınlattı)... Tekaüt olarak çekildiği Institü'ye yine her gün muntazaman devam ettiğini işitmiştim. Kendi sözlerinden anladım ki mekanik, elektromağnetik bütün fiziki hadiseleri bir tek saha kanunu içine sokacak ve bütün nazariyeleri birleştirecek olan "Birleşik saha" nazariyesi üzerinde hala çalışmaktadır.... Çıkarken Einstein ikimizin de hâl ve şanına bakarak "Allahaısmarladık, ya bu, yahut öteki dünyada tekrar görüşürüz" dedi. Onun elini öpmek için garpta da bizde de olduğu gibi erkeklerin elini öpmek adeti olmasını ne kadar isterdim.” Prof. Dr. Münir Ülgür kimdir? 24 Aralık 1917’de doğdu. İstanbul Erkek Lisesi’nin fen bölümünden birincilikle mezun oldu. Parasız yatılı sınavını kazanarak Yüksek Mühendis Mektebi (bugünkü İTÜ)’nin Elektrik Bölümü’ne girdi. 1941’de bu bölümden mezun oldu. Elektrik Fakültesi’nin kurucusu Prof. Dr. Burhaneddin Sezerar’ın asistanı oldu. 1946 yılında doçent oldu. 1948’de General Electric’te eğitim çalışması (training) yapmak üzere İTÜ tarafından ABD’ye gönderildi. 2.5 yıl ABD’de kaldı. Yurda dönüşünden sonra 1951’de profesör oldu ve 1952 yılında da İTÜ Elektrik Fakültesi dekanlığına seçildi. 1985 yılında emekli oldu. Münir Ülgür, ülkemizde ve İTÜ Elektrik Fakültesi’nde otomatik kontrol disiplinini yaratmış ve bu disiplinin kürsüsünü kurmuş ve yıllarca bu konuda eğitim vermiş ve laboratuvar çalışmalarını yönetmiştir. Ayrıca otomatik kontrol laboratuvarlarını fakültede kuran da odur. Onun açtığı servomekanizm dersi, MIT ve Stanford Üniversitesi’nden sonra dünyada üçüncü olarak açılmıştır. Bu anlamda elektrik teorisi ve endüstrisinin daha sonraki yıllardaki gelişimine en büyük etkide bulunmuş bilim insanlarımızdan biridir. O ayrıca Elektrik Fakültesi dekanlığı döneminde fakültenin bir bölümü olarak ülkemizin ilk meteoroloji mühendisliği bölümünü kurmuştur. Prof. Dr. Münir Ülgür’ün, Prof. Dr. Kerim Erim ve Dr. Adıvar’dan sonra, Einstein ile görüşme yapmış olan üçüncü bilim insanımız olduğu ortaya çıktı. CBT 1022/12 20 Ekim 2006 Prof. Dr. Kerim Erim Yazının devamı arka sayfada CBT 1022/13 20 Ekim 2006 TÜ ElektrikElektronik Fakültesi emekli öğretim üyelerinden Prof. Dr. Münir Ülgür ile 9 Ekim 2006 günü Fenerbahçe’deki evinde EMO (Elektrik Mühendisleri Odası)’dan Muhittin Karahan ile birlikte bir görüşme yaptık. Bu görüşmenin konusu, Sayın Ülgür’ün bilimsel ve mesleki yaşam öyküsünü kendisinden dinlemek ve bazı bilimsel ve tarihsel konularda görüşlerini almaktı. Prof. Dr. Ülgür’ün bu görüşmemiz sırasında söylediklerinin tümü, EMO İstanbul Şubesi’nin yayınları arasında çıkacak. Bu görüşmemizde üzerinde konuşulan konuların en ilginçlerinden biri, Sayın Ülgür’ün Einstein ile İ yaptığı görüşmeydi. Böylece Prof. Dr. Münir Ülgür’ün, Prof. Dr. Kerim Erim ve Dr. Adnan Adıvar’dan sonra, Einstein ile görüşme yapmış olan üçüncü bilim insanımız olduğu ortaya çıkıyordu. Prof. Dr. Münir Ülgür, Einstein ile yaptığı görüşme konusunda şunları söyledi: Kerim Erim: Einstein ile Bir Saat Einstein ile ilk görüşen Türk bilim insanı Prof. Dr. Kerim Erim, Mühendis Mektebi Mecmuası’nda (Sayı 42, Kasım 1930, İstanbul) bu görüşmesini yayımladı. Osman Bahadır’ın yeni çıkan Kerim Erim kitabından aldığımız bu görüşmenin biraz Türkçeleştirilmiş özetini aşağıda sunuyoruz. miz Kemalettin Sami Paşa hazretleri büyük bir lütuf yaparak buluşmanın gerçekleşmesine yardımcı oldu. Berlin’e hemen yüz kilometre mesafede küçük bir köyün kenarında, orman yakınında bulunan villasında ne telefonu var ve ne de orada olduğundan kimsenin malumatı var... Evvela Madam Einstein bizi çektiğimiz müşkülatı bilen bir tavır ile karşıladı. Hemen hizmetçi kız ile Profesör Einstein’e haber yolladı. Geçen sene bir telefonu olan villada oturduklarını, her YIL 1948 "İTÜ tarafından General Electric’te eğitim çalışması yapmak üzere 1948’de ABD’ye gönderildim. Beni General Electric seçti. Çok zor bir kabuldü. Seçim için ABD’den bir profesör gelmiş, beni imtihan ederek ve sonra da benimle bir mülakat yaparak karar vermişti. "ABD’de 2.5 sene kaldım. Philadelphia’da çalışıyordum ve Einstein’ın da Princeton Üniversitesi’nde olduğunu biliyordum. Einstein ile görüşmeyi istiyordum ama bunun gerçekleşebileceğine de çok ihtimal veremiyordum. "1949 yılında bir gün üniversitedeki sekrete S tokholm’deki beynenmilel Mihanik (Mekanik) kongresinden dönerken Berlin’de Profesör Einstein’i ziyaret arzusunda idim. Bu maksat için Stokholm’deki kongreye katılan, tensor hesabatının kurucusu Profesör Levi Civita’dan bir mektup almıştım. Öteden beri gayet basit, çekingen bir hayat yaşadığını da biliyordum. Binaenaleyh kendisini bulmak çok güçtü. Berlin büyük elçi TÜRK BİLİM TARİHİ
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle