24 Aralık 2024 Salı English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

HALK SAĞLIĞI GÖNÜLDEN BİLİME Ahmet İnam Amerikalılar yaşam sürelerine göre 8 gruba ayrılıyor ABD’de ortalama ömür, ırk farklılığı, bölge ve sosyoekonomik durum gibi çeşitli etmenlere bağlı olarak değişiyor. İnsan birey olarak çevresidir, çevresi kendisine dahildir. Çevreyle, yaşadığımız kentle olan sorunlarımız, kendimizle olan sorunlarımızdan kaynaklanıyor. İnsan, Çevresidir! İnsan kaos içinde yaşayamıyor, böyle bir özelliği var; kafasında bir düzen kurmadan, bu evrende var olamıyor. Hem kendi kafasında oluşturduğu, hem de içinde bulunduğu evrenin parçasıyla ilgili, beden yapısını belirleyen dış etkenlerin de etkisinde bir düzen kuruyor. İnsan kaotik bir varlık değil, zaman zaman kaos yaşasa da, anlam boşlukları, anlam hiçlikleri yaşasa da, hep yaşamına ve yaşadığı ortama anlam vererek yaşıyor. Evrende var olan bir varlık olarak, insan mekân denilen bir olanak içerisinde yaşıyor. Mekân bir olanaktır, bir düzenlenecek imkânlar topluluğudur. Bu da, insana yeryüzü denilen bir gezegende verilmiş; bu gezegeni, evrenin bize sunduğu bu gezegeni düzenlemek işi, bu gezeni yorumlamak işi, bu gezende yaşama işi, insanın işi olmuş. Bu gezegene ben yer çevre diyorum. Yer çevre, yaşadığımız, bize verilen gezegenle ilgili bir çevredir. Doğar doğmaz böyle bir çevreyle karşı karşıyayız. Doğar doğmaz, belki bütün organizmalarda, gelişmiş canlılarda böyle bir özellik var. Belli bir anlam içine doğuyoruz. Belki bu bizim var kalabilmemiz için çok gerekli olan bir şey, çünkü bir canlı yaşamını sürdürebilmesi için, böyle bir anlam bütünlüğü içinde yaşamak zorundadır. Bu bütünlüğü yitirdiğinde, örneğin nereye sığınacağını, nerede yiyeceğini bulacağını, nerede kendisine benzer bireylerle bir araya geleceğini bilemediği zaman herhalde var kalma çabası da büyük ölçüde kesintiye uğrayabilir veya o canlı türü ortadan kalkabilir. Kimi ağır ruhsal hastalıklarda, bu anlamın kaybolduğunu görüyoruz. İşte "mekân"ı, yer çevre ile ilgili bir anlam bütünü olarak yorumluyorum. Yalnız yer çevreyle ilgili değil mekân, bir de benim can çevre dediğim bir çevre var. İnsan denilen varlık, yer çevre ile can çevrenin bütünleşmesi içinde yaşıyor. Can çevreden kastım şudur: Can biliyorsunuz, Türkçede çok kullanılan bir sözcük, aslı da Farsçadır. Can çevre içimizdeki çevredir. Çevre çoğu zaman hep dışta olan bir şey olarak düşünülüyor. Mekân da belki böyle düşünülüyor, içinde bulunduğumuz dışımızda bir şeydir diye düşünülüyor, ama mekân yalnız içinde bulunduğumuz değil, içimizde taşıdığımız bir şeydir de. Mekânı zamandan ayırmaksızın... İnsanın bunu anlaması için uzun yıllar gerekti. Zamanla mekânı ayıramıyoruz, dolayısıyla bilincimizde mekân zaten var. Bilincimizde olması, mekânın (Latinlerin spatium dediği) zamanla birlikte yaşandığını gösteren bir şey. Çevre ile tempus arasında, zaman arasında, birbirinden ayrılamaz bir bağlantı var. Bu değişik biçimlerde sonradan anlaşıldı. Biliyorsunuz, bilime de Einstein tarafından dördüncü bir boyut olarak 20. Yüzyılın başlarında getirilmiştir. Yer çevre ile can çevre bütünlüğü insanın mekânını oluşturuyor diye düşünüyorum. İnsan nereye giderse gitsin, can çevresiyle gidiyor. Hani eskilerin kullandığı bir deyim var, tebdili mekân diye. Tebdili mekân, mekân değişikliği, her zaman can çevrenin değişikliğine yol açmıyor. Onun için dünyayı gezmiş, ama can çevresi hiç değişmemişlere rastlıyoruz sık sık. Fiziksel olarak o kadar yer değiştirmesine karşın, içindeki çevrenin hiç etkilenmediği insanlar var. Bu da şunu gösteriyor: Yer çevre ile can çevre farklı bir şey. Can çevreden en az üç şeyi anlıyorum: Bedenimiz, duygularımız, düşüncelerimiz. Nereye gitsek, bedenimiz, duygularımız, düşüncelerimiz bizi izliyor. Öyleyse, çevrecilerin kulağında küpe olması gerekli olan en önemli ilkelerden biri: İnsan birey olarak çevresidir, çevresi kendisine dahildir. Çevreyle, yaşadığımız kentle olan sorunlarımız, kendimizle olan sorunlarımızdan kaynaklanıyor. Söyle can çevreni, yer çevrenin nasıl olacağını söyleyeyim. Yalnız dışımızdaki çevrenin, mekânın düzeltilmesiyle çevre sorunlarını çözemeyiz. Yirmi birinci yüzyıl insanının en büyük sorunlarından biri: İçindeki dünyayla dışındaki arasındaki bağın farkında değil! A merikan milliyetçiliğine ilham kaynağı olan Sadakat Yemini, "Tanrının koruyuculuğu altında tek bir ulus bölünmez, özgür ve adildir." ifadesi ile biter. Ama gerçekler ABD’nin tek bir ulus anlayışından çok uzak olduğunu gösterir. Yeni yapılan sağlık çeşitliliği analizi, aslında sekiz tane Amerika olduğunu gösteriyor. Hatta bu Amerikalardan birkaçı küresel süper güç olmaktan çok gelişmekte olan ülkeleri andırıyor. ABD’de ortalama ömür, ırk farklılığı ve sosyoekonomik durum gibi çeşitli etmenlere bağlı olarak değişiyor. Harward School Halk Sağlığı araştırmacılarından Majid Ezzati’yi izleyen diğer araştırmacılar, ortalama ömrün coğrafi konuma göre de değişebilirliği üzerinde duruyorlar. Eyaletlerdeki ölüm kayıtlarını inceleyen bilim adamları, gelir düzeylerine, yaşadıkları bölgelere ve ırklarına göre Amerikalıları 8’e ayırıyor. Bazı gruplar ise yaşadıkları küçük bölgelerle sınırlandırılıyor (batı eyaletlerinde yaşayan Amerikalılar gibi). Orta Amerika olarak nitelendirilen gruplar (genellikle açık tenli, sağlıklı ve zengin kesim) ise nüfusun büyük bir çoğunluğunu oluşturuyor. ORTALAMA YAŞAM Amerika’da ortalama yaşam süresi açısından ciddi farklılıklar var. 2001’de yapılan bir araştırmaya göre, Amerikalı zenci erkeklerin ortalama ömrü 68.7’dir. Halbuki Asyalı kadınların ortalama ömrü 86.7’dir. Uluslararası karşılaştırmalar ülkedeki bu farklılık tablosunu daha da güçlendiriyor. Ezzati’nin araştırmaları ülkenin güneyinde kırsal kesimlerde yaşayan 1544 yaş arası erkek zenciler ile 4564 yaş arası erkek zencilerde ölüm olasılığının yüksek olduğunu ortaya koyuyor. Bu bölgede yaşayan zenciler, zengin bir ülkede yaşayan zencilerden çok gelişmekte olan ülkelerdeki zencileri andırıyor. Öte yandan Asyalıların ve Orta Amerikalıların ortalama ömrü İngilizlerin ve Japonların ortalama ömürleriyle benzerlik gösteriyor. Gelir düzeyi ve sağlık imkânları ortalama ömür değişimini açıklar. Bu açıdan baktığımızda, yine kuzey düzlüklerinde yaşayan beyazların, Mississippi vadisinde ve Appalachia’da yaşayan halk gibi uzun ömürlü olduklarını öğreniriz. DÜŞÜK GELİR VE SAĞLIK Politik muhafazakârlar bu sonuçlardan yola çıkarak, yoksul kesimin refah ve sağlık düzeyini yükseltebilmek için yüksek kazançlı kesimden daha çok vergi alınması gerektiğini savunuyor. Ezzatti, bu durumun yanlış yorumlanabileceğini belirtiyor ve sosyoekonomik etmenlerin önemli olmadığını söylemeye çalışmıyoruz, diyor. Gerçekten de baktığımızda, düşük gelir düzeyi ile sağlığın kötüye gitmesi arasında doğru bir orantı olduğunu görürüz. Ezzati yaralanmalardan, obezitenin, alkolün ve sigaranın neden olduğu kalp ve damar hastalıklarına kadar, gruplarda erken yaşta ölüme yol açan etmenleri inceliyor ve bu gruplarda dönüşümü sağlamayı hedefleyen halk sağlığı kampanyalarının ortalama ömrü arttırabileceğine inanıyor. Diğer uzmanlar ise bu kampanyaların yeterli olmayacağını, yüksek risk altında olan bölgelerde ekonomik gelişmenin yaşanmasının şart olduğunu belirtiyorlar. Kaynak: Eylül 2006/ NewScientist; Çeviren: Sezen Burcu Er CBT 1022/11 20 Ekim 2006
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle