Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
EdebiyatF'ızik ve uzay konusunda durmadan düşünmekten kendini alamaması. Bu konuda düşünceleri hangi doğrultuda olursa olsun, bunlann tohumları daha küçük bir çocukken atılmıştır. Oysa, ben çok yavaş geliştiğimden bunları ancak büyüdüğümde düşünmeye başladım. Öyle olunca da, doğal olarak, sorunu bir çocuktan daha derinlemesine inceleme olanağını yakaladım," diyordu Einstein. Einstein tnizah yeteneği gelişmiş biriydi ve bu yeteneği özellikle basınla ilişkilerinde öne çıkardı. Yukarıda söyledikleri de her zamanki hoş şakalarından biri olarak algılanabilir. Ne var ki, Einstein'ın bu konuda oldukça ciddi olduğunu sanıyorum. Çünkü bu söylediklerinde içten içe bir kendini sonsuza dek çocuk görme duygusu sezinleniyor. Bu olağanüstü fıkirlerin ardında hiç büyümeyen bir çocuk yatıyor. Bunun aşağılayıcı olduğunu düşünüyorsanız, unutmayın ki kralın çıplak olduğunu söyleyen de bir çocuktu. Einstein yaşamı boyunca topluma egemen olan birtakım düşüncelerin eksikliklerine dikkat çekti. Böylesirie bağımsız, kendi başına buyruk ve meraklı bir kafanın kendisiyle ilgili olarak böylesine tutucu bir saflık içinde olabileceği düşünülebilir mi? Einstein'ı, doğan bir başka VVittgenstein'ın umutsuzluktan duyduğu güven kendisinden 10 yıl sonra dâhi kişilik olan, Ludvvig içine düştüğü düşünsel koruyan, onun gerçeğe olmalı. mızla hiçbir bağlantısı olmayan önermelerden ayırt edilebilmesi amacıyla dilbilimsel çözümlemeden yararlanan bir dil düşünürüydü. "Anlam sağlanan yarardır," diyordu. YVittgenstein'ın felsefesi öğretiden çok, evrenle ilgili soruları doğrudan bilim aracılığıyla yanıtlayan bir yöntem niteliğindeydi. Öyle olunca, Einstein'ın buluşları da doğal olarak saldırılarma hedef oldu. VVittgenstein bilimin doğası gereği ancak bir noktaya dek yol alabileceğine inanıyor, "Olası tüm bilimsel sorular yanıtlansa bile, sorunumuz öylece kalacaktır," diyordu. VVittgenstein, ister Einstein ister bir başkası tarafından olsun, tüm fıziksel olguları açıklayan birkaç yasa bulunsa bile sorunun aşılamayacağını ve bilimin her zaman duvara toslayacağını söylemeye çalışıyordu. Bu tavrıyla düşünsel bir umutsuzluk örneği sergiliyordu. Böylesi bir umutsuzluk Einstein'ın alabildiğine çocuksu ve hoş düşüncelerinin doğasında yoktu. Einstein dışa yönelmiş, yüzünü gökyüzüne dayamıştı. Evren, insanlar tarafından nasıl algılanırsa algılansın, hep oradaydı. Onu kavramak için insanların merak etmesi ve düşünce üretmesi gerekliydi. İki dünya savaşına, ekonomik bunalıma, faşizme, komünizme, soykırıma ve nükleer savaş korkusuna tanık olan Einstein düşündüğü sürece yaşadı. Bir bilim adamı, laik bir hümanist, bir sosyal demokrat, Siyonist, pasifist, nükleer savaş karşıtı olan Einstein, bildiğimiz kadarıyla yaşamının hiçbir evresinde umutsuzluğa kapılmadı. Öyle ki, birleşik alan kuramı Einstein için bir sondan çok, olsa olsa bir başlangıç olurdu. Kaynak : Discover, Aralık 2004 Turkçesi Rita Urgan Ulusal Çevre Politikaları Temiz Üretim T WITTGENSTEIN VE EİNSTEİN Eflatun'dan Hegel'e tüm düşünürleri metafiziksel saçmalıkların tellalları olarak gören Wittgenstein, felsefede devrim yarattı. Felsefenin tek işlevi düşünceyi mantıklı bir biçimde anlaşılır kılmaktı. Wittgenstein anlamlı önermelerin dünya oplumsal kalkınma hedeflerimizin ve doğal kaynaklarımızın, gelecek kuşakların yaşama haklarını da gözetecek şekilde planlanraasını ve geliştirilmesini sağlamayı hedefleyen TMMOB Çevre Mühendisleri Odası, iki yılda bir değişik illerde düzenlediği "Ulusal Çevre Muhendisüği Kongresi" aracılığıyla ilgili alanlarda üretilen bilimsel ve teknolojik değerlerin en geniş kesimlerce paylaşılmasını ve tartışılmasını amaçlıyor. Bu yıl 242526 Kasım 2005 tarihlerinde İstanbul'da düzenlenecek olan VI. Ulusal Çevre Mühendisliği Kongresi "Ulusal Çevre Politikaları Temiz Üretim' ana teması ile; akademik çevreleri, yasa koyucu ve uygulayıcıları ile denetleyicileri, teknolojiyi üreten ve uygulayan kesimleri, ilgili sektörleri ve kamuoyunu bir kez daha buluşturacak. Oda'nın girüşleri şöyle: Türkiye'de son 10 yılda bile çevre politikalarının diğer politikalara olan önceliği ve onları kontrol eden faktör olduğu hala anlaşılamıyor. Kuruluş kararnamesinde en az 67 bakanlığın koordinatörü olarak düşünülen Çevre Bakanlığı bu ülkenin en atıl ve gelişmeyi engelleyici kuruluşu olarak görüldü ve nihayet 2003 yılında hantallığı ve kadro genişliği yasa teklifı gerekçesi olarak gösterildi. Eğitim politikaları, ekonomi politikaları, çevre politikaları v.b. politikalar, belirtilen eylemleri ve bunlann ilişkili olduğu tüm sistemleri doğrudan etkiler. Bunlar bir ülke politikası olduğunda ülke çıkarları doğrultusunda yönlendirilmeleri doğaldır ve bu nedenle farklı politikalar ortaya çıkmaktadır. Örneğin; "sürdürülebilir kalkınma", "kirleten öder", "seyrelme kirlenmeye çözüm değildir", "beşikten mezara kontrol", "kaynaklann korunması ve geri kazanılması","temiz üretim" v.b. politikalar yaşadı ve bazılan ise yokoldu... Anahtar kavramın "gündelik yaşamımızda kullandığımız çeşitli ürün ve hizmetlerin ardında daha az artık ve atıklar bırakarak uretilmesi" olarak tanımlanabilen Temiz Üretim (ya da Kirlilik Önleme) olduğundan hareketle Kongre'nin ana temasını "Ulusal Çevre Politikalan Temiz Üretim" olarak belirlendi. Kongre, aşağıdaki konularla ilgili araştırmaları, çalışmaları, görüşleri, deneyimleri, ürünleri, gelişmeleri ve çözüm önerileri ile planlamalan kapsayan daha önce sunulmamış ve yayımlanmamış bildirilerden oluşacak. Temiz Üretim ve Kirlilik Önleme, Çevre Mühendisliği Eğitimi, Evsel ve Endüstriyel Auksular, İçme ve Kullanma Suyu, Yüzey Drenajı ve Yağmur Sulan, Doğal Arıtım , Teknolojileri, Kab Auk Yönetimi, Zararlı Atıkların Yönetimi ve Tehlikeli, Maddelerin Kontrolü, Hava Kirliliği, ÇED ve Çevre Denetimi, İstatistiksel Yöntemler, Modelleme ve Bilişim Teknolojileri, Çevre Yönetim Sistemleri, Yeraltı Suyu ve Toprak Kirliliği, Görüntü ve Gürültü Kirliliği, Yayılı Kirletici Kaynaklar, Doğal Varhklann Yönetimi, Çevresel Güvenlik, Halk Sağlığı, Örgütlenme ve Disiplinler Arası İlişki, Enerji, Madencilik, Sanayi ve Çevre , Çevre Teknolojisinde Ekipman ve Tesisat, Hatalı Çevresel Yaurımlar, Doğal/yapay Afetler ve Çevresel Sonuçları.. Tel.: 212 245 89 16; Faks: 212 245 89 17; eposta: kongre2005@cmo.org.tr DörtKöşe Tıbbın Yılanı MH. Ökkeş u O 2> V' D dolasam bütün eşitlikler bozulacak. Bizim üniversite hadi yiğitlik bizde kalsın, biz odun olalım dese diğerleri biz sülük müyüz demez mi? Gel de anlat 19. yüzyılda doktorlara halk arasında sülük dendiğini; çünkü yaptıkları işlerin başında sülük yapıştırarak kan toplamak geldiğini... Okuduğum yazı da benzer bir örnekle bitmis. Katolik kilisesinin, doktorlara hastalarını soymadan teşhis etmelerini dayattığı karanlık çağlarda, doktorlar idrardan hastalık teşhisi yapıyorlarmış, o sırada mesleğin sembolü de idrar toplama kabıymış. Çok değerli Piref. Ökkeş, böyle zamanlarda siz tereyağından kıl çeker gibi sorunu halledersiniz. Hatta kıl uzunsa, kürdana yavaş yavaş dolayarak koparmadan çekersiniz. Cevabınızı dört gözle bekliyorum. Imza: Piref. Hatis Astro Nort Karolayna *** Piref. Hatis Astro'ya yanıtımdır: Zamana bırakın, herşeyi zamana bırakmak en hayırlı çözümdür. Zaten biyomedikal bölümünüz geç kalmış, dünyanın batısında biyomedikal bölümü açmayan bir tek sizin okul kalmıştı. Bekleyin, ilerde, logonuzdaki odunu hıyara, yılanı da sarmaşığa döndürüp aşkın ve biyomedikalin alternatif programını yaptık, kredi kartına 6 taksit bile yapıyoruz diye ortaya salabilirsiniz mesela... Sayın Piref. ökkeş: Bu mektubu sıkıntılar içinde yazıyorum. Hemen konuya gireyim: Bundan yaklaşık bir yıl kadar önce iki üniversitenin ortaklaşa kurduğu Biyomedikal Mühendisliği Bölümii için bir logo yarışması açılmıştı. Biliyorsunuz, böyle fırsatlardan hiç geri kalmam; ben de katıldım. Övünmek gibi olmasın, benim önerdiğim, üzerinde eski Yunan tanrısı Hermes'in çifte yılanlı sopası da olan logo oy farkı ile birinci seçildi. Yılanları üniversitelerin renklerine boyayarak bu ortaklığı göstermiş, herkesin bildiği bir sembolü kullanarak biyomedikal mühendisliğinin tıbbi yanına dikkat çekmiştim. Şimdi bütün kartvizitlerde, mektup kâğıtlarında, zarilarda bu logo var; sevinecek yerde panik içinde size yazıyorum Sayın Ökkeş. İngilizcede "meğer bir kutu solucan açmışım" diye bir deyim vardır, başıma geldi. Yeni okuduğum bir habere göre, bu sopaya sarılı iki yılan bazı doktorları çileden çıkarıyormuş. Çünkü bu yanlışlıkla kabul görmüş bir sembolmüş. Bu yanlışlığın sebebi olarak 19. yüzyılda İngiltere'den ihraç edilen tıp kitaplarının üzerinde matbaa logosu olarak ticaret tanrısı diye bilinen Hermes (yani Merkür) sembolü olmasını gösteriyorlar. Hermes'in marifetlerini ve nelerden sorumlu olduğunu biliyorsunuz, burada bir daha yinelemeyeyim. Ba zı doktorlar aynı zamanda hırsızların da tanrısı olan Hermes'in çifte yılanını mesleklerine hakaret olarak görüyorlarmış. Özellikle klasikleri bilen doktorlara göre bunun tek sopaya sarılı yılan olması gerekiyormuş. Kavga burada bitse işler kolaylaşacak. Yılanlardan birini siler, diğerini de yılan oynarken yaptığımız gibi parçalara bölüp iki renk boyarız olur biterdi. Çoğu parazitolog olan bir grup doktor da bunun yılan değil, solucan olduğunu ve bu sembolün eskiden insanları perişan eden Guyena solucanını çıkarma yönteminden geldiğini iddia ediyorlarmış. Boyu bir metreye varan bu solucan deriden kafasını çıkardığında bir sopaya bağlanıp sonra döndüre döndüre koparmadan çıkarılırmış. Şimdi ben ne yapayım Sayın Ökkeş? Bu bilgiler ışığında yeni bir logo çizip bir sopanın çevresine solucan 941/16 2 Misan 2005