24 Aralık 2024 Salı English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

EdebiyatFizik atılıp atılmayacağı ya da ne zaman ortaya çıkacağı konusunda farklı göruşler ortaya atıldı. Kimileri kuramın ortaya çıkması için daha birkaç kuşak beklememiz gerekeceğıne inanırken, astrofıziğin en önde gelen isimlerinden Sir Martin Rees kuramın çoktan ortaya atılmış olacağını, ancak bunun yalnızca tek bir kuramcının sayesinde olmayacağını savunuyordu. 0 halde, Eınstein'ın yaratıcılığın toplumsal yöniine bizzat göndermede bulunmasını ve bireyin bilimsel çalışmalarının "kişinin kendisinden çok kuşağının bir ürünüymiiş gibi göründüğüne" dikkat çekmesini nasıl yorumlamamız gerekir? Einstein, her zaman olduğu gibi, bu sözlerinde de son derece içtenlikli ve dürüsttü. Ne var ki, kendimize öncelikle bu tür çalışmaların kimler tarafindan kişisellikten soyutlanmış girişimler olarak algılandığını sormamız gerekiyor. Bu kişiler çahşmalara alkış tutan ve yaraücısına dâhi gözüyle bakanlar olmasa gerek. Görünüşe bakılırsa, bu çalışmalar daha çok onları yaratanların gözünde kişisel olmaktan çıkıp toplumsal bir boyut kazanıyor. Yaratma edimi yaratan kişinin egosunu tatmin etmekten çok, benliğinin doğasında ya da özünde bir değişime yol açıyor. Yaratma edimi onu her zamankinden daha önemsiz bir kişiliğe dönüştürüyor. masını gerektıren bir süreç oJdu. EİNSTEİN'İN ÖZGÜR RUHU Einstein'in yaşamında bu ozellık tüm çıplaklığıyla kendını belli eder. AJman vatandaşlığı ve Yahudi inancına sırt çevirir gibi olduğunda, bir hayli fırtınalı iki evliliği boyunca ve evlilik dışındaki arayışlarında hep aynı duruma tanık olunur. Yaşamöyküsünü kaleme alanlar onun öğrencilik yıllarında, Alman toplumuna asimile olmuş bir Yahudi çocuğu olarak, elinde paslı bir çivi tutmakta olan öğretmeninin gözlerinin içine bakarak o çivilerin İsa'nın kol ve bacaklarına saplandığına dikkat çektiğini anlatırlar. Bu olay Einstein'in kendisini içinde doğduğu toplumdan tümden soyutlamasına ve zamanla o toplumun yalan dolanla beslendiğine tanık olup bu durumdan belli bir keyif almasına neden olur. Einstein zamanla her tür yetkeye olan güvenini yitirir ve kendi deyişiyle "özgür bir ruha" dönüşür. Einstein'in yetişkinliğinde zekâ çalışmalarma uyguladığı kuşkuculuğunun kökenleri çocukluk yıllarına uzanır. Zihinsel gucü geliştikçe topluma duyduğu nefret de artar. 1930'larda Nobel Ödülü'nü alan Einstein, Hitler'in kara listesinin en başlannda yer alır. Adam öldürmeyle suçlanan Einstein ülkeyi terk ettiğinde bile tehdit altında yaşar. Einstein'in yaşamöyküsünü yazanlar canının tehlikede olduğu zamanlarda bile bilge tavrını ve sükunetini koruduğu görüşünde birleşirler. Einstein'in ünü her geçen gün artınca, toplumsal, siyasal ve dinsel konulara el atması da kaçınılmaz olur. Einstein bilimin dışındaki bu konulara da aynı zihinsel berraklıkla yaklaşır. Zamanı "saatle ölçülen şey", uzayı "cetvelle ölçülen şey" olarak tanımlayan Einstein Tanrı'nın tanımmı yaparken onun yalnızca saymaca varlığından yola çıkarak "Yaşlı Olan" adını verir. Törel konulardaki ünlü sözcük oyununu da benzer bir yararcı düşünce berraklığıyla oluşturur. "Törel belitler ya da aksiyomlar da bilimdekine benzer bir yaklaşımla oluşturulurlar. Eninde sonunda ayakta kalabilen tek şey gerçektir," der. hızla akıp giderler kı, yazma eylemi sessizdikte edilenlerin özenle kâğıda dökülmesi gibi bir tepkiye dönüşür. Bu duygunun bilim insanının, göze görünmeyenin ardında görebildiği şeyin gözüne "kuşağının kişisel olmayan bir ürünüymüş gibi göründüğü", evreka anındakine özdeş bir duygu olduğu söylenebilir. James'in belirttiği ve yazarın kulak misafiri olduğu ufacık bir tümceden etkilenip koskoca bir roEdebiyatçı Doktorov: Einstein'in yaralıcılığını manı kaleme almasına ĞBğerlendiriyor. Üstte Nietzche ve Wittgenstein olanak tanıyan yaratnndan James'e, tüm yazarlar onu yetkin ma ediminin başka disiplinlerin de ortakkılan bu çelişik güce bel bağlamışlardır. laşa paylaştıkları bir özelliği olsa gerek. Bu güç dilbilimsel yeteneğin nesnelerin Evrenin oluşumunda asıl tetikleyici kendi içlerindeki dünyaya odaklanmasmı sayılan Büyük Patlama ile karşılaşbrılagerektirir. cak olursa, bunu yazann ya da bilim insaYazar anlam verilemeyen şeylere nının esinlenmesine yol açan Küçük Patbir anlam kazandırır ve bu süreç düzgün lama olarak değerlendirebiliriz. Bu benişlediğinde tümceler öylesine korkunç bir zetme belki çok abartılıymış gibi geIebilir. Ne var ki, eski çağ metinlerini, dinlerle ilgili metinleri kaleme alanlar kendi yazılı evrenIerini yaşadıkları kuşağın kişisellikten arınmış bir ürünü olarak değerlendırmek yerine, bunu Tann'ya mal ettiler. Bu kişiler kendi yaratıcılıkları karşısında öylesine büyülenmişlerdi ki, onları yazanın evrenin tanrısı olduğuna inanmıslardı, Ancak yarabcıhğın kökeni ne olursa olsun, bu süreç başından beri insanın kendi kişiliğinden sıyrılmasını, özgürleşmesini ve benlığini tutsak eden zincirleri kır OLAĞANÜSTÜ DIŞAVURUM Einstein'ın görecelik kuramı, tıpkı büyük bir yazar ya da ressamın yapıtında olduğu gibi, olağanüstü bir kendini dışa vurma çabasının ürünüydü. Bu kurama ulaşması benzersiz bir zihinsel uğraşı gerektirmekteydi. Kuram yalnızca zihinsel yetisinin değil, aynı zamanda sürekli sorgulayan kişiliğinin de bir ürünüydü. Bu bağlamda "tutku" sözcüğü bile böylesine düşüncelerle yüklü bir beynin tanımlanmasında yetersiz kalır. E=mc formülünün oluştuğu o yaratıcı an ya da "evreka" anında beyinde çakan şimşeklerin de etkili olduğunu düşünmek zorundayız. Bu noktada bir yazar olarak buna özdeş bir durum için bu dalın üstatlarından Henry James'in denemesini örnek verebilirim. "Kurgu Sanatı" adlı denemesinde James, yaşamın en göze çarpmayacak yönlerinden etkilenen ve çevresindeki en silik şeyleri gün yüzüne çıkartan "engin duyarlıktan" söz ederken, romancının "gözle görülebilen şeylerden görünmeyenleri kestirebildiği" sezgisel yeteneğine dikkat çeker. Ancak "kestirim" sözcüğü bence burada yetersiz kalmaktadır, çünkü burada soz konusu olan yazarın bağlı olduğu disiplinin bizzat kendisinden kaynaklanan bir güçtür. Bu disiplin öylesine etkili bir güçtür ki, imgelemde oluşan tümce yazara gerçeği tümden yansıtan bir tümcenin kazandıramayacağı denli gelişmiş bir algılama yetisi, ya da keskinlik ve üstun düzeyde bir farkmdalık kazandırır. 2 NEDEN BEN KEŞFETTİM? Einstein gibi bir dâhinin yaratıcı gücünü eşelemeye çalıştığımız bu boş yere girişimde bir noktaya daha parmak toâlt gerekir: Einstein olağanüstü başarısına yaşamı boyunca bir gerekçe bulmaya, hatta özür dilemeye çalıştı. "Zaman zaman kendime görecelik kuramını keşfetmenin neden bana nasip olduğunu soruyorum. Sanırım, bunun nedeni normal bir yetişkin insanın zaman Yazının devamı arka sayfada YARATMA EYLEMİ Eski çağların kutsal metin yazarla Einstein'in yaşadığı dönemde yaşayan Picasso diinya kültürü üzerine önemli bir yenilik getirmişti. 941/15 2 Nisan 2005
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle