Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
İklimbilim Okyanuslardaki Asit Düzeyleri Giderek Artıyor Yıllık CO2 salınımları (gigaton) Atmosferdeki CO2yoğunluğu (ppm) pH düzeyindeki düşüş GüncelTıp JQQQ : Mustafa Çetiner Tıbbi Araştırmalarda Bilimsel Etik kurulların Önemi 0 0 •0.1 •0.2 •0.3 0.4 •0.5 •0.6 •0.7 •0.8 Genel anlamda bilimde ilerlemenin ve gelişmenin yolu bilimsel araştırmadır. Kuşkusuz ki bu gerçek, tıp için de böyledir. Ancak günümüzde tıp bilimine ve uygulamalarına genel bir inanış olmakla birlikte 0 bilgiyi yaratan deneysel ve klinik çalışmaların içinde hasta veya denek olarak yer almak konusunda derin bir kuşku vardır. Bu tedirginliğin temelinde insanların "kobay" olmaktan duyduğu korkunun rolü olduğu açıktır. Günümüzde tıbbi araştırmaların tek merkezde yapılan çalışmalardan çok merkezli, ulusal hatta uluslararası çalışmalara doğru ilerliyor olması, daha çok insanın bu çalışmalar içinde yer alması ve toplum genelinin konuyla daha ilgili olması sonucunu doğurmaktadır. Tam da bu noktada "bilimsel etik komitelerin" önemi ortaya çıkıyor. İnsanların, etik kurulların denetleyici etkinliklerine olan inançlarının artması bilime olduğu kadar, deneye olan inancı ve katılımı da arttıracaktır. Sanıldığının aksine, günümüzde etik kurulların görevi sadece denekleri korumakla sınırlı değildir. Marmara Üniversitesi Tıp Fakültesi Araştırma Etik Komitesi Başkanı Prof. Dr. Haner Direskeneli'ye göre etik çerçeve toplumun kolektifhaklarını gözeten biryapıyı da kapsamalıdır. Etik Kurulların temel görevi deneyim ve bilgi eksiği kaçınılmaz olan deneklerin sağlık, güvenlik ve diğer haklannın korunması ve gözetilmesidir. Bununla beraber, sözkonusu komiteler, bilimsel araştırmaları hukuki, ekonomik, sosyal yarar gibi diğer açılardan da değerlendirmek zorundadır. Prof. Dr. Direskeneli, yukarıda anılan gereksinimlerin daha sağlıklı karşılanabilmesi için bilimsel etik komitelerin hukukiyapılarının özellikle Avrupa'da hızlı bir dönüşüm süreci yaşadığını ve kendiliğinden oluşum sürecinden kanun niteliğindeki bağlayıcı düzenlemelere ve amatör bir yaklaşımdan çok daha profesyonel biryapıya doğru dönüştüğünü belirtiyor. Dr Direskeneli, araştırma etik komitelerinin bilimsel araştırmalarda yer alan denekler, araştırıcılar, toplumu temsil eden devlet kurumları (Sağlık Bakanlığı), araştırma birimleri (üniversite, araştırma hastaneleri vb), ilaç endüstrisi ve onlara yardımcı kurumlar ile ilişkili ancak onların üstünde bir kurul olması gerektiğinin altını çiziyor. Bu noktada ilaç firmaları ile etik komiteler arasındaki ilişki özellikle önemlidir ve toplum gözünde etik kurulların saygınlığının sürmesi ve bilime olan inancın devamı için bu ilişkinin iyi sınırlandırılması zorunludur. Etik komitelerin görevlerini bağımsız ve özerk yürütmesini sağlayacak olan temel etken, etik komitelerin görevlerini rahat ve doğru yapmasını sağlayacak olan ekonomik kaynakların yeterliliğidir. Ûrneğin, ingiltere'de COREC (Araştırma Etik Kurulları Merkez Ofisi, Central Office for Research Ethical Committees) isimli kuruluşun bütçesi 12 milyon euro olup söz konusu komiteyılda 155 etik kurulda 8000'den fazla araştırmayı değerlendirebilme gücüne sahiptir. Komitelerin objektif, denetlenebilir ve şeffaf olmaları da en az ekonomik özgürlük kadar önemlidir. Genel anlamda "etik" kelimesi Yunanca "ethos" kelimesinden köken almakta olup "yapmamız veya yapılması gerekenlerle" ilgilenir. Bu tanımdan da kolayca anlaşılacağı üzere etik değerlendirme doğası gereği aslında "subjektif" olup tüm taraflar için "doğru" bir sonuç doğurmayabilir. Bu durum etik komite kararlarının tıbbihukuki boyutlarını belirlemek ve tartışmak konusunda zorluklar yaratmaktadır. Bu çerçevede Dr. Direskeneli, sorumluluğun paylaşımı ve denetimin sağlanması amacına yönelik olarak yerel etik komite kararlarının değerlendirildiği bir üst merkezi etik kurulun da çoğu ülkede gerekli görüldüğünü belirtiyor. Ülkemizde halen emekleme evresinde olan ancak son yıllarda belirgin bir ivme kazanan "bilimselaraştırma" isteği ve kültürününyerleşmesi için "etik komiteler" yaşamsal bir öneme sahiptir Geçtiğimiz günlerde, Marmara Üniversitesi Tıp Fakültesi Araştırma Etik Kurulunun 10. kuruluşyılı nedeniyle Avrupa iyi Klinik Uygulama Grubundan (European Forum for Good Clinical Practice) biyoetik uzmanı, felsefe kökenli Francis Crowley davetli olarak geldiği Marmara Tıp Fakültesinde etik komiteler ve işleyişleri hakkında bir konferans verdi. Duyduklarımız aslında daha ne kadar çok şey yapmamız gerektiği konusunda son derece uyarıcıydı Bunca önemli bir toplantıdan Türk Bilim çevreleri ve Türk Kamuoyunun yeterince haberli olamamasının önemli bir kayıp olduğunu düşünmekteyim. Ilerleyen günlerde "etik" konusunda yapılacakyeni bilimsel aktivitelere medyamızın ve bilim çevrelerinin daha duyarlı olacağını ummak istiyorum. cetiner.m@superonline.com Î75O Görünüşe bakılırsa, kısmen bitki örtüsüne bağlı olarak artan yağışlar bu bölgenin çölden yeşillik bir alana dönüşmesine yol açabilir. Sahra en son 6000 yıl önce yeşil bir alandı. Küresel ısınma bu bölgeyi yeniden yeşile dönüştürebilir. Ancak bunun da sakıncalı bir yönü var. Sahra fırtınalarının oluşturduğu toz yığınları Amazon bölgesini verimli kıldığından, bunun yok olması kurumakta olan yağmur ormanlarını daha da güç bir durumda bırakabilir. TOPLUMUNKOLEKTİFHAKLARI yi şimdiden 0,1 birimlik bir düşüşle 8,1 birime inmiş durumda. Ne denli olası? Kesin. Ne zaman? Süreç başladı bile. Daha önce yaşandı tnı? En az 30 milyon yıldır yaşanmadı. Etkileri: Turley 2085 yılına dek dünyadaki mercanların üçte birinin yok olacağına inanıyor. Geriye dönüşü olabilir mi? Karbondioksit düzeyleri düşerse, olabilir. Ancak bu düşüş sağlandığında kimi canlı türleri çoktan tarihe karışmış olabilir ve bundan etkilenen ekosistemler geriye dönüşü olanaksız bir biçimde değişime uğramış olabilirler. Ozon deliklerinin büyümesi Sera gazları atmosferin alt bölümlerindeki ısıyı emerek, üstteki stratosferin daha serin kalmasını sağlar. Bu durum Arktik bölgede ozon deliklerinin oluşması ve bu etkinin daha da güneye uzanarak ilkyaz mevsimlerinde Avrupa'nın en kalabalık bölgelerini içine alma riskini yükseltebilir. BOLGESEL ETKİLER Küresel değişimlere ek olarak, dünyanın belli bölgelerinde "uyuyan canavarlan" uyandırabilecek bir dizi korkunç olaya tanık olunabilir. Bu olaylar şunlardır: Musonlann yok olması Dünya nüfusunun yarısının bel bağladığı Asya musonları farklı biçimlerde etkilenebilir. Yalnızca ısınmanın giderek daha da yoğunlaşması bekleniyor. Ancak geçmişte elde edilen kanıtlar okyanus taşıyıcı kuşağındaki bir çöküşün musonlarda düşüşe neden olacağını ortaya koyuyor. Isınmanın Himalaya buzullarını da eriterek, çok sayıda insanın güvendiği ırmak taşmalarını daha da belirsizleştirebilir. Kaynak: New Sciendst, 12 Şubat Turkçe Rita Urgan Amazon'un sonu Kimi iklim modelleri Amazon bölgesindeki yağışlarda büyük bir düşüş olacağını ve bunun sonucunda 2050 yılından sonra bölgede bir kuraklığın ve yakıcı bir sıcak dalgasının başgöstereceğini, buna bağlı olarak da dünya çapında karbondioksit yayılımında bir artış meydana geleceğini gösteriyor. Sahra'daki "yeşillenme" hiç de kötü değil. YAŞAMSALÖNEMTAŞIYOR 938/15 12 Mart 2005