26 Haziran 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Bilimsel etkinlik ZümrüttenAkjsler AM CelalŞengor Bilimsel yayınlarımızdaki artışa niçin yeterince sevinemiyoruz? Prof. Dr. Altan ONAr "Biz Türkler Aptal mıyız?" (Cumhuriyet, no. 28951, s. 2). 0 da muhterem dostum llhan Selçuk Bey'in 6 Ocak günkü "Zonguldak Sorunu" başlıklı yazısının içindeki bir sorudan almış. Her ikisi de yerallı kaynaklarımızı niçin işletemediğimiz konusunu işliyorlar aslında. Malum bu iş benim konum: Jeoloji. Neden işletemediğimizin cevabı aslında açık, ama ben bu cevabı Sayın Akbal'ın bir iddiasını kullanarak dolaylı olarak vereceğim: Sayın Akbal aynen şöyle diyor: "Herkes biliyor ki bu topraklann altında petrol kaynakları var. Yeni bir olay değil, elli yıldır bilinen bir gerçek!" Sayın Akbal'ın bahsettiği elli yılın otuzunu ülkesinin jeolojisi hakkında kafa patlatarak geçirmiş bir kişi olarak bu iddiayı nasıl bir şaşkınlıkla okuduğumu anlatamam. Şu herkesin bildiği petrol varlığımızı Sayın Akbal bir de bana anlatıverse, zira ben onu ilk kez duyuyorum. ilk kez duyuyorum derken, yanlış anlaşılmasın: Avam içinde hep duymuşumdur: "Etendim memleketimizin dört biryanı petrol, bizde neden çıkmıyor? Vardır da çıkarttırmıyorlar!" zısından alctım ilime bir ulusun katkısı tartışmasız önemli bir gösterge sayılır. Bir ulusun bilimdeki konumunun değerlendirilmesi, bilimsel öncelikleri ve desteği kararlaştıracak hükümet, iş çevreleri ve vakıflar için hayati olmalıdır. Bir değerlendirme yaklaşımı, 1980'li yılların ortasından beri biiyük aşama yaparak, bilimsel yayınlardaki geriliğimizi bir ölçüde kapattığımızı göstermektedir. Ancak, bilimsel yayınlar üretimi temsil edip madalyaTOPLUMA YARAR SAĞLAMADA nın bir yüzüdür. Öteki yiizü bu yayınların geYÜKSEK ATIF SAYILI YAYINLARIN lişmeye, endüstrimize ya da günlük yaşantımı ÖNEMİ za bir katkıda bulunup bulunmadığı konusuNe var ki, bilimsel yayınlarda kaydedidur ki, bunun göstergesi başka araştırıcıların len nicelik gelişmeleri, 3 yıl önce yürürlüğe bu yayınlara yaptığı atıf sayısıdır; bir benzetgiren doçentliğe terfî yönetmeliğinin zorlamameyle, üretimden sağlanan kazançtır, kârlılıksı sonucu, makalelerin çoğunun diişük kote tır. Üretimin kalitesi yeterince yükselmeden, edilen dergilere kanalize olmasının gölgesinuluslararası rekabette kazancımız istenilen öl de kalmaktadır. Araştırmalarımızın aldığı çüde artamaz. Bu yazıda uluslararası atıflar bentl I i II i! bilimsel yayınların son zer oranda artmamakta2004% ikisırayükkonumunu sayısal oladır. Atıf sıralamasında selerek, ülkeler sırarak değerlendirmeye çadünyadaki yerimizin Yulamasında 20. bitirlışacak ve bir öneride nanistan'dan hemen bulunacağım. Bunun dik. Ama yayın sayısı sonra 27'nci olduğuna için en uygun araç, İnilişkin ipuçları var. Halmilli gelirle ilişkilenternet'te sunulan Thombuki, toplumumuzca dirildiğinde sıralamason ISI Bilimsel Atıf İnhissedilecek katkı, yankı da tam ortalarındayız. deksi'nin 2004 yılı verideğerinin ve atıflarının lerini incelemektir. Ne yapmalı? yüksekliğine paraleldir. B yavaşlama dönemine henüz grimiş olmadığımız anlaşılmakta. Bilimsel yayınlar en çok milli gelirle ilişkili bulunmaktadır. Uluslararası karşılaştırmalar en doğru bir şekilde satın alma gücü paritesiyle yapıldığından, bu tür hesaplı 1 milyar dolarlık gayrisafi milli hasıla başına dünyada halen ortalama 27 yayın düşmektedir. Türkiye tam bu sayıda yayınla dünya ortalamasında yer almaktadır. NEDENYOK? İnanılması belki güç ama bu temelsiz soru bana sözlü doçentlik imtihanımda da hemen hemen aynen sorulmuştu. Ben de tahtaya Türkiye ve komşularının bir haritasını çizerek, Türkiye'nin hemen tamamen bir dağ kuşağı içerisinde yer aldığını, buna mukabil petrol çıkartan Eflak (Romanya), Rioni (Gürcistan'da ve kısmen Karadeniz'de), ve Zagros/Basra (Irak, Kuveyt, Emirlikler, iran, Suudi Arabistan) havzalannın önülke tipi çukurluklar içinde yer aldıklarını, bunların en büyüğü ve en verimlisi olan Zagros/Basra havzalannın bundan 40 milyon yıl ö'ncesine kadar doğuya bakan Atlantik tipi kıt'a kenarları halinde bulunduklarını, Azerbeycan, Kuzeylran ve Türkmenistan'daki Hazar bağımlı havzaların da kü'çük bir okyanuscuğun ürünleri olduğunu anlatkm. Bu ortamların hepsi Türkiye sınırları dışında Halk arasındaki kalıyor. Bir tek Zagros sisteminin ufacık bir uzantısı bizim güneydoğuya geliyor. Bilindiği gibi oradaki 'Türkiye'de petrolvar, sınırımızı da Hugo de Bökh, Lees ve Richardson giama 50 yıldır bi jeologlar çizip Lord Curzon'un eline tutuşturçıkartılmıyor' muşlardır 1924'te. Bu nedenle bu sınır Lozan'da sonuçlandırılamamış, bir yıl sonra (ama gene ingilizsöylencesinin gerçek lerin arzularına paralel olarak) imzalanıp bitirilebilbiryanı var mı? miştir. çizdiğim sınırların içinde kalan Türkiye'nin pısı gereği) petrol ümitleripek azdır. Bu ü'midi azyerden yararlanmak ise pek maharetli jeologlar ve ulusal birjeolojik araştırma programı gerektirir. Bunu kim yapacak? Türkiye Petrolleri, MTA, üniversitelerimiz ve TÜBlTAK'ın destekleyebileceği diğer araştırıcılar değil mi? Fakat bakınız adı geçen kurumlar nasıl işliyor: TÜBlTAK'ın ve MTA 'nın başlarına tesadülen gelebilmiş iki kıymetli yönetici, Namık Kemal Pak ve Ali Kemal Işıker, AKP hükümeti tarafından, yaptıkları hizmetlerin levkalâde kasıtlı ve kötü niyetli yorumları sonucu, kendilerine iltira atılarak, yerlerinden edildi. TPAO'daki AKP suistimali hakkında ise geçtiğimiz haftalarda ürkütücü bir örnek vermiştim. BİLİMSEL YAYINLARDA DÜNYADA YÜZDE 1.1'LİK PAY Ülkemiz kaynaklı toplam yayın sayısı 2003'te 11580 iken, yeni sona eren yılda 13773'e ulaşmış, dünyadaki payımız da binde 9.6'dan 11.1'e yükselmiştir. Oysa 1998 yılında bu pay binde 5 idi; şu halde payımızı 56 yılda ikiye katladık. Bu sayede geçen yıl Belçika ve İsrail gibi bilimde sözü geçen iki ülkeyi geride bırakarak, ülkeler arasındaki yayın sıralamasında 20'nciliğe yükseldik; gelecek sene Polonya ve Tayvan'ı geçmemiz kesin gibi görünüyor. Nüfusu 1.1 milyarı aşan diğer İslam ülkelerinin ürettiği tüm bilimsel yayın hacminin neredeyse dörtte üçü kadarı ülkemizde üretilmektedir. Bu küçü'msenmeyecek bir başarıdır. Birçok diğer sosyo ekonomik ve kültürel etkinliklerimizde böyle bir konuma ulusca sahip değiliz. İlerleme hızını daha uzun bir sürede, 19982004 yılları arasını kapsayan dönemde izlersek, en hızlı gelişme gösteren ülkeler arasında, çok gerilere düşüp yeniden ilerleyen İran ve Çin'in hemen ardından üçüncü sırada olduğumuz görülür. Bilimsel yayınlarda hıziı ilerleyen Güney Kore ile Brezilya 6'ncı ve 8'nci sırada. Bu gözlemlerden yayınlarda bir Geçen yıl ulusların bilmisel etkisinin değerlendirildiği önemli bir araştırmada, Sovyetler Birliği'nin dağılmasından beri bilime yatırımda köklü bir düşüş sergileyen Rusya'nın dışındaki ve en fazla sitasyon alan G8 ülkelerinin, geri kalan ülkelerle mesafeyi açtığı bildirilmişti. Yönetim, YÖK, Üniversitelerarası Kurul, TÜBİTAK ve diğer yetkililer artık yeni bir yönlendirmeye geçmelidir. Düşük kaliteli dış yayınlara kredi vermekten sıyrılıp alınan aüflar ön planda tutulmalı, bunun için de yankı değeri yuksek ("impakt faktörü" örneğin 2 ve üzerinde) dergilerdeki yayınlara ağırlıklı kredi verilmelidir. Bir yandan akademik terfilere yönelik motivasyon bu şekilde rasyonel biçimde yeniden düzenlenirken, öte yandan araştırma geliştirmeye ulusca ayrılan milli gelir payının cılızlığı yakın bir gelecekte kademeli BİLGİVEGÖRGÜSIFIR Özetle, tamamen teknik ve bilimsel kıstaslarla yönetilmesi gereken araştırma kurumlarımız uluslararası bilim dünyasındaki varlığı sıfır olan (üstelik bilimsel aşırmacılık iddialarına cevap veremeyen) "akademisyenlerden" seçilen Başbakanlık müsteşarları, bir lise coğrafya bilgisine bile sahip olmadığını kendiağzıyla televizyonlardan beyan eden veya ellisinden sonra ilk kez operaya gittiğini iftiharla gazetelere çıkaran bakanlar, tek biryabancı dil bile bilmeyen başbakanlar tarafından kısa görüşlü partizanca kararlar ışığında yönetilmektedir (devlet yöneticilerinin doğa hakkında 6/7gili olmalarını, en azından çevrelerinde bu bilgiye sahip kişileri bulundurmalarını 1589'da öğütleyen Giovanni Botero'nun kemikleri sızlasın). Bu kişiler eğitim, bilgi ve görgüleri genellikle kendilerininkinden beteryandaşlarını bu kurumların içine ve başına yerleştirmektedirler. Bu tabii ki ülke açısından ger olarak giderilmelidir. Ancak bu aşamada ilerledikten sonra, "çok yüksek" atıf kazanan yayınlar üretme stratejisine geçmemiz mümkün olur. Aksi takdirde, yalnızca kendimizi avutmak ve uluslararası rekabette nal toplamakta yetiniriz. * İ.Ü. Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Emekli Öğretim Üyesi, Türk Kardiyoloji Derneği Önceki Başkanı 934/5 12 Şubat 2005 çekfacialacymtmâta, milli servetimizi tıeba etmektedir. AKP hükümeti teci uygulamalarında yalnız değildir. Benzer örnekleri (bugünkü ölçekte olmasa bile) geçmişte de hep gördük. Maksat artık bu tür rezilliklere dur diyebılmek, teknik ve bilimsel temelli kurumlarımızı ehil ellere teslim etmektir. Bu, Türkiye 'deki çarpık demokrasi anlayışı çerçevesinde ne kadaryapılabilir bilemem ama yapılana kadar dışarıdan bakan her göze aptal gö'zükeceğimiz kesindir. Pak ve Işıker gibi kıymetlerimizi cehalet ve görgüsüzlükleri kişisel beyanlarıyla belgeli politikacılarımızın pençelerinden kurtarmaya çalışmak, temelsiz avam iddialarını köşelere taşımaktan daha faydalı çalışmalar olursanırım.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle