15 Haziran 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

TartışmaEditöre Mektup yapmaktadır. Sıralama için şu ölçütler kullanılmaktadır: • Araştırmalar için yıllık toplam harcama • Araştırma için yıllık Federal Hükümet kaynaklı harcama • Üniversiteye vakfedilen varlıklar • Üniversiteye yıllık hibeler • Ulusal akademilere seçilen öğretim iiyesi sayısı • Öğretim üyelerinin ödülleri Q Kazanılan doktora derece sayısı Ü Doktora sonrası araştırıcı sayısı Q Yeni giren öğrencilerin SAT (ÖSS benzeri lise mezunu öğrencilerin kavrama yeteneklerini belirleyen ulusal bir sınav) sonuçları Bu ölçütlerin her birinde ilk 25 e giren, ikinci 25 e giren, ve takip eden guruplara giren üniversiteler belirlenmekte, en iyi 25 listesine yukarıda belirtilen dokuz ölçüt listesinin en çoğunda bulunanlar alınmaktadır. Örneğin ilk 25 listesinde 1. sırada yer alan Harvard Üniversitesi ayrı ayrı bu dokuz ölçüte göre oluşturulan dokuz ilk 25 listesinin her birinde (her birinde birinci olmamakla birlikte) yer almıştır (4). TheCenter tarafından kullanılan ölçütler incelendiğinde ilginç bir durumla karşılaşılmaktadır. Çin kaynaklı ilk 500, İngiliz kaynaklı ilk 200 listesinde kullanılan yayın ve patent sayıları ile atıf sayıları ölçüt olarak hiç dikkate alınmamaktadır! Bunun çeşitli nedenleri olabilir. İlk akla gelen nedenler olarak değişik disiplinlere odaklanan üniversitelerin yayın frekanslarındaki farklılıklar, yayınlar arasındaki nitelik farklılıkları ve bunların ölçülüp normalize edilmesindeki zorluklar, gizlilik nedeniyla bazı araştırma sonuçlarının yayınlanamaması vb belirtilebilir. Kongrelerde, bildiri izlemenin 'dayanılmaz' sıkıntılan üzerine Kongreler, sempozyumlar vb etkinlikler, kesinlikle iiretken olunması gereken ortamlardır. Etik ilkeleri gözardı etmeden, küçük hesaplar yapmadan, bilinmeyeni en etkili ve kolaylıkla doğru anlaşılabilecek biçimde bildirmek için en uygun dili, söylemi ve teknikleri kullanmak, bildiri sahipierinin boyunlarının borcudur. Böylesi bir özenle hazırlanan ve sunulan bildiriler dinlemek ise izleyicilerin vazgeçemeyecekleri bir haktır. Hangi gerekçeyle olursa olsun, kimse bu hakkın çiğnenmesine gö'z yummamalı. Lniversitelerin, dolayısıyla akadeI I misyenlerin sayısına koşut olarak v J kongre, sempozyum vb etkinlikler de arttı ve bu etkinliklerde sunulan "bildiriler" de çoğaldı. Bu, ilk bakışta sevindirici bir gelişme kuşkusuz. Bu gelişmeler, ülkemizde "bilimsel" bilgi üretiminin ve değişiminin yaygınlaşma düzeyinin de bir göstergesi sayılabilir çünkü. Ne var ki, bu görüntü birazcık olsun netleştirildiğinde, aşılması gereken birçok olumsuzluk ortaya çıkıyor. Zaman zaman söz konusu etkinliklerin düzenleyenlerini ve katılımcılarını daman harcanarak düzenlenen kongre, sempozyum vb etkinliklerden geriye yorgunluklar, kimileyin de kırgınlık ve moral bozuklukları ile bildiri kitapları kalıyor. ler" artık neden özgün bildiriler hazırlama gereksinmesini gerektiğince. duymuyor? iii) Yeterince incelemedikleri, en azından yönlendirici katkı yapmadıkları bildirilere adlarını verme gereğini neden "* duyuyorlar ? iv) Adlarını verdikleri bildirilerin etik, dil, söylem ve teknik yönlerden katlanılabilir bir yeterlilikte olması için neden yeterince özenli davranmıyorlar; vi) Adlarını verdikleri bildirilerin sunumuna neden katılmıyorlar? 2) "Bildirilerin" ilgili birkaç bilim alanından katılımlarla, katkılarla hazırlanması; aynı kişinin ve/veya kişilerin aynı etkinlikte birden fazla bildiri sunması kuşkusuz karşı çıkılabilecek bir durum değil; dahası, istenir bir çalışma biçimi. Ancak, artık öyle bir noktaya gelindi ki, böylesi sunumlar, tümüyle yayın sayısını artırma kaygısıyla yalnızca ad sıraları değişik olarak yapılabiliyor. Bu, deyiş yerindeyse, "kitaba sığacak" bir tutum mudur? "HOCA"NIN ADI VE ÖNEMİ 1) Bildirilerin çoğunluğu "araştırma görevlisi" ve "yardımcı doçent" konumundaki akademisyenler tarafından hazırlanıp sunuluyor. "Hoca" konumundaki öğretim üyeleri ise, çoğunlukla bu etkinliklere özel, özgün bildirileriyle katılmıyor ya da "öğrencisi" konumundaki bir YENİ OLAN NE? 3) "Bildiri" hazırlamak ve sunmak, "* "bilinmeyeni bildirmek" amacıyla gerçekleştirilmesi gereken bir eylem olmalı. "Bildirilecek" olan belirli yöntem ve tekniklerle yeni üretilmiş bilgiler aktarmak ve/veya geliştirilmiş yöntem ve teknikleri tanıtmak olabileceği gibi, herhangi bir aJana ilişkin "tezlerin" gerçekliğinin kabul edilebilir varsayımlar ve uygun tekniklerle sorgulanması ve/veya böyle bir sorgulamanın sonuçlarının tartışmaya açılması da olabilir. Çoğunlukla bu yapılmıyor: Yapılanlar, yine çoğunlukla, "bilinenleri" bildirmekten ve/veya bilgiye erişim olanaklarının artması nedeniyle çok az emek ve zaman harcanarak edinilebilecek "bilgileri" bir araya getirip sunmaktan öteye geçmiyor. Öyle ki, "bildiriyle" bildirmek istenenlerin, ilgili oldukları bilgi alanmın "ilk" ve/veya "tek" örneği olduğu sanılıyor; çoğunlukla öyle değil oysa. Böylece, "bilimsel" bilgi üretim ve yayım alanı da hızla sığlaşıyor. Bu bağlamın soruları da şunlar: i) Etkinliği düzenleyenler, etkinlikleriyle ilgili duyurularını yalnızca bildirilerin hazırlanması sırasında uyulması gereken biçimsel gereklerin yanı sıra bu türden olumsuzluklar! en aza indirebilecek kurallar da geliştirip bu kurallara uyulmasını sağlayabilecek çabalara yeterince girmiyorlar? ii) Adı üzerinde, "bildirileri" bilimsel yönden değerlendirmeleri beklenen kişilerden oluşturulan "Bilim Danışma Kurulu" üyeleri, kendi alanlarıyla ilgili bilgi evrenini geçmişiyle, bugünleriyle gerektiğince tanımıyorlar mı? Tanımıyor > larsa eğer, değerlendirme istemini neden SONUÇ Araştırma üniversitelerinin uluslararası sıralamasına yönelik olarak geliştirilen yöntemler, üniversitelerin başarı düzeyini, ölçütlerdeki . farklılıklar nedeniyle farklı ve çok global biçimde ölçmektedir. Araştırma kapasitesi ve üretkenliği açısından bölümlerin başarı düzeyini daha hassas ve güvenilir bir biçimde belirlemek amacıyla ülkeler bazında geliştirilen yöntemler uluslararası sıralamalarda henüz kullanılmamaktadır. Bununla birlikte sıralama sonuçları elbette bir göstergedir ve ülkemizde araştırma üniversitelerinin geliştirilmesine yönelik bir uyarı olarak dikkate alınmalıdır. Araştırma üniversiteleri için geliştirilen sıralama sonuçlarının kullanılmasında son derece dikkatli olunmalı, bu sıralamaların bölümlerin lisans eğitim düzeyi açısından dolaylı bir gösterge oluşturduğu ve üniversitelerden kendilerine sağlanan ortam ve kaynaklar düzeyinde başarı beklenebileceği unutulmamalıdır. j• . • Kaynaklar (1) http://ed.sjtu.edu.cn/ranking.htaı,Top 500 World Universities, Institute of Higher Education, Shanghai Jiao Tong University, 2004 (2) The VVorld's Top 200 Universities, The Times Higher Education Supplenvnt.lngıltere, 5 Kasım 2004 (3) The Top Amerıcan Research Universities, Ünıversite Performansı Üzerine Lombardi Programı Yıllık Raporu, TheCenter, ABD. Aralık 2004 (4) The Myth of Number One: Indicators of Research University Performance, Üniversıte Performansı Uzerine Lombardi Programı Raporu, The Center, ABD, Tenımuz 2000 yanılmaz sıkıntılara sokabilecek boyutlara ulaşabiliyor bu olumsuzluklar. Oysa, belli ki "bildirileri" hazırlayanlar da oldukça emek, zaman ve para harcıyor, çeşitli tedirginlikler yaşıyor. Ancak, yapılan sunumların çoğunluğu ne içerik, ne dil, ne söylem ne de biçim yönünden, deyiş yerindeyse ürküttüğü kurbağaya değmiyor. Bildiri hazırlamanm ve sunmanın belirli bir standardı var mı bilmiyorum, yok sanırım; ancak, etik, teknik, kültürel gerekleri olmalı; oluşturulan "bilim danışma kurulu" üyeleri de değerlendirmeleri sırasında bu gerekleri ödünsüz, kayırmasız biçimde göz önünde bulundurmalı. Öyle anlaşılıyor ki, çoğunlukla bu da yapılmıyor ve onca emek, para ve za Prof. Dr. Turker Gurkan ODTÜ Kimya Müh. Böl. [email protected] grup tarafından hazırlanan "bildirilere" isimlerini vermekle yetiniyor. Ancak, yine çoğunlukla, hazırlayanları arasında adlarının da yer almasına karşın bildirileri ya hiç okumuyor ya da "öğrencisi" ortaklarını gerektiğince uyarmıyor. Gerçekte, bu "hocalar" adlarını verdikJeri bildirilere hemen hemen hiçbir katkı koymuyor ve etkinliklere de katılmıyor. Dolayısıyla, bildiriyi hazırlayıp sunmak durumunda kalan "öğrenci akademisyenler" yazgılarına bırakılıyor. Çoğunlukla "hocanın" adına yer vererek "bildirinin" programa almma şansını artırma amacının ürünü olan böylesi durumlar karşısında yanıtlanması gereken beş temel soru var: i) Bu, ne denli etik bir tutumdur? ii) "Profesör", hatta "doçent" konumundaki "akademisyen Yazın devamı arka sayfada 969/21 15 Ekim 2005
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle