Katalog

bir de topal us. bir de çilli su bir de z harfi •, ,:•'•'• * Ben kâğıt kalem çıkardım, benim gibi Fuji Dağı'na bakmayı bırakan Neyzen7 aldım, onun resmini yapmaya başladım. Beyazlar giymişti (ben beyazları severim, beyazı kirletirim biraz, biraz kirlettim). Panter gözünü F Dağı'na dikmişti. Panter ile Fuji Dağı'nı siyahlara boğup bıraktım. Kedi he şeyi anladı: hazırola geçip poz verdi (kedi bizim mahalleden değildi, ben kedileri tanırım). Iki ön ayağını getirip öne koydu. Bakışlarını sertleştirdi. Bıyıklannı gerdi. Kuyruğunu daha bir çıkarıp bıraktı. Kulaklarını da dikti. H şey taş kesilip beklemeye başladı. Yolun ağzında Zerrin ve kum zambağı kılığında bir adam 'Kırmızı Siena, siyahbeyaz Cenova, gri Paris, renk re Floransa, altın Venedik!' diye bağırmaya başladı. (Fuji Dağı püskürmesini kesmişti; dinleniyordu. Onunla uzun denizdi oğlanları, sakallı kuşlar, çocuklar..) Neyzen sıkılmıştı, kalktı paltosunu arkasına aldı. Paltosunu arkasma verdim. Sağ eliyle neyi tutmuştu. Sağ eliyle neyi tutmuş yaptım. Sol elini so dizinin üstüne koymuştu. Sol elini getirip sol dizinin üstüne koydum. Apışıp oturmuştu. Apışıp oturttum. Sağ dizini biraz kaldırmıştı. Sağ dizini biraz kaldırdım. Kıvırak top saçlarını bırakmıştı. Kıvırak top saçlarını bıraktım. (Çiçekler, çocuklar, kuşlar düşürsün diye.) Mintanı sarıydı. Sarı bıraktım Ceketinin önünü açmıştı. Ceketinin önünü biraz açtım. Beline değin uzay gidiyordu pantolonu. Beline değin uzatıp bıraktım. Dört düğmesinin dördü de görünüyordu. Cörünen dört düğmesini görünür kıldım. Otururken pantolonunu çekip oturmuştu. (Şovalyede bir resim dinlenir gibi dinleniyordu pantolon.) Çekip oturttum. Sağ ayağını biraz sağa çevirmişti. Sağ ayağını biraz sağa çevirdim. Sol ayağını düz tutmuştu. Düz tuttum. Iki ayağının on parmağı da görünüyordu. Görünsün diye bıraktım. Yüzünü bana tutmuştu Ikimiz de sıkılmayalım diye biraz yana tuttum. Ağzı ne açık ne kapalıydı. Öyle yaptım. Yalnız sağ kulağı görünüyordu. Yalnız sağ kulağı göründü. Kara gözleri karaydı. Kara kaldı. Bir elma bir masada nasıl duruyorsa, öy duruyordu. Ben de öyle durur bıaktım. Yüzüne koyu bir gölge düşmüştü, açmadım bıraktım. Fonda (*) lümpen kuşlar bir konuyor bir kalkıyorlar. Onları öyle bıraktım. Uzağa gidip baktım, yakına gelip baktım. Her şey değişerek, değişmeden duruyordu. Değişerek, değişmeden kaldı. • * , Neden sonra gökyüzü diye bildiğimiz gökyüzü geldi. • Karalar giymiş panter işinin bittiğini anladı gidip eski yerine durdu; onu kuyruğuyla oynayan kedi ile kendi halindeki çocukgüneş izledi. ÇocukCihat Burak: Neyzen Tevfik, tuval uıer'me yağlıboya, 1985. güneşle çipil horoz, Lut Gölü, dikenli tel, z harfi, karıncalar, arılar hep birlik te Fuji Dağı'na varmışlardı. (Fuji Dağı nerdedir?) Hep birlikte de kayboldul Neyzen Tevfik'i Fatih Parkı'nın banklanna (yanında çocukluğu, kedisi, panteri, evet panteri ve de denizler fatihi Barbaros) oturmuş, Fuji Dağı'na bakarken gördüğümde, aynı anda kendimi de hem onların arasında, hem (*) Fon resmin ana rahmidir: Cenin'm deli danalar gibi çamurlar içinde de onlarla Fuji Dağı'na bakarken buldum. Dağın eteklerinde dünyanın ilk dolaştığı. sakinleri anlarla karıncalar ilerliyordu. Hemen arkalanndan da daha haritaOrdan başlanır resime, oraya dönülür. lara girmemiş bir deniz, bir kara parçası: Lut Gölü geliyordu. Onları da: Çipil bir horoz, elli üç yaşında bir çocuk, yarasalar, bir deve yükü Şam ipeği, aırna adında bir tepe, üstünden başından yalnızlık akan bir nehir, uykusu kaçmış bir akşam izliyordu. (Ne tuhaf, gökyüzü diye bidiğimiz gökyüzü yoktu.) Bunları hem görüyor, hem görmüyordum. Başlannın üstünde de çekirge, kuş sürüleri, ağustosboceklerinden çatma bir orkestra, şairler şairi Basho geliyordu. ... bir de sıkılgan bir üçgen bir de hayvanların tini bir de üç katlı bir evin tini bir de çocukgüneş bir de hiç yerini değiştirmeyen bir gölge bir de bir dikenli tel DAGI 619/24