Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
Zümrütten akisler ' \ Gen tedavisi dölüt üzerinde denenecek ogmamış bebeklerın gen sağaltımıyla ügüı deneylerde kullanüması yonundekı çekışmeler gıderek yoğunlaşıyor Bırkaç ay once ABD hukumetme surıuldn onerıde, gen sağaltımıyla ılgüı deneylerın ılk aşamasında kurtdjla dhnmdsı gereklı dolullerden yararlanılacağı belırtıhyor Gen sdğaJtımının dolut uzerınde denenmesı konusunda bu yılın bdşlaıındarı berı hukumetın onayını bekledığrnı belırten Guney Kalıfornıya Unıversıtesı'nderı French Anderson gelışürdığı A. M. C. Şengör Gücü toplamak mı dağıtmak mı? D yontemle ügüı çalışmaların halen surmekte olduğunu ve derıeylcre uç yüdan once başlanamaya cagını düe getırıyor Anderson ınsan genı sağdltımı yontemıyle ılgılı çalışmalanna 1990 yüında, bağışıklık sıstemının gehşımınde onemh bır yerı olan bır enzımın yokluğundan ortaya çıkan ve "şıddetlı bırleşık kalıtım bozuklugu (SCID)" adıyla büınen kdlıtımsdl bu hastalıga yakalanan çocuklarla ügüendığı sırada başladı. Anderson soz konusu enzimden yoksun dölutlere bu genlerın saglam kopyalarının aktarılabıleceğıne, ayrıca "alfatdlasemı" olarak bütnen kalıtımsal bır kan hastalıgmın da dolyatağma uygulanacak bır sağaltımla ıyüeştınlebüecegıne ınanıyor Ancak, dolutun çok kuçuk boyuttd olrnası sagaltıcı genın ureme dokusunu ele geçırerek daha sonrakı kuşaklara geçecek kırnı genetık bozukluklaıa yol açma oldsılıgının yuksek olması anlamına geldıgmden, soz konusu yontem bılım çevıelerını buyuk olçude kaygüandınyor Ote yandan, Massachuserts Teknolojı Enstıtusu bıyoguvenlık gorevlıleı ınden Claudia Mickleson ozeülıkle alfatalasemı konusu uzennde duruyor Bu hastalıga yakalananlarda bozuk olan genden herkeste dort kopya bulunuyor Hastalıgın en şıddetlı olduğu durumda bu kopyaların dordu de hasara uğnryor ve dolutun ana karnında ya da doğumdan hemen sonra olmesıne neden oluyor Bu durum annede de, yuksek tansıyon ve ıdrann tutulamaması gıbı belırtüerle ortaya çıkan ve olumcul sonuçlara neden olabılen lohusa hummasına yol açabılıyor Anderson bu soruna çozum olarak, deneylerın ılk aşamasında çocuğ\ınu aldırmaya kesm karar verrruş kadınların denek olarak kullanılmalannı onerıyor Yetkılıler bu yaklaşımın kısmen çozum getırmesıaden oturu ortaya çıkacak kımı torel sorunları engellemekle bırhkte, başka guçluklerı de beraberınde getıreceğıne manıyorlar ve dolutun alınmasından sonra hastalıga bır çozum bulunması durumunda anababa ve hekımlerın bu suçluluk duygusunu taşıyamayacdklarına dıkkat çekryorlar Anderson'un onerısınden en çok rahatsız olan kışı ıse, Kuzey Cdrohnd Duke Unıversıtesı Tıp Merkezı çocuk bagışıkhkbılım uzmanı Louise Maıkert. "Uygulamadan ıstenen sonuç alınarruyor ve yontem bır yarar saglamıyorsa, dolut uzennde deney yapmak toresel açıddn dogru olur mu 9 " dıyen Markert, her şeye karşın, boylesme ateşlı bır tartışmayı bdşlattıgı ıçın Anderson'u kutluyor (ns 10 ekım) Bilim tarihinde, bilimin yaygınlığında en fazla ve en hızlı artış, Ikinci Dünya Savaşı esnasında ve ondan sonra olmuştur. Bunun nedeni savaşan güçlerin bilim ve teknolojinin en yeni ürünlerinden en çabuk ve en etkili şekilde yararlanma arzularıydı. Hem mihver kuvvetleri hem de müüefikler bilhassa çekirdek enerjisini açığa çıkara, bilecek bir zincirleme reaksiyonun mümkün kılacağı atom bombasını bir an önce yapmak istiyorlardı. Ama bunun yanında radar, sonar, roket teknolojisi, sun'i petrol vb. gibi nükleer olmayan birsavaşa gerekli teknoloji için de hummalı faaliyet vardı. Bu konuda ABD kesenin ağzını iyice açmış, işe yarayacak üniversite hocalarına savunma bütçesinden o zamana kadar görülmemiş meblağlar ödemeye başlamıştı. Imkanları nisbetinde Ingiltere ve Almanya da bilimi desteklemek için ellerinden geleni yapıyorlardı. Savaşın sonunda, Almanya'nın tam yenilgisi ve Avrupa'nın harabeye dönmüş olması, savaştan fizikman zedelenmeden çıkan ABD'ne Avrupa'dan âdeta kütlevî bir beyin göçü başlattı. Nazilerin Yahudi düşmanlığı zaten daha savaştan önce Amerika'ya Yahudi kökenli bilimcilerin pek çoğunu taşımıştı (Atatürk'ün o inanılmaz açık ve ileri görüşü sayesinde bunların pek çoğu da ülkemize geldi. Atatürk'ten sonrakilerin inanılmaz darkafalılığı sayesinde hepsi tekrar kaçtı). Amerika savaştan sonraki yıllarda dünyanın yaralannın sanlması programlan dahilinde çok para kazandı. Bu paralann da önemli bir kısmı savaşta kazanılan bilimsel ivmenin korunması amacıyla araştırma kurumlarına aktı. O kadar ki, oluşan bereketli ortam sayesinde dünya tarihinde yasamış tüm bilim adamlarından fazlası savaş sonrası dünyasmda yaşıyor oldu. Ancak bu bereketin sun'i oldugunu, Avrupa'nın yıkılmasıyla üçüncü dünyanın henuz uyanmamış olmasının yaraüığı bir fırsat aralığından oluştuğunu^ pek az insan görebildi. Yetmişli yıllardan sonra ekonomik hız kesilip Amerika'nın karşısındaki rekabet artınca orada paralar suyunu çekmeğe başladı ve araştırma kurumlan büyük bir krize girdiler. Bu kriz Ingiltere'yi de etkiledi. Buradaki darkafalı Reagan ve Thatcher hükumetleri kurtuluşu bilimsel araştırmaya ve üniversitelere verilen parayı kısmakta buldular. Almanya neredeyse sıfır savunma masrafı olan ve sürekli gelişen bir ekonomiye sahip bulunduğundan bu sıkıntıdan etkilenmedi. Ayağını yorganına göre uzatamayan ve ekonomisi zaten güçsüz olan Rusya hızla zayıfladı ve nihayet tamamen çöktü. Bir tek Fransa bu durumdan az etkilendi, zira geleneksel olarak merkezci bir yapıya sahip olan bu devlet, neredeyse tüm bilimsel gücünü Paris'teki birkaç kurumda toplamış bulunuyordu. Yalnızca deniz araştırmaları veya astronomik incelemeler gibi belirli mekânlara gereksinim gösteren konular için Paris dışında yerler vardı. Paris'deki kurumlar bazen dayanışma, bazan rekabet içinde, ama hep birbirlerinden ve Paris'in kütüphane, müze vb. altyapı kurumlarından yararlanarak gelişmelerini sürdürdüler. Buralarda çalışanlar sürekli dirsek temasında kalabıldiler, Paris'in kültür merkezi olarak büyük cazibesi yabancı pek çok bilim adamını bu merkeze çekiyordu. Ayrıca devlet bilim ve kültürü kollamayı Napolyon'dan beri görev edinmişti ve bunu Fransa'nın kollanması olarak görüyordu (bizde bir tek Atatürk bilim ve kültüre bu açıdan bakmıştır). Hemen hemen hiçbir araştırma geleneği ve görgüsü olmayan ve akademik rütbelerin, araştırma enstitülerinin, laboratuvarlann ya kişisel güç odakları, ya da menfaat tezgâhları olarak algılanıldığı Türkiye'de ıse ozellikle altmışlı yıllardan sonra sozde üniversite ve araştırma kurumlarının sayısında buyük bir artış görüldü. Zaten zayıf olan kayıtlı ekonomiye yük getiren ve ihmal edilebilir bilimsel üretim yapan bu niteliksiz kurumların sayısının çığ gibi artışı, bilgisiz ve görgüsüz politikaaların bunları, demografik baskısı akılcı sınırlartn dışına çoktan taşmış kırsal kültür içinde politik malzeme olarak kullanması nedeniyleydi. Türkiye'nin gerçek bilim ve devlet adamlarının şimdi yapması gereken ise Fransız modelinden ders alarak, Türkiye'nin zaten pek az olan seçkin yaratıcı bilimsel gücünü en çok iki merkezde toplamaktır. Londra'dan uzakta kurulmuş olan Cambridge ve Oxford misali, politik güçten uzak bulunması istenilecek bu merkezlerin kültürü ve altyapısı zengin, tarihi köklu, çekici bir şehrin içine veya çevresine yerleştirilmesi çekiciliği ve dolayısıyla verimi kuşkusuz arttıracaktır. Dinozorların yok oluşunun sorumlusu Dınozorların dunyası, 65 müyon yıl once 10 km çapındaki bır kuyrukluyüdızın ya da asteroıdın dunyamıza çarpmasıyla son buldu Gunumuzde, Meksıka'dakı Yucatan yanmadasındakı buyuk Chrcxulub kratenyle tdnımldndn bu çdrpmd, turn ulkelerın nukleer gucunun toplamınrn bınlerce katı duzeyınde bır eneıjı açığa çıkardı ve atmosferın, haftalar, hatta aylar boyunca guneş ışıgmın dunyaya ulaşmasını engelleyecek mıktarda tozld ve atıkla dolmasına neden oldu Turn yeryuzunu yangmlarla kaplayan firtınalard yol açtığı gıbı, dınozorlarla bırlıkte bırçok denız ve kara yaratığının da soyunun tukenmesırun sorumlusu oldu Gunumuze kadaı çarpmanın sorumlusu olan gok cısmıne aıt hiçbir parça bulunamamıştı Ancak, Nature dergısınde yer alan araştırmasındd, Kdhfornıya Uruversıtesı'nden Frank Kyte, bu gok cismının parçası olma olasüıgı bulunan, 2 5 mılımetrekk kuçuk bır gokiaşıra tanımlıyor Goktaşının ıncelenmesı sonucu bunun, karbonsu kondrıt adı verüen ve asteroıt kuşagında bolcd bulunan bır asteroıt turunden kayndklandığı ortaya çıktı Eğer gerçekten de bu çarpan gok cısmıne aıt bır parçdysd, çdrpdnırı, daha hızlı yol alan ve daha kırılgan olmalan nedenryle çarpma sonucu arkalarında kalıntı bırakmış olma olasılığı pek bulunmayan bır kuyrukluyıldız değıl de, bır asteroıt olma olasıhğı daha yuksek Savını desteklemek ıçın Kyte, fosıl kayıtlarında yer alan topıakton çıkanlmış çeşıtlı goktaşı parçalarını ammsatıyor Genellıkle çarpmanın, çarpan nesnenın buharlaşmasına ya da parçalarının uzaya dagılmasına neden olacak guçte olduğu kabuledüır Tebeşır Donemı ÜP bunu ızleyen Uçuncu Zaman arasınddkı, 65 müyon yıl onceye denk gelen sınır, 'K/T' smırı olarak tarunır Taşılbılımcılere gore bu smır yaşamın tarıhçesmde, bırbırınden tumuyle farkh hayvan ve bıtkı toplumları arasında anı bır geçışe neden olan bır sınır taşıdır Tebeşır donemı sonunda yaşanan 'kutlesel soy tukenmesı', uzun sure bır bümece olarak kaldı Platıne benzeyen bır metal olan ırıdyum, yeryuzunde ender, ancak asteroıtlerde bol bulunur Bu ırıdyum kdrutı, üunydyd 65 nulyon yıl once bu asteroıtın çaptığma yonelüc mancın artmasına yol açmış olup, bugune kadar çarpana ılışkm tek fızıksel kanıt olarak kalmıştır Ancak salt ırıdyum varlığı, çarpdmn dunyd dışı bu kokene sahıp olduğunu soylemekten oteye gıdemez Feza Akça Nature News Sennce 615/5