24 Aralık 2024 Salı English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

ME yallerini (yani "analog" sinyalleri) bir dizi "digital" işaretlere dönüştürmeye dayanıyor. Böylece "digital" işaretlere dönüşen ses sinyalleri, saniyenin küçük kesirleri içınde birbirınden farkını koruyarak bir dizi haline getıriliyor. Üç beş veya daha çok kanalın oluşturduğu bu dizi, güçlendiricilerden geçirildikten sonra yayımlanmak üzere vericiye yükleniyor. Alıcı cihazlardada ses işaretlerinin zaman sırasına göre işlemler tersine yürütülerek vericıdeki "digital" sinyal, yeniden "analog ses titreşimlerine" dönüştürülüp kulaklığa veriliyor. Aynı kanaldan konuşan her abonenin, saniye içindeki zaman dılimi ötekilerden tümüyle ayrı olduğu için konuşmaların birbirini etkilemesi ve karışması yani diyafoni olavı hiç görülmüyor! nerededir? H ava her yerdedır, ancak ona dokunamadığımız, göremediğimiz ve hissedemediğimiz için bunun farkına varmamız zor oluyor. Üstelik hava kokmaz da. Ama bir çiçeğin, yemegin, petrolün ve diğer maddelerin çıkardığı kokunun bize ulaşmasını sağlar. Havayı hareket ettiğinde ve diğer maddelere yaptığı etki sonucu daha kolay fark ederiz. Çimler hareketlenir, çiçekler eğilir, sokaktaki çöpler oradan sürüklenir, bulutlar hareket eder. Su altında hava balıkadamların tüpten teneffüs ettikleri havayı dışarı solumaları ile belirginleşir. Denizaltındaki bir balıkadamın ya da balıkkızın başının üstünde hava kabarcıkları oluştuğunu görürüz. Resimde bir arkeoloğu denizaltında incelemeler yaparken görüyorsunuz. Diğer sistem Başka bir yöntem de "yaygın spektrumlu PCN" denilen "kod ayrırnlı" teknikle gerçekleştiriliyor. Bu sıstemde ses titreşımlerinin elektrik dalgalarına dönüştürülen "analog" eşdeğerlerinin "digital" t^kniğe çevrilip kodlandırılmış yüksek hızlı ve rasgele (rastlamsal) olarak üretilen bir dalga yardımıyla çoğaltılması yöntemi kullanılmaktadır. Böylece elde edilen girişim dalgası, oldukça genişletilmiş bant radyo kanalına modüle edılmektedir (yani radyo dalgası, sesin titreşimlerinı de simgeleyen bir elektrik pulsları dizisiyle yüklenmektedir). Böylece ses verileri oldukça geniş bir frekans kuşağı üzerine yayılmaktadır. Telsiz telefon alıcısı, anteninden gelen digital simgelerle bunların sese dönüştürülmesi için gereken özel kod sınyallerini alır ve sese dönüştürür... uygulamada gerçekleşmez! Buna karşın taşınabilir telefon yapımcıları son yıllarda "digital" teknikle çalışan ve otomatik kanal seçebilen bu türdeki cihazlar için yeni kanal standartlarını belirleyen ve böylece tek bir frekans kanalından üç veya daha çok sayıda iletişim yapılabilmesini sağlayabilen yöntemler ortaya koydular. Havayı aramak! Kişisel iletişim ağları kuruluyor Birleşik Amerika'da her türlü radyo yayıncılığı konusunda tek resmi "otorite" olan "Federal İletişim Komisyonu (FCC)" geçen ilkbaharda New York'ta bulunan Millicom Incorporated firmasını bu "yaygın spektrum" yöntemi üzerinde deneme ve geliştirmeler yapmak için yetkilendirdi. Firma, 1992yılından önce Floridaeyaletinin Houston ve Orlando kentlerinde bu sistemle çalışacak PNC (kişisel iletişim ağı) kurulmasını sağlamayı planlıyor. Bu şebekede yarıçapı 360 metre olan ve merkezi bir santrala bağlanan birçok iletişim sistemleri bulunacak. Çağrıların telli telefon şebekesine de bağlanabilmesi düşünülüyor. Burada ilginç olan nokta, Millicom firmasının radyo frekansını 1850 ile 1990 megahertz arasındaseçmiş olması... Başka ilginç ve önemli bir özetlik, cihazların kullanacağı elektrik güçlerinin çok küçük oluşudur. Görüşülecek uzaklığa bağımlı olarak bu güç sadece 100 mıkrovvatt ile 100 milivvatt arasında otomatik olarak ayarlanabiliyor... Böylece hem küçük boyutlarda, hem çok hafif ve üstelik ucuz, ekonomik ve iletişim ağı kurulması, bunun da kolaylıkla işletilmesi düşünülüyor. Nasıl çalışıyor? Bu yeni tekniğin adına "zaman bölüşümlü çok kanallı slstem" denilmekte. Çalışma esası, sürekli konuşma ses sin Hava her tarafta bulunur. Bunu biliyoruz. Her türlü maddenin en ufak boşluklarını dahi doldurduğunu biliyor muydunuz? Küçük küçük maddeleri suyun içine atarak içlerinde hava bulundurduklarını keşfedebilirsiniz. Su dolu bir kaba attığınız herhangi bir maddeden su kabarcıkları çıkacaktır. 1. Bu kabı suyla ağzına kadar doldurun. İçine bir şişe yerleştirin. Şişe su altına bırakıldığında içinden hava kabarcıkları dışarı çıkacaktır. 2. Bu kez bir saksıyı su dolu kovaya sokun. Ardından bir parça toprak koyun kovaya. Gözlemleriniz hangisinin daha çok hava içerdiğini gösteriyor? 3. Şimdi suyun kendisini inceleyin. Bir bardak suyu sıcak bir yere koyun. Yaklaşık bir saat kadar bekletin. Zamanla hava kabarcıklarının su yüzüne yükseldiğinı ya da bardağın kenarlarında toplaştığını gö receksiniz. Bardaktaki su ısmdıkça, içindeki hava kabarcıkları havaya karışacaktır. Su kaynadığında havaya karışan su kabarcığı miktarı daha da artar. Bu da bize suyun kendisinde hava bulunduğunu ispat etmiş olur. D Dalgıçlar, sırtlarında taşıdıkları oksijen tüpleri yardımıyla su altında da soluk alıp verebilmektedirler. Nefeslerlni dışarı üflediklerinde, kullanmış oldukları hava, kabarcıklar halinde suya karışmaktadır. Resimde, sualtı kazısı yapan bir arkeolog görüyorsunuz. 13
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle