18 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
2 OCAK 2011 PAZAR CUMHUR YET SAYFA DİZİ 9 Siyasi direktif ama... Tam bir laubalilik Aralık 1990 günü, Köşk’teki o dramatik sahnede, Torumtay ‘bir kez daha’ olası Körfez Savaşı için ‘hükümetin siyasi direktifini beklemekte’ olduğunu söylüyor ve ayrılıyor. Şaşırarak izlediği bir başka gelişme: Aynı gün: Özal, Bolu’ya hareket ediyor. Başbakan Akbulut ise Niğde’ye. Torumtay, Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreteri eski Kara Kuvvetleri Komutanı emekli Orgeneral Kemal Yamak’la ilişki kuruyor; telefonda aldığı bilgiden Bolu’ya hareketinden önce Özal’ın Başbakanlık Müsteşarı’na ‘hükümetin Silahlı Kuvvet EVET / HAYIR OKTAY AKBAL 1 Yeni Yılın İlk Gününde... “Yürü bire yalan dünya Sana konan göçer bir gün İnsan bir ekine misal Seni eken biçer bir gün” Karacaoğlan Yeni yılın ilk pazar günündeyiz. Karacaoğlan’ın dizeleriyle başlamak istedim. Biri gider öbürü gelir, yıllar böyle geçip gider. Ya da gitti gider!.. Bir düşte olduğunu bilemeden, yarın yarın diye kendini kandırarak!.. Yarın gelir, öbür gün de gelir, aylar, derken yeni bir yılda bulursun kendini... Önce bak aynaya, bir değişme var mı? Yok, hep aynı adamsın!.. Öyle gelir, ama zaman ağır işçidir, belli etmez kendini, bir gün baktın mı yeniden aynaya “bu ben değilim” dersin! Eski resimlerine bak, işte sensin, ama artık sen değilsin! Zaman alıp götürmüş sen sandığın kişiyi... İki bin on gitti, on bir geldi. On bir de gider, on iki gelir... Bak, haziranda genel seçimler var. Ülkenin yazgısını dokuz yıldır elinde tutan bir parti, daha doğrusu “tek adam”, haziranda ya gidecek ya kalacak, bir dört yıl daha!.. Seçimlere kaç ay kaldı? CHP kendi deyimiyle yenilenmiş... Yeni CHP olmuş!.. Oysa Atatürk’ün CHP’si değişebilir mi? O zaman başka bir parti olmaz mı? Oy almak için AKP’ye benzer işleri benimsemeye kalkışan bir partinin seçimlerde üstün gelmesi olası mıdır? Önce çarşaflı kadınları kazanmak istediler! Ne kadar çok gericiliğe olanak tanırsak o kadar başarılı oluruz, diye! Unuttular, CHP kendi köklerinden koptu mu, yüzde yirmileri bile bulamaz... Altı tane oku var. Birini bile unutursa, unutmaya kalkarsa, anlamını yitirir. Bunu CHP’nin yöneticilerine bir türlü anlatamadık! Yeni CHP de anlamazsa, ödünler vererek Atatürk Cumhuriyetine ters düşen tutumlara sığınmaya yeltenirse!.. Bunu düşünmek bile istemiyorum. Ama son kurultayda yönetim kadrolarında yer alan kimi kişilerle hiç de olumlu işler, başaracak gibi gelmiyor. Tam tersi düşünenler, yeni bir yol arayarak partinin oy kazanacağını sananlar var. Haziran seçiminde bu tutumla giderse, giderlerse sonuç şimdiden bellidir, yenilgi, bir daha yenilgi. Neyse yeni yılda CHP’ye gerçek kişiliğini unutmamasını dileyerek... Tüm okurları da kutlayarak... ler’e vereceği siyasi direktifin’ hazırlanmasını emrettiğini öğreniyor. (1 Aralık 1990, gece saat 21.00) Milli Güvenlik Kurulu Genel Sekreteri Torumtay’a ‘siyasi direktifi’ ulaştırıyor. ‘Tarihi önem ve değer taşıması gereken hükümet direktifi’ Genelkurmay Baş liyor, inceliyor: 1) Başbakanlık müsteşarının imzaladığı bir kapak yazısı ile, 2) Buna ekli ve imza haneleri boş bir Bakanlar Kurulu kararı ve yine imzasız direktif kanı’nın önünde, devlette laubaliliğin tipik bir örneği olarak duruyor. Torumtay hayretle iz bölümünden ibaret. Torumtay o gece şöyle düşünüyor: “Bu imzasız belge bazı yönleri ile askeri açıdan yanlış anlamalara yol açacak ifadeler kapsıyor.” “Osmanlı döneminde tarihi belge niteliğinde fermanlarla, ulusal savaşta Atatürk’ün ‘veciz direktifiyle’ savaşmış Türk ordusu... ...Belki bir başka savaşa, yetkililerin imzası dahi bulunmayan ve devlet ciddiyeti ile bağdaştırılması güç olan, imza haneleri boş bir Bakanlar Kurulu karar taslağı ile girecekti” diyor Torumtay Paşa. Genelkurmay Başkanı’na göre her şey dış siyaseti şahsen yöneten Özal’ın tutum ve kararına kalmıştı Torumtay’ın gerçekçiliği N ecip Torumtay’ın böyle bir anlayış ve davranışa ayak uydurabilmesi ‘artık’ olanaksız. Hükümet direktifinin askeri hizmetten ayrılmış ve askeri sorumluluklar taşımayan emekli askerlerle hazırlandığını sanmıyor. Şöyle düşünüyor: “Sonuç olarak; Körfez krizinin başından itibaren dört ay süreyle, Irak’a karşı açık bir devlet politikası ortaya konmamıştı. Kamuoyu, Cumhurbaşkanı tarafından sık sık söylenen ve bir kumar deyimi ile ifade edilen (bir koyup üç almak) savaş sonrasına ait iyimser vaatlerini merakla izliyordu. Bu vaatlerle ve onun gerisinde hedefi ve ne olduğu açıkça bilinmeyen sınır ötesi niyetlerle, adeta gözü kapalı olarak bir savaşa girilmesi düşünülüyordu. Böyle bir ortamda Genelkurmay Başkanlığı, yasalara göre görev bakımından muhatap olduğu Başbakan yerine; Cumhurbaşkanı’nın, Irak’a karşı taarruzi niyet ve arzularına muhatap olmuş ve bu niyetlerin gerçekleşmesi yönünde esas sorumlu olan hükümetten bir emir, hatta bir işaret almamıştır. Hükümet, karar mekanizması sistemi içerisinde kendi yetkisini kullanmakta tereddüt edip hiyerarşideki yerini alamayınca da; Genelkurmay Başkanı, sevk ve idare yetkisi olmayan Cumhurbaşkanı’nın direkt olarak taleplerine muhatap olmuştur. Kısacası, geminin dümeni asıl sorumlusunun elinde değildi ve rotası da belirsizdi.” Yaşadığımız o dramatik günleri gerçekçi biçimde irdeliyor Torumtay. Suçlayıcı nitelikteki açıklamalarını şöyle bağlıyor: “Körfez krizi süresince Irak, kesinlikle Türkiye’ye taarruz edecek durumda değildi. Biliyordu ki kıyametin kopacağı yer Körfez bölgesi idi. Irak’la savaş ancak Türkiye’nin kendi iradesiyle başlayabilirdi. Hükümetin de kendi inisiyatifi ile Irak’a karşı taarruzi bir savaşı başlatma niyeti ve kararı olmadığına göre...” Evet, evet! İşte, Torumtay’ın can alıcı saptaması: “...Her şey dış siyaseti şahsen yönlendirmeye başlayan ve hükümeti arka planda bırakan Cumhurbaşkanı’nın tutum ve kararına kalmıştı...” Özal: Krizin senaristi benim O zaman bir soru (Özal’a) sordum, dedim ki: ‘Efendim peki biz buraya girdik, nasıl çıkacağız? Çıkmamız o kadar kolay değil; çok taraflı anlaşmalarla ortaya çıkmış olan Kıbrıs’ta bile. Bizim harekâtımız bugün Kıbrıs’ta Türkiye aleyhine kullanılıyor, hatta her konuda önümüze çıkıyor. Kıbrıs’a girdik, doğru da girdik, katliamı önledik, anlaşmalara dayandık. Ama ne var ki, şimdi oradaki Türk askerinin varlığından bütün dünya rahatsız ve üstümüze geliyor.’ ‘O, Amerika’nın desteği olmadan yapılmış bir harekâttı. Bu, Amerika’nın desteğiyle yapılacak bir harekâttır.’ Ve bir gün bana ‘Biliyor musun, bu Körfez harekâtında Bush müteredditti, ben kendisini ikna ettim. Saddam’ın gücünü çok abartıyorlardı, askeri gücünü. Hiç de öyle olmadığını, hatta kolayca bu işin çözülebileceğini ifade ettim ve Bush’u ben ikna ettim. Bu Körfez krizinin de senaristi benim’ dedi; bana anlattığından hissettiğim kadarıyla veya söylediği kadarıyla. Askerler de tabii, o zaman Genelkurmay Başkanı, yanılmıyorsam Sayın Necip Torumtay, istifa edecek noktaya kadar gelmişti. Ben asker değilim ama bir harekât yapılabilir, tanklar gidebilir, belki de iki günde Basra Körfezi’ne varılabilir. Üstelik Irak ordusu dağılmış, bombardıman altında. Ama ben bir asker değilim, bir siyasetçiyim, ben askeri sonuçlara bakmadım, siyasetçi olarak oradan nasıl çıkacağımızı... Musul meselesinde bizim asırlardır hâlâ süren tiratlarımız var, haklarımız var, onları çözmek bu kadar kolay olsaydı, Atatürk de çözerdi, sonra gelen devlet adamları da çözerdi. Ben pek askeri çözümle bu meselenin ortadan kalkabileceğine inanmadım. Şimdi de bakıyorum; aradan geçen yıllar içerisinde iyi ki Türkiye bu işe fazla bulaşmamış diyorum.” Polis eşleri toprağa verildi BİTLİS (Cumhuriyet) Bitlis’te önceki gün meydana gelen trafik kazasında yaşamını yitiren 4 polis eşinden Melike Eğer ve Nuray Dilek’in cenazesi, Bitlis Güroymak’ta toprağa verildi. Bitlis Emniyet Müdür Yardımcısı A. Turabi Eğer ve polis Ali Dilek, eşlerini uğurlarken gözyaşlarına boğuldu. Diğer Kazada ölen iki polis eşinden Dilek Çınar’ın cenazesi Zonguldak’a, Özlem Morkoç’un cenazesi ise Amasya’ya gönderildi. HSYK: Atamalar doğru ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu (HSYK) Başkanlığı, HSYK Genel Sekreterliği ve Teftiş Kurulu Başkanlığı ile yardımcılıklarına anayasa ve yasa değişikliği uyarınca HSYK’nin yeniden yapılandırılması kapsamında seçimlerde en çok oyu alan adayların getirildiğini belirtti. Açıklamada, “Çalışmaların kesintiye uğramaması amacıyla personel, ceza işleri, idari ve mali işler gibi alanlarda uzun süre görev yapmış, tecrübe sahibi isimlerin seçilmesine özen gösterilmiştir” denildi. artışmalar açıklanır O günlerdeki gelişmeler 1998’de… Birinci Körfez Savaşı’nın üzerinden 8 yıl geçtikten sonra, üstelik TV’de tartışıldı. Tanıklar TV’de sahne aldı (6 Şubat 1998): Zamanın Genelkurmay Başkanı emekli Orgeneral Necip Torumtay, zamanın 3. Ordu Komutanı emekli Orgeneral Kemal Yavuz. İlk Körfez Savaşı’nın üzerinde yedi yıl geçmiş; ama yine savaş rüzgârları esiyor. Bu kez ABD işi yarıda bırakmak niyetinde değil. Irak’ı Saddam’dan kurtarmak ve Irak’a “demokrasi getirmek” istiyor. Bu ortamda yine olası bir savaşa Türkiye’nin katılıp katılmayacağı yine gündemde. TV’de program hazırlayan ve yöneten gazeteciyazar Güneri Civaoğlu. Programın adı “Durum”. Civaoğlu; “Tarihin denetimleri ışığında bugünleri aydınlatmak üzere”1. Körfez Savaşı’nda olup bitenlere tanık olanlarla söyleşecek. Stüdyo dışından programa katılanlar: Rahmetli Özal’ın yanında krizi bütün ayrıntılarıyla izleyen Büyükelçi Kaya Toperi ve Özal döneminde ABD Büyükelçisi Abramowitz. Yedi yıl öncesinin ayrıntılı biçimde kamuoyuna yansımayan olaylarının öyküleri 1998’de Civaoğlu’nun Abramowitz’e sorduğu bir soruyla başladı denilebilir: Soru: “O zamanlar Cumhurbaşkanı Özal’ın Irak’a asker göndermek ve buradaki petrol bölgelerini denetlemek gibi bir planı vardı. ABD’nin bunu desteklemek ya da engellemek yönünde bir girişimi olmuş mudur?” Abramowitz: “ABD’nin Türkiye’den istediği tek şey, ordusunun küçük bir bölümünü Suudi Arabistan’a göndermesiydi.” T Cindoruk, Özal’ın Kuzey Irak planını anlatıyor “Şimdi bu konularda bildiğimiz bir gerçek şuydu” diye bir başka giriş daha yaptı Civaoğlu: “Merhum Özal, Silahlı Kuvvetler’le birlikte Kuzey Irak’a küçük bir birlikle girmeyi istedi. Az evvel Abramowitz söyledi. Bugüne kadar hiç açıklanmayan tarihi bir söylem var.” “Tarihi söylemi” DYP Genel Başkanı Hüsamettin Cindoruk’un sesinden dinledik: Cindoruk, “Krizin hemen akabinde ben Meclis Başkanı oldum” diye konuşmaya başladı ve sürdürdü: “Sayın ve rahmetli Cumhurbaşkanı Özal’la her ay mutat görüşmeler yapılıyordu. Cumhurbaşkanı, biliyorsunuz önemli konularda fikirlerini hiç çekinmeden söyleyen bir kişiliğe sahipti. Bana şunu söyledi birkaç kere: 1990’lı yıllarda bu hadise olmuş, biz iktidar olduk. Ben Meclis Başkanıyım. Sayın Demirel Başbakan. (Özal’ın) Bir fikri vardı ve bir fikri empoze etmeye çalışıyordu. ‘Kürtler gemileri yaktı’ MUŞ (Cumhuriyet) BDP Muş Milletvekili Sırrı Sakık, “Özerklik talebimizde ayrı bir devlet yoktur; bayrağa, resmi dile karşı bir duruş yoktur. Bu proje Cumhuriyetin kuruluş felsefesine de aykırı değil” dedi. 1920’den bu yana Kürt sorununun çözülemediğini savunan Sakık, “Kürtler gemileri yaktı, bedeli neyse ödedi. Bugünden sonra bedel ödemek istemiyoruz” diye konuştu. Ö ykü burada durmadı, gelişti ve renklenmeye başladı. Hatta duvarında da bir harita vardı, Ortadoğu haritası. Orada söylediği şuydu: ‘Türkiye fırsat kaçırdı, ama bu fırsat hâlâ devam ediyor. Silopi’yle Suriye hududu arasında 40 kilometrelik bir hudut var. Bu hudut bir ova, o ovadan ta Basra Körfezi’ne kadar hiçbir engel tanımadan yürümek mümkün. Türk askeri bu yürüyüşü yapsa, orada Erbil gibi, Musul gibi petrol kaynakları da var ve bu kaynakları muhafaza altına alsa, orada hâlâ biliyorsunuz Saddam zamanında ortaya çıkartılmış bombalama hadiseleri vesaire yıpranmış bir Irak ordusu var, dağınık; çok kolay bir operasyon. Bu, hem bir kama gibi gireceksiniz, ikiye böleceksiniz, hem Barzani veya Talabani’den yardım alacaksınız: Çok kolay bir operasyon’ diyordu. ‘Ve Irak’ı Saddam’dan da kurtarır, silahlardan da arındırır, üstüne üstlük de Türkiye’yi petrol bölgesinde egemen yapar. Ben bu fikrimi askerlere de kabul ettiremedim, hükümete de. Ama şimdi de bu şans henüz gitmiş değildir.’ Nişanda ev çöktü: 32 yaralı BAYBURT (Cumhuriyet) Bayburt’a bağlı Genç Osman köyünde Bahattin Mıcık ile Tülay Yenitürk’ün nişan töreninin yapıldığı Mürsel Yenitürk’e ait iki katlı ahşap evin ikinci katında kadınların bulunduğu oda çöktü. Çökme sonucu ilk belirlemelere göre 1’i ağır 32 kişi yaralandı. ‘Kolay operasyon’ Eşini ve kendini öldürdü HAKKÂRİ (Cumhuriyet) Hakkâri Emniyet Müdürlüğü’nde görevli polis memuru Sefer Sakarya, sabah saatlerinde henüz belirlenemeyen bir nedenle eşi Esra Sakarya ile tartıştı. Tartışmanın ardından cinnet getiren Sakarya, eşi Esra Sakarya’yı tabancasıyla öldürdükten sonra intihar etti. Sakarya çiftinin 5 ay önce evlendiği belirtildi. Trabzon’da bir asker intihar etti TRABZON (Cumhuriyet) Trabzon Yomra’da İlçe Jandarma Komutanlığı’nda görev yapan 23 yaşındaki er Halil Kaya, girdiği bunalım sonucu askeri lojmanın kalorifer dairesinde kendisini iple astı. Kaya’nın 7 aylık asker olduğu öğrenildi. Yıldız ailesine hüzünlü veda SAKARYA (Cumhuriyet) Sakarya’nın Akyazı ilçesinde miras ve borç anlaşmazlığı nedeniyle öldürülen Erol (46), eşi Hanife (45) ve çocukları Özlem (20) ve Elif Yıldız’ın (10) cenazeleri toprağa verildi. Ailenin geride kalan fertlerinden Metin, annesinin tabutuna sarılarak gözyaşlarına boğuldu. Sayısal Loto’da 2 kişiye 1’er milyon Haber Merkezi Sayısal Loto’da numaralar 15, 16, 30, 36, 42, 49 olarak belirlendi. 6 bilen 2 kişi, 1 milyon 426 bin 781’er lira kazandı. 5 bilenler 2 bin, 4 bilenler 22, 3 bilenler 3’er lira ikramiye kazandı. YARIN: TORUMTAY’IN AÇIKLAMALARI C MY B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle