19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
29 AĞUSTOS 2010/ SAYI 1275 PAZAR 13 IRON MAIDEN ile geleceğe dıı •• onuşIron Maiden 30 yıllık bir heavy metal efsanesi. 9O'lı yılları güzel yapan sihirli ayrıntılardan biri. Grup, "The Final Frontier" albümü ile döndü. Bu albüm eskiden bugüne, Iron Maiden'ı Iron Maiden yapan her şeyi üstünde taşıyor ama bir yandan da bambaşka ve yabancı. İşte bu yüzden iyi bir müzik macerası sunmayı başarıyor. eavy metal tarihinin Londra kökenli efsanesi Iron Maiden, 30 yıllık geçmişiyle birkaç kuşağın vazgeçemediği nadiı gruplardan. 80'li yıllarda başlayan heavy metal fırtınasının öncüsü. Deri kıyafetler, uzun saçlı gitarisller, renkli taytlar ve deri çizme giymiş müzisyen imajlarının zihnimize kazınmasındaki en etkili isim. Çocukluğumuzu, gençliğimizi ve 90'lan güzel yapan sihirli ayrıntılardan yalnızca biri. Grubun beklenen albümü "The Final Frontier" eski dostla yeniden masaya oturmak gibi. Bu albüm eskiden bugüne, Iron Maiden'ı Iron Maiden yapan her şeyi üstünde taşıyor ama bir yandan da bambaşka ve yabancı. işte bu yüzden de iyi bir müzik macerası sunmayı başarıyor. Ben onları en son "A Matter of Life and Death" ile hatırlıyorum ki sanırım bu beş yıl önceydi. Albüm ismini İkinci Dünya Savaşı'nı konu alan Michael Powell imzalı İngiliz sinemasının başyapıtlanndan "Matter of Life and DeatlV'den alıyoıdu ve tadı damağımızda kalan bir çalışmaydı. Onlarla ilk tanışmam ise müzik kaseti almak için küçük yaşlarda, yıllar 1987'yi gösterirken, istanbul yollarına düşmeme denk gelir. Bakırköy'ün yeraltı çarşılanndan birinden aldığım "Powerslave"dir Iron Maiden benim için. Zaten grubun belki de en can yakıcı oldugu zaman da bu dönemdir. İngilizlerin küll haline dönüşen heavy metal dergisi "Kerrang"ın müzik yazarı Geoff Barton da Iron Maiden'ı 80'li yıllarda ilk kez "the new wave of British heavy metal-yeni dalga ingiliz ınetali" ifadesiyle tanımlamıştı. Evet, o dalga belki eskisi gibi güçlü değil, ama hâlâ sert bir rüzgân arkasında taşıyor. Türkiye'deki heavy metal severlerden şanslı bir azınlık Iron Maiden'ı 1998 yılındaki istanbul konseriyle izleme keyfini yaşadı. Harbiye Açıkhava Tiyatrosu'ndaki konserde, Steve Harris'in sahneye Türk ulusal takım formasıyla çıkarak kendinden geçmiş killeyi bir kez daha dalgalandırması da hâlâ akıllarda. ALİ DENİZ USLU Iron Maiden'ın tarihindeki kırılma noktalarına şöyle bir bakarsak ilk virajı müzik sektörüne nazı geçen Rod Smallwood ile yolları kesişince döndüklerini görüyoruz. Bu talihi buluşma onlara dünya devi müzik şirketi EMI'nin kapısını açmıştı. Sonra "Running Free" ve 1982'de de "Number Of The Beast" metal müziğin klasikleri arasına girdi. Grubun yandaslan için elbette en can sıkıcı olay "lıon Maiden"ın başarısında büyük rol oynayan Bruce Dickinson'ın gruplan ayrılışı olmuşlu. Grup daha sonra birkaç albümle yoluna sessiz bir şekilde devam elti ama Dickinson'ın yeri doldurulamadı. Bu karanlık dönem 1999 yılında bitti. "Brave New World"le gelen bu müjde, birtumenin de habercisiydi. "Eddie" de sahnelere dönmenin keyfini çıkaııyordu. "Death On The Road" iste bu yüzden hem müzikal hem de görsel bir şovdu. Tabii Iron Maiden denince Eddie'den bahsetmezsek olınaz. Bu maskot ya da yaratık, her neyse, Iron Maiden ile bütünleşen, ete kana bürünmüş birfigür. Grubun müzigini en iyi şekilde tamamlayan Eddie pek çok da badire allattı. Toplumu kötü yönlendirdiği ve çocuklan koıkuttuğu gerekçesi ile grubun mahkeme önüne çıkmasına neden oldu. Peki, sonuç mu? Eddie hâlâ dimdik ayakta. 4 f .» Şimdi, The Final Frontier albümüne bir göz atalım. Bruce Dickinson vokalleri kinayeli ve karakterli. Bas gitar tam özlenen cinsten. Açılış parçası "Satellite ,. 15" özenle seçilmiş. N^ Karanlık, huzursuz ama bir yandan da beklediğiniz kadartekinsiz değil. İyi bir giriş, sönük bir Iron Maiden parçası. "El Dorado" çıkış parçası handikaplarını taşınıasına rağmen akılda kalıcı ve buram buram rock kokuyor. "Mother Of Mercy" nakaratın zihninizde kaldığı kadarıyla sizi sarıyor. "Coming Home" orta karar bir ballad. "The Alchemist", "A Matter of Life and Death"e en yakın parça. Diğer şarkılar için anahtar cümleler seçersek onlar da şöyle; "Isle Of Avalon" dem gerektiren, zor anlaşılan ama güçlü bir şarkı. Sonradan fark edilecegi kesin. "Starblind" ise biraz sıradan. Belki de ben anlayamadım. Gerçi sözel yapı akustikle hiç de fena gitmiyor. "The Talisman" dokuz dakika sizi başka bir yere götürüyor. Sorun götürmesi degil de geri getirmemesi. Albümün sonuna doğru "The Man Who Would Be King" geliyor. Belki de albümün en dikkat çekici geçişleri bu şarkıda. Keyifli, hüzünlü, saldırgan. Gerçekten iyi... Ve kapanış; "When The Wild Wind Blows", "Neden çıkış parçası bu değil" sorusunu sormanıza neden oluyor. Albümün kimyasının en iyi tuttuğu parça bu. Albümün kayıt aşaması da özel. Zira grup önce 2010 başlarında Nassau'daki Compass Point Studios'a, sonrasında da kaydı tamamlamak ve mix'lemek için Los Angeles'a geçti. Compass Point Studios bilenler için tanıdık. Evet, "Piece Of Mind", "Povverslave" ve "Somewhere In Time" burada kaydedilmisti. Bruce Dickinson bu durum için "Stüdyo 1983'te neyse, hâlâ aynı şekilde hiç degişmemiş. Bu aynılık bizi rahatlatlı ve bu rahallık da albümdeki parçalara ve albümün atmosferine yansıdı" açıklamasını yapmıstı. Doğru söze ne hacet! Iron Maiden hâlâ yaşıyor. • "We Are Born" r^s on olarak Clıristina Aguilera'nın yeni albümü Bionic için Christina Aguilera ilo O birlikte çalışmalar yapan Sia, pozitit enerjisiyle dolu yepyeni albümü "We Are Born" ile karşımızda! Bıitney Spears, Kylie Minouge ve Lily Allen gibi isimlerle çalışan müzisyen Gıeg Kurstin prodüktörlüğündeki Sia'nın "We Are Born" albümünün çıkış parçası "Clap Your Hands". Bu şarkı diııleyenleri dans pistine davet ediyor. Sia'nın "Colourthe Small One" albümünden bu yana aklındaki bir proje olan "Wo Are Born", Blondie'den Talking Heads'o, The Cure'don The Pretenders'a uzanan bir yelpazedeki farklı müzik gruplarından esinlenileıck hazırlanmış. Albümde ayrıca The Strokes grubundan tanıdığımız gitarist Nick Valensi de konuk sanatçı olarak yer alıyor. • Sanem Kalfa: Caz elit değil SİNEM DÖNMEZ anem Kalfa, hayallerinin peşinden giden bir caz vokalisti. 1982'de Trabzon'da dünyaya gelen Kalfa, 1996'da Ankara'ya taşınarak V , Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrasfnda Viyolonsel Grup Şefi olarak görev yapan Oguzhan Kavruk'tan çello dersleri almaya başladı. 12 yıl boyunca çello çaldıktan sonra 2007'de caz vokalisti olma hayalinin peşinden Hollanda'ya gilti. Avrupa'nın en prestijli müzik ödüllerinden Montreux Caz Festivali'nde birincilik alan Kalfa'yla konuştuk. - öncelikle sizi biraz tanımak isterim, nasıl yolunuz kesişti müzikle, özellikle de cazla? - Müzikle tanışmam, lisede Ankara Anadolu Güzel Sanatlar Lisesi'ne girmemle başladı diyebiliıim. Ondan önce de gitar çalıyordum amatör olarak. Ancak müzik eğilimini lisede almaya başladım. Caz ise 10 yıllık klasik müzik eğiliminin ardından geldi. Amatör olarak şarkı söylemeye başladım. Sonra gün geçtikçe ilgim daha da arttı ve caz eğitimi almak istedim. - Bunun için Hollanda'ya taşınmışsıniz. Neden özellikle Hollanda'yı seçtiniz? - Caz müziği Hollanda'da kabul görmüş ve çok desleklenen, dinlenen bir müzik türü. Bu nedenle de caz eğitimi almaya karar verdiğimde aklıma ilk gelen ülke oldu. Gittiğimde de yaşayarak, iyi bir karar verdiğimi görmüş oldum. Ayrıca eğitimin ingilizce oluşu da bana sağladıgı kolaylıklardan birisi oldu bu ülkenin. - Hayatınızda neler değişti, Hollanda'ya yerleştikten sonra? - Çok şey... Benim için en önemli tarafı; değişik küllürlerden insanlar tanımak oldu ve bu da, müziğe ve hayata bakış açımı değiştirecek kadar etkiledi beni. Üç yıl içinde öğrendiklerimi ve deneyimlerimi düşündüğümde hayatımdaki inanılmaz değişikliğin farkına varmamak mümkün değil. - Müziğinizi ne etkiler? - Yaşadığım şehirler, ailem, arkadaşlarım, özellikle de kültürüm. Trabzonlu insanların kanı kaynar çok... Ben de müziğim de nasibini alıyor bundan. -Türküleri caz formunda yorumluyorsunuz. Müzik, özellikle de bizim ezgilerimiz insanın içine işleyip de bir daha da çıkmıyor galiba? - Öyleymis... Ben de bunu Avrupa'ya gittikten sonra anladım. Aslında fark ettim desem daha doğru olur. Türkiye'de yaşadığım zamanlarda bu ezgilere karşı hep bir önyargım varmış, çok dayanlışmış. Elimdeki mücevherin kıymelini anlamam ne mutlu ki çok geç olmadı. Böyle zengin bir kültüre sahip olduğum için kendimi çok şanslı hissediyorum. - Caz giderek yükseliyor Türkiye'de ama aslında ben korkulan bir müzik türü oldugunu düşünürüm. Siz nasıl görüyorsunuz bunu? - Doğrudur, ben de biraz öyle görüldüğünü düşünüyorum. Fakat ben de cazı bilmezken cazdan korkardım... Caz Türkiye'de popüler olmayan bir müzik türü ve ne yazık ki biraz da elit gibi duruyor dışarıdan bakınca. Asiında tam tersi, caz her duyguya cevap verebilen ve çok çok açık görüşlü bir müzik.. ifade özgürlüğü olan bir müzik.. Günümüz caz müziginin en önemli müzisyenlerinden biri Ralph Peterson Jr. bir dersinde şöyle demişti: "Bir müziği beğenmememizin, yeri geldiğinde korkutucu bulmamızın nedeni o müziği yeterince dinlememiş olmamızdır. Biraz vakit ayırdığımızda hem müziği anlarız hem de güzelliklerini görürüz." - Montreux Jazz Vocal yarışmasında ödül aldınız. Neler hissediyorsunuz? - Bu öriülden çok, ödülü ûuincy Jones'dan almış olmam beni heyecanlandıran kısmı.. Tabii ki bunun yanında belirtmeliyim ki ben bu ödülü almamış olsaydım da 44 yıldır düzenlenen Monlreux Jazz Festivali gibi böyle önemli bir organizasyonun bir parçası olmaktan çok büyük bir mulluluk duyardım. - Kazandığınız ödüllerden birisi de albüm kaydı. Kesinleşen bir proje var mı hazırda? - Bu proje ile ilgili aklımda şekillenmiş bir şey yok henüz. Yarışma henüz taze, plan nedir, her şey nasıl gelişecek kısa bir zaman sonra şekillenmeye başlar fakat şu an bir şey söylemek için erken. - Kendi albümünüzü yapmak istiyor musunuz? - Evet, hem de albümü Hollanda'da birlikte çaldığım grupla kaydetmek istiyorum. Çogunluğu benim düzenlemelerimden ve bestelerimden oluşacak... Bu sene sonunda kaydetmeyi planlıyorum. -Türkiye'ye ne sıklıkla geliyorsunuz? Temelli dönmek gibi bir düşünceniz var mı? - Türkiye'ye ailemi görmek için senede iki kez geliyorum. Geri dönmek istiyorum tabii, fakat bunun için biraz daha vakit var... Baskalarına laydam olsun diye, elimi kolumu biraz doldurmak istiyorum. •
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle