28 Mayıs 2024 Salı English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
29 AĞUSTOS 2010/ SAYI 1275 PAZAR "BEN DE VARIM" Projesi İşitme engellilere büyük kolaylık Braille alfabeli fatura r-\ roje dahilinde, Türk Hava ı Yollan'nda (THY) işitme engelli yolculara yönelik hizmete de başlandı. THY'de seyahat eden işitme engelli yolculara yönelik güvenlik filminin işaret diline tercüme edilmesi de yer alıyor. Görme engellilerin de unutulmadığı projede, Türk Telekom telefon faturalarını görme engellilerin kullandığı Braille alfabesiyle abonelerine ulaştırıyor. Vıdeofon adı verilen görüntülü telefon sisteminden de işitme engellilerin yararlanabilmesi için çalışılıyor. Engelliler için bir çalışmada PTT'den. Gişe işlemlerinde tekerlekli sandalyedeki yurttaşlann rahat hizmet alabilmesi için çalışmalar yapılıyor. Bu çalışmalar arasında gişematikte öncelikli sıra numarası, özürlü bankosu, görme özürlü yurttaşlara yönelik kabartmah zemin döşemesi var. • SEVİL ARINAN A ysel Aslan, Şükran İlhan ve Yiğitcan Çitfçioğlu... Onlar Türkiye'deki 8.5 milyon bedensel, görme ve zihinsel engelliden birkaçı. Kimi zaman evinden dışarı çıkamayan, kimi zaman karşıdan karşıya geçemeyen ya da görmezden gelinen engelliler, bilindiği gibi birçok sorunla da baş başa. Yıllarca göz ardı edilen engellilerin yardım isteğine "Ben de varım" projesiyle yanıt veren Ulaştırma Bakanlığı ise Türkiye'de ilk defa işitme engellilere yönelik bir adım atacak. Bundan böyle cep telefonlarındaki 3G sisteminden yararlanarak, işaret diliyle çağrı merkezlerinden bilgi alınabilecek. GSM operatörleriyle ortak yürütülecek bu uygulama yine ilk defa görüntülü olacak. Bakanlığın yaşama geçirdiği "Ben de Varım" projesinde şu an 170 engelli çalışıyor. Proje kapsamında Türk Telekom, Turkcell, Avea, Vodafone çağrı merkezlerinde görevli omurilik felçlisi, kas hastası, cam kemik hastası gençler evlerinden çagrı kabul ediyor. Yani çagrı merkezlerinde karşınıza çıkan kimi sesler, evinde çalışan bir engelliye ait. Bize sesiyle ulaşan bu insanlardan birkaçını tanımaya ne dersiniz? Şükran İlhan, çagrı merkezlerinden çalışan engellilerden biri. Evinden çagrı kabul ediyor. Trafik kazası sonucu yaşam fonksiyonları duran ardından iki yıl hastanede tedavi gören Şükran, yedi yılda sadece üç kez dışarı çıktı. Şimdi yaptığı iş sayesinde yaşama tutunuyor. Bu işe nasıl mı girmiş? "Birgün kendi kendime 'Dört duvar arasında vakit geçmiyor, Şükran. Bu sana yakışmıyor. Şen, kendine yakışanı yapmak zorundasın' dedim. Proje sayesinde önce kendime sonra yaşama ve acılarıma gülümsemeyi ögrendim. Aldığım nefesin ne kadar kıymetli oldugunu öğrendim. Yanımda beni koruyan güzel insanlar, meleklerim var." Aysel Aslan da Şükran gibi evinden çağrı kabul ediyor. Bebekken geçirdiği çocuk felci nedeniyle tekerlekli U laştırma Bakanı Binali Yıldırım engelliler konusunda hassas olduklarını, kendilerine gelen e-posta ve mektupların ardından "Ben de varım!" projesini yaşama geçirdiklerini söylüyor. Yıldırım, "Birbirimiz için yardımlaşabiliyorsak, 'senin için ne yapabilirim' diye sorabiliyorsak, acıyı bal eyleyebiliyorsak ne mutlu bizlere. Bakan olarak yaptıgım işler arasında beni en fazla heyecanladıran proje budur. Ülkemizde 8.5 milyon engelli vatandaşımız var. Engelsiz gibi oldugunu düşünenler de her an engelli hale gelebilir. Böyle büyük bir kitleye karşı mutlaka sosyal sorumluluğumuzu en son noktaya kadar yerine getirmemiz lazım. Titiz bir çalışma gerekiyor. Bu kişilere hizmet verirken kesinlikle parti ayrımı da gözetmiyoruz" diyor. • sandalye ile yaşıyor. Diğerlerinin aksine yaşama küsmeyen Aysel, sekiz aydır bu projede çalışıyor. Projeyi bir intemet sitesinden duymuş. "Evde yapabileceğim bir iş oldugunu anlayınca hemen başvurdum" diyor, "Şu an işime çok alıştım. Bu iş kendimi çok değerli hissettirdi bana. Her zaman kendime 'Ben varım' derdim. Yani hiçbir zaman ben kendimi başkalarından farklı görmedim. Elimden gelen her şeyin en iyisini yaptıgıma inanıyorum". Yiğitcan Çiftçioğlu'nun yaşamı da Şükran ve Aysel'inki ile aynı. Görme engelli olan Yiğitcan, bebekken geçirdiği zehirli ishale bağlı olarak gözlerini kaybediyor. Eğitimi süresince hep örnek öğrenci olan, birincilikler sahibi Yiğitcan, "Okulumu birincilikle bitirmenin yanında o dönem görme engelliler arasında yapılan atletizm yarışmalarında 200 metrede birincilik aldım. Plevne Lisesi'ni sınıf üçüncüsü olarak bitirdim. Şu an ise böyle bir işte çalıştığım için kendimi çok şanslı hissediyorum. Ben hayatımda hiçbir zaman özürlü ve engelli kelimelerini adımın önüne koymadım. Çünkü bu, bizim kişisel tercihimiz değil. Yaşamım için her zaman 'Ya Hep Ya Hiç!' felsefesini benimsedim" diyor. Ayşe Işık ise diğer engellilerden farklı. Çünkü Aysel ayakları ile çağrı kabul ediyor. Beş yaşındayken iki kolumu biçer dövere kaptıran, bütün işlerini ayaklarının yardımıyla yapan Ayşe, şu an açık öğretimde de eğitimini sürdürüyor. Bu kadar da değil, beş yıldır resimle uğraşıyor Ayşe. Resim sergileri de açmış. Onun işe giriş hikâyesine gelince... "Ulaştırma Bakanlığı'na yaptıgım başvurunun kabul olmasına inanamadım. Şimdi evimde, rahat ortamda ayaklarımın yardımıyla çağrı kabul ediyorum. Bana 'Ben de varım' şansı verildi ve elimden geleni yapıyorum" diyerek anlatıyor. • Nâzım Hikmet Akademisi yeni döneme hazır N âzım Hikmet Akademisi, 2009'da, İstanbul Kadıköy Altıyol'da, Nâzım Hikmet Kültür Merkezi'nin de bulunduğu Anarad Hıgutyun Ermeni okulu binasında faaliyete başladı. Akademi'de öğretim süresi iki yıl. Ancak tez ve projelerle üçüncü yıla da uzaması hedefleniyor. "Yazar adaylarına gelişim süreçlerinde eşlik etmeyi" temel amaç olarak belirleyen Edebiyat Bölümü'nde Tahsin Yücel, Adnan Özyalçıner, Cevap Çapan gibi isimler ders veriyor. "17. Yüzyıldan 20. Yüzyıla Roman"dan "Cumhuriyet Dönemi ileri Roman / Öykü Okumalan"na ilgi çekici pek çok ders programda yer alıyor. "Kolektif bir müzik anlayışını hayata geçirmeyi" hedeflen Müzik Bölümü'nün Çalgı sınıflannın eğitimcileri ise ustalardan oluşuyor; piyano sınıfı Ayşe Tütüncü, bağlama sınıfı Erdal Erzincan, gitar sınıfı Neşet Ruacan, perdesiz gitar sınıfı Erkan Oğur, bas gitar sınıfı Eylem Pelit, şan sınıfı Şebnem Ünal, keman sınıfı Ayşe Özbekligil ile çalışıyor. Müzik bölümü öğretim üyeleri arasında Emin igüs, Utuk Karakoç, Orhan Kâliyaoglu, Hülya Tunçağ, Murat Beşer yer alıyor. Sinemanın sanatsal boyutunu sahiplenen ve bu doğrultuda bir üretimi hedefleyen Sinema Bölümü insanlığın tarihsel, estetik, bilimsel gelişimine yüzünü dönen bir okul olma amacını taşıyor. "Sanat Tarihi ve Sınıf Mücadeleri"nden "Sinemanın Ekonomi Politiği"ne pek çok dersin yer aldığı programda sinemanın ustaları ile atölyeler de yer alıyor. Yeşim Ustaoğlu atölyesi, Semir Aıslanyürek ile senaryo atölyesi, Mustafa Ziya Ülkenciler sinema ve tasarım atölyesi gibi. "Emekçi halkın sorunlarına duyarlı genç aydın adaylarına, bu sorunları anlamalarına ve çözüm üretmelerine olanak sağlayacak altyapıyı kazanmaları için yardımcı olmayı", bunu yaparken de Marksist yöntemin araçlarını kullanmakta yelkinleşmeyi hedefleyen Sosyal Bilimler Bölümü'nün Alternatif bir eğitim, düşün ve üretim alanını var etme iddiasıyla yola çıkan Nâzım Hikmet Akademisi ikinci yılına başlıyor. Sinema, müzik, edebiyat ve sosyal bilimler bölümleri yeni öğrencilerini bekliyor... öğretim üyeleri arasında Metin Çulhaoğlu, Ahmet Alpay Dikmen, Alaeddin Şenel, Neşe Özgen, Ercan Eyüboğlu, Aydemir Güler, Ender Helvacıoğlu, Kemal Okuyan gibi isimler yer alıyor. Nâzım Hikmet Akademisi'ne başvurular 3 Eylül'de sona eriyor. internet sitesinden (www.nazimhikmetakademesi.org) ya da doğrudan Akademi'ye gidilerek başvuru koşulları ve bölümlere ilişkin ayrıntılı bilgi edinmek mümkün. • EBRU GÜZEL Yalnız kadınlar Kadınlar... Aşkla tanışmamışlar, Cinselliğini keşfedememişler, Ayıplar, günahlar, yasak elmalar diyarında şeytanla dansa kaldırılmışlar, Venüs, Afrodit, Kybele, Meryem adı almışlar, "Şahmeran"laştırılıp boynu vurulmuşlar, "Cinsiyet" darağacında sallandırılmışlar; kültür-doğa paradoksunda tarla olup, ekin vermişler. Kimileri, müstakbel bir kocaya sahip olmak için bekâret kemeri takmış... Kimi, güzellik muskasını etiket bellemiş. Bu biri fakir, diğeri zengin aile kızlarının ortak kaderi tek kültürde birleşmiş, Bundan ve nicesinden dolayıdır ki kadınlar, büyük kentlerde bile ilerleyememiş. Analar... Kadınlığını unutanlar. Ünzilesi'nin yazgısına ağlayanlar. Dul, çocuklu, parasız pulsuz yaşama sarılanlar, Kimi, gurur kanseri olmuş, Hepsi ikircikli konumlannda alaşağı ya da baş tacı edilmişler. İnsanın yüreğini inciten bu anlatımlar uzayıp gider. Okuduğum kitaplardan bende izleri kalan sözlerin, aklımda beliren ve içselleştirdiğim düşüncelerin kışkırtıcı etkisi altındayım. * * * Köy yerleşkelerinde, kentlerde, dar ya da geniş odalarda, çocuklu-çocuksuz ortamlarda yaşayan yalnız kadınları mercek altına alalım. Bugün, yüksek eğitimli kariyer sahibi olup, üreme korkusu yaşayan kadınlar da yalnızlık girdabında savruluyor; kalabalıklar içinde yalnızlaşıyor. Milan Kundera "Yalnızlıktan evliliğe ve sonra tekrar yalnızlığa" diye yazıyor bir kitabında. Yazarın anlattıgı, günümüzde neredeyse ütopik bir hayal olan mutlu bir evliliğin ardından kocası ölen kadınlar olabilirler mi? Geceleri mis kokan yastıklarına sarılıp, sabah ıslak pamuklarda uyanan, yaşama direnen Filizler, Gülserenler, Medihalar, Nadireler, Aysunlar, Kâmileler, Adaletler, Aydalar, Güldenler, Türkanlar, Yoncalar... Elbet Kundera'nın anlatımından evlilik çatısı altında yalnızlaştırılan kadınların çıkarımını da yapmak mümkün. Bir meslek sahibi olmasına müsaade edilmeyen ya da meslek sahibi olup da çalıştırılmayan kadınlar, menopoz dönemi ve yuvadan uçan çocukların sorumluluğu sonrası, anlaşılamamaktan dert yanarlar. Burada sorun kadınların dünya görüşünde yatıyor. Aydınlanma diyalektiği bağlamında, iletişim çağının tüm yeniliklerini doyasıya yaşayan ülkelerde de durum içler acısıdır. Örnegin Haviland, ABD'de 1970'ten bu yana yoksulluk artışının (yüzde 53) tümünün kadınlaşması yani; kadınlardan oluşan yoksul kesimin oransal artışını (Haviland, 2002: 461) vurgular. Kanımca 179O'lı yıllarda Amerika'da Judith Sargent yarattığı kadın modeli "Penelope"lara yeniden tutunmanın tam zamanıdır. Penelope, kişiliğini gelecekteki bir kocaya uydurmayan, yumuşak bir yatağa uzanıp Beyaz Atlı Prens'i düşlemek ve baştan çıkarma sanatını öğrenmek yerine, güneşle biriikte kalkıp gününü zihinsel çalışmayla geçirmeyi tercih eden bir genç kadındır (Dunny&Perrot, 2005:34). Belki de bu model yalnızlığımızın da ilacıdır. Meslek sahibi, düşündaş bir arkadaş, gönüldaş bir eş olabilmek; doyurucu bir yaşam sürdürebilmek adına kadınların dünya görüşü eksikliklerini uzun uzadıya tartışmak ve sorunları irdelemek gerekmez mi? Ünzilelerin buruk hikâyeleri, genç kızların toplu intiharları, töre cinayetleri, feodal yapının kırılmamasından kaynaklanmıyor mu? Yalnız kadınlar bohçası, içinde ne derin konuları saklıyor farkında mıyız? Ne yazık ki sorunlar bir çırpıda anlatılamıyor. • Haviland, AVVilliam, 2002, KültürelAntropoloji, Kaknüs Yayınları, istanbul. Duby, Georges ve Michelle Perrot, 1993, Kadınlar Tarihi, IV, Türkiye iş Bankası Kültür Yayınları, istanbul. Botticelli'nin "Venüs"ü.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle