19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
29 AĞUSTOS 2010/ SAYI 1275 PAZAR onun da 9örüŞ ,enne s ü r e c / s o r ' Elif Develi'nin kalbi, "Ömre Bedel" dizisinin setinde durdu. Yoğun bakımdaki tedavisinin ardından tekrar yaşama döndü. Ancak artık bir geçmişi yok. Yaşadığı hafıza kaybı nedeniyle 32 yaşında hayata sıfırdan başlamak zorunda kaldı. Üstelik de her gün yapıyor bunu. Çünkü o gün yaşadıklarını ertesi sabah unutmuş oluyor. Her günü yeni bir gün olarak yaşıyor, dünsüz ve yarınsız... Her gün hayata yeniden başlamak i bir giri ,,a n ı m e f e e ^ ,ğ ,m ı z , i g ü r a n l a r d r a f * Varatmas,i ç i n a j a n z ajans yol,uyor Ben/m K "' ^ ^ Bfe . B u ve m û d a h a J e n sah ne,erde burada *BT.- Sette a m b u ( a n s "* b U İ U ' l d u ^ o r u m . x ^ ZUHAL AYTOLUN E lif Develi, dizi ve film setlerinde diyaloglu ya da diyalogsuz küçük rollerde yer alan bir figüran. Hatta figürandı demek daha doğru. Geçen yıl "Ömre Bedel" dizisinin setinde biranda kalbinde oluşan ritim bozukluğu nedeniyle yere yığıldı. Hastaneye yetiştirildi. Ancak yolda kalbi durmuştu. Hastanede tekrar hayata döndürüldü. Bu, gece boyunca yedi kez yaşandı; durdu, çalıştırıldı, durdu çalıştırıldı... Eşi Mustafa Develi bir dakika bile ayrılmadı eşinin başından. 27 gün sonra kendine geldiğinde kalbiyle giriştiği savaşı kazandı. Ancak ne adını biliyordu ne de etrafındakileri tanıyordu. Hafıza kaybı nedeniyle sıfırdan başladı hayata. Eşi Mustafa Develi, çocukları Yunus Emre ile Beyza ile her sabah yeniden tanıştı. Her sabah gözünü açtığında evini yeni görmüş gibi tekrar tekrar dolaştı. Bu nasıl bir hayat mı? Tahmin etmesi zor, ama az da olsa anlatmaya çalışalım... Her gün yatagını bile yabancılayarak kalkıyor Elif Develi. Salona geçiyor. Evdeki üç insana yabancı gözlerle bakıyor. Oysa bir yıl önce o gözlerde büyük bir şefkat ve sevgi vardı, çünkü onlar kocası ve çocukları. Neyse... Eşi Mustafa fotograf albümünü eline alıp Elif'i de yanına oturtuyor. Başlıyor anlatmaya. Onların yardımıyla tekrar geçmişini inşa ediyor Elif, anılar yükleniyor, yaşanılanlar konuşuluyor. Hep birlikte kahvaltı yapılıyor. Öğrenecek çok şey var, hızla akıyor zaman. Gün geceye dönünce uykuya dalıyor. Ertesi sabah yine aynı hayretle, aynı yabancılaşmayla gözlerini açıyor. Tam biryıldır her sabaha böyle işte başlıyor, sıfırdan, kayıp, unutmuş bir halde... Aklına "50 ilk Öpücük" filmi gelenleri uyaralım, bu romantik bir film senaryosu değil, gerçek bir yaşam, korkutucu, acı verici... Elif dününü bilmiyor, yarınını da. Şimdi biz onunla, eşiyle konuşurken an oluyor bir yabancının hayalından bahseder gibi uzaklara bakıyor. Tanımadığı birine ağlıyor. Daha çok eşi Mustafa konuşuyor, o dinliyor. Zorlu günler geçirmiş aile, geçiriyor da. Mustafa, "Ömre Bedel" dizi setinde yaşananlardan ve sonrasındaki ilgisizlikten şikâyetçi, dizinin yapımcısı Faruk Turgut'u suçluyor. Sine-Sen de setlerdeki zorlu çalışma koşullarına özellikle dikkat çekiyor, olması gerekenlere vurgu yapıyor. Elif ve Mustafa Develi de yapım şirketine dava açmaya hazırlanıyor. Buraya da nereden mi geçtik? Öyleyse gelin kaseti biraz geri saralım... SETTE ESİR GİBİYDİK "23 Ağustos hayatımızın hem dönüm hem de ölüm noktası oldu. Eşim çok kölü şeyler yaşadı ama en azından hayatta" diyerek başlıyor söze Mustafa. O dönemde bir oto servisinin personel müdürlüğünü yapıyor. Mütevazı bir hayatları var. "Ne borcumuz ne de bir sıkıntımız vardı" diyor. Elif'in 23 Agustos öncesi hayallerini dillendiren de yine Mustafa. Hatırlamıyor ki Elif, nasıl anlatsın... Hep oyunculukla ilgili hedefleri. Elif, bir cast ajansına bağlı olarak figüranlık yapmış. "Eşim oyunculuğu severek yapabileceği bir iş olarak gördü. Ben de yarın bizler olmazsak ayaklarının üzerinde durabileceği bir meslek edinmesini istedim. Belki de hata yaptık, bilemiyorum" diyor. Hatayı da şöyle dile getiriyor: "Daha önce stresin bu kadar yoğun oldugu bir seti görmedik. 09.30 gibi setteydik. Eşim kahvaltısını yapmıştı. neşeliydi. Ama sete girdiğimiz an müthiş bir gerginlikle karşılaştık. Ne bulunduğunuz yerden kalkabilirsiniz ne de tuvalete gidebilirsiniz. Yemek molasında dahi konuşmak yasaktı. Gerekçe ise yönetmenin o gün gergin oluşu. Sanki biz esirdik de cezaevine düşmüş, cezamızı çekiyorduk." Elif çekim için sete geçiyor. Kısa bir süre sonra ajansın görevlisi koşarak çagırıyor Mustafa'yı: "Yenge düştü bayıldı." Hastanede elektro şokla müdahale yapılıyor. ilk şokta nabız 50, sonra sıfır. İkincide 60, sonra yine sıfır. Üçüncü de 168. O gece hastanede tam yedi kez duruyor kalbi. Mustafa Bey de kapıda sorgulanıyor: "Eşiniz uyuşturucu kullanıyor mu?" Çocukları Yunus Emre ve Beyza annelerinin tansiyonunun düştüğünü sanıyorlar. ilk gün film şirketinden gelip "Hiçbir masraftan kaçınmayın, hertürlü tedavisini yaptırın" diyen prodüksiyon amirinin sonraki günlerde hiç görünmediğini söylüyor Mustafa, "iyi ki de o gün sete gitmişim. Sabah sapasağlam gönderdiğim eşimi, akşam bir ceset torbasında, paket halinde alacaktım" diyor gittikçe düşen bir sesle. 27 gün sonra komadan çıktığında boş gözlerle bakıyor Elif eşine. "Ben Mustafa'yım... Eşinim." "Tanıdım" diyor Elif. Gerçekten tanıdı mı, emin olamıyor Mustafa. "Bu kardeşin Ali, tanıdın mı?" "Ha, öyle mi?" Yunus Emre ile Beyza da günler sonra annelerini görebilecek olmanın sevinciyle dalıyorlar odaya. Annelerinin tepkisiz suratına çarpıyor neşeleri. Çocuklarını tanımıyor Elif. Biz tüm bu yaşananları konuşurken, Elif sadece dinliyor. Kimi zaman dalıyor gidiyor, kimi zaman gözlerinden yaş süzülüyor sessizce. Dinlerken aklından ne geçtiğini de merak ediyor ve soruyorum. "Hatırladıgınız ufaktefek anı kırıntıları var mı?" "Hiç bilmiyorum." Sessizliği yine Mustafa bozuyor. "Biz, anılarımızı hatırlıyor, kimi zaman gülüyor kimi zaman üzülüyoruz. Biz düşünüyoruz ama o Mustafa, eşini yerde cansız yatarken görünce bir şok yaşıyor. Bugün bile anlatırken yüzüne o günün hüznü düşüyor. "Ölü gibiydi, beyazlamış, kanı çekilmiş, soğumuş... Nabzı da yok" diyor, "Sanırım 7-8 dakika sonra çağırmışlar beni. Yüzüne bir bardak su döküp, başının altına bez koymuşlar. Onca insan sadece bakıyordu. Ambulans çağırın, diye haykırdım. Bu kadar uzun saatlerle ve zor koşullarda çalışılan set ortamlarında ambulans nasıl olmaz anlayamıyorum." Agzının içinde bir kabarıklık görüyor Mustafa, açıyor. Dili dönmüş Elif'in. Çıkarıyor. Gelen bir arabayla en yakın hastaneye götürüyor Elif'i. Yolda eşine kalp masajı ve suni teneffüs yapmaya çalışıyor, bildiğince. "Sette herhangi biri de eşime bu işlemi yapsaydı hafıza kaybına uğratmayacak şekilde hayata döndürebilirdi" diyerek anlatıyor o anı. Çünkü, yedi dakika beynine oksijen gitmediği için hafızasını yitirdigini düşünüyor. Sette yaşadığı rahatsızlık ise kalpte ritim bozukluğu. Mustafa, "Gergin ortam, stres ve yoğun çalışma ortamı neticesinde kalp ritmi düşmüş. Bayılma anında dilini yutması da etkili" diyor. Setteki herkesin ortak bir cümlesi var: "Kapıdan girdi ve yere düştü." Ötesini öğrenemiyor Mustafa. Üzerinden bir yıl geçse de, o an hâlâ muallak. Bir haftada da iyileşebilir, biryılda da... F— lif Develi'nin doktoru Prof. Dr. Ziya Akar, beynin t oksijensizliğe sadece üç dakika dayanabileceğini ve o süreçte birkaç kez dolaşımın sağlanmış olma ihtimalini dile getiriyor. Beynin iki ayrı merkezinin de zarar görmüş olabileceğini, kalıcı bir hasarın olmadığını, zamanla düzelebileceğini söylüyor. Ancak bu iyileşme süreci beynin kendini yenilemesine bağlı olarak kişiden kişiye değişebiliyor, bu süre bir gün de olabilir, bir yıl da ya da daha fazla da. • düşünmüyor. Çünkü onun için sadece ve sadece bugün var, dünü yok, yarını da." Dününü yaralmak Mustafa'nın işi. Bir yıl boyunca yılmadan yanlarına gelenleri fotoğraflıyor, gösteriyor. Evlilik fotoğraflarına bakıyorlar, geçmişlerini konuşuyorlar. Çocuklarıyla her sabah yeniden tanıştırıyor. Yalnızca bu kadar da değil, yemekleri ve temizliği de Mustafa yapıyor, çocukların büyütülmesi de ona düşüyor. Sahi ya çocuklar, onlar neler yaşıyor? "Kendini yabancı sanan bir kadın var karşılarında" diyor Mustafa, "Onlar için bir anne ama yabancılaşmış bir anne. Bir anda gördüğünde 'Sen kimsin' diyebiliyor." Bir yıl boyunca, çalışmadan, kredi kartıyla geçinerek, borç üzerine borç yaparak eviyle, eşiyle, çocuklarıyla bizzat ilgileniyor. Hatta bir bayram günü, akraba ziyaretine gitmeye hazırlanırken eskiden her zaman makyaj yapan eşini öyle solgun görmeye dayanamıyor, makyaj yapmaya çalışıyor. Eşine göz kalemi sürmeye niyetleniyor, elleri titreye tilreye. Dayanamıyor, belli de etmek istemiyor acısını, tuvalete gidip gizlice ağlıyor. içini en çok acıtan anılardan biri bu. Yine de mücadeleyi de asla bırakmıyor. Şimdi 750 lira maaşla bir işe girmiş Mustafa, 400'ü kira, geri kalan... Sıkıntısı büyük. "Yaşıyoruz" diyor, dik duruyor. En büyük korkusu ise eşini yaşatmaya çabalarken, adının sahtekâra çıkması. Borçlarını ödeyemiyor. O yüzden de taşınarak izini kaybettirmeye çalışıyor bir süre. Her kapı çaldığında sessizce evin içinde saklandığı günleri unutmak istiyor. YARINI BİLMİYORUM Artık çocukları annesinin rahatsızlığını biliyor. Çünkü her sabah kendilerini tanımayan anneleriyle yeniden tanışmak onlar için bir travma. Yine de son dört aydır daha iyi Elif. Ona dönüp soruyorum: "Bir başkasının hikâyesini dinler gibi bakıyorsunuz, şaşırıyorsunuz. Önünüzü nasıl görüyorsunuz, birfikriniz var mı?" "Korkudan başka bir şey yok. Eşime bir şey olur diye çok korkuyorum. Kendime karşıysa hissettigim hiçbir şey yok." "Oyunculuk istiyormuşsunuz beraber dinlediğimiz hikâyenizde. Şimdi ne düşünüyorsunuz?" "Artık hiçbir şeye hevesim yok. Konuşmuyorum bile. Çünkü yarını bilmiyorum!" Adli tatilin bitimiyle toparladığı belgeler ve raporlarla dava açmaya hazırlanıyor yapım şirketine Mustafa. Derdi, en azından zararının tazmin edilmesi. Eşine müdahale edilmemesi, setteki sert, gergin ve yorucu orlam ile yaşananların sonrasındaki ilgisizlikten şikâyetçi. Elif ise şimdi 13 yaşındaki oğlu Yunus Emre'nin yardımıyla bir gününü geçiriyor, lelevizyon izliyor. Gündemse o gün onun için çok büyük. Aynı haberin devamı da olsa ertesi gün izledikleri yeni bir gündem. "Yarın ne olacağına kafamı yormuyorum. Ne de olsa unutacağım. Kukla gibi oturuyorum" diyor. Kalbinin üzerinde, derinin altındaki yaklaşık bir cep telefonu büyüklüğündeki cihazla kalp ritmini korumaya çalışıyor. "Bu dizi bizim için gerçek anlamda 'Ömre Bedel' oldu" diyor Mustafa, kırık dökük bir sesle. Elif ona donuk bakışlarıyla eşlik ederken... •
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle