19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
8 PAZARİ 29 AĞUSTOS 2010/ SAY11275 ^ ^ • H DÜNYAU YAZILAR ^ ^ j j ^ ^ H ZÜLAL KALKANDELEN Sit-com'da rol almak r-s ir süredir basının gündemine L 3 giren bir kavram var. Adına "sit-com gazeteciligi" diyorlar. Bu . tür gazeteciligi savunanlar, bunu ciddi gazeteciliğin tersi olarak düşünüyor. Dijital devrimin yaşandığı medyada artık eski tür ciddi gazetecilik ilgi görmüyor, okuyucu daha eğlenceli yorumlara yöneliyormuş... "Nasıl oluyor bu eğlenceli sit- com yazılan? Mizahtan farkı ne" diye sorabilirsiniz. Bu, çok haklı bir soru. Çünkü elbette mizahın yazıya kattığı eğlence unsuru ile sit-com'un önerdiği eğlence unsuru arasında fark var. Ben, yazıyı daha keyifli bir hale getiren mizah öğesini kullanan yazarları zevkle takip eden biri olarak, sit-com gazeteciligi denen bu tarzdan hiçbir zevk almıyorum. Bana göre sit-com gazeteciligi, yazının merkezine kendisini koyan, bir megaloman gibi sürekli kendisinden söz eden, eğlenceli olma adına haberi ikinci plana atan ve sonuçta cemiyet hayatındaki "celebrity" denilen insanlar gibi her hareketleriyle kendileri haber olan gazetecilerin yaptığı iştir. Medyadaki durum öyle bir hal aldı ki, eğer siz de bu sit-com'da rol almak istiyorsanız, önce ünlü olmanız gerekiyor. 0 ünü, artık savunulduğu gibi ciddi yazılarla kazanmak olanaklı değilse, o zaman başka yollara başvurmanız gerekebilir. Örneğin şunları yapabilirsiniz: - Seks hayatınızı aynntılarıyla anlatabilirsiniz. - Dergilere çıplak pozlar verebilirsiniz. - Yazılannıza kocaman mayolu fotoğraflannız eşlik edebilir. - Röportaj yaptığınız kişilerie yatakta, masada sevişirmiş gibi fotoğraflar çektirebilirsiniz. - Aile üyeleriniz sanki tüm ülke için çok önemliymiş gibi sürekli onlardan söz edebilirsiniz. - Moda çekimleri yapabilirsiniz. - Köşenizden ünlü birilerine hakaret ederek ilgi çekebilirsiniz. - Şirketlerin sizi götürdüğü bedava gezileri ballandıra ballandıra anlatabilirsiniz. Hem reklam yapmış olursunuz, hem de herkes yaşadığınız hayata özenip sizi mitleştirir. - Hıncal Uluç'la polemiğe girebilirsiniz. Mutlaka işe yarar. - Bunlan yaparsanız, gazeteniz de yazılarınızı kapaktan dev puntolarla anonslar, yazılannıza geniş yer ayınr. Bunları gerçekleştirmiyorsanız, ciddi gazetecilik yaparak sit- com'da rol alamazsınız. Ancak "celebrity" konumuna gelmiş olanların hakkıdır bu... "Ama ben gazetecilik yapmak istiyorum. Bu önerdiklerinizin hiçbiri gazetecilik değil ki!" diyorsanız, işiniz zor... İşin ilginci, medyanın kendi içinde bu tür gazeteciligi şiddetle destekleyenler var. Demek ki, ciddi gazetecilik yapmak yerine bu tür şaklabanlıklar yapmayı kendileri de kabul ediyorlar ki, bunu savunuyorlar. Üstelik böyle davranan herkesi de, "Müthiş cesaretli! Bravo!" diyerek alkışlıyorlar. Bu durumda benim bir önerim var. iletişim fakültelerinin gazetecilik bölümlerine anayasa, hukuk, istatistik, iktisat vs. gibi derslerin yanına bir de "Sit-com Yöntemleri" adı altında bir ders konulsun. Madem artık sit-com gazeteciligi yapmayanın yazılan okunmuyor, demek ki bu ders zorunlu olmalı ve ondan geçerli not alamayan sınıfta kalmalı. Böyle bir dersi okutacak öğretim görevlisi de bulunmadığından, sit-com gazetecileri üniversitelerde bu dersi okutma görevini de üstlenir. Okuldan mezun olan sit-com gazetecileri, böylece medyada kendi hayatlarını sergileme yolunda eşsiz bir eğitimden geçerler. Peki sonuçta ne olur? Sit-com gazeteciliğine meraklı olanlar yeni yazarları heyecanla karşılarken tiraj da artabilir. Ama aklı başında yazılar okumak için gazeteyi alan ciddi okurlar kaçmaz mı? Bu ülkede aklı başında insan hiç mi yok? • www.zulalkalkandelen.com [email protected] Çingene haberleri bugüne kadar daha çok Türkiye'deki ayrımcılıklarve hak ihlalleri üzerineydi. Geçen hafta Fransa ve İtalya da Türkiye'den aşağı kalıryanları olmadığını gösterdi. Sulukule'de yaşananlar Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'ne taşınırken Fransa, Avrupa Birliği yasalarını ihlal ederek ülkedeki Çingeneleri sınır dışı ediyor. Çingene olmak her yerde zor Ai masya'daki Çingenelerin kent merkezine girişinin yasaklanması , haberi geçen hafta medyada yer buldu kendine. 85 yaşındaki çingene kökenli Dursun Elitaş'ın söyledikleri hiç de yenilir yutulur cinsten değildi. Toplama kampına benzeyen bir yerde susuz, kanalizasyonsuz ve elektriksiz yaşadıklarını söylüyordu. Okul da yoktu, çocuklarını okula gönderemiyor, bu yüzden bir de cezalara maruz kalıyorlardı. Amasya'daki çingenelerin yaşadıkları Türkiye için bir ilk DENIZ ÜLKÜTEKİN değil. Son dönemde Roman açılımıyla Çingeneler ve toplumun geri kalanı arasındaki bağları kuvvetlendirme çabalan Çingenelere halkın saldırdığı Selendi, Amasya gibi örneklerle sekteye uğruyor. Çingenelerin farklı yaşam tarzlarının ya da üstlerine yapışan sıtatların güçlü bağların kurulmasına engel olduğunu söyleyebiliriz. Üstelik bu engeller sırf Türkiye'de değil Avrupa'da da var. Gerçi Avrupa Birliği ülkelerinde serbest dolaşım haklan olmasına karşın Fransa'daki yaklaşık 100 çingenenin bir suç örgütü gibi yaka paça uçaklara bindirilip Romanya'ya gönderilmesi genelde Sarkozy'nin sık sık kullandığı yabancı düşmanlığı üzerinden popülaritesini arttırma çabaları olarak görüldü. Ancak bu olay bir defaya mahsus gibi görünmüyor. Ay sonuna kadar 700 Çingenenin daha sınır dışı edilmesi planlanıyor. Geçen on yılda da binlerce çingene Romanya ve Bulgaristan'a geri gönderilmiş, ülkedeki Çingene kampları defalarca yakılmıştı. Bu kez işin farklı boyutu çingeneleri sınır dışı etme operasyonununun resmileşmiş olması. iş resmileşince ülkelerinde Çingene istemeyen diğer politikacılar da cesaret bulabiliyor. İtalya içişleri Bakanı Roberto Maroni de "kabul edilemez" koşullarda yaşayan Çingeneleri sınır dışı etmek için Avrupa Birliği'nden onay isteyeceklerini açıkladı. Sarkozy böyle bir onay alma gereği duymamıştı, onun bahanesi hazırdı; yabancıların ülkede geçici kalış süresi olan üç ayın dolması! Bu süre sonunda ülkede yaşayanların kendilerine bakabildiklerini kanıtlamaları gerekiyor. Oysa Çingeneler, diğerleri için kabul edilemez de olsa Fransa'daki koşullarından memnun. Romanya'dakinden çok daha az çalışıp çok daha fazla kazandıklarını ve eninde sonunda yine Fransa'ya döneceklerini söylüyorlar. Üstelik tüm Fransa'nın da kendilerine karşı olduğunu söyleyemeyiz. Çingenelere yapılanlar yüzünden Ulusal Liyakat Madalyası'nı reddeden Rahip Arthur Hervet Tann'dan Sarkozy'nin kalp krizi geçirmesini dilediğini söylüyordu. Avrupa'da bunlaryaşanırken Türkiye'den de Sulukule'deki kentsel dönüşüm projesinde insan hakları ihlali, etkin bir merciye başvurma hakkı tanınmaması, etkin ve kültürel ayrımcılık ve mülkiyet hakkı ihlallerini gerekçe göstererek AİHM'e (Avrupa insan Hakları Mahkemesi) dava için inceleme talebinde bulunuldu. Başvuru kabul edildi, şimdi Sulukuleliler davayı bekliyor. # Sulukule'de mülkiyet hakkı ihlali var -AİHM'e Sulukule'yle ilgili dava açtnız. öte yandan zaten açılmış bir dava devam ediyor. Şu anda iki davada durum nedir? - AİHM'e davayı buradaki dava bitmeden açtım çünkü arkeoloji taramasının sonuçlan çıkmadan inşaatlar başlamıştı. Bilirkişi raporuysa hâlâ ortada yok. Öncesinde Mimarlar Odası bir suç duyurusu yaptı ama onlar da bir sonuç alamadı, ben de bunun üzerine 20 Mayıs'ta dava için başvurdum. Ağustos ayında da incelemeye değer bulunduğu bilgisi geldi. - Açtıgınız dava mağdur olan mülk sahiplerini de kapsıyor mu? - ilk dava açıldıktan sonra Fatih Belediyesi anlaştığı kişilere mülk bedellerini ödedi. Davalı olduklarınaysa dava sonuçlanmadan ödeme yapmayacağını açıkladı. AİHM normalde yargı sürecinde olan davaları sonuçlanmadan incelemiyor. Bu olayın özelliği sebebiyle incelemeyi kabul etti. Projeye göre mülk sahiplerinin borç karşılığı ev edinme hakları var. Ancak teoride fikir güzel olsa da bu insanların 15 yıl kredi ödeyecek durumları yok. Bu mülkiyet hakkının ihlali demektir. Üstelik bu projeyle özel yaşama müdahale edilmiş oluyor. - Müvekkilleriniz şimdi nasıl şartlarda yaşamlannı sürdürüyor? - Sulukule'yi en son terk eden Gülsüm Bitirmiş zaten tek başına yaşıyordu. Bir oğlu vardı ama o da hapisteydi. Yaşamını yardımlar sayesinde sürdürüyordu. Birisi mahalle bakkalıydı. O da son ana kadar direnmeye çalıştı ama müşteri potansiyelini kaybedince yapacağı çok fazla bir şey kalmadı. Sulukule'den ayrılanların çoğu geri döndü. Çünkü apartman şartlarına uyum sağlayamamanın yanında iş de bulamadı. Bu insanlar genelde çiçek sataıak ya da çalgıcılık yaparak hayatlarını sürdürüyor. istanbul'a iki saat mesafesi olan yerlerde bu imkânları bulamadılar. - Bu davanız diğer kentsel dönüşüm projeleri için de emsal olabilir mi? - Evet, olur. Sulukule'de yaşayanlar bu zamana kadar çok düşük gelirlerle hayatlarını sürdürüyorlardı. içlerinde hakkını aramayı düşünen pek yoktu. Aslında belediyeyle anlaşmak yerine en az yarısı dava açsa işler çok daha hızlı hallolabilirdi. Yine de hâlâ umut var. Açtığım dava sonunda müvekkillerim için tazminat da talep ediyorum. AİHM'deki dava en az üç yıl sonunda karara bağlanır. • Türkiye'de AB ülkelerindeki ırkçılık yok - Fransa'da ve halya'da son dönemde çingenelere karşı yapılan sınır dışı etme girişimlerini nasıl yorumluyorsunuz? - Fransa'da yükselen ırkçılık sırf Çingenelere yönelik değil. Göçmenler ve evsizler de bundan nasibini alıyor. Hatta geçen hafta ülkede çocuklarını aramak için bulunan Cezayirli anneler de polisin şiddetine maruz kaldı. Çingenelere yapılan sırf bununla sınırlı değil tabii. Çingenelerin çoğu ülkede vatandaşlık hakkına sahip. Sarkozy bu hakları geri almanın yollarını arıyor. italya'daysa 2008'den beri Çingenelere karşı ırkçı tutum sürüyor. "Etnik Silahlı Temizlik Hareketi" de bunun için kuruldu. Ancak Fransa ve italya'da olanları o ülkedeki vatandaşlara mal etmenin bir faydası yok. Bu ayrımcılık yapanların bakışından farklı olmaz. - Her iki ülke de Avrupa Birliği üyesi. Eylemleri aynı zamanda AB yasalanyla da çelişiyor. - AB yasalarının 19'uncu maddesi toplu sınır dışı etmeyi yasaklıyor. Ancak Çingeneler topluca sınır dışı ediliyor. En önemlisi de ikamet özgürlüğü. AB vatandaşı olan Çingeneler, istedikleri yerde yaşama ve meslek edinme hakkına sahip. Oysa sırf çingene oldukları için bu hakları gasp ediliyor. -Türkiye'de Çingenelerle ilgili iyileştimnelerin hep AB ülkelerinin zorlamasıyla gerçekleştiği görüşü hâkimdi. Sizce AB ülkelerinde yaşanan bu ayrımcılık Türkiye'de benzer düşüncede olanlan da cesaretlendirir mi? - Burada da bir önyargı olduğu açık. Engin Ardıç daha 23 Temmuz tarihli Sabah gazetesinde çıkan yazısında Çingeneleri gasp ve fuhuşa yönelmekle suçlamıştı. Ancak en azından italya ve Fransa'daki türden bir ırkçılık yok. Bu konuda hükümetin Roman açılımı da çok önemliydi. Roman buluşması gerçekleştirip orada çingenelerden özür dilemeleri "başka taraflara çekilse de" çok önemliydi. •
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle