Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
CMYB
C M Y B
GÜNCEL CÜNEYT ARCAYÜREK
Baştarafı 1. Sayfada
Üç yıl süren Genelkurmay Başkanlığı’nda
Orgeneral İlker Başbuğ; bir yandan terörle
savaşırken bir yandan da TSK’ye haksız kimi
iddia, iftiralarla mücadele etmek zorunda kaldı.
Medyada, siyasal alanda TSK’ye saldırıları
yanıtlamak, gerçeği açıklamak zorunda kaldı.
Daha çok savunu içerikteki basın toplantıları
asker olarak fazla konuşuyor diyen eleştirilerle
karşılandı...
Ayrılış konuşmasında Orgeneral İlker Başbuğ;
“Bizi asıl rahatsız eden, iç güvenlik harekâtında
mücadele eden TSK’nin art niyetli ve
önyargılarıyla ve sadece kendilerince hatalı
olduğu değerlendirilen uygulamaların ısrarla
günlerce, aylarca medyada gündeme
getirilmeye çalışılmasıdır” demek zorunda kaldı.
Orgeneral Başbuğ’un konuşmasını
medyamız; Türkçesi asker düşmanlığını
özetleyen TSK’ye yönelik psikolojik harekâtla
son değerlendirmelerine… TSK’nin demokrasi
bağlılığına değinen söylemlerine yer veremedi.
Önemsemez davrandı.
Hükümetin daha önceki üç Genelkurmay
Başkanı’na (Karadayı, Özkök ve Büyükanıt)
verilen Devlet Şeref Madalyası’nı Orgeneral
İlker Başbuğ’dan esirgediği haberini yandaş,
yandaş olmayan “malum medya” ön plana
çıkardı.
Orgeneral Karadayı’ya madalya AKP
iktidarından önceki hükümetler döneminde
layık görüldü.
AKP (RTE) hükümetleri döneminde ise
Genelkurmay Başkanlığı’ndan emekli olan iki
orgenerale Bakanlar Kurulu kararı ile Devlet
Şeref Madalyası verildi. Kimdi bu orgeneraller?
AKP hükümeti ile şiir gibi çalıştığını söylediği
iddia edilen, Başbakan’ın “Hocam” diye hitap
ettiği Hilmi Özkök ile…
… 27 Nisan’daki e-muhtırayı yayımlayan,
ancak hemen ertesi hafta Dolmabahçe’de RTE
ile ölünceye kadar içeriğini açıklamayacakları
iki buçuk saat süren bir konuşma yapan…
hiçbir emekli Genelkurmay Başkanı’na
verilmeyen lüks bir Audi marka binek arabası
armağan edilen Yaşar Büyükanıt!..
İlker Başbuğ’a madalya verilmemesindeki
nedeni öğrenmeye çalışan gazetecilere -
örneğin Fikret Bila’ya- tecahülü arifaneden
(bildiği şeyi bilmez görünen), daha doğrusu
işine geldiğinde hangi konu olursa olsun bülbül
kesilen Başbakan RTE; inanılmaz bir
vurdumduymazlık örneği vererek “Ben konuyu
inceletmedim” diyor.
Ankara’daki işçilerle toplusözleşme
toplantılarının dağıldığını anında, saati saatine
öğrenip miting meydanında ilan eden RTE’nin;
böylesine duyarlı bir konuyu inceletmemiş
görünerek yan çizmesi makul karşılanabilir mi?
Ancak madalya konusunda “Prosedür neyse
ona göre ‘sonra’ değerlendireceklerini”
söyleyerek asıl niyetini yutturmaktan da geri
durmuyor.
Orgeneral Başbuğ ise Bila’ya “Beni
ilgilendiren konu değil. Şimdilik onu
düşünmüyorum” demiş. Başka gazetelerde
habere göre “umurumda değil” diye de
eklemiş.
AKP hükümetinden madalya almamak…
Elbette umurunda olmasın İlker Başbuğ
Paşa’nın… Şerefle, onurla görevini yapmış…
AKP hükümetinden Devlet Şeref Madalyası
almamış olmak…
…Orgeneral Başbuğ’un AKP’nin dümen
suyunda gitmediğini… iktidar siyasetinin bir
parçası olmadığını… yasalar doğrultusunda
görevini gerektiği biçimde yaptığını kanıtlar...
Bu hükümetin “sonra değerlendirerek”
Orgeneral Başbuğ’a madalya vermeye
girişmesi… ancak idare-i maslahatçılığının bir
örneği olacaktır!
Üç yıl Genelkurmay Başkanlığı görevini
yapacak olan Orgeneral Işık Koşaner’in
konuşmasını medyamız tek tip askerlikle ilgili
açıklamalarını ön plana çıkararak yansıttı.
Oysa Orgeneral Koşaner’in konuşmasındaki
kimi önemli vurgulamalarla medyamız
ilgilenmedi. Örneğin Cumhuriyet’teki haber
konuşmaları özetliyor. Lakin; haber madalya
sorununa ne diğer gazete ve gazeteciler kadar
ilgileniyor, gerektiği ölçüde değiniyor... ne de
Genelkurmay Başkanı Koşaner’in geleceğe
dönük önemli vurgulamalarını ön plana
çıkarıyor, altını çiziyor.
Oysa Milliyet’te Fikret Bila’nın köşesinde
okuyoruz: “Koşaner Paşa sert, keskin
sayılabilecek bir konuşma yaptı. TSK’nin üniter
devlet, laik devlet ve ulus devlet konusunda
taraf olduğunu ve olmaya devam edeceğini
birkaç kez vurguladı. TSK’nin her zaman
değişime ve gelişime açık olduğunu, ancak
Türkiye Cumhuriyeti’nin ‘bazılarının istediği gibi
değiştirilemeyeceğini üzerine basarak’ ifade
etti.”
Genelkurmay Başkanı Koşaner’in altını
çizerek söylediği bir başka vurgulama ise
TSK’yi “değiştirme heveslerine karşı; ‘belli
düşüncelerin sesi’ olarak TSK’nin yapısını ve
temel değerlerinin hedef alınarak bunların
‘değişim’ bahanesiyle ‘değiştirilmeye’
çalışılması ziyadesiyle endişe vericidir” diyor.
Giden ve gelen Genelkurmay başkanlarının
devir teslim törenindeki konuşmaları kimi temel
konularda çoktandır duymadığımız
değerlendirmeleri içeriyor.
Asker ağzından karamsar dünyamıza ışık!
SAYFA 29 AĞUSTOS 2010 PAZARCUMHURİYET
10 HABERLERİN DEVAMI
TARİHTE BUGÜN MÜMTAZ ARIKAN 29 Ağustos
Oslo Y 13
Helsinki Y 15
Stockholm Y 25
Londra B 18
AmsterdamY 16
Brüksel Y 16
Paris Y 24
Bonn Y 18
Münih Y 19
Berlin Y 17
BudapeştePB 20
Madrid B 32
Viyana B 18
Belgrad Y 24
Sofya Y 21
Roma PB 27
Atina B 35
Zürih Y 20
Moskova Y 16
Aşkabat A 33
Taşkent A 32
Bakû B 30
Bişkek B 28
Tiflis B 31
Kahire B 37
Şam B 37
İstanbul PB 32
Edirne PB 34
Kocaeli PB 35
Çanakkale PB 32
İzmir A 33
Manisa A 36
Denizli A 36
Zonguldak PB 31
Sinop A 32
Samsun A 35
Trabzon PB 32
Giresun PB 32
Ankara A 37
Eskişehir A 36
Konya A 35
Sivas A 34
Antalya A 32
Adana PB 35
Mersin PB 34
Diyarbakır A 38
Şanlıurfa A 40
Mardin A 37
Siirt A 38
Hakkâri A 31
Van A 27
Kars A 28
Ülkemizin ku-
zey kesimleri ile
Doğu Akdeniz’in
iç kesimleri par-
çalı bulutlu, di-
ğer yerler az bu-
lutlu ve açık ge-
çecek. Hava sı-
caklığı kuzey-
doğu kesimler-
de 2 ila 4 dere-
ce artacak.
Ölümsüzlüğü ve derinliği nasıl
tanımlar insan? Akdeniz güneşinin
doğuşunda neyi duyumsar?
Saydam bir günün içinde
uyandığımda bu iki soru geldi aklıma
nedense...
Wislawa Szymborska’nın güneşle
karışan körfezinde balina avcılarını
anımsadım...
Yaşamın o bembeyaz atlasında acıları,
hüzünleri bir kez daha anımsadım.
Belki de, Akdenizli bir kadının
dudaklarından dökülen şarkı gibi:
“Mevsim güz... Dalgalar sonbaharda vurur
kıyılara... Yalnızlık alıp başını gider...”
Sözü edilmeyen bir tutku vardı her yerde
hüzünlerle sarmaş dolaş.
Akdenizli İspanyollar söylüyordu o
şarkıları:
“Kasımpatılar kasımda açar ve yakışır en
çirkin sevgilinin avuçlarına...”
Öykümüz burada başlıyordu...
Hayallerimizin nasıl çalındığını anlatan!..
Kızkulesi’nden, Seyhan kıyısından
Adana’nın o sarı sıcağından kopan fırtına
güz çiçeklerini vururken, “Deniz Kızı”nın
şarkısıdır o eski gramofonda çalan...
“Mevsim güz... Gelmediğim uzaklara
özlemle bakıyorum... Ayrılık diyorum
anlamlanıyor.”
Octavio Paz’ın dizelerinde avunuyorum,
Akdeniz kokan kadınları, genç delikanlıları,
sevgilileri gördükçe.
Umutlarının nasıl çoğaldığını anlamak için
şu soruyu sormak geçiyor aklımdan:
“Octavio Paz kim?”
Bu soruyu bir üniversiteliye, badem bıyıklı
öğretim üyelerine, bir edebiyat
öğretmenine, TV’lerde her konuda bilgi
sahibi olduğunu söyleyen kimi gazetecilere
sorabilirim aslında...
Nasıl bir yanıt verirler sizce, haydi yazın
bana...
Bir İyonya düşü kurdum kendi kendime...
Ahmet Piriştina, Rutkay Aziz, Cem
Karaca, Barış Manço, Tanju Okan’la
birlikte o gençlik günlerimize gittim,
Alsancak iskelesinin önünden geçtim.
Bir gece yarısı Tanju Okan’la birlikte
söylediğimiz “Kadınım” şarkısı çalıyordu bir
kafede.
Ne Tanju, ne Cem, ne Barış ne de Ahmet
yaşıyor...
Marx baba ve Engels’in yazdığı
“Komünist Manifesto”yu okuduğumuzda
devrimci ruhumuzun şahlandığı yıllardı.
Biz başka telden çalardık, Barış ve Tanju
başka telden... Kavgalarımız sürüp giderdi
ama arkadaşlığımız bitmezdi hiç...
Yıl 1979 olmalıydı...
Şarkılar ve şiirler birleştirirdi bizi...
Demirtaş Ceyhun, biraz külhanvari ben
de biraz Eşrefpaşalı.
İlhan Selçuk, Aziz Nesin, Sadun Aren ve
Behice Boran, Tayyar Eraslan’la sabaha
dek süren sohbetler.
Nasıl da çalıp götürdüler gençliğimizi,
hayallerimizi ve anılarımızı...
İşkenceler, zindanlar!
Geçen yıl Burhaniye Ören’de Rutkay,
Tarık Akan, Serdar Kızık ve Turhan
Günay’la “Işık Sahili”nde yıldız yağmuru
altında devrimci ruhumuz yine ayağa
kalkmıştı gün ışıyana dek...
Karmakarışık duygular içindeyim şimdi.
Lara 11 yaşına bastı, Lila ve Batu 1
yaşında...
Batu’nun masmavi gözlerinde maviler
giymiş bir kadın dolaşıyordu sessizce...
Avuntular içindeydim...
Belki siyahlar giyecekti yine İda’nın en
yüksek tepesinde.. çocukların türküsünü
söyleyecek, yağmalanan topraklarımızı geri
isteyecekti.
Belki su perisi gibi binlerce yıllık tarihin
ve kültürün simgesi olacaktı, sular altında
ölmeyip yaşayacaktı Allionai’de...
Tarihle iç içe, biraz kırılgan, biraz da
hüzünlü.
Bir uygarlık Teos’tan Milet’e değin uzanıp
gidecekti...
Belki Tanju Okan “Kadınım”ı bir kez daha
söyleyecek, Rutkay Aziz mırıldanmaya
başlayacaktı Octavio Paz’ın “Unutuş”
şiirini...
“Bırak kendini karanlığa / kendi etine
gömül, kendi yüreğine; / kemik o mor
şimşek, / kamaştırsın gözlerini kör
etsin, / mavi göğsünü göstersin
akşam ışığı / körfezler ve gölgeli
koyaklar arasında.”
Şiir burada bitmeyecekti elbet...
“Yum gözlerini yitir kendini
karanlıkta
Gözkapaklarının kırmızı yaprakları
altında.”
Athena, Helen ve tüm yıldızlar acaba ne
düşünüyordu?
G. Şimşek’in bir yazısı dikkatimi çekti bir
süre önce...
Çok eskiden sokaklara çıkmanın bir
anlamı olduğundan, sinema önünde sevgili
beklemenin güzelliğinden söz ediyordu.
O yıllar yaşamın derinliği vardı. Yaşamın,
aşkın, sevginin...
Bilmem size Kızıldere baskınında
katledilen havacı Teğmen Saffet Alp’in,
havacı Üsteğmen Mehmet Alkaya’nın
öyküsünü anlatsam mı?..
G. Şimşek, “Ben hüzün çaldım sonu acıklı
biten aşk filmlerinden” derken; Octavio Paz
ise haykırıyor:
“Gömül vızıldayan sesin / düşen sesin
halkalarına / ve uzaklarda yankılanan / dilsi
bir çağlayan gibi, / davulların çaldığı yerde.”
Muhammed Bennis, “Aşkın Kitabı”nda
(Kırmızı Yayınları) yaşamı anlatır, aşkı,
sevdayı, tutkuyu:
“Ve ben gözlerimi yakan bu havadan
ağladım
Sen de benim gibi ayrılıktan”
Saffet ve Mehmet’i anlatıyor sanki Paz...
Karmakarışık saçlı bir yıldız kayıyor
gökyüzünde... Gün ışıyor yavaş... Gün
sevincin, umudun resmi oluyor birdenbire.
Dağ geçitlerinin arasından Venüs
kumruları uçup gidiyor... Turna sürüleri
geçiyor mavi göğü sarsarak.
Tıpkı kırların sessizliğinde bir tüfek
patlaması gibi.
Yıllar geçiyor gülüm yıllar...
Nâzım’ın dizelerinde olduğu gibi, farkında
mısın Gülhane Parkı’ndaki ceviz ağacının
titreyen yapraklarının, aşkın, sevdanın...
POLİTİKA GÜNLÜĞÜ
HİKMET ÇETİNKAYA
Hayallerimizi Çaldılar Bizim...
hikmet.cetinkaya@cumhuriyet.com.tr
Faks numaramız: 0212 343 72 69
IŞIL ÖZGENTÜRK
Amerika Ne
İstiyorsa O Olur
Darbelerden sonra da ortaya çıkan durum,
ülkedeki dinci kesimin işlerini kolaylaştırmış ve
Amerika’ya kayıtsız şartsız biat eden sağ
iktidarların ekmeğine yağ sürmüştür.
Ondan sonra gelsin imam hatipler, gelsin ülkenin
en değerli kaynaklarının uluslararası şirketlere
satılması, gelsin işçi ve memur haklarının ortadan
kaldırılması, gelsin tüketim hayvanına
dönüştürülmeye çalışılan bir halk, gelsin kara para.
Sohbet devam ediyor, benim aklıma da tuhaf
sorular geliyor, PKK’nin uyuşturucu madde
taşımacılığından elde ettiği rant ne kadardır?
Doğulu milletvekillerinin en çoğu AKP’de... Peki,
bunlar bu zamana kadar süren rantlarından
vazgeçerler mi? Niye geçsinler? Niçin Doğu’da
mevcut oligarşinin AKP kökenli olduğu hiçbir
yerlerde söylenmez?
Özerklik sözcüğü bir kez söylendiğinde artık
dönülmez bir noktaya gelinmiş demektir. Bu
söylendi, şimdi koşulları tartışılacak ve bu
tartışmada benim vergilerimin, sizin vergilerinizin
nereye gittiği hiç gündeme gelmeyecek.
Sohbet devam ederken, Karadenizli bir arkadaş
söze giriyor, Karadeniz’in asla HES’lerin
(hidroelektrik santral) bölgelerini işgal etmesine izin
vermeyeceğini söyleyip yüreğimize biraz su
serpiyor. Ama ben kaygılıyım, çünkü bir yıla yakın
bir zamandır, bizzat Amerikalılarla çalışan bir
mühendis arkadaşımdan duydum, her şeyin
anlaşması yapılmış, HES’ler ne olursa olsun
Karadeniz’e geleceklermiş. Korkuyorum ama bir
yandan da Karadeniz insanının özellikle de
kadınlarının inadına güvenmek istiyorum. Tıpkı pek
çoğumuz gibi bir şeylere güvenmeye ihtiyacımız
var.
KPSS’deki kopya meselesine geliyor sohbet,
öğretmen adaylarının bir kısmının soruları ele
geçirdiği o kadar açık ki, bunun için YÖK
toplanmış, savcılar dava açacak, ama inandırıcı
gelmiyor. Çünkü kopya çektikleri belirlenen adaylar
sadece davet edilebileceklermiş, haklarında hiçbir
işlem yapılamıyormuş. Nedir bu? Yani bu kişiler
öğretmen olacaklar ve tayinleri çıkacak ve bizlerin
çocuklarını okutacaklar ve bu durumda hiçbir
zaman kopya çeken bir öğrenciyi cezalandırmaya
hakları yok, çünkü bunu önce kendileri yaptılar.
Bu sohbet çok uzadı, bir pazar sabahı canınızı
sıkmak istemem, denize koşanlar koşsun,
denizden uzak olanlar da vantilatörün karşısına
geçip, Fazıl Say’dan CD’lerine bir parça koyup
dinlesinler, yüreklerimizin pası gitsin.
Baştarafı Arka Sayfada
isilozgenturk@gmail.com
İstanbul Haber Servisi
- Gözaltõna alõnan 13 ya-
şõndaki oğlunun akõbetini
öğrenmek için 15 yõldõr
mücadele eden Ramazan
Doğan (76), oğlunun ke-
miklerini dahi bulamadan
yaşama veda etti. Ramazan
Doğan, 31 Temmuz’da
Galatasaray’da gerçekleş-
tirilen Cumartesi Annele-
ri’nin eyleminde “Başba-
kan ne yaptığımı bilmi-
yorsa söyleyeyim, ben
oğlumun kemiklerini arı-
yorum” diye haykõrmõştõ.
Doğan, 24 Ağustos Salõ
günü yaşamõnõ yitirdi ve
önceki gün Cumartesi An-
neleri ve insan haklarõ sa-
vunucularõ tarafõndan Ka-
narya Altõn Şehir Mezar-
lõğõ’nda son yolculuğuna
uğurlandõ. Doğan, 31 Tem-
muz’da Galatasaray’daki
eylemde çocuklarõ 13 ya-
şõndaki Seyhan ve 9 ya-
şõndaki kardeşi Hazni’nin
Dargeçit’teki evlerinden
gözaltõna alõndõğõnõ, Haz-
ni’nin birkaç gün sonra
bõrakõldõğõnõ anlatõyordu.
Oğlunun gözaltõnda iş-
kenceciler tarafõndan öl-
dürüldüğünü söyleyen ba-
ba Doğan, eşi Asiye Do-
ğan’õn da evladõnõn adõnõ
sayõklayarak öldüğünü di-
le getiriyordu. Doğan şun-
larõ anlatmõştõ: “Eşim Sey-
han diye diye öldü. Eski-
den Galatasaray’a o ge-
lirdi. Şimdi ben geliyo-
rum. Benim oğlum daha
çocuktu, onu benim ku-
cağımdan alıp götürdü-
ler. Bilgimiz dışında nü-
fus kütüğümüze Sey-
han’ın öldüğünü yaz-
mışlar.” Öte yandan Cu-
martesi Anneleri dün Ga-
latasaray’daki 283. ey-
lemlerinde Ramazan Do-
ğan’õ andõ. Eylemde, Ra-
mazan Doğan’õn oğlu ve
torunu da katõldõ.
SERTAÇ EŞ
ANKARA - “Ergenekon” ve
“Balyoz” davalarõndaki tutuklu
sanõklarõn savunmalarõnõ hazõrla-
malarõ, dosyadaki ve ek klasör-
lerdeki belgeleri incelemeleri için
istedikleri bilgisayarlarõn veril-
memesi konusu Danõştay’a ta-
şõndõ. Danõştay, Çetin Doğan’õn
avukatlarõnõn başvurusunu kabul
ederek, bilgisayar yasağõ konu-
sundaki tüzük hükmünün iptali is-
temini karara bağlayacak.
Tutuklulara cezaevlerinde bil-
gisayar verilmemesi ilk olarak Si-
livri’deki “Ergenekon” yargõla-
malarõnda gündeme geldi. Gaze-
temiz yazarõ Mustafa Balbay,
“Nâzım Hikmet’e daktilo ve-
rildiğini, kendilerine bunun bi-
le çok görüldüğünü, savunma-
sını yazarken sağ eli yorulunca
sol eliyle yazmayı da öğrendi-
ğini” söylemişti. Aynõ yakõnma-
lar daha sonra Balyoz davasõnda
emekli Orgeneral Çetin Doğan ta-
rafõndan gündeme getirildi.
Ergenekon yargõlamalarõnda
da birçok sanõğõn avukatlõğõnõ
yapan Doğan’õn avukatlarõ Celal
Ülgen ve Hüseyin Ersöz, tutuk-
lu sanõklara bilgisayar verilme-
mesi konusunu da ilk önce yerel
idari yargõ makamlarõna ardõndan
mahkemelere yaptõ. Olumlu yön-
de bir karar çõkmamasõ nedeniy-
le Danõştay’a başvuruda bulun-
dular.
Avukat Hüseyin Ersöz, yasa
koyucunun hükümlüler için geti-
rilen uygulamalarõn tutuklular
için uygulanõp uygulanmayacağõ
yetkisini idareye bõraktõğõnõ be-
lirterek, “İdare de bu yetkisini
tutukluların lehine kullanmıyor.
Ancak bu etkin adil yargılanma
ve masumiyet karinesi ilkeleri-
ne aykırı. Bu yönde AİHM’nin
verdiği kararlar var. Bu yönde
yüksek yargının verdiği bozma
kararları var. Yüksek yargı bu
tür uygulamaları ‘adil yargõlama
ilkesi gözetilmemiştir’ genel baş-
lığı altında veriyor” değerlen-
dirmesini yaptõ.
Ersöz, idarenin savunmasõnõ
yapmasõnõn ardõndan Danõştay’õn
konuyu görüşerek karar verece-
ğini dile getirdi.
İstanbul Haber Ser-
visi - Birinci Ergekon
davasõnda Cumhuriyet
gazetesine bomba at-
maktan sanõk Tekin Ir-
şi tahliye edildi. Doğu
Perinçek’in avukatõ İb-
rahim Erdoğan’õn tale-
bini kabul eden mahke-
me heyeti, davada tu-
tuksuz yargõlanõrken 21
Haziran’da kaybettiği-
miz gazetemiz imtiyaz
sahibi ve başyazarõmõz
İlhan Selçuk’un 28 Ha-
ziran-6 Temmuz 2010
tarihlerinde yayõmlanan
savunma özetine esas
olan belgelerin Cumhu-
riyet gazetesinden isten-
mesine karar verdi. Mah-
keme heyeti iddia ma-
kamõnõn “Haliç’te Ya-
şayan Simonlar: Dün
Devlet Bugün Cema-
at” adlõ kitabõyla ka-
muoyunda büyük yankõ
uyandõran Hanefi Av-
cı’nõn tanõk olarak din-
lenmesi talebinin daha
sonra değerlendirilme-
sine karar verdi.
Savcõ Mehmet Ali
Pekgüzel, Avcõ’nõn so-
ruşturma sõrasõnda din-
lendiğine dikkat çeke-
rek “Mahkemenizce
uygun görülecek bir
takvimde tanık olarak
dinlenilmek üzere
mahkemeye çağrılma-
sı” doğrultusunda müta-
laada bulundu. Mahke-
me, Hanefi Avcõ’nõn din-
lenmesi talebinin Da-
nõştay olayõyla ilgili di-
ğer tanõklarõn ifadeleri
alõndõktan sonra dinlen-
meleri konusunda karar
verilmesine hükmetti.
Mahkemenin tahliye ka-
rarõ verdiği Tekin Irşi, 19
Nisan 2010 tarihli otu-
rumda alõnan savunma-
sõnda bombayõ pimini
çekmeden attõğõnõ belir-
terek şunlarõ şöylemişti:
“5 Mayıs 2006 günü
Osman Yõldõrõm, biz
Coco Bar’da oturur-
ken yanımıza geldi. ‘Bir
iş var. Cumhuriyet ga-
zetesine bomba ataca-
ğõz’ dedi. ‘Hayõrdõr niye
atõyoruz’ dedik. O da
‘Çõkar amaçlõ bir iş ola-
rak almõşõm bunu’ dedi.
Yani çıkar amaçlı iş
olduğunu ancak bu-
nun başörtüsü mese-
lesi olduğunu, kendisi-
ne işi verenlerin türban
meselesi olduğunu söy-
ledi. ‘Bombalayalõm pa-
ramõzõ alalõm’ dedi.
Biz de Cumhuriyet
gazetesine gittik bom-
bayı attık.” Heyet 2.
davada AKP’nin kapa-
tõlma davasõna ilişkin
dosya geldiğinde bir
örneğinin bu dava dos-
yasõna da konulmasõnõ
hükmetti.Duruşma 20
Eylül 2010 tarihine er-
telendi.
Bilgisayar, ‘Ergenekon’ ve ‘Balyoz’ davalarõnda önemli bir yakõnma konusu olmuştu
Bombacı Tekin
Irşi serbest
Yasak Danıştay’da
13 yaşõndaki çocuğunu gözaltõnda kaybeden Doğan 15 yõldõr mücedele veriyordu
Oğlunu göremeden gitti
YAŞ KRİZİ DEVAM EDİYOR
BARKIN ŞIK
ANKARA - Balyoz sanõklarõnõn
terfi durumlarõ nedeniyle çalõşmalarõ
gergin geçen Yüksek Askeri Şû-
ra’daki (YAŞ) kriz altan alta sürüyor.
YAŞ’taki terfi kararlarõ Milli Sa-
vunma Bakanõ Vecdi Gönül tara-
fõndan imzalanmayarak geri gönde-
rilen Tümgeneral Halil Helvacıoğ-
lu, Tümgeneral Gürbüz Kaya ve
Tuğamiral Abdullah Gavremoğlu,
Askeri Yüksek İdare Mahkeme-
si’ne (AYİM) dava açtõ. Mahkeme
de, Milli Savunma Bakanlõğõ’ndan
(MSB) hangi gerekçeyle terfilerin
onaylanmadõğõ konusunda savunma
istedi. AYİM, savunma için MSB’ye
10 gün süre tanõdõ. Terfi eden isim-
lerin görev süresinin uzatõlmasõ ise
mümkün gözükmüyor. YAŞ’ta bir
üst rütbeye terfi eden Tümgeneral
Helvacõoğlu, Tümgeneral Kaya ve
Tuğamiral Gavremoğlu, Türk Silahlõ
Kuvvetleri’nin Danõştay’õ olarak bi-
linen AYİM’ye gitti. Söz konusu per-
sonel, “Terfi ettirilmemeleriyle il-
gili tasarrufun / işlemin iptal ve yü-
rütmenin durdurulmasını” talep et-
ti. Başvurular, üzerine AYİM de,
“Kararlar neden, hangi gerekçe ile
yürürlüğe konulmuyor” sorusuy-
la MSB’den savunma istedi. “Ter-
fi kararları onaylanmazsa bu üç
isim 1 Eylül tarihi itibarıyla oto-
matikman emekliye ayrılır” şek-
linde görüş nedeniyle krizin daha da
büyümesi söz konusu.
Genelkurmay Başkanõ Orgeneral
Işık Koşaner’in ev sahipliğinde ya-
põlacak 30 Ağustos resepsiyonuna bu
konunun damga vurmasõ bekleniyor.
Bakanlõk yetkilileri, “Zor durumda”
olduklarõnõ kabul ediyor.