19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
R üzgârlõ Sokak’taki Hür- riyet matbaasõna girdi- ğimizde baskõ makinesi işçileri işlerini bitirmiş, gitmek üzereydiler. Onlarõ durdurdum, hiç yetkim yoktu ama ikinci baskõ olasõlõğõnõ dikkate alarak yapmõştõm bunu. Koştuk yukarõ katlara Ha- san’la.Telefonlara asõldõk. Ben gazeteyi arayõp, bütün arkadaşla- rõn hemen matbaaya gelmesini söyleyeceğim. Hasan Cemal de öyle. İlk işimiz buydu. Genel Yayõn Müdürümüz Darõca’da oturuyor- du, aradõm, “Bırak şakayı, sulu- luğu” dedi, “bir operasyondur!” “Dilersen gelme matbaaya” dedim Nezih Demirkent’e, “Elin- deki hüviyet saat 03.00’ten son- ra geçmeyecek!” Demirel’i aradõm: “Tamam” dedim. “Dur bakalım, bazı şeyler var ama?” dedi. “Yok” dedim, “Ta- mam!” Yayımlanacak üç bildirge Birkaç yere telefon ettik. Ankara Sõkõyönetim Komutan- lõğõ’nda görevli Kurmay Albay Yalçın Karakoç’u aradõm. Zaman zaman konuşurduk. Ahbaplõğõ- mõz vardõ. Bana Milli Güvenlik Konse- yi’nin sabah ilk saatlerde yayõm- layacağõ bildirilerin üçünü yaz- dõrdõ: Kumanda zinciri içinde müda- hale. Milli Güvenlik Konseyi ku- ruluyor; parlamento, partiler, der- nekler, sendikalar kapanõyordu. Ordu, “yönetime tümüyle el koyuyordu!” Hasan’la bir telekste -zamanõn gazetelerinin tek haber iletişim aracõ teleksle- TSK’nin yönetime el koyduğunu, ilk üç bildiriyi ya- zõp İstanbul’a geçtik. Demirkent apar topar tam gaz Darõca’dan Cağaloğlu’na gel- mişti. Hürriyet de Cumhuriyet de ilk baskõlarda bu haberi yayõmlaya- madõlar. Ecevit’in korkusu Ecevit, gece 23.00’e doğru evi- ne geldi. Haberi genel sekreterin- den duydu, “Kim yapmış, kim egemendi?” Altan Öymen aradõ, “Emri kumanda zinciri içinde, başta da General Evren” dedim. Ecevit’e aktarmõş bilgileri. Son- radan öğrendik ki, Ecevit’in kor- kusu, darbeyi MHP yanlõlarõnõn gerçekleştirmesiydi. Ecevit de Genelkurmay’õ ara- mõş, “çevrede tanklar” olduğu- nu söylemiş, emir subayõ müda- haleyi doğrulamõştõ. Ben okuma gözlüğümü unut- muştum evden aceleyle çõkarken. Şerit eskimiş, yazdõğõmõ okuya- mõyorum. Hasan arada bir gelip kaldõğõm yeri bana okuyor, yazõ- yõ sürdürüyorum. Alacakaranlõkta Rüzgârlõ So- kak’ta kimseler yoktu. Hasan’la hiç konuşmuyorduk, iş yapõyorduk. Arada sõrada soru dolu bakõşlarõmõzõ birbirimize çe- viriyorduk. Nereye gider, ne ya- par?.. Saat 04.00’te radyolardan mü- dahale sesi gümbür gümbür du- yuldu. Hürriyet istihbarat ekibi geldi, bize de yol göründü. Hürriyet ikinci baskõ yapamadõ. Nezih, ikinci baskõ için direnme- lerime karşõ hâlâ “Kim yaptı, kim egemen” sorularõyla karşõlõ- yordu olayõ. Biz yapamadõk, Cumhuriyet de yapmadõ. Tercüman o sabah gürül gürül İstanbul’da “müdahaleli” gazete satmõştõ. Eşim Esin İstan- bul’daydõ, telefonda söyledi. Yõ- kõldõm kaldõm. Onca önde koş, ha- beri ayrõntõlarõyla yakala! Hepsi çöpe!.. CMYB C M Y B 27 HAZİRAN 2010 PAZAR CUMHURİYET SAYFA DİZİ 9 H üsamettin Çelebi ile TRT binasõna girdik. O zaman TRT’nin yöne- tici kadrosunun önde gidenlerinden olan Muammer Yaşar Bostancı bi- zi bir odaya aldõ, Konya mitingi fil- mini izledik. MSP’nin Konya mitingi hâlâ tar- tõşmalarõn odak noktasõydõ. Kimine göre Atatürk heykeli önünde İstiklal Marşõ söylenirken oturanlar olmuş, şeriat istemlerini dile getiren slo- ganlar atõlmõştõ. Bu filmi bir kez da- ha izleyip doğrularla yanlõşlarõ sap- tamak istiyorduk. Ama şu gözlem ... TRT’nin kapõsõnda ayrõlõrken bir steyşõn vagonun kapõsõnõ açan gene- ralin -Servet Bilgi- TRT Genel Mü- dürü Kasaroğlu’nu arabaya buyur et- tiğini gördük. Çelebi bana, ben Çelebi’ye baktõm. Araba hõzla uzaklaştõ. Çelebi, “hımm” dedi. Ben içimden “tamammm” dedim. Kırmızı alarm Eve geldim. Kuvvetlere “kırmızı alarm” verildiği haberini aldõm. Başbakan’õ aradõm, ulaşamadõm; yeniden denedim, kõsaca konuş- tuk: “Bazı önlemler görülüyordu, ama...” Sesi boğuk ve bozuktu. Ecevit ortalarda yoktu. O sõra- larda CHP-AP hükümetinden söz eden bir demeç vermişti kimi ga- zetecilere. Sonradan bu demeç ne- deniyle Ecevit’in o gece müdahale olacağõnõ bildiği öne sürülecekti ama bilgisi yoktu. Trabzon konuşmasõnõ hazõrlõyordu. Ertesi günü Trabzon’a gidecekti. İstanbul’u aradõm, gazetede her- hangi “anormal bir saptama” yok- tu. Sessizlik! Yalnõz daha sonra, yazõ müdürle- rinden Seçkin Türesay aradõ, “Bu- rada askerlere çelik miğferler da- ğıtılmış ağabey” dedi. Dokundurmak istediği açõktõ. “Ba- kalım, araştırıyoruz” dedim. Saat 18.00’i geçe, Genelkurmay Başkanõ Orgeneral Evren’i aradõm. Telefona emir subayõ çõktõ: “Ko- mutan burada” dedi. “Görüşebilir miydim?” “Hayır, şu anda lavaboda, çok yorgun, hemen çıkacak. Neden arıyorsunuz” diye sordu: “Hava ve Deniz’de kırmızı alarm söylentileri var” dedim. Hafifçe güldü: “Olabilir” dedi, “Biliyorsunuz Trakya’da NATO manevraları var, bu nedenledir.” Güldüm: “Yaa?!” dedim, ses tonumla “ma- nevra bahanesine” inanmamõş ol- duğumu göstermek için… Emir su- bayõ sustu. Kapadõk telefonlarõ. Daha sonraki saatlerde hükümet üyelerine bile, kõrmõzõ alarmõn ma- nevralar nedeniyle verildiği duyuru- lacaktõ. Çağlayangil’le görüşme Çankaya Köşkü’nün santralõ “Buy- run, Güneş” dedi. Santralõn kod adõ: Güneş! “Güneş, lütfen bana Cumhur- başkanı Vekili Çağlayangil’i bağ- layabilir misiniz?”, “Kim arıyor?”, “Cüneyt Arcayürek”. Hiç umudum yoktu. Köşk sant- ralõndan Cumhurbaşkanõ Veki- li’ne erişmek?.. Zordu, ama de- neyecektim. Genelkurmay Baş- kanõ, Çağlayangil’in yanõndan yarõm saat önce çõkmõştõ, haber orada olabilirdi. “Buyur Cüneyt” dedi Çağlayan- gil. Kõsa hal hatõr sorduktan sonra, “Beyefendi, Genelkurmay Baş- kanı size bir ‘şey’ söyledi mi?..” Çağlayangil durdu: “Bir ‘şey’ mi söylemesi gereki- yordu” diye sordu. “Yokkk. Hani, günün koşulları ortada da, belki ‘yeni bir şey’ getirmiştir” dedim. Çağlayangil, “Sayın Genelkurmay Başkanı her zamanki nezaketiyle geldiler, her hafta olduğu gibi sorunlar üzerinde görüşlerini açıkladılar, ay- nı nezaketle ayrıldılar” dedi. Ankara Sõkõyönetim Komutanlõ- ğõnõn -bilebildiğimiz- telefonlarõ ya- nõt vermiyordu. Genelkurmay Başkanlõğõ’nõn tele- fonlarõ yanõt vermiyordu. Sivil kesim bilgisizdi, ama aynõ ölçüde de tedir- gindi. Sonuç kokuyordu Demirel, konuta parti divanõ üye- lerini çağõrdõ: “Artık sonuç koku- yordu, fakat kesin bir bilgi alamı- yorlardı.” “Kontaklar” da susmuştu. Sabahtan beri Kara Kuvvetleri Ko- mutanõ’nõ arõyordu. Görüşemiyor- du. Özel Kalem Müdürü’nü sõkõştõr- dõ. Orgeneral Ersin aradõ Başba- kan’õ: “Siverek’e gidecek olan askeri birlikler ne zaman gidecek” diye sordu: “3-4 güne kadar kesin neticeyi veririm” diye yanõtladõ Orgeneral Er- sin. Sonradan İçişleri Bakanõ Orhan Eren bana, “Komutanlığa yeni ata- nan Deniz Kuvvetleri Komutanı Nejat Tümer beni ziyaret etmişti, zi- yaretin iadesi için gün istemiştim, bana 13 Eylül gününü bildirmiş- lerdi, iyi mi?” diyecekti. Kara Kuvvetleri Komutanõ’yla 19.00’da konuşan Başbakan’õn ya- nõma Savunma Bakanõ ile İçişleri Ba- kanõ geldiler. Birincioğlu, Bakanlõk Müsteşarõ General Çelenkler’i ara- dõ. Beklettiler, “Yok burada” yanõ- tõnõ verdiler. D emirel, evine geçti. 21.30’da AP milletvekili Kinyas Kartal geldi. Sonra Kahramanmaraş milletvekili ve senatörleri: 14 Eylül’de bu ilimize gidilecek ve Menzelet Barajõ’nõn temeli atõlacaktõ, bunlar da konuşuldu. Demirel’in kafasõ ve kulağõ “başka yerdeydi”. Saat 23.00’te İçişleri Bakanõ Orhan Eren, “Polis şef- lerini toplamışlar, bazı yeni görevler verecekler” de- di. Demirel, olayõn “operasyondan” çõktõğõnõ gördü, “başka yere kayıyor” dedi. İstanbul’la telefon konuşmalarõ... ‘Şimdi iş değişti’ Birincioğlu, - “Kapımdaki nöbetçi askerleri al- mışlar” dedi. Savunma Bakanõ başka yerleri aradõ, “Akşamüzeri görünmüyordu” ama “şimdi iş değişti” diye bilgi getirdi. Saat 01.00’e yaklaşõyordu. Yatak odasõnõn balkon ka- põsõ açõktõ, hava serindi, tam başkente özgü bir sonbahar gecesi. Yatağa uzandõm, düşünüyordum. Sağ yanõma yatmõşõm, sol kulağõmda uğultular... “Yorgunluktan mı?” “Acaba” diyerek sol yanõma döndüm. Çankaya’da ugultular Uğultular. Motor uğultularõ, palet sesleri Çankaya tepelerine yansõyordu. Fõrladõm. Yandaki binada Hasan Cemal oturuyordu. Aradõm. “Dalga geçme” dedi, “Aç pencereyi dinle” dedim. “Vay anasını!” dedi. Hasan Cemal’le gece görüşmüştük. Yalçın Doğan da yemekteydi. “Eve gelirken, Genelkurmay’ın, kuv- vet komutanlarının önünden bir geç istersen, ışık- lar yanıyor mu yanmıyor mu, bak bakalım” de- miştim Hasan Cemal’e. Saat 23.00 dolaylarõnda aradõ: “O çevre sessiz” de- di, õşõklar yanmõyor! O çevre “sessiz” miydi? Basın sitesi karanlık Arabanõn yanõna koştum. Hasan Cemal benden önce gelmiş, bekliyordu. “Basın Sitesi’nde bütün” evler karanlõk içinde, ba- sõn mõşõl mõşõl uyuyordu. Çankaya’dan aşağõ gazladõk. Kavaklõdere Kavşa- ğõ’nda çevirdiler. Çok naziktiler, çok güzel giyinmişlerdi, adeta tören giysileri içindeydi askerler. Kimliklerimize baktõlar. Sağõnõ solunu aradõlar ara- banõn. Sonra teğmen gülümseyerek “Cüneyt Bey” de- di, “Bu kimlik saat 02.00’den sonra geçmez!” Sonra “Geçin” dedi. Daha fazla bastõm gaza. Tarõm Bakanlõğõ kavşağõnda, TBMM’nin hemen kar- şõsõnda, Başbakanlõk’a beş yüz metre uzakta durdur- dular. Bir teğmen geldi, kimliklerimizi istedi, sonra arabanõn içine doğru başõnõ uzattõ. Hasan Cemal öyle sessiz, duruyor. “Bir ‘şey’ mi var teğmenim, bir operasyon mu?” dedim. Sesim olağan bir ses, tekdüze, ama öğrenme- ye çalõşõr gibi. Teğmen güldü: O da “Cüneyt Bey, nereye gidiyorsanız orada ka- lın, bu hüviyetler saat 03.00’ten sonra geçmez” de- di. Arabayõ çalõştõrõrken, Milli Savunma Bakanlõğõ yö- nünden gelip bulvara giren, sonra Başbakanlõk’a doğ- ru kõvrõlan iki askeri kamyon gördük. Fõrladõk. Sonradan Hasan Cemal, “Biz deliydik” diyecekti, “Ya o sırada biri ‘dur’ dese, hızla gidiyoruz işit- mesek, delik deşik olmuştuk” Doğruydu. Ama, müdahale gerçekleşiyordu. İlk “tahminle” ya- nõlõyordu, teröristlere karşõ bir operasyon değildi bu, darbeydi! 11 Eylül günü başkent sokaklarõnda sivil kesim bilgisizdi ama aynõ ölçüde de tedirgindi Önlemlergörülüyorduama... AP lideri Süleyman Demirel olayõn ‘operasyon’dan çõktõğõnõ gördü ve ‘başka yere kayõyor’ dedi Operasyondeğildibu,DARBEYDİ! ‘Hüviyet saat 03:00’dan sonra geçmeyecek’ S aat 02.30 dolaylarõnda bir kez da- ha aramõştõm. Demirel’i Bo- ğuktu sesi, ama hâlâ “müdahale” olduğunu söylemiyordu. “Anormal ön- lemler” diyordu, fakat öyle konuşuyordu ki, onun diliyle “durum de facto”. Saat 03.00’te bir daha denedim. Hasan bana bakõyor: “Telefonu yanıt vermiyor” dedim. Bir iki saat sonra liderlerin akõbeti meç- huldü. “Akıbetin ne olacağını” bilemeyen Demirel, saat 03.00’te baktõ ki telefon su- suyor... Yukarõ kata çõktõ. Eşi Nazmiye’ye “Te- laşlanma” dedi. Eşi, “evin çevresini as- kerlerin sardığını” görmüştü. Bir koru- ma polisi gelmiş, galiba “direnelim” de- miş. Demirel “Yahu asker sarmış etra- fı. Nasıl direneceksin. İstiyorlarsa ta- bancalarınızı verin” demişti. Ne yapacaktõ, ne yapabilirdi ki?.. Pencereler açõktõ, Nazmiye Demirel as- kerlerin konuşmalarõnõ işitiyordu. Gecenin sessizliğinde bütün konuşmalarõ evin için- deydi... Telsizden, “Mukavemetle karşılaşıl- madı” diye arada bir “merkeze” bilgi ve- riliyordu. Demirel güldü, “Kime karşı?”.. Olacak iş değildi! ‘Askerler sarmõş etrafõ nasõl direneceksin’ S Ü R E C E K Arkadaşımızın mutlu günü Haber Merkezi - Cumhuriyet Bilgi- Belge Bölümü’nde çalõşan arkadaşõmõz Mah- mut Gündüz, dün Çankaya Belediyesi Vedat Dalokay Nikâh Salonu’nda gerçekleştirilen törenle Sonay Kahraman ile yaşamõnõ birleş- tirdi. Nikâh törenine, çiftin aileleri, yakõnlarõ, sevenleri ve gazetemiz çalõşanlarõ katõldõ. Mahmut ve Sonay’a mutluluklar dileriz. Tahsin Özmez yaşamını yitirdi İstanbul Haber Servisi - Türkiye Gaze- teciler Cemiyeti (TGC) üyesi, Basõn Şeref Kartõ ve 2004 Burhan Felek Basõn Hizmet Ödülü sahibi Ortadoğu gazetesi başyazarõ Or- han Tahsin Özmez (78), İstanbul’da vefat etti. Özmez’in cenazesi, yarõn Ortadoğu gazetesi ve TGC önündeki törenler ve öğle vakti Şişli Camisi’nde kõlõnacak namazõn ardõndan Feri- köy Mezarlõğõ’nda toprağa verilecek. TSÜAB’dan staj olanağı ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) - Tohum Sanayicileri ve Üreticileri Alt Bir- liği (TSÜAB), mezun olduktan sonra to- humculuk endüstrisinde çalõşmasõ muhte- mel ziraat mühendisi adaylarõna bu yõl ilk defa mali destekli staj imkânõ sağlanmasõ kararõ aldõ. Anlaşma yapõlan 5 üniversite- nin ziraat fakültelerince 2010 yõlõ içerisin- de aday gösterilen 23 öğrenci, TSÜAB üyesi şirketlerde bu yaz staj yapacak. Halk ozanı Pir Sultan anılıyor SİVAS (Cumhuriyet) - Halk ozanõ Pir Sultan Abdal’õn doğum yeri olan Yõldõzeli ilçesine bağlõ Banaz köyünde düzenlenen “21. Pir Sultan Abdal Kültür Etkinlikleri”, ozanõn köyünün üst bölümündeki tepede bu- lunan Topuzlu Baba şenlik alanõnda yapõldõ. Programõn başlangõcõnda 2 Temmuz 1993’teki Sivas olaylarõnda yaşamõnõ yiti- renlerin isimleri tek tek okundu, katõlõmcõlar her okunan isimden sonra “burada” diye kar- şõlõk verdi. Yoğun güvenlik önlemi altõnda yapõlan etkinlikler bugün sona erecek. Türker: Parti kapanmayacak İstanbul Haber Servisi - DSP Ge- nel Başkanõ Masum Türker, partisinin İs- tanbul İl Kadõn Kollarõ tarafõndan İl Baş- kanlõğõ’nda dün düzenlenen “Kadõn Siya- set Eğitimi” konulu toplantõya katõldõ. Türker burada yaptõğõ konuşmada, DSP’nin kapatõlõp, partililerin CHP’ye üye olmasõnõn söz konusu olmadõğõnõ be- lirterek, “Kimi arkadaşlar solda bölünme olmamasõ adõna parti kurmayacaklarõnõ ya da mevcut partilerini kapattõklarõnõ ilan ediyorlar. Oysa tek koldan savaşmaktansa birkaç koldan saldõrmak AKP’nin oylarõ- nõ daha da düşürecektir” diye konuştu. Orantısız güce soruşturma BURSA (AA) - Bursa’nõn Yõldõrõm il- çesinde 10 gün önce bir akaryakõt istasyo- nunda meydana gelen olayõn güvenlik ka- merasõ görüntülerinin medyaya yansõmasõ- nõn ardõndan zanlõlara orantõsõz güç kullan- dõklarõ iddiasõyla haklarõnda soruşturma açõ- lan polislerin ifadesinin alõnmasõna başlan- dõ. Orantõsõz güç kullandõklarõ iddia edilen polisler hakkõnda karar soruşturmanõn ta- mamlanmasõndan sonra verilecek. 30 yıl süren siyah protesto Haber Merkezi - Malatya Sosyal Hiz- metler İl Müdürlüğü’ne bağlõ huzurevinde kalan Şeyho Karakoç (67), 12 Eylül 1980 tarihinde gerçekleştirilen darbede baskõ ve şiddete maruz kaldõğõnõ belirterek, bu duru- mu 30 yõldan beri siyahlar giyinerek protes- to ettiğini söyledi. Karakoç, 12 Eylül askeri müdahalesinin kendisini çok yõprattõğõnõ be- lirterek, “Bu zihniyet son bulana kadar be- yaz giyinmeyeceğim. Şimdi ayakkabõmdan saatime kadar her şeyim siyah. Ölünce kefe- nimin de siyah olmasõnõ istiyorum” dedi. İşkence hâlâ kol geziyor İstanbul Haber Servisi - Türkiye İn- san Haklarõ Vakfõ (THİV), İHD ile Toplum ve Hukuk Araştõrmalarõ Vakfõ (TOHAV), “26 Haziran İşkenceye Karşõ Mücadele ve İşkence Görenlerle Dayanõşma Günü” nede- niyle İstanbul Tabip Odasõ’nda etkinlik ger- çekleştirdi. Gün kapsamõnda yapõlan ortak açõklamada, Türkiye’deki işkence rakamlarõ paylaşõldõ. Buna göre, 2009’da İHD’ye 1835 kişi başvururken, TİHV’in rakamlarõ- na göre de 2009 ile 2010 ilk 5 ayõnda top- lam 682 kişi işkence ya da kötü muameleye maruz kaldõ ve 9 kişi de gözaltõnda öldü.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle