22 Kasım 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CMYB C M Y B PANO DENİZ KAVUKÇUOĞLU ‘Mim Noktası’nın Çözümü İlhan Abi, Cumhuriyet’in başyazarı ve imtiyaz sahibi olmasının yanı sıra kimi Cumhuriyet savcılarına göre “Silahlı Terör Örgütü Kurma, Yönetme, Zorla Hükümeti Iskata Teşebbüs, Türkiye Cumhuriyeti’ne Karşı Silahlı İsyana Tahrik” gibi yan işlerle de uğraşıyordu. Bu yan işlere kendisini öyle vermişti ki, hızını alamamış, kendi gazetesini, gazetemiz Cumhuriyet’i bile bombalatmıştı. Savcılar polislere İlhan Abi’nin gazetedeki odasını, alacakaranlıkta da evini bastırtmışlar, didik didik aratmışlardı. Yaşına başına bakmadan onu gözaltına almışlar, saatlerce sorgulamışlardı. Sonuçta onun “kuşkulu bir kişi” olduğu kanısına varıp 1. Ergenekon Davası’nın sanıkları arasında 55. sıraya yerleştirmişlerdi. TC İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı’nın 2455 sayfalık iddianamesinin İlhan Abi’ye ilişkin bölümlerini okuyanlar “terör örgütü”nün şimdi başsız kaldığını, örgüt militanlarının deli danalar gibi ortada kaldıklarını kolayca tahmin edebilirler. Ne var ki İlhan Abi gibi disiplinli bir insan kendisine bel bağlamış militanları öylece ortada yüzüstü bırakmazdı; bu asla düşünülemeyecek bir durumdu. Bu gerçek beni birtakım araştırmalar yapmaya zorladı. İlhan Abi, kendisine bağlı, ondan, gazetemiz gibi başka yerleri de bombalamak için direktif bekleyen örgüt üyelerine mutlaka bir mesaj vermiş olmalıydı. Bu mesajı yazılarında vereceğini düşündüğümden son yazılarını dikkatle inceledim. Umudum kırılmak üzereydi ki aradığımı 15 Ağustos 2009 tarihli en son yazısında buldum. Yazının başlığı “Mim Noktası” idi. İpucunu yakalamıştım. Dikkatimi “nokta” sözcüğünde yoğunlaştırdım; bu sözcükle bizi, bir noktaya yönlendirmek istediğini sezmiştim. Nokta, “kilit” sözcüktü. Uzmanlar, deşifre işinin hiç de sanıldığı kadar kolay olmadığını bilirler. Fakat Tanrı mı yardım etti ne, söz konusu yazının altı bölüm olduğunun, her bölümün arasında da birer “nokta” bulunduğunun ve toplam nokta sayısının ise 5 olduğunun her nasılsa farkına vardım. Böylece kilit sözcük gibi “kilit sayı” da ortaya çıkmıştı. Günlerce süren çeşitli başarısız denemelerden sonra nihayet anlamlı bir sonuca varmayı başardım. Yazının her bölümünün ilk cümlesinin 5. sözcüğü birbiri ardınca ve birleşik olarak yazıldığında okuyana ilk anda anlamsız gelen, fakat aslında çok anlamlı olan “okumadınızsaermenicenorşinleakpyidahaakpyi” sözcüğü ortaya çıkıyordu. 42 harflik bu uzun sözcüğün baştan başlayarak 5., 10., 15., 20., 25., 30., 35. ve 40. harflerinin Türk abecesindeki sıraları topladığında “143” sayısı elde ediliyordu. Bu sayıyı 14.3 olarak düşünüp “Mim Noktası”nın yayımlandığı tarihe ay ve gün olarak eklediğinizde şifre “2010 yılının 10. ayının 18. günü” yani “18.10.2010” olarak çözülmüş oluyordu. O gün memlekette bir şeyler olacaktı. Ama olacak şeyler neydi? Şimdi Ergenekon savcılarına büyük bir görev düştüğünü, ellerinde artık kişisel çabalarımla ortaya çıkan bir şifre çözümü de varken bu soruya eğilmeleri ve kamuoyuna doyurucu bir yanıt vermeleri gerektiğini düşünüyorum. Evet, 18.10. 2010 günü bu memlekette bir şeyler olacaksa -ki olacaktır- gerekli önlemler şimdiden alınmalıdır. Bir ipucu daha vereyim. Ekim ayının 18’i bir pazartesi gününe rastlamaktadır. Bilindiği gibi İttihat ve Terakki Cemiyeti 1908 yılının aynı gününde, yani ekim ayının 18’inde toplanan kongresinde siyasal bir parti olduğunu ilan etmişti. O günün bu günle bir ilişkisi var mıdır? Varsa nedir? İttihat ve Terakki Partisi’nin “jakoben- darbeci” bir parti olduğunun bilinmesi haklı olarak insanın beynini büsbütün karıncalandırmaktadır. Yoksa İlhan Abi’nin işaret ettiği tarihte bir darbe mi gerçekleşecektir? Savcılar ve güvenlik güçleri derhal konunun üzerine gitmeli, ülkemizin güzide liberal kalemleri de kamuoyumuzu dur durak demeden aydınlatmalıdır. Aralarında çok değerli “stratejistler”, “taktisyenler” ve de “analistler” bulunduğunu biliyoruz. O halde bize, “Hadi, herkes görev başına!” demekten başka bir şey kalmıyor. Hadi bakalım, kolay gelsin! Bir acayip zor yarış… dkavukcuoglu@superonline.com www.denizkavukcuogluyazilari.blogspot.com ÇED KÖŞESİ OKTAY EKİNCİ ‘İncinsen de İncitme...’ Neden Hacıbektaş? Yanõtõnõ biliyorduk ama “erenler diyarı” ilçemizin Cumhuriyet Meydanõ’nda; Hacı Bektaş Veli Müzesi’nin hemen yanõnda; Mahzuni Şe- rif Dostluk Parkı’nõn tam önünde, yurdun her bölgesin- dengelmişbinlercekişininka- tõldõğõ “uğurlama” töreninde konuşan Belediye Başkanõ Ali Rıza Selmanpakoğlu’ndan dinlemek bir başkaydõ: “Anadolu’nun tarihten bu yana bilim ve kültür merke- zinde, çağımızın en büyük aydınlanmacısını ölümsüz- lüğe yolcu ediyoruz. Eleşti- rel aklın yazarını, Cumhu- riyet’in çınarını, insan sev- gisiyle yoğrulmuş toprakla- ra emanet ediyoruz.” Neden Hacõbektaş? Yanõtõ belliydi ama İlhan Abi’nin tüm yakõnlarõ ve Cumhuriyet gazetesi çalõşan- larõ adõna konuşan Miyase İlknur’dan dinlemek çok da- ha öğreticiydi; “Burada onu gömmüyo- ruz, ekiyoruz; bu toprakta yeniden çoğalacak, yurdu- nun kimbilir nerelerinden, belki de her yerinden fikir- leri fışkıracak...” Neden Hacõbektaş? Aslõnda bilmeyen yoktu ama “helallik” görevini üst- lenen Alevi Dedesi Haydar Soylu’nun konuşmasõna baş- larken Yunus’tan ve Yahya Kemal’den okuduğu şiirler kadar anlamlõ yanõtõ ne olabi- lirdi? Ne demişti Yunus Emre? “Bu dünyadan gider ol- duk Kalanlara selam olsun Bizim için hayır dua Kılanlara selam olsun..” Ne yazmõştõ Yahya Kemal Beyatlı? “Artık demir almak günü gelmişse zamandan, Meçhule giden bir gemi kalkar bu limandan. Hiç yolcusu yokmuş gibi sessizce alır yol; Sallanmaz o kalkışta ne mendil ne de bir kol..” İşte böylesi derinlikteki söz ve söylemlerle uğurlanan İl- han Selçuk, kardeşi Turhan Selçuk’un da dinlendiği “Çi- lehane”ye emanet edilirken yaşamõnõ en iyi özetleyen sö- zü de yüzlerce yõl önce Hacı Bektaş Veli söylemişti: “İncinsen de incitme...” En acõmasõz incitmeleri bi- le en alçak gönüllü insancõllõ- ğõyla gülümseyerek utandõran bir “ermiş bilge”lik, Hacõ- bektaş’tan başka nerede din- lenebilirdi ki? Pir Sultan Abdal’õn, Yu- nus Emre’nin, Hacõ Bektaş Veli’nin, Âşık Veysel’in hey- kelleriyle derinleşen Çileha- ne’den başka nerede ölüm- süzleşebilirdi ki? Hep gülümsedi Hacõbektaş Belediye binasõ- nõn Cumhuriyet Meydanõ’na bakan giriş cephesindeki “se- mah” kabartmasõnõn yanõnda o kasketli resmiyle yine gü- lümsüyordu İl- han Selçuk.. Işık Yenersu, ameliyat önce- sindeki son yazõ- sõ “İkisine de Eyvallah”õ yüre- ğindennağmeler- le okurken sanki dahadagülümsü- yordu... Arkadaşõ Prof. Dr. Coşkun Öz- demir, aynõ za- manda tõp dokto- ru olduğunu hatõrlatarak “ya- kındanizledim,ogözaltısar- sıntısından sonra yorgun ve yaşlı bedeni toparlanamadı; ölümünden sorumlu olanlar bellidir” derken bile yüzü asõlmõyordu... Alev Coşkun da “yıllardır devletin koruma polisiyle 24 saat birlikte yaşadığı halde, sanki bir kaçakçıymış gibi evinin basılmasına dayana- madığı”nõ anõmsatarak “85 yaşındaki bir Atatürkçüye eziyet edenler elbet hesap vereceklerdir” dediğinde ne kaşlarõ çatõlõyor; ne de gülüm- semesi azalõyordu... Hacõbektaş’õn “İz Bırakan Aydınlar” mezarlõğõnda, ku- cağõnda Cumhuriyet gazete- siyle birlikte toprağa verdik. Turhan Selçuk’la birlikte başuçlarõna dikilen çõnarlar, kimbilirnedenligörkemliola- caklar... Çünkü kuşaktan kuşa- ğa “Cumhuriyet’in çınarla- rı”nõ kucaklayacaklar... SAYFA CUMHURİYET 27 HAZİRAN 2010 PAZAR 18 Bekleyiş Hilmi Kayıhan: “Halk, tahliye edileceği günü dört gözle bekleyen mahkûm gibi, seçim sandığına gideceği günü sayıyor!” Avlu Ertan Somunkıran: “El istihbaratına bel bağlayanlar, şehit cenazesi ile cami avlusundan ayrılamaz! Eğilme Avni Kurtuldu: “Recep’in Gediktepe’de çömelmesi, direksiyon başında köprünün altından geçerken eğilmesi gibi bir şey!” Saldırgan köpeğin sorumlusu kim? İKTİDARIN yarı resmi gazetelerinden biri, İlhan Abi’nin ardından saldırgan üslupla hakaret dolu bir yazı yazmış. Hikmet Çetinkaya geçen gün o birinin amacının kendinden söz ettirmek olduğunu yazdı ve sıfatını açıkladı. Zibidi! Zibidinin saldırgan üslubu doğal olarak İlhan Abi dostu Cumhuriyet okurlarını hem üzmüş hem de kızdırmış; “yanıt ver” diyorlar. Zibidiye gereken yanıtı Hikmet Çetinkaya verdi biz başka bir konudan söz edelim. Eskiden Bulldog cinsi köpekler, görüntüsü ile korku salardı. Hele bir de hırlarlarsa korku dağları sarardı. Sonraki yıllarda Pitbull cinsi köpekler Türkiye’ye geldi ve Bulldog’lar süt dökmüş kedi muamelesi görmeye başladı! Pitbull’ların kötü şöhreti gazetelerde sık sık haber konusu oluyor: Zincirinden kurtulan Pitbull, karşı evdeki komşunun çocuğunu parçalayıp öldürdü! Pitbull, sahibine saldırdı! Pitbull, sokakta iki kişiyi yaraladı. Bu tür saldırılar karşısında Pitbull beslemenin yasaklanması isteniyor. Eğer bir yasaklama olacaksa kentte beslenmesi yasaklanmalı. Bir çiftlikte veya kırsalda Pitbull’un kentteki gibi kalabalığın arasına karışması söz konusu olmayacağı için en fazla sahibini ısırır! Fakat bir gerçeği de unutmamak gerek: Köpek ne kadar saldırgan olursa olsun sorumlusu sahibidir! Nazi Almanyası’nda papaz Martin Niemöller’in günlüğünden: “Önce sosyalistleri topladılar, sesimi çıkarmadım; çünkü ben sosyalist değildim. Sonra sendikacıları topladılar, sesimi çıkarmadım; çünkü sendikacı değildim. Sonra Yahudileri topladılar, sesimi çıkarmadım; çünkü Yahudi değildim. Sonra beni almaya geldiler; benim için sesini çıkaracak kimse kalmamıştı.” ANLAŞILAN Genelkurmay Başkanlığı’ndaki generallerin işi yok, medya ile fotoğraf polemiğine giriyor. Neymiş, civanımın padişahı Fatih Sultan Recep, dokuz askerimizin şehit olduğu Gediktepe‘deki siperde güvenlik nedeniyle Genelkurmay Başkanı Orgeneral İlker Babuğ’la paslaşmış pardon çömelmiş! Genelkurmay Genel Sekreteri Tümgeneral Ferit Güler’e göre civarda keskin nişancı teröristler bulunabileceği ihtimaliyle sultanı tehdide açık şekilde ayakta tutmamak için çömeltmişler. Peki, sultanın arkasındaki iki subay (belki general) niye çömelmemiş; onların görevi keskin nişancı teröristlere hedef tahtası olmak mı? Ayrıca, hani saldırıdan sonra bölgede geniş çaplı operasyon başlatılmıştı? Keskin nişancıların atış menzili 2 kilometre olduğuna göre yarıçapı 2 kilometre olan operasyona geniş çaplı operasyon denilir mi! Askerlik yapanlar bilir, eskiden biraz da ceza niyetine “çök-kalk” talimi vardı; Genelkurmay’ın açıklamasını dikkate ve ciddiye alırsak belli ki İlker Başbuğ’un döneminde yeni bir teknik geliştirilmiş: “Kıt’a çömel!” Cıvanımın padişahı da çömelmesini eleştirenlere vermiş veriştirmiş, “Aç biraz tarih oku, Atatürk’ün siper arkasında nasıl durduğunun resimlerini gör” demiş. Bir askeri tarihçi, bir savunma uzmanı çıksın ve Atatürk siperde çömelmiş mi yoksa yere bağdaş kurup oturmuş mu anlatsın bakalım. Bir askeri fotoğrafçı veya savaş muhabiri çıksın, dünyanın herhangi bir yerinde herhangi bir askerin civanımın padişahı gibi çömeldiğinin fotoğrafını göstersin. Yok böyle bir şey! Mustafa Kemal Paşa’nın kaputuna sarılıp cephede uyurken çekilmiş fotoğrafı var, eğer sultan o fotoğrafa bakıp “askerlik yan gelip yatma yeri değildir” diyorsa o zaman başka! Neyse... Cıvanımın padişahı, siperde gayet güzel çömelmiş ve çömelme tarzıyla da dünyaya örnek olmuştur. Bu konuda kuşkusu olan varsa Ali Kaban’a sorabilir. Ali Kaban kim mi? Geçen yıl Ordu’da cami helalarından pisuvarları söktürüp herkesi alaturka helada çömelten civanımın eski valisi! Siperde Terör zirvesinin sonucu: “Zirve yapmakta kararlıyız!” YağmurDeniz KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK behicak@yahoo.com.tr HARBİ SEMİH POROY HAYVANLAR İSMAİL GÜLGEÇ UYDUDAN NAKLEN HAKAN ÇELİK fhakancelik@mynet.com ekinci@cumhuriyet.com.tr Hacıbektaş Belediyesi - 24 Haziran 2010. BULMACA SEDAT YAŞAYAN SOLDAN SAĞA: 1/ Halk edebiyatõn- da aruz ölçüsüyle yazõlan şiir türlerin- den biri. 2/ Türk tu- luat tiyatrosunda baş komik görevin- deki uşak tipleme- si... Yolcu evi. 3/ Giysi süslemekte kullanõlan küçük ve põrõltõlõ pul... Temel, esas. 4/ Kuran’da bir sure... Konut. 5/ Türk müziğinde, çalgõ ya- põtlarõnõn bölümlerinden her birine verilen ad... Bir günün ya da olayõn arka- sõndan gelen zaman. 6/ Sahip... Küçük orman. 7/ Bir şeyin en yüksek ve sivri noktasõ... Şap hasta- lõğõna verilen bir başka ad. 8/ Ölüm cezasõ... Es- kiden Karagöz oynatõlan kahvelere verilen ad. 9/ Halk edebiyatõnda aruz ölçüsüy- le yazõlan şiir türlerinden biri. YUKARIDAN AŞAĞIYA 1/ Uygun, tõpatõp gelen... Osmanlõlar döneminde Mõsõr va- lilerine verilen san. 2/ Yünden dövülerek yapõlan kalõn ve kaba kumaş... Un, et ve bamya ile yapõlan bir yemek. 3/ Sõcak bölge ormanlarõnda yetişen bir sarmaşõk... İşve. 4/ Elma, armut, ayva gibi meyvelerin yenmeyen iç bölümü... Manganez elementinin simgesi. 5/ Uzaklõk işareti... Ar- goda esrar. 6/ Bir nota... Ayakkabõ çekeceği. 7/ Yunan abe- cesinde bir harf... Eski dilde tilki. 8/ Açõk yeşil renkli, may- hoş ve kokulu bir elma cinsi... Tanrõtanõmaz. 9/ Katma, ek- leme... Yabancõ paralarõn ulusal para cinsinden değeri. 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1 2 3 4 5 6 7 8 9 P E S K Ü T A N İ M A N E P A L R A L L İ E D A O R A T A L A N Ş E A M E T N O K K İ U Ç L İ R O N İ E T İ A Z A S E R İ N O N A T K İ N 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1 2 3 4 5 6 7 8 9
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle