23 Aralık 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CMYB C M Y B CMYB C M Y B SAYFA CUMHURİYET 27 HAZİRAN 2010 PAZAR 16 PAZAR KONUĞU Washington Enstitüsü’nün Türkiye Programõ Direktörü Soner Çağaptay Türkiye ABD ilişkilerini değerlendirdi: AKP, ABD’yle ilişkileri kötü yõprattõ On beş yõldõr Washington’da yaşayan Türkiye uzmanlarõndan Soner Çağaptay, ABD’yle Türkiye ilişkilerinde son gelinen noktalarõ değerlendirirken sõkõntõlõ. Bir yõldan fazla bir zamandõr Washington’da AKP Hükümeti’yle ilgili olumlu havanõn iyice tersine döndüğünü vurgulayan Çağaptay, “BM Güvenlik Konseyi’nde Türkiye’nin İran’a yaptırımlar uygulanmasına karşı çıkması AKP’nin Türkiye’nin çıkarlarına değil bir ideolojiye hizmet eden dış politika uyguladığı inancının yerleşmesine yol açtı. Bu oylamanın etkisi ilişkilerde 1 Mart tezkeresinin yarattığı yıpranma kadar ve hatta belki de daha derin olacak,” diyor. - Sizin ilginç tezleriniz var. Örneğin, Ergenekon davasının Fethullahçıların bir tezgâhı olduğunu, günün birinde bu hareketin Türkiye’yi ele geçireceğini, emniyet teşkilatı ve yargının içinde çok güçlendiklerini hep yazıyorsunuz. Siz bu harekete neden karşısınız? - Ergenekon davasõ ilk başladõğõnda Washington’da bu dava Türkiye’yi, derin devleti temizleyecek, Türkiye daha liberal, daha demokrat bir ülke haline gelecek argümanõ vardõ ki bu argüman Türkiye’deki kimi liberaller tarafõndan da desteklendi. Ama davanõn ilk ortaya çõkõşõnda bazõ usulsüzlüklerin de yer almõş olmasõndan dolayõ bazõ soru işaretleri de bulunuyordu. Bu dava gerçekten hukuksal olarak usulsüzlükler içermeseydi beklenildiği gibi bir sonuç verebilirdi. Ben davaya ilk eleştirel bakan kişiler arasõnda olduğum için başlangõçta ilk kez Washington’da yazdõğõmda çok tepki aldõm. Pek çok kişi benim olayõ abarttõğõmõ, yanlõş baktõğõmõ, hatta çarpõttõğõmõ dahi iddia etti. Ancak art arda gözaltõ dalgalarõ gelmeye başlayõnca Washington’da davayla ilgili fikirler değişti ve fikirler değiştikçe ABD Hükümeti’nde Türkiye üzerinde fikir yürüten insanlarõn yavaş yavaş benim analitik çizgime gelmeye başladõklarõnõ gördük. Prof. Dr. Türkan Saylan’õn evine sabahõn erken saatinde yapõlan polis baskõnõnõn Washinton’da bir dönüm noktasõ olduğunu söyleyebiliriz. Çünkü o zamana kadar, “Ergenekon davası Türkiye’yi liberal, demokratik bir ülke haline getirecek,” diyen insanlar bile kanserden ölmek üzere, kemoterapi gören ve Türkiye’nin en saygõn doktorlarõndan birisi olan, ABD Hükümeti destekli ÇYDD’nin başkanõ Türkan Saylan’õn evinin basõlmasõnõ Washington’da hiç kimse anlayamadõ. Ergenekon davasõnõn en ciddi destekçileri bile, “Artık bu kadarı da olmaz,” dediler. Pek çok kişi ondan sonra soru işaretlerini ciddiye almaya başladõ. - Siz bu konuda özellikle Newsweek dergisinde ağır bir yazı yazmıştınız. Bu yazıya nasıl tepkiler aldınız? - En çok tepkiyi, Ergenekon davasõnõ siyasi manivela olarak kullanmak isteyenlerden aldõm. Çünkü Ergenekon davasõna iki türlü bakmak lazõm. Birincisi, bu gerçekten bir fõrsattõ. İkincisi, bu fõrsat kaçtõ. Dava suç işlemiş kişilerin peşine düşmekten çok AKP muhalifi kişilerin hapse tõkõlmasõna yol açan bir araca dönüştü. Davanõn böyle bir araca dönüştüğünü Washington artõk kabul etmiş durumda. Davada ikinci dönüm noktasõ Türkan Saylan’dan sonra Emekli Orgeneral Ergin Saygun’un gözaltõna alõnmasõdõr. Saygun’un gözaltõna alõnmasõ özellikle Amerikan askeri çevrelerinde çok büyük tepki yarattõ. O ana kadar davaya seçilmiş hükümeti ilgilendiren bir mesele olarak bakan ABD askeri çevreleri ilk defa, “Aa, bizim Ergun’u da almışlar,” dediler. Saygun ABD askeri kademesinin en üst düzeyindeki insanlarõn yakõn arkadaşõydõ. ABD’nin pragmatik siyaseti - Türkiye’de, AKP hükümetini yaratanın Bush yönetimi olduğu varsayımı var. Gülen hareketinin de önce Clinton, ardından Bush yönetimlerince desteklendiği ama bugün gerek AKP’ye gerekse de Gülen hareketine Obama yönetiminin artık sıcak bakmadığı söyleniyor. Siz buna ne diyorsunuz? - Türkiye’de bu konuda çok kafa karõşõklõğõ var. Onun için net konuşmak lazõm. Bu varsayõmlar tabii ki doğru değil. Çünkü hiçbir ABD yönetimi bizim gözümüzde büyüttüğümüz kadar her şeye muktedir değil. Pek çok insan 11 Eylül saldõrõlarõ olunca bunun ABD yönetimi tarafõndan nasõl olup da engellenemediğini sorguladõ ve “Demek ki bunu ABD’nin kendisi yaptırmıştır,” gibi saçma sapan sonuçlara bile vardõ. ABD’ye çok fazla anlam ve güç yüklememek lazõm. Bu işin felsefi boyutu. Bir de güncel politikayla ilgili bir boyutu var. ABD’nin dõş politikasõnõn temelinde şu yatõyor: Bir uzun vadeli, bir de kõsa vadeli al-ver ilişkileri vardõr. Bu kõsa vadeli ilişkiler gayet pragmatiktir. ABD’nin, AKP’nin yükselmeye başladõğõ dönemde en büyük beklentisi Irak Savaşõ’nda Türkiye’den destekti. Irak Savaşõ başlarken AKP’nin yükselişini gören ABD’de, “AKP yükselişte olduğuna göre demek ki seçimlerde bu parti iktidara gelecek,” düşüncesi egemen oldu. Bunu görünce de AKP’yle temasa geçtiler. Yani, ABD AKP’yi sevdiği, beğendiği için değil, sadece Irak Savaşõ’nda kuzey cephede Türkiye’nin gerekli olduğunu görmesi nedeniyle iletişim kanallarõnõ kurdu. Daha AKP iktidara gelmeden Tayyip Erdoğan Washington’a geldi ve şaşaalõ biçimde ağõrlandõ. Bu da AKP’nin ABD tarafõndan yaratõlmadõğõ, AKP’nin Türkiye’den çõktõğõ gerçeğinin ABD tarafõndan görülüp daha hükümet olmadan onun sempatisini kazanma stratejisini geliştirdiğini gösteriyor. Bugün ABD Türkiye’de yükselen bir siyasi hareket gördüğü anda, o siyasi hareketin içeriği ne olursa olsun o hareketle bağlantõya geçecektir. Bu son derece doğaldõr. Bunu her devlet yapar. Washington’da erezyona uğrayan imaj - İyi de TBMM kuzey cephesi için tezkereyi kabul etmedi. O zaman ne oldu? - AKP orada son derece başarõlõ bir iş yaptõ. TBMM kabul etmemesine rağmen kuzey cephesi fiilen açõldõ. Bu şu anlama geliyor: AKP hem savaşa hayõr dedi ve bunu içeride kamuoyu desteğine çevirdi hem Müslüman âlemine ABD’ye karşõ durduğu mesajõnõ verdi. Ama aynõ zamanda kuzey cephesi açõkmõş gibi davranarak ABD’nin de gönlünü aldõ. AKP’nin bu siyasetiyle herkesi memnun ettiğini söyleyebilirim. AKP bu siyasetinde yavaş yavaş ABD’ye güven verdi ama bu zaman aldõ. 2003-2005 döneminin AKP için çetrefilli geçtiğini söyleyebiliriz. - Neden? - Çünkü ABD, AKP’ye çok güvenmişti. AKP’nin iktidara gelmesi durumunda kuzey cephesinin açõlmasõnda kendisine sonsuz destek vereceğini düşünüyordu. Ama ABD’nin güvendiği dağlara karlar yağdõ. Bunun üzerine AKP bu karlarõ, kuzey cephesi varmõş siyaseti izleyerek temizledi. - Nasıl bir strateji uyguladı? - AKP’yi temsilen ama AKP’yi temsil etmeyen heyetler düzenli olarak Washington’a gelmeye başladõ. Yani bunlar AKP içinde Milli Görüş’le bağlantõsõ olmayan, parti yönetiminde bulunmayan ama partinin sözcülüğünü yapan Batõ değerlerine sahip olduklarõ görüntüsü veren parti üyeleriydi. Bunlar son sekiz yõl içinde neredeyse ayda bir Washington’a gelerek ABD’nin Türkiye’deki gerçek müttefikinin AKP olduğunu, AKP’nin alternatifi olan siyasi hareketlerin de faşist, ulusalcõ, yeni milliyetçi gibi ABD’yle asla uyuşmayacak siyasi hareketler olduklarõnõ iddia ederek kendilerinin Türkiye’nin en iyisi olduklarõnõ Washington’a son derece başarõlõ biçimde telkin ettiler. - Burada anlayamadığım bir nokta var. Artık günümüz internet teknolojisi üzerine kurulu. Bütün bilgilenmeler bunun üzerinden yapılıyor. O zaman Amerikan yetkililerine şöyle bir soru sorulmaz mı? “Siz sadece AKP’yi dinleyerek Türkiye hakkında karar verecek kadar safdil misiniz?” - Doğru söylüyorsunuz ama meseleye şu açõdan da bakõn: Sekiz yõl boyunca ayda bir size gelip bir meseleyi gerçekmiş gibi anlatsam ve sekiz yõl boyunca aynõ şeyi tekrarlasam, o mesele hakkõnda sekiz yõl boyunca başka bir görüş duymasanõz, sekiz yõl sonra siz o mesele hakkõnda ne düşünürsünüz? AKP’nin başarõsõnõn nedeni hatta sekiz yõl boyunca görüşlerini Washington’da düzenli olarak tekrarlamasõ da değil. AKP’nin karşõsõnda yer alanlarõn kendilerini ABD’ye anlatmamõş oluşlarõ, bunu ihmal etmeleri bu başarõya destek oldu. Siz alanõ boş bõrakõrsanõz sizi başkalarõ tanõmlar. Yani, Türkiye’deki AKP dõşõnda olan siyasi hareketler kendilerini Washington’da tanõmlamadõklarõ için onlarõ da AKP tanõmladõ. Yani Türkiye’deki muhalefet Washington meydanõnõ AKP’ye boş bõrakmõştõ. AKP çok başarõlõ biçimde Brüksel’de de benzer bir strateji izledi. Ancak Washington’da, “Türkiye’deki en muteber siyasi heraket AKP’dir,” imajõ son dönemde artõk erozyona uğradõ. Washington AKP Hükümetinin gerçek yüzünün ne olduğunu gördü - Basın özgürlüğü sorunu ABD’de AKP’yle ilgili algının değişmesinde önemli bir rol mu oynadı? - İkinci faktör oldu. İslamcõ mõ değil mi, tartõşmasõnõn altõnda, liberal değilmiş, saptamasõ ortaya çõktõ. Çünkü AKP’nin öteden beri burada oluşturduğu imaj liberal olduğuydu. AKP’nin Milli Görüş geleneğinden gelmesine rağmen RP’den kendini ayrõştõrdõğõ en önemli nokta AB sürecini desteklemesiydi. AKP, “Biz AB’yi destekliyoruz. Dolayısıyla İslamcı olamayız,” mesajõnõ çok başarõlõ bir halkla ilişkiler stratejisiyle verdi. Ama basõn özgürlüğü ve Ergenekon davasõyla birlikte ABD’de değişen fikir AKP’nin aslõnda iddia ettiği gibi liberal bir parti olmadõğõ, liberal demokratik Avrupalõ bir ülke yaratma peşinde olmadõğõ, hatta otoriter eğilimleri olduğu yönünde. - Peki, Washington’da yasa dışı dinlemeler nasıl yankılanıyor? - AKP’yle ilgili algõlamanõn değişmesinin unsurlarõndan birisi de yasadõşõ dinlemeler. Türkiye’deki yasadõşõ dinlemelerin bu kadar yaygõnlaşmasõ, yasak olmasõna rağmen yasadõşõ dinlenen kişilerin haklarõnõn korunmamasõ, bu dinlemelerin basõnda yayõmlanmasõnõn yasak olmasõna rağmen, Genelkurmay Başkanõ dahil pek çok kişinin yasadõşõ dinleme kayõtlarõnõn basõnda yayõmlanmasõna rağmen bunlara karşõ hukuki girişimde bulunulmamasõ Washington’da, “Demek ki Türkiye AKP iktidarında bazılarının iddia ettiğinin aksine daha özgür bir ülke haline dönüşmedi,” düşüncesini yerleştirdi. - ABD yönetimleri için Türkiye’nin daha demokratik, daha insan hak ve özgürlüklerine önem veren bir ülke haline gelmesi önemli mi? - Önemli. Birincisi, çok egoist bir bakõş açõsõndan önemli. Çünkü ülkeler kendilerine benzeyen başka ülkeler yarattõklarõ takdirde süper güç olurlar. O zaman kendi siyasi, iktisadi, kültürel modelleri dünya çapõnda uygulanõr hale gelir. Türkiye ABD’nin müttefiki. Bu müttefik ABD’ye istikrarlõ olduğu zaman mõ daha yardõmcõ olur yoksa istikrarsõz olduğu zaman mõ? Türkiye’nin istikrarlõ olmasõnõn yolu daha liberal, daha demokratik bir ülke olmasõndan geçiyor. Çünkü demokratik ülkelerde darbe olmuyor. Otoriter rejimler ortaya çõkmõyor. Demokratik ülkeler siyasi ve ekonomik istikrarõn en yüksek olduğu ülkeler. Onun için ABD Türkiye’nin daha demokratik, liberal istikrarlõ bir ülke olmasõnõ istiyor. O nedenle de Türkiye’de yaşanan bu siyasi gelişmeler ABD’yi rahatsõz ediyor. - Peki, ne oldu da böyle oldu? - Yine Ergenekon davasõ ve Balyoz Operasyonu. Ergenekon davasõ bir bumerang etkisi yaptõ, diyebiliriz. Bu dava o kadar erozyona uğrayõp bõyõk altõndan gülünen bir fenomene dönüştü ki ben davanõn adõnõn Balyoz’a dönüşmüş olmasõnõn tesadüf olmadõğõnõ düşünüyorum. Balyoz da erozyona uğradõğõnda belki ortaya yeni bir şey çõkacak. Bu davayla ilgili duygularõn değişmesinde kimi gelip gitmeye başlayan heyetlerin, İngiliz gazeteci Gareth Jenkins’in araştõrmasõnõn da çok büyük etkisi oldu. Gareth Jenkins 5.300 sayfalõk iddianameyi satõr satõr okuyup didikleyen ilk kişi oldu. Dolayõsõyla Gareth Jenkins davanõn Amerikalõlara anlatõlmasõ açõsõndan çok büyük hizmet yaptõ, diyebiliriz. - Yani bu davaların artık AKP’nin değirmenine su taşımadığı anlaşıldı mı? - Bir kere bu dava muhalefeti, basõnõ, AKP’yle aynõ siyasi vizyonu paylaşmayanlarõ susturmanõn, Türkiye’nin illiberal bir ülke haline dönüştüğünün, hatta otoriter bir demokrasinin ortaya çõktõğõnõn belirtisi olarak görülüyor Washington’da. İkincisi de basõn özgürlüğüyle ilgili sorunlar. ABD Dõşişleri Bakanlõğõ’nõn İnsan Haklarõ Raporu’nda basõn özgürlüğüyle ilgili bir alt bölüm açõldõ. Genelde bu raporlarda Türkiye’yle ilgili yüzde 95 olumlu sonuçlar çõktõğõ için yine buna da olumlu diye baktõk. Türkiye ABD’nin müttefiki olduğu için ABD Türkiye hakkõndaki raporlarõnda tabii ki müttefikini kötülemeyecektir. Ama raporda basõn özgürlüğüyle ilgili alt bölümün açõlmõş olmasõ çok önemli. Son iki yõl içinde Türkiye’de basõn özgürlüğü ABD Yönetimi’nin radar ekranõna düştü. Çünkü çeşitli basõn gruplarõ arasõnda yaşanan didişmenin hukuki, basõn özgürlüğüyle ilgili didişme değil siyasi olduğunu burada herkes kabul ediyor. Türkiye’de basõn hür ama bağõmsõz değil görüşü çok yaygõn. Yandaş basõnla hükümete mesafeli duran basõn arasõndaki farkõ görüyorlar. P O R T R E SONER ÇAĞAPTAY Washington Institute for Near East Policy (WINEP) Türkiye Programõ Direktörü. ABD Dõşişleri Bakanlõğõ Diplomasi Akademisi olan Foreign Service Institute’da Amerikalõ diplomatlarõn eğitildiği Türkiye Programõ Direktörlüğü yapõyor. Bunun anlamõ şu: Türkiye’ye giden bütün Amerikalõ diplomatik görevlilere öğretmenlik yapõyor. Georgetown Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi’nde Türkiye ve Osmanlõ Tarihi ve Modern Türkiye dersleri veriyor. Darüşşafaka Lisesi’nin ardõndan Marmara Üniversitesi Uluslararasõ İlişkiler Bölümü’nü bitirdi. Bilkent Üniversitesi’nde yüksek lisans çalõşmasõndan sonra ABD’de Yale Üniversitesi’nde tarih doktorasõ yaptõ. Uzmanlõk alanõ 20. yüzyõl Doğu Avrupa, Balkanlar ve Türkiye tarihi. İngilizce, Almanca, İbranice, Boşnakça biliyor. Kendini bir Cumhuriyet çocuğu olarak tanõmlõyor. SÖYLEŞİ LEYLA TAVŞANOĞLU - Washington Türkiye’nin Ahmet Davutoğlu’nun Dışişleri Bakanı olmasıyla birlikte ortaya çıkan yeni dış politikasına nasıl bakıyor? - Bundan daha da rahatsõz. 2005’ten 2009’a kadar Türk-ABD ilişkilerinde hâkim tema şuydu: Türkiye’nin iç meseleleri olabilir. AKP’nin demokratik olmayan otoriter çõkõşlarõ olabilir. Ama Irak’ta Türk-ABD işbirliği yolunda gidiyor. Afganistan’da da gelişecek. Bugün bu denklemin içine İran isimli bir bilinmeyen girdi. Çünkü Washington’õn düşündüğü gibi İran bir nükleer bomba yaparsa Ortadoğu ve dünyadaki dengeleri değiştirecek bir ülke olur. Bu, Irak’ta savaşõ kaybetmesi ya da Afganistan’dan güç bela çekilmesinden çok daha olumsuz sonuçlar verecek bir gelişme ABD için. - Siz, BM Güvenlik Konseyi’nde Türkiye’nin İran’a yaptırımlar uygulanmasına hayır oyu vermesini nasıl tahlil ediyorsunuz? - BM oylamasõnda Türkiye’nin verdiği oy Washington’da Türkiye’nin algõlanmasõnda devrim yarattõ. Şimdiye kadar AKP’yi destekleyen kişiler dahil olmak üzere herkes AKP’nin dõş politikasõnõn sorun teşkil ettiğini düşünüyor. Hatta bazõ kişiler, “ABD İran’a nükleer silah yolunu açarak Tahran’ın bölgede süper güç olmasını sağlayan bu politika Türkiye’nin ulusal çıkarlarına hizmet etmiyor. Demek ki AKP Türkiye’nin çıkarlarına değil de bir ideolojiye hizmet eden dış politika uyguluyor,” diyor. Bu oylamanõn etkisi ilişkiler üzerinde 1 Mart tezkeresinin yarattõğõ yõpranma kadar ve hatta belki de daha derin olacak. BM Güvenlik Konseyi’nde İran’a yaptõrõm uygulamasõna Türkiye’nin ‘hayõr’ oyu vermesi ilişkiler üzerinde 1 Mart tezkeresinin yarattõğõ yõpranma kadar, hatta belki de daha derin etkiler yapacak. ABD, Türkiye’nin daha demokratik, liberal, istikrarlõ bir ülke olmasõnõ istiyor. O nedenle Türkiye’de yaşanan siyasi gelişmeler ABD’yi rahatsõz ediyor. leyla.tavsanoglu@cumhuriyet.com.tr İ r a n b a r d a ğ ı t a ş ı r a n d a m l a Ergenekondavasõ gözlerinaçõlmasõnõsağladõ
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle