Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
CMYB
C M Y B
CMYB
C M Y B
SAYFA CUMHURİYET 27 HAZİRAN 2010 PAZAR
16 PAZAR KONUĞU
Washington Enstitüsü’nün Türkiye Programõ Direktörü Soner Çağaptay Türkiye ABD ilişkilerini değerlendirdi:
AKP, ABD’yle ilişkileri kötü yõprattõ
On beş yõldõr Washington’da yaşayan
Türkiye uzmanlarõndan Soner Çağaptay,
ABD’yle Türkiye ilişkilerinde son gelinen
noktalarõ değerlendirirken sõkõntõlõ. Bir yõldan
fazla bir zamandõr Washington’da AKP
Hükümeti’yle ilgili olumlu havanõn iyice
tersine döndüğünü vurgulayan Çağaptay, “BM
Güvenlik Konseyi’nde Türkiye’nin İran’a
yaptırımlar uygulanmasına karşı çıkması
AKP’nin Türkiye’nin çıkarlarına değil bir
ideolojiye hizmet eden dış politika
uyguladığı inancının yerleşmesine yol açtı.
Bu oylamanın etkisi ilişkilerde 1 Mart
tezkeresinin yarattığı yıpranma kadar ve
hatta belki de daha derin olacak,” diyor.
- Sizin ilginç tezleriniz var. Örneğin,
Ergenekon davasının Fethullahçıların bir
tezgâhı olduğunu, günün birinde bu hareketin
Türkiye’yi ele geçireceğini, emniyet teşkilatı
ve yargının içinde çok güçlendiklerini hep
yazıyorsunuz. Siz bu harekete neden
karşısınız?
- Ergenekon davasõ ilk başladõğõnda
Washington’da bu dava Türkiye’yi, derin
devleti temizleyecek, Türkiye daha liberal,
daha demokrat bir ülke haline gelecek
argümanõ vardõ ki bu argüman Türkiye’deki
kimi liberaller tarafõndan da desteklendi. Ama
davanõn ilk ortaya çõkõşõnda bazõ
usulsüzlüklerin de yer almõş olmasõndan dolayõ
bazõ soru işaretleri de bulunuyordu.
Bu dava gerçekten hukuksal olarak
usulsüzlükler içermeseydi beklenildiği gibi bir
sonuç verebilirdi. Ben davaya ilk eleştirel
bakan kişiler arasõnda olduğum için başlangõçta
ilk kez Washington’da yazdõğõmda çok tepki
aldõm. Pek çok kişi benim olayõ abarttõğõmõ,
yanlõş baktõğõmõ, hatta çarpõttõğõmõ dahi iddia
etti. Ancak art arda gözaltõ dalgalarõ gelmeye
başlayõnca Washington’da davayla ilgili fikirler
değişti ve fikirler değiştikçe ABD
Hükümeti’nde Türkiye üzerinde fikir yürüten
insanlarõn yavaş yavaş benim analitik çizgime
gelmeye başladõklarõnõ gördük. Prof. Dr.
Türkan Saylan’õn evine sabahõn erken
saatinde yapõlan polis baskõnõnõn Washinton’da
bir dönüm noktasõ olduğunu söyleyebiliriz.
Çünkü o zamana kadar, “Ergenekon davası
Türkiye’yi liberal, demokratik bir ülke
haline getirecek,” diyen insanlar bile
kanserden ölmek üzere, kemoterapi gören ve
Türkiye’nin en saygõn doktorlarõndan birisi
olan, ABD Hükümeti destekli ÇYDD’nin
başkanõ Türkan Saylan’õn evinin basõlmasõnõ
Washington’da hiç kimse anlayamadõ.
Ergenekon davasõnõn en ciddi destekçileri bile,
“Artık bu kadarı da olmaz,” dediler. Pek çok
kişi ondan sonra soru işaretlerini ciddiye
almaya başladõ.
- Siz bu konuda özellikle Newsweek
dergisinde ağır bir yazı yazmıştınız. Bu yazıya
nasıl tepkiler aldınız?
- En çok tepkiyi, Ergenekon davasõnõ siyasi
manivela olarak kullanmak isteyenlerden
aldõm. Çünkü Ergenekon davasõna iki türlü
bakmak lazõm. Birincisi, bu gerçekten bir
fõrsattõ. İkincisi, bu fõrsat kaçtõ. Dava suç
işlemiş kişilerin peşine düşmekten çok AKP
muhalifi kişilerin hapse tõkõlmasõna yol açan bir
araca dönüştü. Davanõn böyle bir araca
dönüştüğünü Washington artõk kabul etmiş
durumda. Davada ikinci dönüm noktasõ Türkan
Saylan’dan sonra Emekli Orgeneral Ergin
Saygun’un gözaltõna alõnmasõdõr. Saygun’un
gözaltõna alõnmasõ özellikle Amerikan askeri
çevrelerinde çok büyük tepki yarattõ. O ana
kadar davaya seçilmiş hükümeti ilgilendiren bir
mesele olarak bakan ABD askeri çevreleri ilk
defa, “Aa, bizim Ergun’u da almışlar,”
dediler. Saygun ABD askeri kademesinin en
üst düzeyindeki insanlarõn yakõn arkadaşõydõ.
ABD’nin pragmatik siyaseti
- Türkiye’de, AKP hükümetini yaratanın
Bush yönetimi olduğu varsayımı var. Gülen
hareketinin de önce Clinton, ardından Bush
yönetimlerince desteklendiği ama bugün
gerek AKP’ye gerekse de Gülen hareketine
Obama yönetiminin artık sıcak bakmadığı
söyleniyor. Siz buna ne diyorsunuz?
- Türkiye’de bu konuda çok kafa karõşõklõğõ
var. Onun için net konuşmak lazõm. Bu
varsayõmlar tabii ki doğru değil. Çünkü hiçbir
ABD yönetimi bizim gözümüzde
büyüttüğümüz kadar her şeye muktedir değil.
Pek çok insan 11 Eylül saldõrõlarõ olunca
bunun ABD yönetimi tarafõndan nasõl olup da
engellenemediğini sorguladõ ve “Demek ki
bunu ABD’nin kendisi yaptırmıştır,” gibi
saçma sapan sonuçlara bile vardõ. ABD’ye çok
fazla anlam ve güç yüklememek lazõm. Bu işin
felsefi boyutu. Bir de güncel politikayla ilgili
bir boyutu var. ABD’nin dõş politikasõnõn
temelinde şu yatõyor: Bir uzun vadeli, bir de
kõsa vadeli al-ver ilişkileri vardõr. Bu kõsa
vadeli ilişkiler gayet pragmatiktir. ABD’nin,
AKP’nin yükselmeye başladõğõ dönemde en
büyük beklentisi Irak Savaşõ’nda Türkiye’den
destekti. Irak Savaşõ başlarken AKP’nin
yükselişini gören ABD’de, “AKP yükselişte
olduğuna göre demek ki seçimlerde bu parti
iktidara gelecek,” düşüncesi egemen oldu.
Bunu görünce de AKP’yle temasa geçtiler.
Yani, ABD AKP’yi sevdiği, beğendiği için
değil, sadece Irak Savaşõ’nda kuzey cephede
Türkiye’nin gerekli olduğunu görmesi
nedeniyle iletişim kanallarõnõ kurdu. Daha AKP
iktidara gelmeden Tayyip Erdoğan
Washington’a geldi ve şaşaalõ biçimde
ağõrlandõ. Bu da AKP’nin ABD tarafõndan
yaratõlmadõğõ, AKP’nin Türkiye’den çõktõğõ
gerçeğinin ABD tarafõndan görülüp daha
hükümet olmadan onun sempatisini kazanma
stratejisini geliştirdiğini gösteriyor.
Bugün ABD Türkiye’de yükselen bir siyasi
hareket gördüğü anda, o siyasi hareketin içeriği
ne olursa olsun o hareketle bağlantõya
geçecektir. Bu son derece doğaldõr. Bunu her
devlet yapar.
Washington’da erezyona
uğrayan imaj
- İyi de TBMM kuzey cephesi için tezkereyi
kabul etmedi. O zaman ne oldu?
- AKP orada son derece başarõlõ bir iş yaptõ.
TBMM kabul etmemesine rağmen kuzey
cephesi fiilen açõldõ. Bu şu anlama geliyor:
AKP hem savaşa hayõr dedi ve bunu içeride
kamuoyu desteğine çevirdi hem Müslüman
âlemine ABD’ye karşõ durduğu mesajõnõ verdi.
Ama aynõ zamanda kuzey cephesi açõkmõş gibi
davranarak ABD’nin de gönlünü aldõ. AKP’nin
bu siyasetiyle herkesi memnun ettiğini
söyleyebilirim. AKP bu siyasetinde yavaş
yavaş ABD’ye güven verdi ama bu zaman aldõ.
2003-2005 döneminin AKP için çetrefilli
geçtiğini söyleyebiliriz.
- Neden?
- Çünkü ABD, AKP’ye çok güvenmişti.
AKP’nin iktidara gelmesi durumunda kuzey
cephesinin açõlmasõnda kendisine sonsuz destek
vereceğini düşünüyordu. Ama ABD’nin
güvendiği dağlara karlar yağdõ. Bunun üzerine
AKP bu karlarõ, kuzey cephesi varmõş siyaseti
izleyerek temizledi.
- Nasıl bir strateji uyguladı?
- AKP’yi temsilen ama AKP’yi temsil
etmeyen heyetler düzenli olarak Washington’a
gelmeye başladõ. Yani bunlar AKP içinde Milli
Görüş’le bağlantõsõ olmayan, parti yönetiminde
bulunmayan ama partinin sözcülüğünü yapan
Batõ değerlerine sahip olduklarõ görüntüsü
veren parti üyeleriydi.
Bunlar son sekiz yõl içinde neredeyse ayda
bir Washington’a gelerek ABD’nin
Türkiye’deki gerçek müttefikinin AKP
olduğunu, AKP’nin alternatifi olan siyasi
hareketlerin de faşist, ulusalcõ, yeni milliyetçi
gibi ABD’yle asla uyuşmayacak siyasi
hareketler olduklarõnõ iddia ederek kendilerinin
Türkiye’nin en iyisi olduklarõnõ Washington’a
son derece başarõlõ biçimde telkin ettiler.
- Burada anlayamadığım bir nokta var.
Artık günümüz internet teknolojisi üzerine
kurulu. Bütün bilgilenmeler bunun üzerinden
yapılıyor. O zaman Amerikan yetkililerine
şöyle bir soru sorulmaz mı? “Siz sadece
AKP’yi dinleyerek Türkiye hakkında karar
verecek kadar safdil misiniz?”
- Doğru söylüyorsunuz ama meseleye şu
açõdan da bakõn: Sekiz yõl boyunca ayda bir
size gelip bir meseleyi gerçekmiş gibi anlatsam
ve sekiz yõl boyunca aynõ şeyi tekrarlasam, o
mesele hakkõnda sekiz yõl boyunca başka bir
görüş duymasanõz, sekiz yõl sonra siz o mesele
hakkõnda ne düşünürsünüz? AKP’nin
başarõsõnõn nedeni hatta sekiz yõl boyunca
görüşlerini Washington’da düzenli olarak
tekrarlamasõ da değil.
AKP’nin karşõsõnda yer alanlarõn kendilerini
ABD’ye anlatmamõş oluşlarõ, bunu ihmal
etmeleri bu başarõya destek oldu. Siz alanõ boş
bõrakõrsanõz sizi başkalarõ tanõmlar. Yani,
Türkiye’deki AKP dõşõnda olan siyasi
hareketler kendilerini Washington’da
tanõmlamadõklarõ için onlarõ da AKP tanõmladõ.
Yani Türkiye’deki muhalefet Washington
meydanõnõ AKP’ye boş bõrakmõştõ.
AKP çok başarõlõ biçimde Brüksel’de de
benzer bir strateji izledi. Ancak Washington’da,
“Türkiye’deki en muteber siyasi heraket
AKP’dir,” imajõ son dönemde artõk erozyona
uğradõ.
Washington AKP Hükümetinin gerçek yüzünün ne olduğunu gördü
- Basın özgürlüğü sorunu
ABD’de AKP’yle ilgili algının
değişmesinde önemli bir rol mu
oynadı?
- İkinci faktör oldu. İslamcõ mõ
değil mi, tartõşmasõnõn altõnda,
liberal değilmiş, saptamasõ ortaya
çõktõ. Çünkü AKP’nin öteden beri
burada oluşturduğu imaj liberal
olduğuydu. AKP’nin Milli Görüş
geleneğinden gelmesine rağmen
RP’den kendini ayrõştõrdõğõ en
önemli nokta AB sürecini
desteklemesiydi. AKP, “Biz AB’yi
destekliyoruz. Dolayısıyla İslamcı
olamayız,” mesajõnõ çok başarõlõ bir
halkla ilişkiler stratejisiyle verdi.
Ama basõn özgürlüğü ve Ergenekon
davasõyla birlikte ABD’de değişen
fikir AKP’nin aslõnda iddia ettiği
gibi liberal bir parti olmadõğõ,
liberal demokratik Avrupalõ bir ülke
yaratma peşinde olmadõğõ, hatta
otoriter eğilimleri olduğu yönünde.
- Peki, Washington’da yasa dışı
dinlemeler nasıl yankılanıyor?
- AKP’yle ilgili algõlamanõn
değişmesinin unsurlarõndan birisi de
yasadõşõ dinlemeler. Türkiye’deki
yasadõşõ dinlemelerin bu kadar
yaygõnlaşmasõ, yasak olmasõna
rağmen yasadõşõ dinlenen kişilerin
haklarõnõn korunmamasõ, bu
dinlemelerin basõnda
yayõmlanmasõnõn yasak olmasõna
rağmen, Genelkurmay Başkanõ
dahil pek çok kişinin yasadõşõ
dinleme kayõtlarõnõn basõnda
yayõmlanmasõna rağmen bunlara
karşõ hukuki girişimde
bulunulmamasõ Washington’da,
“Demek ki Türkiye AKP
iktidarında bazılarının iddia
ettiğinin aksine daha özgür bir
ülke haline dönüşmedi,”
düşüncesini yerleştirdi.
- ABD yönetimleri için
Türkiye’nin daha demokratik,
daha insan hak ve özgürlüklerine
önem veren bir ülke haline gelmesi
önemli mi?
- Önemli. Birincisi, çok egoist bir
bakõş açõsõndan önemli. Çünkü
ülkeler kendilerine benzeyen başka
ülkeler yarattõklarõ takdirde süper
güç olurlar. O zaman kendi siyasi,
iktisadi, kültürel modelleri dünya
çapõnda uygulanõr hale gelir.
Türkiye ABD’nin müttefiki. Bu
müttefik ABD’ye istikrarlõ olduğu
zaman mõ daha yardõmcõ olur yoksa
istikrarsõz olduğu zaman mõ?
Türkiye’nin istikrarlõ olmasõnõn
yolu daha liberal, daha demokratik
bir ülke olmasõndan geçiyor. Çünkü
demokratik ülkelerde darbe
olmuyor. Otoriter rejimler ortaya
çõkmõyor. Demokratik ülkeler siyasi
ve ekonomik istikrarõn en yüksek
olduğu ülkeler. Onun için ABD
Türkiye’nin daha demokratik,
liberal istikrarlõ bir ülke olmasõnõ
istiyor. O nedenle de Türkiye’de
yaşanan bu siyasi gelişmeler
ABD’yi rahatsõz ediyor.
- Peki, ne oldu da böyle oldu?
- Yine Ergenekon davasõ ve Balyoz Operasyonu.
Ergenekon davasõ bir bumerang etkisi yaptõ,
diyebiliriz. Bu dava o kadar erozyona uğrayõp bõyõk
altõndan gülünen bir fenomene dönüştü ki ben
davanõn adõnõn Balyoz’a dönüşmüş olmasõnõn tesadüf
olmadõğõnõ düşünüyorum. Balyoz da erozyona
uğradõğõnda belki ortaya yeni bir şey çõkacak.
Bu davayla ilgili duygularõn değişmesinde kimi
gelip gitmeye başlayan heyetlerin, İngiliz gazeteci
Gareth Jenkins’in araştõrmasõnõn da çok büyük
etkisi oldu. Gareth Jenkins 5.300 sayfalõk
iddianameyi satõr satõr okuyup didikleyen ilk kişi
oldu. Dolayõsõyla Gareth Jenkins davanõn
Amerikalõlara anlatõlmasõ açõsõndan çok büyük
hizmet yaptõ, diyebiliriz.
- Yani bu davaların artık AKP’nin değirmenine
su taşımadığı anlaşıldı mı?
- Bir kere bu dava muhalefeti, basõnõ, AKP’yle
aynõ siyasi vizyonu paylaşmayanlarõ susturmanõn,
Türkiye’nin illiberal bir ülke haline dönüştüğünün,
hatta otoriter bir demokrasinin ortaya çõktõğõnõn
belirtisi olarak görülüyor Washington’da.
İkincisi de basõn özgürlüğüyle ilgili sorunlar. ABD
Dõşişleri Bakanlõğõ’nõn İnsan Haklarõ Raporu’nda
basõn özgürlüğüyle ilgili bir alt bölüm açõldõ. Genelde
bu raporlarda Türkiye’yle ilgili yüzde 95 olumlu
sonuçlar çõktõğõ için yine buna da olumlu diye baktõk.
Türkiye ABD’nin müttefiki olduğu için ABD
Türkiye hakkõndaki raporlarõnda tabii ki müttefikini
kötülemeyecektir. Ama raporda basõn özgürlüğüyle
ilgili alt bölümün açõlmõş olmasõ çok önemli. Son iki
yõl içinde Türkiye’de basõn özgürlüğü ABD
Yönetimi’nin radar ekranõna düştü.
Çünkü çeşitli basõn gruplarõ arasõnda yaşanan
didişmenin hukuki, basõn özgürlüğüyle ilgili didişme
değil siyasi olduğunu burada herkes kabul ediyor.
Türkiye’de basõn hür ama bağõmsõz değil görüşü çok
yaygõn. Yandaş basõnla hükümete mesafeli duran
basõn arasõndaki farkõ görüyorlar.
P
O
R
T
R
E
SONER ÇAĞAPTAY
Washington Institute for Near East Policy (WINEP) Türkiye
Programõ Direktörü. ABD Dõşişleri Bakanlõğõ Diplomasi
Akademisi olan Foreign Service Institute’da Amerikalõ
diplomatlarõn eğitildiği Türkiye Programõ Direktörlüğü yapõyor.
Bunun anlamõ şu: Türkiye’ye giden bütün Amerikalõ diplomatik
görevlilere öğretmenlik yapõyor. Georgetown Üniversitesi Siyasal
Bilgiler Fakültesi’nde Türkiye ve Osmanlõ Tarihi ve Modern
Türkiye dersleri veriyor. Darüşşafaka Lisesi’nin ardõndan
Marmara Üniversitesi Uluslararasõ İlişkiler Bölümü’nü bitirdi.
Bilkent Üniversitesi’nde yüksek lisans çalõşmasõndan sonra
ABD’de Yale Üniversitesi’nde tarih doktorasõ yaptõ. Uzmanlõk
alanõ 20. yüzyõl Doğu Avrupa, Balkanlar ve Türkiye tarihi.
İngilizce, Almanca, İbranice, Boşnakça biliyor. Kendini bir
Cumhuriyet çocuğu olarak tanõmlõyor.
SÖYLEŞİ
LEYLA TAVŞANOĞLU
- Washington Türkiye’nin Ahmet
Davutoğlu’nun Dışişleri Bakanı olmasıyla
birlikte ortaya çıkan yeni dış politikasına
nasıl bakıyor?
- Bundan daha da rahatsõz. 2005’ten 2009’a
kadar Türk-ABD ilişkilerinde hâkim tema
şuydu: Türkiye’nin iç meseleleri olabilir.
AKP’nin demokratik olmayan otoriter çõkõşlarõ
olabilir. Ama Irak’ta Türk-ABD işbirliği
yolunda gidiyor. Afganistan’da da gelişecek.
Bugün bu denklemin içine İran isimli bir
bilinmeyen girdi. Çünkü Washington’õn
düşündüğü gibi İran bir nükleer bomba
yaparsa Ortadoğu ve dünyadaki dengeleri
değiştirecek bir ülke olur. Bu, Irak’ta savaşõ
kaybetmesi ya da Afganistan’dan güç bela
çekilmesinden çok daha olumsuz sonuçlar
verecek bir gelişme ABD için.
- Siz, BM Güvenlik Konseyi’nde
Türkiye’nin İran’a yaptırımlar
uygulanmasına hayır oyu vermesini nasıl
tahlil ediyorsunuz?
- BM oylamasõnda Türkiye’nin verdiği oy
Washington’da Türkiye’nin algõlanmasõnda
devrim yarattõ. Şimdiye kadar AKP’yi
destekleyen kişiler dahil olmak üzere herkes
AKP’nin dõş politikasõnõn sorun teşkil ettiğini
düşünüyor.
Hatta bazõ kişiler, “ABD İran’a nükleer
silah yolunu açarak Tahran’ın bölgede
süper güç olmasını sağlayan bu politika
Türkiye’nin ulusal çıkarlarına hizmet
etmiyor. Demek ki AKP Türkiye’nin
çıkarlarına değil de bir ideolojiye hizmet
eden dış politika uyguluyor,” diyor. Bu
oylamanõn etkisi ilişkiler üzerinde 1 Mart
tezkeresinin yarattõğõ yõpranma kadar ve hatta
belki de daha derin olacak.
BM Güvenlik Konseyi’nde İran’a
yaptõrõm uygulamasõna Türkiye’nin ‘hayõr’
oyu vermesi ilişkiler üzerinde 1 Mart
tezkeresinin yarattõğõ yõpranma kadar,
hatta belki de daha derin etkiler yapacak.
ABD, Türkiye’nin daha demokratik,
liberal, istikrarlõ bir ülke olmasõnõ
istiyor. O nedenle Türkiye’de
yaşanan siyasi gelişmeler ABD’yi
rahatsõz ediyor.
leyla.tavsanoglu@cumhuriyet.com.tr
İ r a n b a r d a ğ ı t a ş ı r a n d a m l a
Ergenekondavasõ
gözlerinaçõlmasõnõsağladõ